Vatanın
bölünmez bütünlüğünü hedef alan, yasal yoldan “yeni Anayasa” oyunu tutmayınca,
şimdi “barış süreci” adı altında PKK’nın eylemlerine karşı güvenlik güçleri etkisizleştirilerek,
bölünme “fiilen” gerçekleştirilmeye çalışılıyor.
Hukuk
devleti yerini yasa devletine bıraktı. Kişiye ve olaya özel yasalar “torbalar” içine
yerleştirilerek çıkartılıyor. Bunları sorgulamak suç haline geldi.
Emekçiler
seçim zamanlarında hatırlanan oy olarak görüldü. İnsani değerler, insan hakları yok
sayıldı.
Cumhuriyet
tarihimizin en büyük borçlanması yine bu son dönemde yapıldı. Artık her çocuğumuz
bu borç yükü altında doğuyor. Satılacak bir şey kalmadı ama borç azalacağına büyüdü.
Ülkemiz,
içinde yer aldığı coğrafyada iktidarın yanlış politikaları sonucu yalnızlaştırıldı.
Sınır güvenliğimiz kalmadı. Suriye’de yaşanan vahşetten sorumlu olduğumuz
dünyada sorgulanır hale geldi.
Bugün
Irak’ın bütünlüğünü bozan, oradaki konsolosluğumuzu ve Türkmen nüfusu tehdit
eden dinci, selefi terör örgütünün arkasında yine iktidarın durduğunu halkımız biliyor.
17 Aralık,
30 Mart yerel seçimleri iyi değerlendirilememiş, ülke kaosa sürüklenmiştir.
Ortada bir
devlet krizi vardır.
Bütün bu
şartlar altında Cumhurbaşkanlığı seçimi bir dönüm noktası olacaktır.
Anayasa
değişikliği yolu ile getirilemeyen başkanlık sistemi, Cumhurbaşkanlığı seçimine
endekslenmiştir.
Bu seçim;
Cumhuriyetin tam bağımsız, demokratik, laik hukuk devleti ve bölünmez bütünlük
temel ilkeleri temelinde mi?, yoksa Cumhuriyet yıkıcılarının planları doğrultusunda
mı? Yol alacağını belirleyici olacaktır.
Anayasanın
103. maddesine göre seçilecek Cumhurbaşkanı; Devletin
varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız
ve şartsız egemenliğini koruyacağına, Anayasa’ya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye,
Atatürk İlke ve Devrimlerine ve laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağına, milletin
huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, herkesin insan haklarından
ve hürriyetinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağına, Türkiye Cumhuriyetinin
şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerine aldığı görevi tarafsızlıkla yerine
getirmek için tüm gücüyle çalışacağına büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusu ve
şerefi üzerine and içecektir.
Atatürkçü
Düşünce Derneği olarak bizim; çerçevesi Anayasa’da çizilmiş olan bu yemine
sadık kalacak, laik, demokrat, yurtta barış dünyada barış ilkesini görüşlerine
esas yapacak,
milleti birleştirici, ötekileştirmeyen, toplumu etnik-dini temelde
ayrıştırmayan, toplumun
cumhurbaşkanlığına olan güvenini yeniden tesis edecek, ülkemizin uluslararası alanda
kaybettiği saygınlığını yeniden kazanmasına katkı koyacak kısaca, Atatürk’ün
koltuğuna
oturmaya layık bir cumhurbaşkanı istemek hakkımız ve bu yolda mücadele etmek
görevimizdir.
Siyasi
partilerin aday belirleme aşamasında ADD’nin görüşünü sormamış olması üzücüdür.
Atatürkçü Düşünce Derneği’ne göre,
Ne
laikliğin yerini Türk-İslam Sentezi, ılımlı ya da Radikal İslam, Siyasi İslam
alabilir, Ne
Demokratik Hukuk Devleti’nin yerini, başkanlık sistemi adı altında faşist bir
sivil dikta
alabilir, ne bölünmez bütünlük tartışılabilir, ne de uluslararası projeler
çerçevesinde bir
cumhurbaşkanı adayı bu topluma dayattırılabilir.
Cumhurbaşkanının
nitelikleri anayasamızda belirlenmiştir. Çıkacak adayların bu anayasal
zorunluluğa sadık kalacaklarını öncelikle beyan etmek görevleri olmalıdır.
Seçim
sürecinde, cumhuriyetin niteliklerini tartışmaya açacak adaylar bizim
destekleyeceğimiz adaylar olamaz.
ADD son
sözünü söylememiştir. Derneğimiz Cumhurbaşkanlığı adaylarının tamamı resmi
olarak ortaya çıktığında; yukarıda belirttiğimiz ilkeler çerçevesinde adaylar
hakkında değerlendirmelerini
açıklayacak ve SEÇİMDE TARAF OLACAKTIR.
Kamuoyunun
dikkatine sunuyoruz.
20.06.2014
Tansel
ÇÖLAŞAN
ADD Genel
Başkanı