17 Mart 2015 Salı

MUSTAFA KEMAL'E YAPILAN BÜYÜK AYIP, Soner Yalçın

MUSTAFA KEMAL'E YAPILAN BÜYÜK AYIP
Soner Yalçın
Çanakkale Savaşı sonrası dağıtılan bildirilerde zaferi kazanan komutanın adı yoktu. Yahya Kemal, İleri gazetesi sahibi Celal Nuri’ye, “Birinci sayfaya Mustafa Kemal’in bir resmini koysanıza; zaferin sahibini milletten saklamak, böyle bir zafer kazanan insanı yüceltmemek milli bir günahtır” dedi. Celal Nuri, Mustafa Kemal’in arkadaşlarından bir fotoğraf buldu. Gazetenin birinci sayfasına koydurdu; haberi elleriyle yazdı. Tam baskıya girecekti ki, Polis Müdürü Bedri’nin adamları gazeteyi bastı. Enver Paşa’nın selamını getirmişlerdi: “Başarı askerindir. Kişiyi sivriltmeye gerek yoktur!” Celal Nuri fotoğrafı ve yazıyı çıkardı. Aradan 100 yıl geçti… Bugün kimileri Mustafa Kemal adını söylemeden Çanakkale Savaşı anlatıyor! Peki… Mustafa Kemal, Çanakkale’de insanları kıskandıracak kadar neyi başarmıştı?..
Mustafa Kemal’in bir grup askerle birlikte cephede çektirdiği fotoğraflardan biri…
Mustafa Kemal, Birinci Dünya Savaşı’ndan başarılarıyla takdir toplayan şöhretli bir Paşa olarak çıktı…
Savaş başladığında “sürgündeydi”; Sofya’da Ataşe Militer idi. Kurmay Yarbay’dı…
Osmanlı’nın savaşa katıldığını öğrenince görev almak için hemen temaslara başladı.
Tarih: 20 Ocak 1915.
Görev emrini aldı; yeni kurulmakta olan 19. Piyade Fırka (tümen) Kumandanlığı. Tekirdağ Yarkışla mevkiindeki tümenin daha karargahı bile yoktu…
3. Kolordu’ya malzeme taşıyan küçük bir gemiyle Tekirdağ’a geldi. Emrinde üç alay vardı; Türklerden oluşan 57. Alay ile Araplardan oluşan 72. ve 77. alaylar. Arap askerler yeterli eğitimden yoksundu. Askerlerini savaşa hazır hale getirmek için kısa zamanı vardı. Düşman yaklaşıyordu…
İngiliz-Fransız ortak deniz kuvvetleri boğazları geçerek Rusya’ya ulaşmak istiyordu. 19 Şubat’ta ilk denemeyi yaptılar. Başarısız oldular. Tekrarlayacakları kesindi.
Mustafa Kemal askerleriyle birlikte 22 Şubat’ta Çanakkale’ye doğru yola çıktı…
ENVER’E MEKTUP
İngiliz-Fransız gemileri 25 Şubat ve 18 Mart’ta Boğaz’ı geçmeyi yine başaramadılar. Donanmanın geçişini sağlayacak büyük bir deniz ve kara harekatı başlatmak amacıyla General Sir Ian Hamilton kumandasında Akdeniz Seferi Kuvvetleri’ni kurdular.
Osmanlı da, Çanakkale Boğazı ve Gelibolu Yarımadası’nın savunulması amacıyla 25 Mart’ta Alman General Otto Liman von Sanders komutasında 5. Ordu’yu kurdu.
Alman Sanders hızla teftiş ettiği Gelibolu’daki savunmaları yetersiz buldu. Sahillerde hafif uyarı kuvvetleri bırakıp daha büyük kuvvetlerin Bolayır’da konuşlanmasını istedi. Mustafa Kemal bu stratejiye karşı çıktı; kumsaldaki savunmaları güçlü tutmak gerektiğini belirtti. İşin özünde Çanakkale Savaşı’nın Alman komutanların eline bırakılmasına da karşıydı. Enver Paşa’ya bir mektup yazarak, Alman komutanların Osmanlı ülkesini ve askerlerini tanımadığını belirterek komutayı almasını rica etti.
Israrları boşa gitti.
Bu arada Sanders, 57. Alay’ın yerini de değiştirmek istedi ama Mustafa Kemal, çıkartmanın yapılacağı yere en yakın noktalardan biri olacağını düşündüğü Bigalı Köyü‘nde kalmak istedi.
Gerçekten de…
İngiliz General Hamilton, asıl çıkarmalar dışında göstermelik çıkarmalar yaparak 5. Ordu’yu kandırmak isteyecekti.
“ÖLMEYİ EMREDİYORUM”
Tarih: 25 Nisan 1915.
Fransızlar Anadolu Yakası’ndaki Kumkale’ye şaşırtma saldırısı düzenledi.
İngilizler Gelibolu’nun güney ucundaki İlyas Baba Burnu’na saldırırken, 30 bin 50 kişilik Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusu/Anzaklar, Arıburnu ve Kabatepe arasındaki kumsala çıkarma yaptı.
Amaçları Arıburnu’ndan yarımadayı ikiye bölmekti.
Yarımada işgal ediliyor ve fakat Alman General Sanders, Bolayır’dan kıpırdamıyordu.
İşgali duyan Mustafa Kemal birliklerini alarma geçirdi. Taarruz için emir bekliyordu. Saat 06.30 olmuştu ve Alman Sanders’ten cevap yoktu.
Fazla bekleyemedi; düşmanın Arıburnu bölgesine yerleşmesine meydan vermemek gerekiyordu. Tarihin akşını değiştirecek kararı verdi. Bir süvari bölüğü, bir sıhhiye bölüğü ve bir dağ bataryasıyla takviye ettiği 57. Alay’a taarruz emri verdi.
Kuşkusuz… Böyle bir inisiyatifi almanın ağır yükü vardı; suçlu görülerek mesleğinden uzaklaştırılabilir, hatta idam edilebilirdi.
Bunları düşünmedi ya da önemsemedi. Tehlike her türlü kaygıdan önemliydi…
57. Piyade Alayı, Conkbayırı doğrultusuna ilerlerken Mustafa Kemal, durumu yakından incelemek amacıyla yanına emir subayını ve birkaç atlı muhafız erini alarak Conkbayırı’na gitti. Vadi atla geçmeye elverişli olmadığından atı bırakıp yürüdü. Conkbayırı’na düşmandan önce yetişmeyi başardı.
Avusturyalılar sahilde iki sırtı ele geçirmişti. Hedeflerinde Topçular sırtı vardı. Aksilik, Türk askeri de çekiliyordu.
Mustafa Kemal, çekilmekte olan askerlerin önüne geçti; “neden çekiliyorsunuz?” diye sordu. “Cephanemiz kalmadı” dediler.
Mustafa Kemal “Düşmandan kaçılmaz! Düşmanla savaşılır! Cephaneniz yoksa süngünüz var!” diyerek askerlere süngülerini taktırdı ve menziye yatmalarını emretti. Zaman kazanmak istiyordu. Yüksek sesle süngü taktırması üzerine Teğmen Tulloch, Türk subayının askerlerini ateş etmeye hazırladığını sanarak durdu.
Bu durma emri savaşın kaderini değiştirdi.
Mustafa Kemal ilk psikolojik savaşı kazandı. Ve ardından, 57. Piyade Alayı’na emrini verdi:
“Ben, size taarruz etmeyi emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum…”
CEBİNDEKİ SAAT
İngilizlerin Arıburnu’na çıkardığı kuvveti 15 bindi.
Mustafa Kemal’in emrindeki asker sayısı ise 5 bin. Buna rağmen Mustafa Kemal düşmanı sahile kadar sürüp Conkbayırı’nı ele geçirdi.
Sanders anılarında, “Kendisi 25 Nisan sabahı 19. Tümen ile kendi kararıyla muharebeye müdahale ederek düşmanı sahile kadar sürmüş ve bundan sonra üç ay durmaksızın kırılmaz bir direnç ve inatla şiddetli taarruzlara başarıyla karşı durmuştu” demesine rağmen; 27 Nisan günü Mustafa Kemal’e yardım etmesi için bir Alman Binbaşı gönderdi. Mustafa Kemal bunu kendine yapılmış bir hakaret olarak değerlendirdi ve Alman Binbaşı‘yı hemen başından uzaklaştırdı.
1915 yazı ortalarına kadar İngilizler ve Fransızlar Çanakkale’deki yenişememe halini kırmak için kuvvetlerini 14 tümene çıkardı. Yeni planları, Anzak askerlerinin Conkbayırı’nı alması ve Bombasırtı’nı zapt etmesiydi. Bu arada 20 bin askerden oluşan iki tümen de Suvla‘ya çıkacaktı.
Harekat 6-7 Ağustos gecesi başladı.
Alman Sanders Bolayır’daki 7. ve 12. tümene Suvla Koyu’na hareket emrini verdi. Albay Fevzi’nin (Çakmak) birliklerinin toplanması ve intikali vakit aldı. Keza albay, birliklerin yorgun olduğunu savunarak taarruzun ertesi gün yapılmasını istedi. Sanders emrine uymadığı için Albay Fevzi’yi azlederek yerine Mustafa Kemal’i tayin etti.
O artık Kurmay Albay’dı…
16. Kolordu, 9. Tümen ve Alman Yarbay Willmer’in komutasındaki üç taburdan oluşan Anafartalar Grubu‘nun komutanıydı.
Göreve gelir gelmez 6 taburluk ana kuvvetine taarruz emri verdi; Mehmetçik süngüleri takılı sessizce hareket ederek düşmanı ileri mevzilerinde gafil avladı. İngilizler geri çekildi.
17 bin Mehmetçik’in ve 25 bin İngiliz’in öldüğü bu cephe savaşıyla ilgili resmi İngiliz tarihi şöyle yazacaktı; “Türk karşı taarruzunun planı, hayranlık vericiydi.”
Bu arada Mustafa Kemal’in savaşa bizzat katılımı askerlerine bireysel cesaret konusunda örnek oldu. Öyle ki…
Mustafa Kemal, cebinde bulunan saati sayesinde ölümden döndü; mermi saate saplanmıştı. (Bu saatini, hatıra olarak Sanders’e hediye etti.)
SEBEBİ KISKANÇLIK
Mustafa Kemal, düşmanın bir ileri adım atmasına izin vermedi. Siperlerinden çıkamıyorlardı. General Hamilton’u görevden aldılar; yerine General Charles Monro atandı. Cephede yaptığı incelemelerin ardından Monro, 3 Kasım 1915’te İngiliz Yüksek Savunma Konseyi’ne görüşünü, “Gelibolu tahliye edilmelidir” şeklinde bildirdi.
Osmanlı cephesinde de görev değişikliği vardı…
Takdir belgelerine, madalyalara boğulan Mustafa Kemal Çanakkale’den ayrılmak zorunda kaldı.
Sebebi kıskançlık idi…
Enver Paşa, 26 Ekim 1915’te gönderdiği emriyle Mustafa Kemal’i, Anafartalar Grubu içinde bir ast birlik komutanlığına atadı! Bu Mustafa Kemal’in adeta cezalandırılması demekti.
Onur kırıcı durumu elbette kabul edemezdi; istifa etti.
Sanders araya girdi. İstifasını geri aldırtıp bir aylık hava değişimiyle İstanbul’a gitmesini sağladı.
Mustafa Kemal, 10 Aralık 1915’te Anafartalar Grubu Komutanlığı’nı Fevzi (Çakmak)’a bırakarak Çanakkale’deki savaştan ayrıldı.
10 gün sonra da İngilizler Çanakkale’den çekildi…
Böylece 8,5 ay/259 gün süren Çanakkale muharebeleri son buldu.
Mustafa Kemal, düşmanın rahatça Çanakkale’den tahliye olmasını eleştirdi. Belki de bu nedenle görevden uzaklaşması sağlanmıştı; kim bilir!..
ASKERİ DEHASININ SEBEBİ
Mustafa Kemal’in Çanakkale’deki başarısın sebebi neydi?
Kuşkusuz zekiydi; gerçekçiydi. Bir o kadar da kendini geliştirmeyi bildi.
Mekteb-i Harbiye’deki ilk yılında Ahmet Refik’in Clausewitz’den çevirdiği “Savaşın İdaresinde Temel İlkeler” kitabını okudu.
Savaşta galip gelmenin; zeka, mantık ve akıl gibi unsurlarla birlikte kişisel becerilerin de önemli olduğunu kavradı.
En sevdiği öğretmenlerinden Trabzonlu Yarbay Nuri‘den taktik dersleri alarak, gerilla savaşını öğrendi.
Subayın vazgeçilmezi, entelektüel gelişimini sürdürmekti. Kitap ve gazeteyi elinden düşürmedi.
1904-05 Rus-Japon Savaşı’nı güçsüz Japonların nasıl kazandığına kafa yordu. Moltke ve Napolyon‘un seferleri başta olmak üzere askeri tarih araştırmaları yaptı.
Kıta hizmetine çıkıp Osmanlı Ordusu’nun halini görünce, Berlin Askeri Akademesi’nin eski müdürü General Karl Litzmann’ın takım, bölük ve taburların eğitimine dair eserini 1909’da Almanca’dan çevirdi: “Takımın Muharebe Talimi.”
Aynı yıl 19 Ağustos ile 1 Eylül arasında yapılan tatbikatı analiz eden, “Cumalı Ordugahı: Süvari, Bölük, Alay, Tugay Liva ve Talim Manevraları” eserini yazdı.
1910’da Fransa’ya giderek Fransız Ordusu’nun Picardie manevralarını gözlemledi. Dönüşünde, “Bölüklerin Muharebe Talimi” broşürünü yazdı.
Osmanlı 5. Kolordu Erkan-ı Harbiyesi’nin iki günlük harita tatbikatını inceleyerek, “Tatbik ve Tatbikat Gezisi” eserini kaleme aldı.
Yüzbaşı Andre Constantin, Albay Biobat ve sosyolog Gustave Le Bon’un asker ve toplum psikolojisi üzerine eserlerini okudu.
Çevresindeki herkesin “Ordu ve Donanma Mecmuası” ile “Askeri Gazete”yi okumalarını istedi.
Trablusgarp günlerinde subaylardan muharebe tecrübelerini yazmasını istedi.
Sofya’da “Zabit ve Kumandan ile Hasbıhal” kitabı üzerinde çalıştı.
Uzatmayayım… Çanakkale’deki başarısı hiç tesadüf değildi.
19. Piyade Fırkası’na geldiğinde ertesi gün subaylara şu konuşmayı yaptı:
“Bir ordunun ruhu subaylardır. Subay ne kadarsa ordu da o kadardır. Askere örnek olun. Kendinizi iyi yetiştirin. Sırf askeri bilgiyle iyi asker olunmaz. Okuyun. Sanata ilgi duyun. Hayata bakın. Düşünen asker olun. Hepinizden askerlerinizin ruhunu-beynini, yurt sevgisiyle kararak, bilgiyle donatarak eğitmenizi istiyorum. Gözüm her an üzerinizde olacak! Görevde yanlışlığı bağışlamam, bağışlayamam.”
İşte bunun sonucudur:
Mustafa Kemal Çanakkale’deki başarıları nedeniyle şu madalyaları aldı:
- 23 Mart 1915: Alman İmparatoru I. Ferdinand’dan Aziz Alexander Nişanı,
- 30 Nisan 1915: Osmanlı Padişahı Mehmet Reşat’tan Gümüş İmtiyaz Madalyası,
- 1 Eylül 1915: Osmanlı Padişahı Mehmet Reşat’tan Gümüş Liyakat Madalyası,
- 28 Aralık 1915: Alman İmparatoru Wilhelm’den saygın Demir Haç Madalyası,
- 17 Ocak 1916: Osmanlı Padişahı Mehmet Reşat’tan Altın Liyakat Madalyası…
Evet, Mustafa Kemal askeri dehasını Çanakkale’den sonra da göstermeye devam edecekti.
[publicize twitter] [publicize facebook] [category araştırma]
[tags TARİH, Soner Yalçın, MUSTAFA KEMAL]

4 Mart 2015 Çarşamba

Türk Milleti'nin En Önemli Boylarından Biri: TÜRGİŞLER

TÜRGİŞLER
Türk Milletinin en önemli boylarından biri olan Türgişler (Türkeş) hakkında bilgi sahibi değiliz. Veya Türgişler'in az bilinmesinin sebebi, Emevi-Abbasi yayılmacılığına karşı verdiği mücadeledir. Çünkü Türgişler, her defasında Arapları mağlup etmiş, Türklerin katledilmesini engellemiştir. Çinlilerin ve Arapların varlığından rahatsız olduğu Türgişlerin tarih sahnesinden çekilişi de, Arapların ve Çinlilerin yaptığı fitne ile Türk'ü, Türk'e kırdırmakla olmuştur.
TÜRGİŞLER
Çin kaynaklarında Tou-k’i-che, Tou-kiue-che1 (Fransızca transkripsiyonu ve T’u-k’i-schi2 (Almanca transkripsiyonu) şekillerinde yazılan isim, sinologlar tarafından “Türgeş” şeklinde telaffuz olunmuş, ayrıca İslam kaynaklarında “Türkeş”3 ve “Türkiş”4 şekillerinde yazılmış olup en eski yazılı Türk metinleri olan “Eski Türk Yazıtları’nda “Türgiş”5 ve bundan bir süre sonra kağıt üzerine yazılı Uygur vesikalarında yine “Türgiş”6 şeklinde kaydedilmiştir. Bu durumda, birçok araştırıcının yaptığı gibi en eski vesikalar içerisinde kendi ana kaynaklarımız olan Göktürk ve Uygur eser ve metinlerindeki “Türgiş” telaffuz şeklini benimsemek, menşei Türk olan ve Türkçe konuşmuş bulunan bu eski Türk boyunun adını tespitte en doğru yol olacaktır.
Mevcut en eski metinler içerisinde yazılış şekilleri ne kadar farklı bulunursa bulunsun Türgiş kelimesinin kökünde “Türk” sözünün yattığı aşikârdır. Bu noktadan hareketle Türtiş şeklinde geliştiği ve bugünkü imlasını aldığı nazariyesi de kuvvet kazanmaktadır.7 Türgiş sözünün manası hakkında bugüne kadar ortaya bir görüş atılamadı. Bu haliyle “güç, kuvvet” anlamına gelen Türk kelimesi ile Türgiş sözcüğü arasında mana bakımından bir bağlantı kurmak mümkündür.
552 tarihinde kurulan Göktürk Devleti’nde Bumin Kağan, kardeşi İstemi Yabgu’yu (552-576) ülkenin batı sahasındaki Türk boylarını yönetmekle görevlendirdi. Karluklar; Tchou-yue (Ok: çu-yue),Tchou-mi (Ok: Çu-mi) ve I-ou (ok: İ-u) gibi önemli boyların yanında İstemi Yabgu sayıları bir hayli fazla olan On-okları da 24 sene başarılı bir şekilde idare etti. 552′den önce bu bölgeye gelmiş olan On-oklar 581 tarihinden itibaren Batı Göktürk Devleti’nin (58l-659) bünyesinde yer aldılar ve bu devletin yaptığı bütün savaşlarda asker kaynağının çoğunluğunu bunlar teşkil ettiler. Ancak, 630 tarihinden itibaren Çin İmparatorluğunun etkisi ile On-okların devlete bağlılığı gevşemeye başladı. Bu durumu fark eden Tie-li-che (ok: Tie-li-şe) Kağan (634-639) dahili otoriteyi kuvvetlendirmek amacıyla 635 yılında On-okları ikiye böldü.8 Bu taksimatta ülkenin doğusunda başlarında birer “çur” bulunan beş Tou-lou (ok: Tu-lu) kabilesi ve yine ülkenin batısında başlarında birer “erkin” bulunan beş Nou-che-pi (Ok: Nu-şe-pi) boyu yer alıyordu. Kağan bunun yanında başlarında boy beyleri bulunduğu halde bu On kabilenin başına yine birer “şad” tayin etti.
On-okların beş Ton-lou grubu içerisinde yer alan Türgişler, bu ünitenin dördüncü kabilesini teşkil ediyorlardı. Çin kaynaklarından aldığımız ilk haberlere göre onlar, 651 senesinde Ho-lo-che (ok: Ho-lo-şe) çur unvanlı boy beylerinin idaresinde Ebinor gölüne dökülen Borotala nehri boylarında oturuyorlardı. Hemen belirtmek gerekirse, beş Tou-lou grubunun en kalabalık boyu Ayarnor’un güney sahillerinde ikamet eden Hou-lou-ou (ok: Hu-lu-u) kabilesi idi.9
İhe-Hüşetü ve Hoytu-tamir yazıtlarının10 bize verdiği malumattan ve diğer kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre onlar önceleri Altay dağlarının güney batı eteklerinde oturuyorlardı. 65l senesinden çok önceleri Türgiş boyları, cereyan eden siyasi olayların etkisiyle buradan güneye göç etmek mecburiyetinde kaldılar. Zamanını tam olarak tespit edemediğimiz bir dönemde boyun büyük bölümü Ebinor gölü civarına göç ederken küçük bir kısmı da Beşbalık şehri yöresine göç ettiler. O dönemde Beşbalık ticaret yolları kavşağında olduğundan diğer Türk boyları da başta Karluklar, Basmıllar vb. olmak üzere buraya göç ettiler ve zamanla orada çoğaldılar. Ticaret, besicilik ekonomisi yapan Türk boyları için o dönemlerde çok ilgi çekiciydi.
Türgişler VII. asrın ortalarından VIII. asrın ortalarına (651-759) kadar Altay dağlarının batısından Seyhun ırmağına kadar uzanan geniş düzlüklerde yaşadılar. Yoğun olarak bulundukları arazi İ-li ırmağı boyları, Issık göl ve çevresi, Çu nehri vadisi ve Talas ırmağı kıyıları idi. Güneyden Tanrı dağları tarafından kuşatılan bu geniş alan kuzeyden, Balkaş, Alagöl ve Zaysan gibi göller dizisi ile çevrili idi. Coğrafi olarak, zirveleri kar ve geniş buzullar ile örtülü Tanrı dağları Batı Türkistan için büyük ve tükenmez bir su hazinesi teşkil ediyordu. Kaynaklarını buradan alan İ-li ve Çu nehirleri Batı Türkistan için bulunmaz bir nimetti.11 Bu verimli ve sulak arazide Türgiş boyları 651-759 seneleri arasında hayvanlarını besleyerek göçebe bir hayat sürdüler.
Bugün bile soğuk mevsimde Çu ırmağının korunaklı kıyılarında barınan yarı göçebe Kırgızlar, yazın en ünlüsü Issık gölün batısına rastlayan Koçkar gibi Tanrı dağları yaylalarına göçerler. Çu ve İ-li ırmakları, Tanrı dağları arası bozkırlar, bugün de vadi tabanlarını süsleyen yerleşik halktan ayrı olarak hayvanlarıyla birlikte kışlaklarla yaylalar arasında mekik dokuyan göçebelerin uğrak yeridir.
Çin kaynaklarında ilk defa 651 yılında Ebinor kıyılarında gördüğümüz Türgiş kabilesi zamanla güçlendi ve bölgede hatırı sayılır bir boy haline geldi. Onun gelişmesi ve güçlenmesine bazen dış etkenler de yardımcı oldu. Bunlardan birisi de 640 olayıdır. Bu tarihte Çin İmparatorluğu ticaret yolları kavşağında yer alan Turfan Krallığı’na saldırdı ve bu devleti kendisine bağladı. Krallığın sakinlerinden büyük bir kısmını Millieu (ok: Milyö) Krallığı’na (Tokmak’ın güneyinde) sürdü.12 Bu hareket, Tanrı Dağlarının kuzeyindeki yerli yabancı bütün kavimleri etkiledi. Özellikle Issık gölün batısında ikamet eden yabancı kavimler kendilerinin de Çin saldırısına maruz kalacağı telaşı ile süratle Maveraünnehir’e göç ettiler. Onların boşalttığı coğrafi sahayı doğudan gelen Türk boyları doldurmaya başladılar. Bu olay sebebi ile Türgiş boyları da yavaş yavaş batıya doğru ilerlemeye başladı. Buna, 657 yılında Batı Göktürk Devleti’ni yıkmak amacıyla Çin İmparatorluğu’nun üç ordu ile başlattığı saldırı ve onun yarattığı korku da eklenince Türgiş boylarının büyük çoğunluğu batı göç yollarına düştüler. İ-li nehri ve Issık göl istikametinde cereyan eden bu yolculuk esnasında ve daha sora ikamet ettikleri mahallerde biz onların daha küçük boyları hakkında da bilgi sahibi olmaktayız.
Çin kaynakları bize VII. asrın ikinci yarısında Türgiş boyları olarak: Mo-ho, Souo-ko (ok: So-ko), A-li-che (ok: A-li-şe), Ko-chou (ok: Ko-şu) ve Kiu-pi-che (ok: Kiu-pi-şe) oymaklarını sayarlar.13 Bunlardan Mo-ho, Souo-ko ve A-li-che boyları İ-li nehri ile Issık göl arasında yer alırken, Ko-chou kabilesi Beşbalık civarında görülmektedir. Bunların yanında Alman sinoloğu Prof. Dr. W. Eberhard14 V. ve IX. asırlar arasında soy kökü belli olmayan kabileleri sayarken Sha-to (ok: Şa-to), Ta-pa ve Tu-huo-lo (ok: Tu-ho-lo) isimli Türgiş oymaklarını da ilave eder. Bunlardan Sha-toların Beşbalık civarında Ko-chou kabilesinin bir kısmı ile karışık vaziyette yaşadıklarını ve ismini oturdukları araziden (çöl) aldıklarını düşünebiliriz. Diğerleri ise 657 yılından sonra Çin istilasından kaçmayıp Türgişlerin hakimiyetine giren boylardan bazıları olabilir.
Batı Göktürk Devleti’nin son kağanı Aşena Ho-lou (ok: Ho-lu) ülkesinin bağımsızlığını kazanma yolunda giriştiği mücadelede (656-658) Çin İmparatorluğu’na yenik düşünce ona tabi olan boylar da esaret altına girdiler. Tabii ki Türgiş boyu da 657′de Çin İmparatorluğu’na boyun eğmek zorunda kaldı. Çin işgali bölgede doğrudan yönetim şeklinde kendisini gösterdi. Bu yönetim gereği olarak bölgede Çin’e doğrudan bağlı mahalli hükümetler kuruldu. Bu arada Türgiş arazisinde de iki mahalli hükümet tesis edildi. Bu yeni Çin idare sistemi 665 yılına kadar katı bir şekilde kendisini gösterdi. Ancak bu tarihten sonra kuvvetlenen Tibetliler, Çin İmparatorluğu’nu batıdan zorlamaya başladılar. Menfaatleri gereği onlar bu Çin saldırılarında müttefik olarak Türk boylarından da istifade yoluna gittiler ve On-ok şefleri ile iş birliği yaptılar 676 yılında olduğu gibi. Bunun yanında Türgişler, Batı Türk boy beylerinin Çin İmparatorluğu’na karşı yürüttükleri bağımsızlık mücadelesine fiilen katıldılar ve bu Türk şeflerine ellerinden gelen yardımı yaptılar. 679′da On-ok şefi Aşena Tou-tche (ok: Tu-çe) ve onun hile ile esir edilişinden sonra yine 682 yılında On-ok şefi Aşena Kiu-pou-touo’nun (ok: Kiu-puçur) Çin’e karşı giriştikleri bağımsızlık mücadelesinde Türgişler de yardım ettiler.15 Zira, bu sonuncu harekatta Çin sarayına götürülen Türk esirleri arasında bir Türgiş şefinin isminin geçmesi bunu doğrulamaktadır.
Sarı Türgiş Devleti (690-715)
Doğudaki Göktürk Devleti 682′de yine merkez Ötügen olmak üzere ikinci defa bağımsızlığına kavuştu. Onların bir parçası olan Batı Türkleri ise bu sıralarda dağınık ve perişan bir durumda idiler. Çin İmparatorluğu’na karşı yürütülen bağımsızlık hareketi de duraksamıştı. Batı sahasında Türk boylarını derleyici ve toparlayıcı bir lidere ihtiyaç vardı. Tarihin her devrinde böyle zor zamanlarda Türk devletlerinde görülen çok önemli bir özellik, toplayıcılık ve birleştiricilik vasfıdır. Türk devleti anlamındaki “İl” deyiminin aynı zamanda “barış” manasını ifade etmesi de bunu gösterir.16 Batı sahasında da bu birleştiricilik vasfını, bu tarihi görevi Türgişler ve onların boybeyi üstlendi. Onlar en zor ve dağınık yaşanılan bir dönemde başta On-oklar olmak üzere batıda bütün Türk boylarını bir araya getirip bir birlik tesis ettiler ve kendi şeflerinin önderliğinde devlet kurulmasını sağladılar.
686 yılında Çin İmparatorluğu Issık gölün batısındaki arazide yaşayan boyları yönetmek için kendi emrindeki Türk şefi Aşena Hou-che-lo’yu (ok: Hu-şe-lo) gönderdi.17 Bu tayinli kağan, bölgeyi iyi idare edemedi. Halka sert davrandı. Az sonra II. Göktürk Devleti’nin kurucusu Kutluk Kağan’ın hücumlarına dayanamayıp Çin’e kaçmak zorunda kaldı. Onun kaçış Bağa Tarkan unvanına sahip Türgiş şefi Ou-tche-le (ok: U-çe-le) çok iyi değerlendirdi (690). Batı Türklerini kendi etrafında birleştiren Ou-tche-le yeni bir devlet kurmuş oldu. Bu devlete Tou-lou oymaklar grubunun öncülüğünden dolayı Sarı Türgiş Devleti denildi (Çin kaynaklarında bu grup Sarı oymaklar adı ile anılır).
Sarı Türgiş Devleti birçok olumlu faktörün bir araya gelmesi ve ahenkli çalışması sonucu kuruldu. Bir defa Ou-tche-le’nin bağlı olduğu boy (Tou-lou grubunun 4. boyu: Türgiş) On-okların en kalabalık oymağı değildi. Ekonomik yönden de pek parlak yönleri yoktu. Bu kuruluş safhasında her şeyden önce Kutluk Kagan’ın dolayısı ile II. Göktürk Devleti’nin büyük yardımları oldu. Coğrafi yönden, Türgiş boyu 690′lı yıllarda On-okların ikamet ettiği sahanın ortalarında oturuyorlardı. On kabile grubu içerisinde orta yerlerde ikamet eden bir boyun diğer dokuz kabile ile temas kurması, haberleşme imkanları ve iş birliği yapma avantajları, diğer boylara göre daha fazladır. Bu devletin kuruluşunda etkili olan en önemli faktör bize göre Ou-tche-le’nin liderlik vasıflarıdır. Az sonra da bahsedeceğimiz gibi onun önderlik özellikleri diğer dokuz On-ok boy beyine göre daha üstündü ve bu boylar ona severek ve isteyerek bağlanmışlardı.
İcraatının ilk yıllarında Ou-tche-le tebaasını iyi idare ediyor ve onlara güven veriyordu. Bu yönüyle daha başlangıçta çevrede büyük bir itibara sahip oldu. Kısa zamanda oymakları güçlenmeye başladı. Kağan unvanını aldığında her biri 7000 askere kumanda eden 20 askeri vali tayin etti. Böylece yeni kurulan devletin 140.000 kişilik bir ordusu oldu.18
Ou-tche-le’nin iki devlet merkezi vardı. O, Nou-che-pi kabile grubunu yönetmek için karargahını (merkez) önce Çu nehrinin kuzeybatısında kurdu.19 Daha sonraları bu merkezini Çu vadisinin kuzey doğusuna taşıdı. Bu şekilde Tokmak vadisi onun büyük karargahı (merkezi) oldu. Ou-tche-ie doğudaki Tou-lou kabilelerini rahat idare edebilmek için küçük karargahını önce İ-li nehrinin üzerinde bulunan Kong-yue şehrinde kurdu. Daha sonra Tou-lou boyları batıya kaydığından O, küçük merkezini Issık göl ile İ-li nehri arasında bulunan Kouna-char (ok: Kuna-şar) şehrine nakletti. Saltanatında seri bir icraat gösteren Ou-tche-le’nin sınırları doğuda Turfan ve Guçen’e (Beşbalık yakınında) uzandı. Doğuda nihai sınır II. Göktürk Devleti’nin toprakları oluyordu. Batıda sınır Seyhun ırmağına kadar uzanıyordu. Burası Çin kaynaklarının hou (ok: Hu) halkları dediği İran ve Arap asıllı mahalli hükümetlere komşu idi. Kuzeyde Balkaş gölü ve onun uzantısı gibi görünen Alagöl ve Zaysan vb. göller sınır teşkil ediyordu. Güney sınırı ise Tanrı dağları ve onun güney eteklerinde kurulan Çin İmparatorluğu’nun Dört Garnizon’u idi.
Ou-tche-le’nin 16 yıllık icraatını iki bölümde incelemek mümkündür. Birinci kısımda o, 690-698 yılları arasında ülkesinde dahili otoriteyi kuvvetlendirdi, teşkilatını genişletti ve her yerde huzur ve adaleti sağladı. 698′de Bolçu savaşı ile başlayan ikinci safhada ise dışardan bakıldığında onun hata yaptığı ortaya çıkar. Kapgan Kağan’ın saldırıları ile bunalan Çin İmparatorluğu kendisine yöneltilen bu ağır baskıyı defetmek için müttefik aramak zorunda kaldı. Bu amaçla Kırgızları ve Türgişleri ittifaka davet etti. Tabiatıyla bunu casusları vasıtasıyla öğrenen Kapgan Kağan rahatsız oldu. Tonyukuk Yazıtı’nın en ince ayrıntısına kadar verdiği Bolçu savaşında Göktürk ordusu büyük bir zafer kazandı. Bütün bir gün boyunca devam eden savaş sonunda Ou-tche-le esir düştü. İsmi açıklanmayan Türgiş şadı ve yabgusu öldürüldü ve 50 kadar da Türgiş ileri geleni esir alındı.20 Bu savaşın yankıları epey fazla oldu. Batı sahasındaki diğer Türk boylarının ileri gelenleri gelip Göktürklere tabiyetlerini bildirdiler. Devletinin kuruluşu sırasında büyük yardımlarını gördüğü II. Göktürk Devleti’ne karşı Ou-tche-le’nin neden Çin İmparatorluğu ile iş birliği yaptığı sorusu bugün bile sorulabilir.
Şahsi düşüncemize göre bunun cevabını Asya’nın neresinde ne kadar Türk var ise bir bayrak altında toplama siyaseti izleyen Kapgan Kağan’ın sert tutumunun rolü olabilir. Bin bir zahmetle kurduğu devletini devam ettirebilmek için nereden gelirse gelsin savunmaya imkanı olan Ou-tche-le belki de bu savunma ve sorumluluk anlayışı ile Çin İmparatorluğu’nun davetini kabul edebilir. Aksi haliyle kuruluş sırasında büyük desteğini gördüğü II.Göktürk Devleti’ne nankörlük etmesi düşünülemez bile.
Bolçu Savaşı’ndan21 sonra Ou-tche-le öldürülmedi, fakat eski itibarı da kalmadı. Savaş sonrasında Kapgan Kağan (692-716) onun ülkesini kendi öz oğlu Fou-kiu (ok: Fu-kiu) ya bıraktı.22 Bu görünüşte bir yönetim idi. Fiiliyatta çok küçük yaştaki Fou-kiu hiç bir zaman bu bölgeye gelmedi ve herhangi bir icraatta bulunmadı. II.Göktürk Devleti’nin yöneticileri bölgenin idaresini yine kendilerine bağlı olarak Ou-tche-le’ye bıraktılar. Bu durum, Ou-tche-le’nin ciddi ve otoriter devlet adamlığı özelliklerinin Göktürk ileri gelenlerince takdir edildiğini gösterir.
698 den ölüm tarihi olan 706 ya kadar ne kitabelerde ve ne de Çin kaynaklarında Ou-tche-le ile ilgili önemli bir olay zikredilmektedir. II. Göktürk Devleti’ne olan bağlılığın bunda etkisi olabilir. Ölümü ile ilgili olarak Çin kaynaklarının verdiği haberde yine Kapgan Kağan’ın baskısına maruz kalan bu devletin komşuları ile bir ittifak için zemin yoklaması karşımıza çıkmaktadır. 706 tarihinde Çin saray görevlisi Kouo Yuen-tchen (ok: Kuo-Yuençen) ile yaptığı uzun görüşme sonunda Ou-tche-le aldığı soğuk algınlığının etkisi ile öldü. Oğlu Souo-ko (ok: So-ko) Çinli devlet görevlisine önce ceza vermeyi düşündü (kaynağa göre Kouo-Yuen-tcen öldürülmekten çok korkuyordu) fakat yaptığı incelemede bir kasıt görmediği için Çinli görevliyi az sonra serbest bıraktı ve ülkesine dönmesine izin verdi.23 Ou-tche-le döneminden bize kalan yegane hatıra son yapılan arkeolojik kazılarda bulunan paralarıdır.24 Bu paralarda onun lakabı göze çarpmaktadır. Bir yüzünde “Türgiş Kağan Bay Baga” ibaresi bulunan paraların diğer yüzünde “Kuz Boş Ordın” ifadesi yer almakta ve bu ibare “Serbest Balasagun” diye tercüme edilmektedir. Paraların üzerindeki “Kağan” tabiri de onun bağımsız bir devlet başkanı olduğuna işarettir. Bu yönüyle Ou-che-le Türk tarihinde ilk defa para kestiren bir Türk hükümdarı olmaktadır.
Souo-ko Kağan Devri (706-710)
Çin kaynaklarına göre soğuktan ölen Ou-tche-le’nin yerine oğlu Souo-ko halef oldu. İcraatının ilk yıllarında Souo-ko babası zamanında, başlayan Çin münasebetlerini devam ettirdi her iki taraf da birbirlerine karşılıklı olarak elçi ve hediyeler gönderdiler. Bunların arasında Çin sarayının gönderdiği 4 kadın (prenses) dikkat çekicidir. Kaynakların ifadesine göre yine icraatının ilk yıllarında Souo-ko’nun 300.000 kişilik bir ordusu vardı.25
Kısa süren Souo-ko döneminde iki büyük olay cereyan etti. Bunlardan birincisinde Türgiş Kağanı ileri gelen kumandanlarından Külçur Tchong-tsie (ok: Çong-tsie) ile anlaşmazlığa düştü. Daha öncede bölgede bazı olaylara karışan kumandanın Türgiş tahtında gözü vardı. Bu yüzden Souo-ko ile aralarında birkaç defa savaş olmuştu. Çinli yetkilileri 1000 altın rüşvetle kendisine çekmeye çalışan ve bunun sonunda Türgiş Kağanı’na karşı silahlı destek bulan bu asi kumandanı, Souo-ko Kuça şehri yakınlarında, yardımına gelen Çinli kumandan Fong-kia-pin ile beraber yakaladı ve her ikisini de öldürdü.26
Souo-ko’nun uğraştığı ikinci mesele kardeşi Tche-nou (ok: Çe-nu) ile arasında vuku bulan ihtilaftır. Altay geleneğine bağlı kalan Souo-ko, sayısı gün geçtikçe artan oymaklarının bir kısmının yönetimini kardeşi Tche-nou’ya devretti. Kendisine bırakılan kabile sayısının azlığından şikayet eden kardeşi ona karşı isyan etti. Kendi gücü az olduğundan ağabeyine karşı başarı sağlayamayacağını anlayan asi kardeş, selameti Kapgan Kağan’a sığınmakta buldu. Souo-ko’nun Çin İmparatorluğu ile temas kurmasından zaten rahatsızlık duyan Kapgan Kağan 20,000 kişilik bir ordu ile Türgiş Kağanı’nın üzerine yürüdü ve onu yine Bolçu’da yendi ve esir etti. Ülkesine geri dönüş yolunda birbirlerine hayrı dokunmayan iki kardeşin kendisine hiç hayrı dokunmayacağı gerçeğini yüzlerine karşı söyledikten sonra her ikisini de öldürttü ve bundan sonra Türgiş Devletini doğrudan kendisine bağladı.27
Bars Kağan ve Sarı Türgiş Devleti’nin Sonu
Bars Kağan ile ilgili olarak Çin kaynaklarında en küçük bir haber yoktur. Kitabelerde adından söz edilmekte ise de satırların silikliği ve üzerinde tarih bulunmaması bu dönemin gereği gibi aydınlatılmasını engellemektedir. Bars önceleri Türgiş ülkesinde Bey idi. Souo-ko’nun icraatını beğenmeyen II. Göktürk Devleti yöneticileri, büyük bir ihtimalle onun ortadan kaldırılmasından sonra ona “Kağan” unvanını verdiler ve arkasından onun devlete bağlılığını pekiştirmek için Bilge ve Köl-tigin kardeşler kendisini kız kardeşleri ile evlendirdiler.28
Bars Kağan’dan beklenen ülkede huzuru sağlaması, boylar üzerinde tam bir otorite kurması ve II. Göktürk Devleti’ne sadakat göstermesi idi. Fakat bunları sağlayamadı ve icraatında başarılı olamadı. Kitabeler onun yanıldığı haberi ile adeta devlete ters düştüğünü ima etmektedirler.
Bars Kağan zamanında iki büyük hadise göze çarpar. Bunlardan birincisinde Çin İmparatorluğu’nun kışkırtmaları neticesinde Türgişlere karşı 712 veya 713′te Kûl-tegin tarafından idare edilen bir Maveraünnehir seferi yapıldı.29 Özellikle Kara Ttürgişler üzerine yapılan hareket başarılı oldu. İkinci olay Tou-lou kabile grubundan iki büyük boyun (Hou-lou-ou ve Chou-ni-che (ok: Şu-ni-şe) Çin İmparatorluğu ile temas kurmalarına kızan Kapgan Kağan’ın 715′teki cezalandırma seferidir.30 7l5-716 yılları hem doğuda hem de batıda Türk devletlerinin büyük karışıklık içine düştüğü yıllardır. 712-713 seferi ile Talas civarında oturan Karatürgişler daha batıya kaydılar. 7l5 darbesi ile Tou-lou grubu da daha batıya itilmiş oldu. Çu ve Talas ırmakları arasında bu iki grup sıkışarak oturmak mecburiyetinde kaldılar, Bu sıkışma onları birbirine daha fazla yaklaştırdı31 ve onlar Nou-che-pi’lerin önderliğinde Tou-lou’ların iştirakiyle yeni bir devlet, Kara Türgiş Devletini kurdular.
Kara Türgiş Devleti (716-739)
Sou-lou Kağan’ın Saltanatı
Kapgan Kağan’ın yarattığı şahsi korkuya rağmen Kara Türgiş kabileleri 715 tarihinde Kiu-pi-che’e (ok: Kiu-pi-şe) oymağının şefi Sou-lou’nun etrafında birleştiler. Sou-lou başlangıçta “çur” unvanına sahipti ve Talas nehri yakınlarında bulunan Taraz şehrinde oturuyordu. On kabile yavaş yavaş ona itaatlerini sunmaya başladı. Kısa zamanda 200.000 kişilik bir orduya sahip oldu.32 Az sonra “tegin” unvanını alan Sou-lou 716 yılında Kapgan Kağan’ın ölümü ile bölgesinde rahat bir ortama kavuştu ve arkasından 716 senesinin 8. ayında kendisini “Kağan” ilan etti. Sou-lou’nun sağladığı huzur derhal çevrede etkisini göstermeye başladı. Ülkeleri karışıklık içinde bulunan II. Göktürk Devleti’nin birçok boyu batıya göç ederek Sou-lou Kağan’ın himayesine sığındı.33
Sou-lou Kağan akıllı bir yönetici ve devlet adamı idi. İş başına geçince derhal kuvvet derecesine göre komşularının durumunu değerlendirdi bunlardan II. Göktürk Devleti’nde sırada Bilge Kağan (7l6-734) yeni saltanata başlamıştı. Onun kızını alarak ve onun oğluna kendi kızını vererek bu büyük güç ile samimi bir iş birliği yaptı. Güneyde Tibet Krallığı vardı.Tibet Kralı’nın kızını alarak bu devlet ile de samimi bir dostluk ve ailevi ittifak bağları tesis etti34 ki büyük devleti siyasi bakımdan dostluğunu kazanan Sou-lou Kağan bundan sonra Çin İmparatorluğu ile mevcut olan problemlerine eğildi.
Türgişlerle Çin İmparatorluğu arasında eskiden beri süre gelen sınır problemi vardı. Dört Garnizon kurulduğundan beri Çin İmparatorluğu ile Türk devletleri arasında bir mania idi ve ticari yönden Türk devletlerine çok zarar veriyordu. O sıralarda Tibet Krallığı Çin İmparatorluğu’nun amansız bir düşmanı idi. Bu durum Türgiş Kağanları için büyük bir avantajdı. Sou-lou da bundan istifade etti ve 717 senesinde Aksu ve Yakarık şehirlerini kuşatarak Dört Garnizonu ele geçirme hazırlıklarına başladı. Buna karşılık Çin imparatorluğu emrindeki Göktürk beyi Aşena Hien ve Üç Karluk kabilesi askerlerini gönderdi. Aşena Hien Sou-lou’nun harekatına karşı bir başarı sağlayamadı.35 Bunun üzerine Çin İmparatorluğu onunla uyuşma yoluna gitti ve Sou-lou’ya bir takım askeri unvanlar ve hediyeler gönderdi. Fakat Sou-lou Kağan hedefinden şaşmadı ve belirlediği dış politika uygulamasına aynen devam etti. Bu amaçla 719 yılında Çin’in elinden Tokmak şehrini aldı. Tokmak, Dört Garnizon’un dört şehrinden biriydi ve içinden ünlü İpek Yolu geçiyordu. Böylece Kuzey İpek Yolu Türgiş Devleti’nin eline geçmiş oldu.36
Tibet Krallığı ile hasmane münasebetler içerisinde bulunan Çin imparatorluğu II. Göktürk Devletine karşı (Bilge Kağan yeni saltanata başlamıştı) çok dikkatli bir dış politika izliyor, onlarla samimi bir dostluk ve iş birliği politikası sürdüren Sou-lou’ya karşısı da pasif bir durumda kalmak zorunluluğunu hissediyordu. İki büyük güce karşı üçüncü bir gücü karşına almak istemeyen imparatorluk 736 yılına kadar Sou-lou ile bir mesele çıkarmamaya gayret etti ve onunla dost olma yollarını aradı durdu. Bu amaçla Çin imparatorluğu 722 yılında kendisine sığınan Batı Göktürk prenslerinden Aşena Hoai-tao’nun kızı Kiao-ho’yu “prenses” unvanını verdikten sonra eş olarak Sou-lou Kagan’a gönderdi.37
Çin İmparatorluğu ile meselelerini halleden ve bu devletin uzun bir süre kendisi için bir tehlike olamayacağına kanaat getiren Sou-lou Kağan bundan sonra ülkesinin batısında cereyan eden olaylara ağırlık verdi. Batıda Maveraünnehir’de mahalli şehir devletleri vardı ve bunlar Arap istilasına karşı sürekli olarak Sou-lou Kağandan yardım istiyorlardı. Bu sıralarda Emevi Devleti İslamiyeti doğu illerine (Maveraünnehir ve Seyhun doğusuna) yayma politikası izlemekte idi. Bu amaçla Emevi kumandanı Kuteybe 714′te genel karargahını Merv şehrinden kuzeydeki Taşkent bölgesine nakletti. Kuteybe buradan daha kuzeye ve diğer yönden Kaşgar’a doğru İç Asya ana yolu istikametinde akınlara girişmeyi planlıyordu. Bunlardan kuzeye doğru giden yol (Kuzey İpek Yolu) Türk illerinden geçiyordu. Kuteybe 715 yılında ölünce bu politikada duraklama oldu. Başarıyı sürdürmek için Emevi Devleti bölgedeki valileri sık sık değiştirmek zorunda kaldı. Emevilerin doğu politikasındaki başarısızlığının asıl sebebi mahalli yerli prenslerin Araplarla iş birliği isteksizliğinden ziyade karşılarına çıkan yeni ve taze bir güç Sou-lou Kağan faktörü idi. Türgiş boylarının başında bulunan Sou-lou Kağan bölgedeki mahalli prensliklere yardım yaparken İslamın dini akidelerine karşı değil Arap hakimiyetini Maveraünnehir’den söküp atmak amacını taşıyordu. Bölgenin ayrıca ipek yolları üzerinde bulunmasından dolayı da iktisadi önemi vardı.
Maveraünnehir bölgesinden Türk illerine ilk akın Emevi halifelerinden Ömer bin Abdülaziz (717­-720) zamanında yapıldı. Onun Horasan valisi El Cerrah bin Abdullah (valilik yılları: 717-7l8) Seyhun ötesine bir sefer düzenledi. Onun yardımcısı Abdullah bin Mamer el Yeskuri kumandasındaki Emevi ordusu Seyhun bölgesinde ilerlediği bir sırada Türgiş ordusu tarafından kuşatıldı. Abdullah ancak ödediği fidye-i necat (kurtuluş parası) sayesinde kurtuldu. Bu olayın akisleri çok fazla oldu. Emevi hanedanı aradaki bu Türgiş engelini kaldırabilmek için Çin İmparatorluğu ile ittifak yapma yollarını aradı. Ancak Çin’e gönderdiği elçi heyetleri eli boş döndü.38
El Cerrah’ın bu başarısızlığı üzerine Halife Ömer onun yerine Horasan valiliğine Abdurrahman bin Nuaym el Gamidi’yi (718-720) tayin etti. Onun valiliği sırasında Maveraünnehir’de Soğdlular Türklerin de yardımıyla isyan ettiler. Soğdluların yardım isteği üzerine Sou-lou Kağan ile gelen kumandanlarından Külçur’u (İslam kaynaklarında Kursul) bölgeye gönderdi. Takip eden olaylarda Horasan valisi Said bin Abdülaziz (720-721) bütün eyaletin ayaklandığını görünce etraftan gönüllü toplamaya başladı. Türgişler bu birleşik kuvvetlere karşı Bahile Sarayı (Semerkant yakınında) civarında çetin savaşlar yaptılar ve sonunda Külçur Horasan valisini ağır hezimete uğrattı.39
Türgiş-Emevi savaşlarında yeni vali Said el Haraşi (721-722) 721 yılı sonlarında isyan eden halkı Hocend bölgesinde teslim olmaya zorladı. Paralarını aldığı 400 tüccar hariç geri kalanını öldürdü. Canlarını kurtarabilenler Türgişlere sığındılar. Şimdi Maveraünnehir’de tam bir panik havası vardı. Halife Hişam (724-743) bu gaddar valiyi değiştirdi ve yerine Müslim bin Said el Kilabi’yi (722­-724) getirdi. Bu arada Arap ordusunda karışıklık baş göstermiş ve Yemenli kuvvetler etkisiz hale getirilmişti. Fergana istikametinde ilerleyen Emevi ordusuna (Müslim kumandasında) karşı bizzat Sou-lou’nun kendisi çıktı. Müslim bunun üzerine acele geri dönme emri verdi. Cebri yürüyüşle 11 gün boyunca geri çekilen ve bu sırada bütün ağırlıklarını yakmak zorunda kalan bu ordu, Seyhun’a ulaşamadan Türgişlerle iş birliği yapan mahalli kuvvetler tarafından durduruldu. Arkadan da Hakan Sou-lou geliyordu. Ağır zayiat veren Emevi ordusu güç belâ Semerkant’a çekilebildi.40
724′ten sonra bölgede durum değişti. Taarruzda olan Emevi hilafeti Türgişlere karşı on beş sene boyunca savunma durumuna geçti. Sadece Maveraünnehir’de değil Toharistan ve diğer güney bölgelerindeki mahalli idareciler ve halk bile-artık Türgişleri kurtarıcı gözü ile görüyordu.
Türk kuvvetlerinin her tarafta üstünlüklerini gösterdikleri bir dönemde Emeviler Horasan valisini tekrar değiştirdiler. Yeni vali Esed bin Abdullah el Kasri (724-727) Huttal’da 726 yılında Türgiş ordusuna karşı başarısızlığa uğradı ve yenilgi üzerine vali az sonra değiştirildi.41
Emevi Devleti’nin son zamanlarında ülkede Şii ve Abbasi propagandası hızlandı. Sou-lou Kağan da bu durumdan istifade ile Emevilere muhalif yerli unsurlarla işbirliği yaptı. Bu iş birliği az sonra 728′de Buhara’nın fethini kolayca gerçekleştirdi. Maveraünnehir’de Arap idaresinde artık Semerkant ve Dehusiye şehirleri ile iki küçük kale kaldı. Emevilerde uğranılan her yenilgi yeni bir vali değişikliğine sebep oluyordu. Yerli halka bazı imtiyazlar tanınmasına rağmen yeni vali Eşres bin Abdullah es-Sülemi (727-729) Beykent şehri yakınlarında Sou-lou tarafından sıkıştırıldı. Eşres Semerkant’a doğru çekilirken yetişen Hakan ve Külçur yönetimindeki kuvvetler tarafından Kemerce kalesinde kuşatıldı (729). Sou-lou’nun amacı Semerkant’taki Arap merkez ordugahını düşürüp Emevileri Maveraünnehir’den tamamen söküp atmaktı.42 Bu maksatla Semerkant’ı kuşatma hazırlıklarına başladı.
Karargahın kumandanı Savra bin Hurr yeni tayin edilen Horasan valisi Cüneyd bin Abdurrahman el Murri’yi (729-734) Merv’den yardıma çağırdı. Cüneyd derhal harekete geçti ise de Türgişler tarafından yolu kesildi. Mecburi olarak dağ yollarından ilerleyerek Semerkant’a ulaşma çarelerini aradı. Fakat Savdar dağlarının dar geçitlerinde Hakan tarafından sıkıştırıldı. Yorgun düşen ordusu susuzluğu da maruz kaldı. Nihayet 12.000 kişilik ordusunun 10.000′ini kaybettikten sonra Semerkant’a ulaşabildi. Emevi Halifesi Hişam, durumu öğrenince 20.000 kişilik bir takviye ordusunu Semerkant’a doğru yola çıkardı. Gerek bu ordunun gelişi ve gerekse yaklaşan kış şartlarını göz önüne alan Hakan daha fazla Semerkant önlerinde kalmayı uygun görmeyerek ülkesine çekilme kararı aldı (732).43
Vali Cüneyd’in 734′te ölümünden sonra Horasan’da Emevi-Abbasi çekişmesi baş gösterdi. Abbasi taraftarı Haris bin Süreyc önce Belh şehrini arkasından Merv şehrini zapt edince bölgede dahili anarşi hız kazandı. Üç yıl devam eden (734-737) bu karışıklıkta durumu tehlikeye giren Haris sonunda Türgişlere sığındı.44
Hakan Sou-lou bölgede büyük bir itibara sahipti. Başta Soğd hükümdarı Gurek olmak üzere Maveraünnehir şehir devletlerinin şefleri ve Tahoristan hakimi onun yanında yer almaya başladılar. O, Toharistan sakinlerini Emevilere karşı ayaklandırmak için 737 senesi sonlarında bölgeye bir sefer düzenledi. Fakat vali Esad bin Abdullah (İkinci defa: 735-738) Hakan’ın ordusunu 737′de arkadan vurdu. (San veya Haristan Savaşı).45 Bu savaşta San-lou Kağan ikili oynayan Cüzcan Melikinin ihanetine uğradı. Sou-lou Kağan bu ihanetin cezasını verecekti, bu amaçla derhal hazırlıklara başladı. Ancak ülkesine döndüğünde uzun bir süredir emrinde çalışan çok güvendiği kumandanı Külçur tarafından bir gece baskını sonunda öldürüldü (738).
22 yıl saltanat süren Sou-lou Kağan temiz ve ılımlı bir mizaca sahipti. O, tebaasını çok seviyor ve onları güzel bir şekilde idare ediyordu. Savaşlardan elde ettiği ganimeti eşit bir şekilde maiyetine dağıtıyordu. Bu sebeple kumandanları ondan hoşlanıyor ve maiyetleri ile beraber kendilerini onun hizmetine adıyorlardı.
İslam kaynaklarına göre Araplar ona “Ebu Müzahim” (zahmet, sıkıntı veren, tazyik eden manasındadır) diyorlardı. Emevilere çok zahmet verdiği ve sıkıntı çektirdiği için ona bu lakabı takmışlardı. Askeri yönden, Son-lou mükemmel bir kumandandı. Savaş sırasında iki-üç kumandanı ile birlikte en yüksek yere çıkar, düşman cephelerini güzelce inceler, zayıf bir nokta gördüğü anda derhal yandan,arkadan veya.önden hücuma geçer ve zafere ulaşırdı.46 Kale kuşatmalarında ise kuşatılanlara önce aman verir, canlarını bağışlardı. Sou-lou dış politikada da usta bir siyasetçi idi. Daha önce de belirttiğimiz gibi II. Göktürk Devleti ve Tibet Krallığı hükümdarlarına kız verip kızlarını alması geleceğe yönelik yatırımlardı. Bu durumu gören Çin İmparatorluğu ona karşı uysal davranmak zorunda kalmıştı.
Sou-lou’nun ölümü Türgiş tarihi kadar dünya tarihini de etkilemiştir. Onun ölümü ile Türgişlerde bir dağılma görülürken Emevi devleti ile Çin İmparatorlukları da dış politikalarını revizyondan geçirme gereği duydular. Sou-lou Kağan Maveraünnehir’i Emevilere dar etmiş, onlar Ceyhun ötesine geçmeye adeta korkar olmuşlardı. Onun ölümü üzerine Emeviler askıya aldıkları taarruz politikalarını tekrar canlandırdılar. Bu amaçla Nasr bin Seyyar kumandasındaki (738-748) İslam orduları Seyhun’u geçmeye başladı. Aynı şekilde Çin İmparatorluğu da İpek Yolu’nun öneminden dolayı batı seferlerine tekrar başladı ve 748′de Tokmak’ı zap tetti. Kısa bir süre sonra 751′de Talas Savaşı bu iki gücü (Emevi Devleti ve Çin İmparatorluğu) karşı karşıya getirdi. Eğer Sou-lou Kağan öldürülmese idi. Talas Savaşı’ndan bahsetmek pek mümkün olmayacaktı.
Kara Türgiş Devleti’nin Sonu ve Türgişlerin Kuvvetten Düşüp Dağılmaları
Bir gece baskını sonucu Sou-lou Kağan’ı öldüren Tch’ou-mou-koen (ok: Çu-mu-koen) Külçur’u (diğer ismi: Bağa Tarkan) ardından Kara Türgiş tahtına oturamadı. Zira, Sou-lou Kağan’ın güçlü kumandanlarından Tou-mo-tou (ok: Tu-mo-tu) derhal ölen kağanın oğlu Tou-ho-sien’i (ok: Tu-ho-sien) tahta çıkardı.47 Yeni kağan Tokmak şehrinde iken Tou-mo-tou bu sefer o sırada Siyah oymakların başında şef olarak Talas şehrinde oturan Eul-wei Tegin’in desteğini sağladı. Üç müttefik (Tou-ho-sien, Tou-mo-tou ve Eul Wei) beraberce Baga Tarkan’a hücum ettiler ve onu bölgeden kaçırdılar.
Taht ihtirası içerisinde kıvranan Baga Tarkan bunun üzerine 738 senesinin 6. ayında Çin İmparatorluğu’ndan askeri yardım talebinde bulundu. Çin İmparatoru Hüen-tsung (7l2-755) ileri gelen kumandanlarından Kai-kia-yun’a yardıma gitmesi görevini verdi. İki müttefik yanlarına Taşkent ve Keş hakimlerini de alarak 739 senesinin 8. ayında Tokmak şehrinde Ho-lo tepelerinde Sou-lou’nun oğlu Tou-ha-sien’i bozguna uğrattılar. İkinci bir Çin ordusu Talas şehrinde oturan Eul-wei Tegin”in kardeşi Pa-se’yi yendiler ve böylece Baga Tarkan ve Çin ordusuna karşı koyacak Türgiş kuvveti kalmadı.48 738-739 yılları arasında çok kısa bir süre saltanatta kalan Tou-ho-sien Kağan’ın icraatı hakkında kaynaklarda geniş bilgi yoktur. Onun esir düşüp Çin’e götürülmesi ile beraber de Kara Türgiş Devleti sona erdi.
Daha Son-lou Kağan’a suikast yapmadan önce Çin İmparatorluğu ile gizlice anlaştığı ortaya çıkan Baga Tarkan bu komplodan sonra onun oğluna karşı yenilgi aldığından Türgiş tahtına oturamadı. Arkasından Çin’den askeri yardım talebinde bulundu ve iki müttefik 739 senesinde Tou-ho-sien’i esir ettiler, Baga Tarkan ikinci defa Türgiş tahtına oturmayı bekliyordu. Fakat bu sefer de Çin imparatoru Hüen-tsung bu bölgeye kendisine zamanla iltica etmiş olan Batı Göktürk prenslerinden Aşena hin’i On-ok Kağanı atadı, Baga Tarkan buna çok bozuldu. Tarihi itirafından49 sonra Türgiş tahtına sahip olma yollarını aramaya koyuldu. Bağa Tarkan 740 yılının 12 ayında bütün boyunun ileri gelenleri ile bağlılığını sunmak için Çin sarayına gitti. Bundan çok hoşnut kalan Çin İmparatoru bu sefer Türgiş Kağanlığını ona bıraktı.
Baga Tarkan (740-744) Sarı oymaklara mensuptu. Siyah boylar (Nou-che-pi’ler) onun idaresine iki yıl tahammül edebildiler. 742 yılında onlar El Etmiş Kutluk Bilge’yi (742-748) kendilerine kağan seçtiler. Türgiş ülkesinde nizamın bozulduğunu gören Çin İmparatorluğu bu sefer kendisine iltica etmiş olan Batı Göktürk ailesi ileri gelenlerinden Aşena Hin’i bölgeye kağan (tayinli kağan) olarak atadı. Bağa Tarkan bu tayine rıza göstermedi ve onu kendisine rakip olarak gördü. Yeni idare merkezi Taraz şehrine 30 km. mesafede bulanan Kiu-lan şehrinde Bağa Tarkan Aşena Hin’i öldürdü (742). Bu hareket doğrudan doğruya kendisini tahta çıkaran Çin İmparatorluğunu karşısına almak demekti. Olayları iyi takip ettiği anlaşılan bu devlet, bir süre sonra Bağa Tarkan’a tepkisini gösterdi ve 744 senesinin 5. ayında Kuça’da hükümet görevlisi Fou-mong-ling-tcha (ok: Fu-mong-ling-ça) vasıtasıyla onu ortadan kaldırdı.50
Baga Tarkan’ın 744 yılında öldürülmesi ile Türgişlerin başında tek kağan kaldı. 742 yılında siyah oymakların başına geçen El Etmiş Bilge Kağan, Baga Tarkan’ın ortadan kaldırılmasından sonra dört sene daha sarı ve siyah bütün Türgiş boylarını yönetti. Saltanatında Çin’e birkaç defa elçi gönderen bu kağanın icraatı hakkında daha geniş bilgi yoktur. Bu süre esnasında ülkede bir isyan ve baş kaldırma olmadığına göre Kutluk Bilge’nin ülkesini huzur ve adalet esasları içerisinde yönettiğine hükmolunabilir. Onun iyi bir Kağan olduğu dış temaslarından da anlaşılıyor. Ezgene isimli bir elçisini Kırgızlara gönderen El Etmiş’ten Tuba Yazıtları kısaca bilgi verirler.51 Kutluk Bilge’nin sonu hakkında kaynaklarda yeterli bilgi bulunmamaktadır. Sadece 748 senesinde Tokmak şehrini ele geçiren Çinli kumandan Wang-tchang-kien’in (ok: Wang-çang-kien) Kutluk Bilge’yi tahttan indirdiğine dair Çin kaynaklarında emareler vardır.
El Etmiş Kutluk Bilge’den sonra Türgiş tahtında I-po Kağan’ı (749-751) görmekteyiz. Çin kaynaklarında onun bu ülkeye üç defa elçi gönderdiği kayıtlıdır. 751 yılında Çin İmparatorluğu’nun Kuça askeri valisi Kao-sien-tche (ok: kao-sien-çe) Talas savaşından önce yaptığı bir askeri harekatta Taşkent hakimi ile beraber I-po Kağan’ı da esir edip Çin sarayına götürmektedir. Bu tarihten sonra da kaynaklarda I-po’nun adı bir daha geçmemektedir.52
751-753 yılları arasında Türgişlerin başında kağan görülmemektedir. Talas Savaşı’ndan sonra Çin İmparatorluğu bölgeden çekildiğinden ve İç işlerinde An-lu-shan isyanı ile uğraştığından Çin kaynakları Kuzey batı komşular Türgişler) hakkında sessiz kalmaktadırlar. Kendi kaynaklarımızdan Şine Usu yazıtı incelendiğinde 751′den itibaren Uygurların sürekli olarak Karluk ve Türgişlerle savaştığı ve onlara karşı galip geldikleri görülmektedir. Büyük bir ihtimalle galip gelen Moyunçu’nun baskısı ile Türgişlerin başında 753-756 yılları arasında Tengride Bolmış Kağan olarak dikkati çekmektedir. Çin İmparatorluğuna üç defa elçi gönderen bu kağanın sonu meçhuldür. Büyük bir ihtimalle sarı ve siyah oymaklar çekişmesinde tahttan indirilmiş olabilir.
757 yılında Türgişlerin başında Kağan görülmemekte Sarı ve Siyah oymaklar çekişmesi bütün şiddeti ile devam etmektedir. Bu çekişmeden 758 senesi başlarında Kara Türgiş boyları galip çıkmakta ve onlar kendilerine A-t’o-pei-lo’yu (ok: A-to-boyla) kağan seçmekteler. 759 senesi sonlarına kadar iş başında görülen bu kağan Çin sarayına iki defa elçi göndermektedir.53 Bu tarihten sonra gerek kendi kaynaklarımızda ve gerekse Çin kaynaklarında bir daha Türgişlerin adı geçmemektedir. Denilebilir ki Türgişlerin zayıflama ve dağılma dönemleri komşu Türk kabilesi Karlukların işine yaradı. 740 yılından 759 yılına kadar epeyce uzun bir süre devam eden Türgişlerin bu karışık döneminde onlar önceleri oturdukları İrtiş nehri boylarından Issık göl civarlarına göç ettiler, Talas Savaşında önemli bir görev yaptıktan sonra yavaş yavaş Türgişlerin iki idare merkezi Tokmak ve Taraz’ı ele geçirerek onların yaşadıkları sahanın hakimi oldular54 ve orada kendi isimleri ile bir devlet kurdular 766.
Türgişlerin Nou-che-pi boylar birliği daha Bars Bey zamanında Seyhun boylarına ulaşmış ve orada Peçeneklere komşu olmuşlardı. Talas Savaşı (751) ve dahili çekişmeler sırasında Türgiş boylarının büyük bir kısmı Peçeneklerin arkasından Seyhun nehri boylarında göçe başladılar. Zira, doğuda Karluk baskısı vardı, güneyden Tanrı dağları göç için onlara geçit vermiyordu, batıda Maveraünnehir’de Abbasi ordularının tehdidi vardı. Böylece onlar biraz da mecburiyetten tek açık kalan yön, kuzey istikametinde Seyhun nehri boyunca göç etmek zorunda kaldılar. Peçeneklerin arkasından ağır seyreden bu göç sırasında VIII. asırdan XI. asra kadar üç asır boyunca onlar nüfus bakımından çoğaldılar ve on kabile önce 22 boy (Kaşgarlı Mahmud zamanı) daha sonra 24 boya (Reşidüddin Fazlullah XIV. asır) ulaştı. Kitabelerin ve Çin kaynaklarının Onokları böylece 24 Oğuz boyu olarak karşımıza çıktı.
Prof. Dr. Hüseyin Salman
1 Chavannes Edouard, Documents Sur Les Tou-kiue Occidentaux, Paris 1941, İndex s. 370 ve metindeki ilgili sahifeler.
2 Liu-mau-tsai, Die Chinesischen Nachrichten zur Geschichte der Ost-Türken, c. I-II, VViesbaden 1958, s. 160 vd.
3 Tabari, Tarih el Rusül ve’l Mülük, De Goeje neşri, Leiden 1879-1898, c. II., s. 1613 vd.
4 Gerdizi, Zeyn-ül-Ahbar, Abd al-Hayy habibi neşri, Tahran 1347 hş. s. 279.
5 Orkun, Hüseyin Namık, Eski Türk Yazıtları, c. I-Iv, İstanbul 1936-1941, c. IV sözlük, s. 169 ve metindeki ilgili sahifeler.
6 Caferoğlu Ahmed, Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü, İstanbul 1968, s. 258.
7 Kafesoğlu, İbrahim, Türk Milli Kültürü, İstanbul 1983, s. 132.
8 Chavannes, a.g.e., s. 27, 28, 56, 57, Liu-mau-tsai, a.g.e. C. II. S. 605.
9 Chavannes, a.g.e., s. 34.
10 Orkun, a.g.e., C. I, s. 137: C. II, s. 108-112.
11 Yücel, Talip, Batı Türkistan Coğrafyasına Toplu Bakış, Türk Kültürü, sayı 294, Ankara 1987, s. 615-624.
12 Chavannes, a.g.e., s. 106 vd.
13 Chavannes, s. 67, 68, 271.
14 Eberhard, Wolfram, Çinin Şimal Komşuları, Ankara 1942, s. 152-154, 207, 210.
15 Chavannes, a.g.e., s. 74 dipnot 3, 123.
16 Kafesoğlu, a.g.e., s. 241.
17 Chavannes, a.g.e., s. 281.
18 Chavannes, a.g.e., s. 79.
19 Chavannes, a.g.e., s. 282.
20 Orkun, a.g.e., s. 114.
21 Mahal olarak Bolçu, İrtiş ve Urungu ırmakları arasında ve Ulyungur gölünün biraz güney doğusunda bulunmakta ve bugünkü Bolun-Togoy yerleşme merkezine uygun düşmektedir (Bkz. Rene Giraud, Lİmpire des Turc Celestes, Paris 1960, s. 179.
22 Chavannes, a.g.e., s. 282.
23 Chavannes, a.g.e., s. 184.
24 Bernştam A. N., Türgiş Sikkeleri, Çev. Abdülkadir İnan, T. T. K. serisi, no. Ter/40.
25 Chavannes, a.g.e., s. 79.
26 Chavannes, a.g.e., s. 80, 190.
27 Chavannes, a.g.e., s. 44, 80.
28 Ergin, Muharrem, Orhun Abideleri, İstanbul 1970, s. 8.
29 Kafesoğlu, İbrahim, İ.A. Türk mad. c. XII, kısım II, s. 184.
30 Chavannes, a.g.e., s. 78.
31 Ögel, Bahaeddin, Türk Mitolojisi, Ankara 1971, s. 155.
32 Chavannes, a.g.e., s. 44, 81.
33 Liu-mau-tsai, a.g.e., c. I, s. 171, 223.
34 Orkun, a.g.e., c. I, s. 57, Chavannes, a.g.e., s. 46 not 1.
35 Chavannes, a.g.e., s. 284.
36 Chavannes, 78, 284.
37 Chavannes, a.g.e., s. 308.
38 Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, İstanbul 1983, s. 133.
39 Barthold V. V, Moğol İstilâsına Kadar Türkistan, İstanbul 1981, s. 243, Ayrıca bkz. Kafesoğlu, a.g.e., s. 133.
40 Gibb, H. A. R, Orta Asya’da Arap Fütuhatı, Çev. M. Hakkı İstanbul 1930, s. 50-51.
41 İbn-ül Esir, El Kamil Fi’t Tarih, Çev, Yunus Apaydın, İst. 1986, C. V., s. 109-111.
42 Gibb, a.g.e., s. 57.
43 Kafesoğlu, İ.A. Türkler mad. C. XII, kısım II, s. 184.
44 Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, s. 135.
45 İbn-ül Esir, a.g.e., s. 152-153.
46 Minorsky, Addenda to the Hududal-Alam, BSOAS, C. XVII, 2, 1995, s. 265.
47 Taberi, a.g.e., s. 241.
48 Chavannes, a.g.e., s. 89.
49 Chavannes, a.g.e., s. 84.
50 Chavannes, a.g.e., s. 47, 84: “Eğer Sou-lou bertaraf edildi ise benim planlamam ile
olmuştur. Eğer Asena Hin, Kağan olarak atanırsa hükümetinizin bana vereceği mükafat nedir?.
51 Chavannes, a.g.e., s. 286.
52 Chavannes, Notes Additionelles Sur Les Tou-Kiue Occidentaux (Document’ ilâve) s. 69,
76, 80.
53 Chavannes, Notes Additionelles, s. 81, 82, Chavannes, a.g.e., s. 286.
54 Chavannes, a.g.e., s. 85, 286.
55 Chavannes, a.g.e., s. 85.
Barthold V, V, Moğol İstilasına Kadar Türkistan, (Hazırlayan Hakkı Dursun. Yıldız) İstanbul 1981.
Bernştam, A. N, Türgiş Sikkeleri, çev. Abdülkadir İnan, T. T K basılmamış tercümeler serisi no, Ter/40.
Caferoğlu, Ahmed, Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü, Istanbul 1968. Chavannes, Edouard, Documents Sur Les Tou-kiue Occidentaux, Paris 1941. Chavannes, Edouard, Notes Additianelles Sur Les Tau-kiue Occidentaux (Documents’a ilave). Eberhard, W. Çinin Şimal Komşuları, çev. Nimet Uluğtuğ T. T. K yayınlarından, Ankara 1942. Ergin M., Orhun Abideleri, İstanbul 1970.
Gardizi, Zayn al Ahbar, Abd al Hayy Habibi heşri, Tabran 1347 hş. Gibb, H. A. R, Orta Asya’da Arap Fütühatı, çev. M. Hakkı, İstanbul 1930.
G-iraud, Rane, L’İmpire des Turcs Calestes, Paris l96O.
İbn al-Asir, El Kamil Fi’t Tarih, C. V, çev. Yunus Apaydın, İstanbul l986.
Kafesoğlu, İbrahim, Türk Milli Kültürü, İstanbul l9832.
Kafesoğlu, İbrahim, İ. A. “Türkler” mad. C. XII, kısım: 2.
Liu-mau-tsai, Die Chinesischen Nachrichten zur Geschichte der Ost-Türken, C. I-II, Wiesbaden 1958.
Minarsky V. Addenda ta the Hudud al-Alam, B.S.O.A.S, C. XVII, 2, 1955.
Orkun, Hüseyin Namık, Eski Türk Yazıtları, c. I-V, İstanbul 1936-1941. Ögel, Bahaeddin, Türk Mitolojisi, c. I, Ankara l97l.
Ögel, Bahaeddin, Şine-usu Yazıtının Tarihi Önemi, Belleten, XV/59, Ankara 1951.
Taberi, Tarih al-Rusul va’l Muluk, M. J, de Goeje neşri, Leiden l879, 1898.
Yücel, Talip, Batı Türkistan Coğrafyasına Toplu Bakış, Türk Kültürü sayı 294, Ankara 1987.
 49  1  2  52
------------
Gezi'de,"Camiye ayakkabılarıyla" girdiler diyerek kıyameti koparan da; türbenin yıkılmasını başarı sayan da aynı Recep Tayyip Erdoğan.
__._,_.___


Posted by: =?iso-8859-9?Q?Y=FDlmaz_ARSLAN?= <y.arslan57@gmail.com>