CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu için "Artık hiç
kimse 'Gandhi' demiyor" ifadesini kullanan Prof. Dr. Tülay Özüerman,
partide yaşanan gelişmelere tepki gösterdi.
Kurultay sonrası tartışmaların bitmediği Cumhuriyet Halk Partisi'nde
yaşananları ve beklentileri Prof. Dr. Tülay Özüerman akademisyen gözüyle Ben
TV'ye değerlendirdi. İzmir'de Prof. Dr. Kayhan Kantarlı'nın ihraç edilmesiyle
doruk noktasına ulaşan disiplin tartışmalarından, Mehmet Bekaroğlu'nun partiye
etkisine kadar bir çok konuyu bu röportajda bulacaksınız.
(http://www.kanalben.com/haber/163029/chp-kan-kaybediyor.html)
Başta İzmir olmak üzere parti içinde Prof. Dr. Kayhan Kantarlı ismi üzerinden başlayan disiplin tartışmaları bireysel midir, yoksa bir fikre, bir düşünce bütünlüğüne karşı topyekûn bir tahammülsüzlük mü söz konusu?
(http://www.kanalben.com/haber/163029/chp-kan-kaybediyor.html)
Başta İzmir olmak üzere parti içinde Prof. Dr. Kayhan Kantarlı ismi üzerinden başlayan disiplin tartışmaları bireysel midir, yoksa bir fikre, bir düşünce bütünlüğüne karşı topyekûn bir tahammülsüzlük mü söz konusu?
CHP’de bir süredir dile getirilen disiplin tehditlerinin
ciddi olduğunun kamuoyuna duyurulması için Kayhan Hoca’nın etkili bir isim
olduğunu düşünüyorum. Kayhan Hoca; Kılıçtaroğlu rüzgarı ile demokratik bir
yönetim düşleyerek arkadaşları ile birlikte CHP üyesi olduğunu her fırsatta
dile getiriyor. Gerçekten de medya desteği ile böyle bir hava yaratıldı.
Ülkeyi saran karanlıktan çıkmak için CHP’de kadro değişiminin umut olacağı
algısı yaratıldı. Oysa önemli olan kadroların yenilenmesi değil, tam da bu
süreçte partinin temel felsefesini, kuruluş ilkelerini sürdürme ısrarlılığını
göstermekti. Oysa ilkelerde ısrarlı olanların tepkilerinin artması üzerine
ülkedeki korku, baskı, telkin, tehdit atmosferini dağıtması gereken
parti, aynı yöntemleri “disiplin” adı altında uygulamaya başladı.
CHP içinde bir eleştiri mekanizması hep vardı, tahammül de
vardı. Ben Deniz Baykal’a gerçekten çok haksızlık edildi diye düşünüyorum bu
manzaraya bakınca. Çünkü parti içi demokrasi isteyip, Baykal gitsin diyenler bu
süreçte ses çıkarmaz oldular. Oysa o dönemi yaşamış birisi olarak, bugünkü
ortamın giderek bizi CHP içinde de tek seçiciliğe sürüklediğini görebiliyorum.
Tahammülsüzlük iki yönlü; CHP’nin ilkelerini özümsemiş olanlar “yeni” denilerek
giderek bir tutam AKP, bir tutam HDP benzeri biçim almaya başlamasına
tahammülsüz; parti yöneticileri de bu yapılanmaya tahammülsüzlüğe tahammülsüz…
Siz süreçle ilgili toplumun algısını sorunuzda çok güzel özetlemişsiniz…
Partide özellikle yer yer sizin, sayın Kantarlı’nın ve Sayın
Oktay Gökdemir’in isimlerinin disiplin ile anılması yönetimin akademik camiaya
karşı bir hareketi olarak görülebilir mi?
Önce bir yanlış anlaşılmayı düzeltmeliyim. Benim adım
disiplin soruşturması ile anılmadı. Ben disipline verilen arkadaşlarımıza sahip
çıkmam nedeniyle bana da bir soruşturma açılırsa, bunu muhatap almayacağımı
söyledim. Kayhan Hoca için hakaret etti deniliyor. Üslup farklılığını
hakaret olarak görmek istemişler... “Üsluplar kişileri bağlar”, diyerek
geçilmeliydi. Akademik camiayı hedef aldılar diyemem. İzmir’de Atatürkçü olarak
bilinen ve tepki veren isimler üzerinde dikkat yoğunlaşması var
diyebilirim... Partinin temel felsefesinden kayanlar değil, temel felsefede
ısrarcı olanlar hedefte… Kayhan Hoca’nın feryatları da bu doğrultuda olduğu
için kendisini haklı buluyorum. Üslubunu sertleştirmesini de, kendisi gibi
düşündüğü halde giderek suskunlaşanlara bir tepki olarak okuyorum.
Partiden atılmasını da çok manidar buluyorum, sonuçta O, partinin temel
ilkelerinden sapmaya tepki koydu, etrafında sırtını sıvazlayanlardan ses
çıkmadı. CHP yönetimi, resmen “Ben CHP’li değilim” diyen vekil ile ilgili bir
süreç başlatmadı. Atatürk’e karşı söylemleri olan vekillerle ilgili disiplin
soruşturması yok. Neymiş, Kayhan Hoca Parti Genel Başkanını eleştirmiş… Tezatı
görebiliyorsak nedenleri de daha iyi kavrarız… Ayrıca, etrafımızda CHP’li olup
her yerde Kayhan Hoca’dan daha ağır dille konuşanlar var. Hepsini mi
atacaklar?!...
İl Başkanı Sayın Ali Engin’in AK Parti İl Başkanı Bülent
Delican ile son günlerde oldukça samimi duruşunun partiye etkisi nasıl olur?
AKP’nin telkin ederek, talep ettiği gibi yeni bir
muhalefet oluşuyor. Yeni anayasa yapacak bir meclis seçtirilecek Türkiye’ye.
İdeolojide ayrışık gibi görünen ama içine aldıkları isimlerle birbirine
yakınlaşan bir görüntü var artık. Şunu demek istiyorum. Muhalefetin ideolojisi,
konjonktürün dayattıklarına uygun davranan kişilerin sayısı arttıkça
törpüleniyor; böylece temel ideolojiyi sahiplenenler bir şekilde
etkisizleştirilmiş ve/veya bertaraf edilmiş oluyorlar. Bir süre sonra
sanki hepimiz aynı görüşte toplanmışız havası yaratılarak fiilen içinde
olduğumuz başkancı sistemi resmileştirecek anayasa yapılacak. Öteden beri
arzulanan “Küçük Amerika” ideali yaşama geçiriliyor. Türkiye’nin idari yapısı
değiştirilmekte. Bu yeni yapıda yer alma, pay alma mücadelesinin -iktidar ya da
muhalefet ayrımı gözetmeksizin- başladığını görmeliyiz. Karşı aktörlerin
yeni rolleri sahneye konuluyor; karşıtlıklar törpüleniyor gibi olumlu
düşünebilirsiniz, ya da karşı olanlar teslim olup, Cumhuriyet giderek
sahipsizleşiyor ve her geçen gün kendi içinden biraz daha kemiriliyor da
diyebilirsiniz.
Cumhuriyet biçim, kabuk değiştiriyor. AKP’nin öteden beri
stratejisi, karşı olduğu düşüncenin kendisini görünür kıldığı her alana sızmak,
her simgeyi sahiplenmek, sahiplendikçe içlerini boşaltmak…
Muhalefete görünür alan, değer, kişi ve simge bırakmamak… Buna karşı
mücadele etmesi gerekenler el ele veriyorsa, demokrasi için endişelenmek gerek.
Muhalefetin olmadığı yerde demokrasi yoktur. Demokratik Cumhuriyetten İslam
Cumhuriyeti’ne doğru hızlı bir kayma var. Bunu anlatması gerekenler sürecin
telkinlerine uygun davranıyorsa daha fazla endişelenmemiz gerek.
30 Mart’ta CHP’nin Türkiye toplamında aldığı oyun 8’de 1’ini
veren İzmir’in PM’deki üye sayısının 3’e inmesini ve MYK’daki temsilinin ise
sona ermesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
CHP İzmir’e dair genel bir değerlendirme yaptığınızda nasıl
bir tablo ortaya çıkıyor?
İzmir’de parti içinde ekipleşme ve bunun mücadelesinin
yansıması olarak görüyorum MYK’daki boşluğu. Büyükşehir Başkanı ve
arkadaşlarının bazı isimleri İzmir karşı çıktığı halde zorla partiye transfer
etmekteki inatları yerel seçimlerde oyları eritti. Bunları herkes biliyor ve
konuşuyor, parti üst katmanları da nihayet bunu gördü ve bu ekipten birisine
yer vermesinin rahatsızlık yaratacağını düşünerek boş bırakmayı tercih etti
diye düşünüyorum. Ekipleşmeye karşı olanları güçlendirebilir miydi? Bunun yeni
tartışmalara yol açabileceğini hesaplamış olabilirler. Ekipleşme kırıldı mı?
Çok zor. Etkin yerlere yerleşmiş durumdalar. İzmir’in sahibi gibi
davranıyorlar. Aynı isimler hala parti içinde diğerlerine öteki gibi davranmayı
sürdürüyor. PM Üyesi iken bana yapılanları yaşayanların çoğaldığını görüyorum.
Çok yadırgamıştım başlangıçta. Sonra siyasetin bazılarının mesleği
olduğunu ve kendilerinden kaynaklı özellikleri olmayanların birilerini
yanlarında topladıkça güçlenebildiklerini, kendisini tek başına güçlü, yeterli
bulan kişilerin bu kesimce dışlandığını gözlemledim.
Kendi ayağı üzerinde duranı değil, kendilerine bağımlı olanı
tercih eden zayıflar koalisyonu daha etkin oluyor. Çünkü kendisi olmakta ısrar
eden, kimseyi karşısında gibi görmediği için onlara karşı mücadele etmeyi
düşünmüyor. Parti için doğru olanı yapmayı önceliyor. Partiyi ülkenin geleceği
olarak görüyor, en azından ben siyaseti bu şekilde yaptım. Ekiplerin etkisi, bu
tür düşünce çoğaldıkça kırılır. Ekipleşme İzmir’e zarar verdi ve vermeye devam
ediyor. Aynı ekip seçiciliğe kalkışır ve buna izin verilirse, CHP,
İzmir’de genel seçimlerde de kan kaybedecektir. İzmir’in
hassasiyetlerine uygun olmayan isimlerle İzmir’de seçim kazanılamaz.
Parti içinde yaşanan hareketliliğin 2015 seçimine olumlu ya
da olumsuz bir yansıması olacak mıdır?
Önce şuna işaret edelim ki, Kayhan Hoca üzerinden okursak,
“disiplin” dedikleri, partinin temel ilke ve prensiplerine sahip çıkan
kişilerin partinin eksenini kaydıran kişi ve söylemlere karşı çıkmaları…
Bu paradoksun giderilmesi gerekiyor. Ben parti yöneticisi olsam,
disiplini bu çerçevede çalıştırmam. Tam tersine, parti içinde partinin temel
ilkeleri ve kurucusuna yönelik sözleri olanlara karşı işletilmesi gereken bir
mekanizmadan olarak görüyorum disiplini… CHP kan kaybediyor. Bu yolla
büyüyemez. Taban yoksa parti yok. Yeni taban oluştururuz, yeni kişilerle
gelirler nasılsa diye düşünülüyorsa, büyük yanılgı. Bekaroğlu geldi diye kaç
kişi oy verir? Oysa Bekaroğlu’nun gelişine tepkili olanlar çok fazla.
Siyaset ülke genelinde toplumu, tabanı, bireyi yok sayan
biçimde yapılırken, buna dur demesi gereken kurumun da tavandan yönetilmesi ve
tabanı tasfiyeye girişmesi Türkiye için biçilen yeni yapılanma senaryolarına
uygun. Toplumun endişeleri de bu noktada toplanıyor. Tabanı tasfiyeye yönelik
bir operasyona gidilmemesi gerektiğini, senaryoların parçası olmak yerine bu
senaryoları bozacak çalışma gruplarının oluşturulmasını, partinin temel
felsefesine, kuruluş ilkelerine ters düşen kişileri önceleyip, sahip çıkanları
dışlamaması gerektiğini görebiliyorum. Partide de görenlerin, gösterenlerin ve
bunu yüksek sesle dile getirenlerin artması durumunda zaten disiplin
mekanizması da işlevsiz kalacaktır. Böyle mi olacak? Gidişe bakılırsa hayır!...
Herkes yerini koruma telaşında…
Cumhuriyet Halk Partisi’nde yeni disiplin operasyonları
bekliyor musunuz?
İzmir için dile getirdiğim endişelerimi ülke geneli için de
düşünebilirsiniz. Parti kendi kimliğine dönse ve bu eksende siyaset yapsa
yetecek. Cumhuriyetin başkalaşmasının kolaylaştırıcısı imajı yerine,
Cumhuriyeti sahiplenen kurucu unsur olarak mücadele verecek isimler olmazsa,
toplum tepkisini sandıkta verecektir. Ancak ülkede siyaset sandık hesabına göre
değil, iktidar ya da muhalefet fark etmiyor, açılım politikaları doğrultusunda
yürütülüyor ve toplum bu yöne sevk edilerek yönlendiriliyor. Siyaset yer bulma,
yerini korumaya indirgendi. Temel sorunu buradan okumak gerekiyor. Neden Kayhan
Hoca’ya parti içinde etkin konumda kimse yüksek sesle sahip çıkmadı sorusunun
yanıtı da burada.
Davutoğlu iktidarındaki bir Türkiye’de yeni yönetimiyle nasıl
bir muhalif CHP bekliyorsunuz?
Davutoğlu pek fena çıkışıyor Kılıçtaroğlu’na. Hepimiz
görüyoruz, ağır eleştirilerde bulunuyor. Kayhan hoca için hakaret etti
deniliyor ama en ağırları şu süreçte iktidar kanadından geliyor. Davutoğlu,
kendisinden öncekinin söyleminden daha sert bir söylemle, daha otoriter,
öncekinin yarım bıraktığı “türban” gibi konularda daha tavizsiz bir yol
izleyeceği mesajını, sesini alabildiğince yükselterek yüklendiği muhalefet
üzerinden veriyor. Muhalefete ya beni her konuda desteklersin, ya da ben
seni yok hükmünde sayarım mesajı tek bir başlıkta değil, çeşitli konularda
veriliyor. Buna muhalefete ayar vermek de diyebilirsiniz. Bunu yandaş medya her
gün her saat yapıyor. Sorunuzun en kestirme yanıtı ülkede giderek boşluğu
hissedilen muhalefetin içinin doldurulduğu bir CHP istiyorum. AKP’nin otoriter
uygulamalarının izdüşümü bir parti olmak ve parti içinde de korkuyu var etmek
yerine, Kılıçtaroğlu’nun önceki söyleminde olduğu gibi “korku imparatorluğunu
yıkan” bir parti olmalı diyorum. Dikkat edin artık hiç kimse “Gandhi” demiyor.
Nasıl gelmişti, nasıl bir söylemin içine itildi.
Pek çok yurttaş gibi ülkemiz için kaygılıyım. Çekildiğimiz
bataklıktan çıkmanın girmekten daha zor olacağının da farkındayım. Ülkemiz
hiçbir dönemde olmadığı kadar savaşa yakınken, içeride olup bitenler bizi
oyalamaktan öte işlev görmüyor. Ağaçlara bakarken ormanı göremez oluyoruz. Yine
Atatürk için ne büyük insandı diyeceğim. “Yurtta sulh, cihanda sulh” demişti.
Barışın ve barış için bizim bölgedeki önemimizin altını çizmiş; hem bizler, hem
bölgemiz, hem de dünya için izlenecek akılcı politikanın özetini
çıkarmıştı. CHP, eleştirenleri partiden çıkarmakla uğraşmamalı. Kendisine,
ülkeye, bölgeye yönelik psikolojik harekata ve olası savaşa karşı
politikalarla uğraşmalı. Partinin eski/yeni kadrolarını küstürerek değil,
herkesi kucaklayarak yapabilir bunu. Ülkenin sürüklenişini durduracak bir güce
her zamankinden çok gereksinim varken, CHP enerjisini içeride harcamamalı.
Büyük işler var yapılacak. Eleştirenler de bunları anlatmaya çalışıyor.
Üsluplara takılmadan söylenenlere kulak verilmeli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder