1 Mart 2020 Pazar

Yeni Alfabeyle bir gecede cahillikten kurtulduk


MUSTAFA SOLAK : YENİ ALFABEYLE BİR GECEDE CAHİL Mİ KALDIK ????
Mustafa Solak-Tarihçi-araştırmacı-Yazar

                                                                                                
1 Kasım 1928’de yasalaşan yeni alfabeyle ilgili olarak Prof. Dr. Teoman Duralı, “Harf inkılâbı soykırımdır”[1] demişti. 
Kimisi de yeni alfabeyle geçmişten koptuğumuzu, bir gecede cahil kaldığımızı, kültürel soykırım yapıldığını iddia ediyor.

Başta belirtelim ki kiminin belirttiği gibi Latin alfabesi değil latin kökenli Yeni Türk Alfabesi kabul edildi. 
Anlama çabası olmadan, peşin yargılamak bilimsel de değildir, vicdani de değildir.
Örneğin Türkler İslamiyeti kabul ettikten sonra Göktürk ve Uygur alfabeleri yerine neden Arap Alfabesi kullanıldığını, Arap alfabesiyle geçmişten kopulup kopulmadığını, halkın bir gecede cahil kalıp kalmadığını, dedelerinin mezar taşını okuyup okuyamadıklarını, Osmanlıca yüzünden yer altına gömülen Türkçe’nin olup olmadığını  sorgulamazlar. 
Çünkü anlama değil yargılama peşindedirler. Aslında temel dertleri Arap alfabesiyle Müslümanlıktan kopulduğuna işaret etmektir ki, bunu da kimileri açıkça belirtiyor.
YENİ TÜRK ALFABESİ NEDEN KABUL EDİLDİ?
Biz yine de iyi niyetli olan kafası karışık yurttaşlarımızın aklındaki sorulara yanıt vermeye çalışalım.
Öncelikle Yeni Türk Alfabesi’nin neden kabul edildiğini gösterelim.
Yeni alfabe, halkın gündelik hayatta kullandığı dili yazı dili haline getirme çabasıdır. Arapçada 3’ü ünlü, 25’i ünsüz olmak üzere 28 harf vardır. Bu kadar az ünlüsü olan bir alfabe, ünlüsü bol olan Türkçe’nin ses yapısına uygun olmadığından bu harflerin öğrenimi ve okuryazarlığı güçtü. Aynı sese karşılık gelen birden çok harfin olması, harflerin altında ve üstünde bulunan işaretler okumayı zorlaştırıyordu. Dolayısıyla cumhuriyet kurulduğunda, Arapça ya da Farsça kelimelerin yoğun olduğu ve saray çevresinin kullandığı yapay bir dil olan Osmanlıca, halk arasında kullanılmıyordu. Halk Türkçe konuşuyordu ama Osmanlıca okuyamıyor yazamıyordu. Yeni harflerle halkın konuştuğu Türkçe, devlet yazı dili haline geldi. Bu, halkçılık ilkesinin de bir yansımasıdır.
İkinci amaç da okuryazarlığı, dolayısıyla eğitimli insanı artırmaktı. 600 yıllık bir devlet yıkılırken de kadınlar binde dört, erkekler % 7, halk ortalama olarak da % 4 oranında okuryazarlığa sahipti.
DİL HALKLAŞTI, HALKIN KÜLTÜRÜ ARTTI
Mustafa Kemal Atatürk 1 Kasım 1928'de TBMM'yi açarken “Büyük Millet Meclisi'nin kararıyla Türk harflerinin kesinlik ve yasallık kazanması, bu memleketin yükselme uğraşında başlı başına bir geçit olacaktır” diyerek yeni alfabenin kültürde ilerleme sağlayacağını vurguluyordu.
Halkın % 4’ünün okuryazar olduğu bir toplum, bilimde, sanatta, edebiyatta ilerleyemez.
Ziya Gökalp “başka payitahtların hepsinde konuşulan dil ile yazılan dil aynı şeydir. Demek ki konuşma diliyle yazı dilinin farklı olması yalnız İstanbul'a mahsus bir haldir” diyerek Osmanlı’da, sarayın halktan yabancılaşmasına dikkat çekmişti. Yeni alfabe ile kültürümüzü unutmadık; aksine kültürümüzle birleştik. Değişen dil değil yazıydı. Yazı dili halkın dili Türkçe’ye dönüştü. Dolayısıyla devlet halkla buluştu.
Örneğin yeni alfabeye okuryazarlığı artan halk, kültürüyle buluştu. Sadece konuşulurken bildiği Yunus Emre’ye ait şu şiiri, kitap ve dergilerde de öğrenmeye başladı.
“Evvel bahar olmayınca
Kızıl gül açılmaz imiş
Kızıl gül açılmayınca
Bülbül zârı kılmaz imiş”
Böylece halk, kültürüne, yazılı eserleri okuyabilerek her an ulaşma olanağına kavuştu. Dil anlama ve anlaşma aracıdır. Fuzuli, Baki ve Mevlana’yı, Osmanlıca konuşulan dönemde anlayan kişi mi fazla şimdi mi?
Şimdi. Çünkü Osmanlı Devleti’nde yaşayan halk Türkçe konuştuğu ve Osmanlıca bilmediği için Fuzuli, Baki ve Mevlana’yı hem anlayamıyordu hem okuyamıyordu. Çünkü Yunus Türkçe, diğerleri Arapça, Farsça, Rumca söylüyor ve yazıyordu. 1200lü yıllarda yaşayan Yunus Emre ile köprü kurulması yeni alfabeyle olanaklı olmuştur. Kültürel zenginliğimiz yeni alfabeyle korunmuş ve artmıştır. Türkçe’yi kolaylıkla öğrenen halkın kültürel eserlere ulaşımı da kolaylaşmıştır.
ALFABE, MİLLETLEŞMEYİ PEKİŞTİRDİ
Millet, belli bir alanda tasada ve kıvançta ortaklaşan insan topluluğudur. Bu ortaklaşma birbirini anlaması sayesinde olur. Yeni harflerin kabulünün bir amacının da milletleşmeyi pekiştirmek olduğunu Atatürk, şöyle belirtir:
“Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması, milli hissin gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.”[2]
Başbakan İsmet İnönü de şunu söylemiştir:
"Harf İnkılâbı bir okuma yazma kolaylığına bağlanamaz. Harf İnkılâbı'nın bizde tesiri ve büyük faydası, kültür değişmesini kolaylaştırmasıdır. İster istemez Arap kültüründen koptuk. (...) Bizim devrimimizde Latin harflerine geçmek Türk dilini ve milli kültürü kurtarmak için esaslı bir etken olmuştur."[3]
Bugün yeni alfabeye itiraz edenlerin neredeyse tamamı “Türk Milleti” kavramıyla sorunludur. İnönü’nün “Arap kültüründen koptuk” sözüne bu nedenle kızarlar.
“HARF İNKILABINDA ASIL MAKSAT İSLAMSIZLAŞTIRMAK” MIYDI?
Kimisi 1 Kasım 1928’den Atatürk’ün ölümüne değin geçen on yılda okuryazarlığın % 20’lerde olmasını kanıt göstererek yeni alfabenin halk tarafından tutulmadığını ispatlamaya çalışır. Bunu diyenlerin 600 yıllık bir imparatorluktaki okuryazarlığın neden % 4’lerde olduğunu açıklaması gerekir. Cumhuriyet, savaştan çıktığı, yoklukla, hastalıkla mücadele ettiği halde 10 yılda, okuryazarlığı 5-6 katına çıkarmıştır. Bu oran azımsanamaz. 1928’den bugüne yıl sonra okuryazar olmayan yüzde bir kaçlık kesim hariç cumhuriyet başarılı olmuştur. Arap yazısına bağımlı kalınsaydı, bu oran tutturulamazdı. 
Peki daha neyi sorgulamaktalar? Halk şimdi tekrar Osmanlıca’ya mı dönsün?
Bunu isteyenler var ama itiraz edenlerin neredeyse tamamı bunun gerçekleşmeyeceğini biliyor. Çünkü halka, konuştuğu dilin dışında bir yazı dilini kabul ettirmek, dayatmayla olmaz. Bunu bal gibi biliyorlar. Dertleri Atatürk ve laik cumhuriyetle. Bu amaçlarını “Harf İnkılabında asıl maksat İslamsızlaştırmaktı”[4] diyerek de belirtenler var. Böyle düşünenlere soralım:
Halk Türkçe’ye çevrilen Kuran ile mi daha çok İslam’ı anlamaz mı?
Osmanlıca kullanılırken halk Arapça mı biliyordu ki Kuran’ı anlasın?
Asıl maksat İslamsızlaştırmak olsa Atatürk döneminde yüzbinlerce Kuran meal ve tefsiri basılmazdı.
“HARF DEVRİMİ SOYKIRIM“ İSE NASIL PROFESÖR OLMUŞ?
“Harf inkılâbı soykırımdır” diyen Prof. Dr. Teoman Duralı şunları da belirtiyor:
“Kültür aşısına uğradık. Bunun için geçmişe duyarsız bir milletiz. Biz soykırıma uğramış bir milletiz. Kültürü soykırımı. Hafızası gitmiş…Bunun en önemli müsebbibi yazının katlidir…Peyami Safa’nın müthiş bir lafı var. ‘Milli kütüphanesine giripte tek kelime okuyamadan çıkan biricik nesil yeryüzünde.’ Bayram değil seyran değil eniştem beni niye öptü? Türkiye’nin bağımsızlığa kavuşturulması alfabenin değişmesine mi bağlıydı? Harf inkılâbı soykırımdır.”
Duralı daldan dala atlıyor. Tam bir “bu kadar cehalet okumakla mümkündür” durumu. “Türkiye’nin bağımsızlığa kavuşturulması alfabenin değişmesine bağlıydı” diyen yok. Fakat belirteyim ki dil halktan koparsa, devletle halk arasına yabancılık girer. Bu da devlete, millete aidiyeti zamanla ortadan kaldıracağı için Türkiye’nin bağımsızlığı da ortadan kalkar.
Üzülmesin, Milli Kütüphane’ye girip de tek kelime okuyamadan çıkan gencimiz yok. Çünkü eserlerin çoğu Türkçe’ye çevrildi ve gençlerimiz Türkçe biliyor. Onbinlerce bilim adamı, araştırmacı da eski eserleri Türkçe’ye çeviriyor. Kültür soykırımı değil kültür devrimi yapıldı. O devrimle kendisi profesör oldu. Anlamadığı dille (Osmanlıca) eğitim yapmanın zorluğuyla belki de eğitim hayatını bırakacaktı.
MEZAR TAŞINI OKUMAK İSTEYEN VAR MI?
Arap alfabesini bilmeyen kişi, dedesinin mezarını okuyabiliyor muydu ki, bazıları “mezar taşlarını okuyamıyoruz” diyor?
Kaldı ki mezar taşları, artık Türkçe’dir. Benim dedemin mezar taşı da Türkçe ve okuyabiliyorum. Ama daha gerisine okumak istiyorsam Osmanlıca dersleri, kursları var. Öğrenirim. Mezar taşı bilimsel eser mi ki millet mezar taşını okumak istesin!
Kimse sırf mezar taşını okumak için dil öğrenmez. Eski eserleri araştırmak için dil öğrenilir ve öğretiliyor. Dahası eski mezar taşlarını anlayıp bir uzmanlık işidir. Birkaç yıl Osmanlıca okumak yetmiyor. Üniversitelerimizde her yıl on binlerce öğrenci Osmanlıca okuyarak mezun olur. Kimse de bu yeğeni, torunu, kuzeni olan öğrencilere “bana dedemin mezar taşını okuyuver” talebinde bulunmaz.
Osmanlıca eserleri bilimsel araştırmak için okumak istiyorsanız kurslarda öğrenebilirsiniz ama sırf mezar taşı için tarihi geri döndürmenize halk ben size hak da versem kabul etmez. Çünkü halk konuştuğu gibi yazmak ister.
Kültürel eserlerimiz, kütüphanelerde duruyor. İsteyen Türkçesini okur; Türkçe’ye çevrilmemişse eski yazıyı öğrenir. Duralı belirttiği gibi asıl geçmişe duyarlılığı artırma üzerinde durmalıdır. Gençliğe öğrenme, araştırma şevki aşılmazsanız ne Osmanlıca öğrenir ne dedesinin mezar taşını okumak ister.
NOT: Cumhuriyetimizin geleceğine yönelik bağımsızlıkçı aydın ve kurumların yapması gerekenlere dair yeni çıkan “ATATÜRKÇÜLÜK (100 Soru-Yanıt)” kitabım incelenebilir. 10 Kasım’da İstanbul Tüyap Kitap Fuarı’nda Kaynak Yayınları masasında görüşmek dileğiyle.
[1] “Harf devrimine ‘soykırım’ benzetmesi”, Veryansintv.com, 2.11.2019, erişim tarihi 2.11.2019, https://veryansintv.com/harf-devrimine-soykirim-benzetmesi/?fbclid=IwAR0MQQ014sC1oiX3P_A-uo2788mPZTU9Z-pLsNlhTivnMzGp-xxkxTrOLyM
Tarihçi
Mustafa Solak