30 Aralık 2022 Cuma

Müslüman Şahsiyetli olmalı!

 Müslüman Şahsiyetli Olmalı !..

Zübeyt Bozkurt

(Araştırmacı-Yazar)

Bugün yaşadığımız siyasi, ekonomik, ahlaki ve ailevi birçok bunalımımızın, buhranımızın, krizimizin ana nedeni Rabbimizin, “Onlar kesinlikle Rablerine kavuşacaklarını ve O’na döneceklerini bilen kimselerdir” (Bakara, 2/46)

Ayetinde belirttiği o kavuşma ve hesap verme gününü unutmamızdır. Dünya için ahireti gözden çıkaracak büyüklükte bir akıl tutulması yaşamamızdır.

Müslüman şahsiyet:

Saatini ahirete göre ayarlar. Tüm plan ve projelerini ahirete göre düzenler. İzlediği diziden girdiği internet sitesine kadar, sosyal medyada yazdığı her yorumdan yaptığı beğeniye kadar, dilinin konuştuğu her kelimden gözünün baktığı her noktaya kadar, kalbinden geçirdiği her düşünceden midesine giren her lokmaya kadar tüm his, duygu ve davranışlarında ahiret ve hesap bilincini merkeze alarak hareket eder.

Biz inşaallah niyetlerimizle dirileceğiz.

Dünya; hak ile bâtılın, mü’min ile kafirin savaş alanıdır. Bu savaşta akıbet, Allah’tan yana olanlarındır. Bu bir hakikattir.

Ben Allah’ın kuluyum, ben varken Allah’ın dinine dokunulamaz!” demek görevimizdir!

Sırtını Allah’a yaslayandan başka herkes kendi kuyusunu kazıyor.

Müslüman şahsiyetin kabul ve retlerini belirleyen tek kriter tevhid akidesidir.”

Şu halde, her insanın bir kişiliği vardır. Kişilik, insanın gerçek kimliğidir. Kişiliğimiz bizi başkalarından ayırır. İnsanın ırkı, vatanı, gelir düzeyi, sosyal çevresi, kabile ya da kavmi, ideolojik yapısı ve cinsiyetinden ziyade, oluşumunda bu faktörlerin kesin belirleyici olduğu kişiliği önemlidir.

‘Şahsiyet sahibi’ olmak diyerek devam edelim, Müslüman şahsiyeti (benliği) dediğimizde ne anlamalıyız? Bu anlamda şahsiyetlilik neleri canlandırmalı zihnimizde?

Dikkat edilirse, insanoğlunun dünyaya henüz gözlerini açmış evresine, yani bebeklik dönemine şahıs ve şahsiyet denmez. Çocukluk dönemi de böyledir. ‘Kişi’ ile, rüştüne ermiş, artık belirli bir ‘varlık’ ortaya koyabilen, kendi ayakları üzerinde duran, müstakil bir şahsiyeti olan insan kastedilir.

Kur’an’ın, “İnsanın üzerinden, henüz kendisinin anılan bir şey olmadığı uzun bir süre geçmedi mi?” (İnsan süresi ayet 1) hatırlatması, bu sürece dair bir telmih içermektedir. İnsanın “anılmaya değer bir şey olması”nı, şahsiyet kesb etmesi olarak okuyabiliriz.

Müslüman şahsiyeti nasıl olmalıdır?

Müslüman şahsiyeti ya da İslamî şahsiyet deyince bende, öncelikle sağlam bir kişilik canlanmaktadır. Sağlam bir kişilikle, çelikten bir iradeyi kastediyorum. Bakın, “önce tevhid akidesi” filan demiyorum, önce çelikten bir irade diyorum. Çünkü kişinin iradesi çelikten değil de tenekeden ise, kısa sürede paslanıp çöpe atılacaktır.

Müslümanı Müslüman yapan bir takım kabuller ve retler vardır. Müslüman, hayatını bu kabul ve retler üzerine kurmak durumundadır. Müslüman şahsiyetin kabul ve retlerini belirleyen tek kriter tevhid akidesidir. ‘Müslüman’ teslim olan demektir. Müslüman şahsiyetin teslimiyeti, kendisini yoktan var eden, ilahı ve rabbi olan Allah’adır. Dolayısıyla, kabulü Allah’ın kabul ettiği, reddi de, Allah’ın reddettikleridir.

Müslümanın imandan sonra, fiilî hayattaki kabul ve retleri gelecektir. Müslümanın günlük hayatını da, teslim olduğu Allah belirleyecektir. Allah ve Rasulü’nün hüküm verdiği işlerde (hayatın tamamı), mü’min erkek ve kadına kendi keyiflerine göre (özgür) tercih hakkı tanınmamıştır.(33/Ahzap, 36)

Bir Müslüman, şayet hayatın bu en değerli kavramının içini dolduramayacaksa, boş yere işgal etmemeli ve kirletmemelidir, onun hakkını verecek izzetli kullar için terk etmelidir orayı.

Bilal-i Habeşî’nin, kendisine yapılan işkencelere rağmen, imanında hiçbir sarsıntı olmamasını, öncelikle onun kişiliğinde aramalı değil miyiz?

Peygamber (a.s), büyükle büyük, küçükle küçük olabilmiştir. Çünkü kompleksli bir insan değildi. Kişiliği tam gelişmişti. Kendisi ile barışıktı. 

Türkiye eğitim sistemi, insanların kişilik sahibi olmalarını değil de, sanki bütün genç nesli robotlaştırmak üzere kurgulanmış gibidir. Genç neslin düşünme eylemine her geçen gün daha da yabancılaştığını, birazcık basireti olan herkes fark etmektedir. Ulus devletin belli kalıp değerleri öğrencilere zerk edilmektedir. Basın ve medyanın son derece düzeysiz yayınları bu yabancılaşmayı körüklemektedir.

Kur’an’ın tanıttığı örnek şahsiyetlerin başında peygamberler gelmektedir. Nemrut’a ve putlarına karşı Hz. İbrahim; Firavun’un saltanatına ve Karun’un servetine karşı Hz. Musa; dünyevi hükümranlığa rağmen kulluktan vazgeç- meyen Hz. Süleyman, bugünün Müslümanı için de model olmaya devam etmektedir. İnancından taviz vermesi istenen, hatta bu uğurda ateşe atılan Hz. İbrahim ve beraberindeki Müslümanların kavimlerine karşı manifesto niteliğindeki konuşmaları Kur’an’da bize örnek gösterilmektedir. (Mümtehine, 60/4.)

Şahsiyet problemi yaşayanlara örnek olarak ise, Firavun’a itaat eden kimselerdir. Firavun, nüfuzunun ve servetinin büyüklüğünü öne sürerek Hz. Musa’dan üstünlüğünü kanıtlamaya çalışmış, kavmi- nin çoğu da onun bu saçma konuşmalarına kanmayı yeğlemişlerdi. Onun telkinleri, dünyanın geçici ve çekici menafaatlerini öne çıkarmaktan ibaretti. Bunlardan vazgeçmeyi göze alamayanlar, fıtratlarındaki Allah inancını Firavun’un telkinleriyle örttüler. Maddi gücü elinde bulunduranın, akide ve ahlak bakımından da üstün sayılacağına inandılar. Hâlbuki Firavun’un söylemleri bir aşağılama, bir tehdit ve gerçeği saptırmaktan başka bir şey değildi.

Sapasağlam bir iradeyle hareket eden, arzu ve heveslerin kendisini aldatmasına izin vermeyen Müslüman, bir mütefekkirin ifadesiyle, “sabırda mermer gibi şükürde çeşme gibi”dir.

Ahlak ekseninde Müslümanca bir duruş sergilemek gerekir. 

Müslüman şahsiyetin oluşması ve gelişmesindeki en önemli imkân, dünyayı ve ahireti anlamlandıran imandır.

Müslüman şahsiyetin tahkim edilmesinde imandan sonraki en önemli boyut ise kulu Rabbine yaklaştıran ibadetler ve onun somut neticesi iyilik ve doğruluk merkezli güzel ahlaktır. 

Selam ve Dua ile 

Zübeyt BOZKURT

30.12.2022



26 Aralık 2022 Pazartesi

Dünyalık Değil Ahiret Öncelikli Dost Biriktirmeliyiz

 Dünyalık Değil Ahiret Öncelikli Dost Biriktirmeliyiz

Zübeyt Bozkurt

Araştırmacı yazar. 

Tartıştığımız şeylerin “asıl “meseleler olmasını başlatmak istiyorsak, ihtiraslara çözüm bulacak bir anlayışın karşılığını bulmasına yol açmalıyız. 

Şüphesiz bu yol, kardeşlik hukukunun tesisiyle olacaktır. 

Bu güven oluşmadığı takdirde her imkân, bir basamak olarak görülür ve taşıdığı sürece herkes ona basarak yükselmeye çalışır.

Halbuki, “güçlü olan doğru”dan yana değil kardeşlikten yana olma vaktidir! 

Toplumsal gelişmeye, beşerî ve ekonomik kalkınmaya katkı sağlamanın temelinde işte bu farkındalık yatmaktadır. 

Bu buluşma kardeşlik ve güven temelinde, emanet edilen şeyin, “niyet hayr” “akibet hayr” ölçüsünde korunabildiği ortamlarda olacaktır. 

Aksi takdirde, kısa yoldan köşeyi dönme felsefesi benimsenerek, değerleri bir kenara bırakma, hadiseleri sadece kısa vadeli bakma hastalığı körüklenecektir. 

Aktif zaman ayırmak, günümüzün en büyük fedakarlığıdır. Bu fedakarlığı yapanların etrafında fikri ve maddi imkânı ile o hizmete katkı verecek kişilerin toplanması hiç de zor olmaz. 

Orkestra şefliği yaparak görev ve sorumluluklarını çalışma arkadaşlarına devretmeyi bilen ve bunu kurumsallaşmaya dönüştürebilen güvenilir insanlar, kişilerin değil, olayların ve sistemlerin tartışılmasını da tetiklemiş olur. 

Kazanmak ve kaybetmek arasında bir seçim yapmak zorunda olmadığımızı bilmeliyiz. Önemli olan; kaybetmemek değil, vazgeçmemektir. 

Çünkü, kazandıklarımızı, kaybettiklerimiz üzerinde değil, ancak kazandırdıklarımız üzerinden değerlendirdiğimizde keşfedebiliriz. 

Doğru ile yanlış, insanın talebi doğrultusunda önüne konulan sonuçlardır. 

Doğru olan doğru yapıldıkça doğru sonuçlar verir. 

Gelecek, ama uğruna atılan kararlı adımlar ise şayet, iyi bir şeyin kötü takipçisi ya da kötü taklitçisi başarılı olamaz. 

Bu sayede, kazanmak yerine kazandırmak önceliğine sahip oluruz. 

Her zorluktan sonra bir kolaylık, Her kolaylıktan sonra bir zorluk varsa bu, kaybettiğimizi zannettiğimiz ama aslında kazandırdıklarımız sayesinde olmaktadır. 

Hiç kaybetmedik çünkü “olan”lara takılmadık ve hiç vazgeçmedik çünkü, hep olması “gereken”leri düşündük!

Ülke sorunları ile yakından ilgilenmek, yaşam boyunca karşılaşılacak hak, adalet, insan hakları ve katılım içerikli çalışmalara önem vermek, yenilmişlik psikolojisinden kurtulmanın adımıdır. 

Bu noktada disiplinli çalışmalara ağırlık vermek ve bunun için aktif zaman ayırmak önemli bir sermayedir. 

Ancak bu sayede, değişimin içerdiği büyük belirsizliklerin üstesinden gelebiliriz. 

Bugün geldiğimiz noktada, öngörü ufkunun karmaşıklığı ile baş edebilmektir. Muhtemel bir eylem çizgisinin varacağı sonuçları ve ilgili tarafların tepkilerini önceden kestirmek ve en uygun yolu belirlemektir. 

Dünyayı gözleyerek beklenmeyeni keşfetme ve gelecekteki olayları etkileme gücüne sahip olanların bilgi ve tecrübe paylaşımı sonuçların çözümünde yeniliklerin temelini oluşturacaktır. 

Bu nedenle, değişimin içerdiği büyük belirsizliklerin üstesinden gelebilmek için, teknolojik değişim ile karar alma süreçlerini beslemeliyiz. 

Sistemli olarak birlikte düşünmeye ve müzakereye yönlendirerek yeni imkanlar eliyle toplumun ihtiyacını karşılamalıyız. Bugün, dünümüzden, bu “sefer öncekinden önde olmalıdır. 

İnsanın normal olarak 30- 35 yaşlarında elde edeceği imkanlara, 25 -30 yaşında sahip olma hırsı hayatın dengesi ile oynamaktır. 

Halbuki insanın etkin “çalışma” ve “sosyal” dönemi 35’ten sonra başlamaktadır. 

Hayatın baharında hayatın dengesini kaybettiren böyle bir tercih, geri kalan ömrü de işlevsiz kılmaktadır. 

Hayatın dengesini kaçıranlar hayat boyu soğurulurlar! bu soğurmayı durduracak tek şey; insan üç boyutlu inancını yaşarken iki boyuta indirgememesidir. 

İnsan, “hayatı yaşamak” varken “hayatı kazanmak” adına kazanmak ve kaybetmek arasında bir seçim yapmaya mecbur olmadığını ve sadece görevini yapmak zorunda olduğunu bilse yeter!

Düşünmeden yaşıyorsak, başka hayatların figürü olmaya mahkûm kalacağımızı görmeliyiz. 

Yanlış giden bir şeyler olduğunu hissediyorsak, yanlış sıralanan bir şeylerin olduğunu bilmeliyiz. 

Çünkü, “niçin” cevabını veremediğiniz her “ne” varsa “nasıl” yapılırsa yapılsın sonunda önemini kaybedecektir.


Selam ve Dua ile 

Zübeyt BOZKURT

Araştırmacı-yazar.

16 Aralık 2022 Cuma

uyuyan dev uyandırıldı.

 RUKİYE SULTAN DİYOR Kİ:




UYUYAN DEV UYANDIRILDI


Bazen şer zannettiğiniz şeyler hayır olur, hayır zannettiğiniz şer olabilir. 

Allahın hikmetinden sual olunmaz derler. Evet doğrudur. Neyin lehinize, neyin aleyhinize olacağını anlayamazsınız. 

Bazen de karşınızdakiler sizin aleyhinize çalışırlarken, lehinize çalıştıklarının farkına varamazlar. 

İşte bunlardan bir tanesi de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'na yapılan uygulama.

Bir hakimin  aldığı karar, Ekrem İmamoğlu'nun daha da halkın gözünde büyümesine sebep oldu. Geleceğin Cumhurbaşkanı mı olur, CHP'nin lideri mi olur, Başbakan mı olur, onu da zaman gösterecek. 

Gerçek şu ki yeni bir lider doğdu. 

Mesela, dün Saraçhanedeki toplanan halk, İmamoğlu'na büyük moral vermiştir herhalde. 

Ayrıca; altılı masadaki liderlerin konuşmaları ve hep birlikte hareket etmeleri de, baskıya karşı Türk milletinin boyun eğmeyeceğini göstermektedir. 

Seçimle gelen seçimle gitmelidir. Baskıcı tutum ve davranışlar mutlaka karşı tepkiye sebep olmaktadır. Tarihte bunun örnekleri çoktur. 

Evinizde bile, çocuğunuza çok fazla baskı uygulayın, bakın size nasıl karşı gelecektir. Türk milletinin ruhunda özgürlük vardır. Hele ki, Türk Kadını baskı altında yaşayamaz. Bizler Arap kadını değiliz. 

Dün Saraçhanedeki mitingi gören gençlerimiz "işte bizim umudumuz, işte bizim liderimiz" dediler. 

İmamoğlu'nun genç ve zarif, zeki, mütevazi hareketleri Kayseri'de de puan topladı. Geleceğin lideri gözü ile bakılmaya başlandı. 

Gençler diyor ki: Baskıcı, zorba, diktatörlük, ifade özgürlüğü olmayan bir sistem istemiyoruz. Atatürk'ün kurmuş olduğu Laik, Demokratik Türkiye Cumhuriyeti'nde rahat ve huzur içerisinde yaşamak istiyoruz, diyorlar. 

Umarız, Saraçhanedeki durum bazı trollere ders olmuştur. 

İnanın artık gençler sorguluyorlar ve araştırıyorlar. 

Demokrasi, özgürlük istiyoruz, eleştiri özgürlüğü istiyoruz, kaos, entrika, köleleşmiş, Arap ülkesi gibi yaşamak istemiyoruz. Her Allah diyen Müslüman değildir. Müslümanlığın gereğini layıkıyla yaşayıp uygulayandır Müslüman. Müslüman eziyet eden değildir. Hoşgörülü olan, karşındakine yardım edendir, diyor artık gencimiz, yaşlımız, kadınımız.

Türk Kadını, kadınların yok sayıldığı sistemi kabul edemez. 

Bizlere seçme ve seçilme hakkını, özgürlüğümüzü Atatürk verdi. 

Biz kadınlar yeniden inşa edeceğiz çağdaş Türkiye Cumhuriyetini. 

Atatürk'ün yolunda, izinde gitmek mecburiyetindeyiz. 

Son söz olarak, gerçekten dün Saraçhanede verilen mesaj çok önemli bir mesajdı. İnşallah herkes bundan ders çıkarır. Ortalığı seçime giderken daha fazla germezler. 

2023 yılında herşey güzel olmalı. 

Temennimiz herşeyin çok güzel olması. 

Rukiye Demir

16.12.2022


14 Aralık 2022 Çarşamba

Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste

 

RUKİYE SULTAN DİYOR Kİ:

ALMA MAZLUMUN AHINI ÇIKAR AHESTE AHESTE

KAYSERİ'DEN SELAM OLSUN İMAMOĞLU'NA

İnsanlar kızdıkları zaman birbirlerine çoğunlukla amma da ahmaksın, bir türlü söylediğimi anlamıyorsun, derler. 

Demeyin bundan sonra. İma bile etmeyin. Yoksa cezalandırılabilirsiniz. 

İmamoğlu genç, mücadeleci, azimli ve hoş görülü birisi olduğundan toplumda yerini aldı.

İstanbul Belediye Başkanı oldu. Olmadın dediler, ikinci seçim yapıldı, 800 bin küsur farkla Belediye Başkanlığına oturdu.

Bazı şeyleri hazmedebilmek öyle kolay olmuyor. 

İmamoğlu'na verilen bu ceza, bence onu küçültme değil, daha da büyüttü. 

6 lı Masanın liderleri dahil, tüm muhalefetteki partilerin top yekun destekleri bir şeylerin artık iyi gitmediğine işarettir. 

2022 yılı biterken, 2023 yılına yeni ümitlerle girmek istiyorduk. Birden ümitlerimiz yok olmaya başladı. Nedeni ise, İmamoğlu'na verilen bu cezanın etkisinin çok büyük olacağı, toplumun daha da gergin hale geleceği, 2023 de ki günlerimizin sıkıntılara gebe olacağını düşünmeye başladık.

Gündemler güzel belirleniyor iktidar partisi tarafından. 

Ekonomik kriz büyürken, bir den yeni bir konu ortaya çıkarılıyor ve herkes onun üzerine yoğunlaşıyor. 

6 yaşındaki gelin konusu günlerce kamu oyunu meşgul ederken, şimdi de günlerce değil, belki aylarca Ekrem İmamoğlu'na verilen bu ceza konuşulacak. 

Ahmak kelimesi, arapça'dan dilimize geçmiştir. Dilimizde de çok kullanılır. Kamu görevlisinin suratına karşı söylendiğinde hakaret suçu kabul edilmektedir. 

Ahmak demek, aklını gereği gibi kullanamayan, bön, budala, aptal demek manalarını içeriyor.

Birisi ile konuşurken, karşınızdaki alacağı kararda Arapça'dan dilimize geçen Ahmak kelimesinde belirtildiği şekilde bir davranış sergilerse, siz ona ahmak demeyin. Lütfen aklınızı iyi kullanın, kararı ona göre verin, diye ikaz edin. 

Bundan sonra böyle davranın da ceza almayın.

14 Aralık 2022 de İmamoğlu'na verilen ceza kararı Kayseri'de de duyulduğunda, inanın tanıdıklarımın hepsi çok üzüldü ve sinirlendiler. 

Bir insan bu kadar kolay harcanmamalı dediler. 

Bir kelime yüzünden insanların hayatları karartılmamalı. 

Olan oldu. Yapılan yapıldı. Bundan sonraki aşamaları hep birlikte izleyeceğiz. İnşallah yapılan hatalardan geri dönülür. Ortalık daha fazla gerginleşmez.

Kayseri'den elbette bizlerde İmamoğlu'na desteğimizi veriyoruz. 

Üzülme İmamoğlu, bunlar seni yıldıramaz, sen daha da büyüdün. Gelecek senin. 

Bazen Şer olan Hayra, Hayır olan Şer're dönüşebilir. 

Bu olay bence İmamoğlu'na hayra dönüşecek. 

Allahın adaleti vardır. O her zaman gerçek Adalet olarak uygulanır. 

Rukiye Demir

15.12.2022