24 Kasım 2015 Salı

Türkmenlere dört koldan ağır saldırı. Eset ve Rusya "Türkiye'nin gözü önünde" 3.5 milyon Türkmen'e SOYKIRIM uyguluyor...

Türkmenlere dört koldan ağır saldırı

Türkmen komutanlardan Abu Fadıl, "Türkmen Dağı denize 12 kilometre mesafede ve denizden de Rus gemileri tarafından füze atılıyor" dedi.

Share on facebookShare on twitterShare on google_plusone_shareShare on pinterest_shareMore Sharing Service
Sultan Abdulhamid Tugayı Komutanı Ömer Abdullah, Suriye'de Türkmenlerin yoğun olarak yaşadığı Bayırbucak bölgesine rejim birlikleri tarafından başlatılan kara harekatına Rusların da havadan destek verdiğini belirtti.
Abdullah, yaptığı açıklamada, Esed rejimine bağlı askerlerce dün gece saat 23.00'ten itibaren Bayırbucak'taki Acısu, Fırınlık, Gımam ve Kızıldağ bölgelerine aynı zamanda yoğun bombardıman başlatıldığını ifade ederek, "Çok yoğun bombardıman yapıldı, her yer adeta deprem oluyor gibi sarsılıyordu. İlk kez böyle bir şey görüyorum. Uçaklar, füzeler, tanklar kullanılıyor" dedi.
Türkmen Dağı'nda şiddetli çatışmaların yaşandığını ifade eden Ömer Abdullah, "Bölgede, sınır hattını katarsak 20-25 bin arasında sivil yaşıyor. Esed'in kara harekatı başlattığı bölgede rejimin herhangi bir bölgeye çıkması veya alması durumunda çadır kentler, sınır boyundaki yerleşim yerleri tamamen tehlike altına girip, yaşanmaz hale gelir. Şimdi sınır hattındaki tüm köylerimiz ağır bombardıman altındadır" ifadelerini kullandı.
Sabah saatlerinde rejim birlikleriyle sıcak temas sağlandığını kaydeden Abdullah, şöyle konuştu:
"Sabah saatlerinde Türkmen gençler karşı savunma başlattı. Kızıldağ'a (45. Tepe) üç kez uçaktan paraşütle asker bıraktılar. Bugün içinde 200'den fazla rejim askerini öldürdük. Rejim birlikleri ormanlık alandan yaralılarını çekemedi. Ancak, karşıda çok sayıda asker var. İran, Irak ve Hizbullah Şii milisleri ve Rusça konuşanlar vardı. 3 helikopter 45. Tepe'ye paraşütle asker bıraktı. Acısu'da bir bölgeyi ele geçirdiler. Gençlerimiz bütün zorluklara rağmen direniş gösteriyor. Bizim de şehit ve yaralılarımız var, ancak Osmanlı ecdadımızdan bize yadigar kalan bu toprakları ve namusumuzu kanımızın son damlasına kadar düşmandan koruyacağız."
Türkmen komutanlardan Abu Fadıl (Ahmet Arnavut) da denize yakın olan bölgelere Rus gemilerinden yoğun füze saldırısı yapıldığını bildirdi.
Fadıl, "Günlerdir rejim askerleri Gımam'ı almak için saldırıyor. Amaçlarına ulaşamayınca Fırınlık, Acısu, Kılzıldağ'a saldırarak girmeye çalışıyorlar. Türkmen Dağı'na karadan girmek için Lübnan Hizbullahı, İran Şiaları ve havadan da Ruslar, rejim güçlerine destek veriyor. Türkmen Dağı denize 12 kilometre mesafede ve denizden de Rus gemileri tarafından füze atılıyor. Suriye ordusunda bu tür silahlar yok" şeklinde konuştu.
SAAT 16:00
Şanlıurfa Karacadağ Türkmen Derneği Başkanı Nusret Kaya, yaptığı açıklamada, Türkmen Dağı bölgesinde Suriye Türkmenlerine yönelik saldırıların bir süredir devam ettiğini anımsattı.
Daha önce de Tel Abyad'da Türkmenlerin PYD güçlerinin saldırısına maruz kaldığını dile getiren Kaya, "Dün akşamdan beri havadan Rus uçakları, karadan da Esed birlikleri tarafından saldırılar yoğunlaşıyor. Helikopterlerle köyler bombalanıyor. Dünden beri akrabalarımızdan aldığımız bilgilere göre, 20'ye yakın şehit, 200'e yakın da yaralı var. Saldırılar daha da şiddetleniyor. Saldırılar Esed'in elindeki silahlarla değil, Rus ve Hizbullah yani kısmen Şii İran tarafından yapılıyor. Şu anda orda aktif rol oynayan Ruslardır" dedi.
Saldırıların amacının Türkmenlerin Türkiye ile bağlantısını koparmak olduğunu ifade eden Kaya, Türkiye'nin yanında yer aldıkları ve Türk oldukları için Türkmenlerin saldırılara maruz kaldığını vurguladı.
Saldırılara maruz kalan bölgede yaklaşık 25 bin Türkmen'in yaşadığını aktaran Kaya, şunları kaydetti:
"Orada yaşayanların çoğunluğu kendi köylerini kendi memleketlerini savunmaya çalışan çoğunluğu genç insanlar. Sonuçta orada aileler var, çocuklar var. Büyük sıkıntı yaşıyorlar. Türkmenler olarak saldırıları şiddetle kınıyoruz. Ciddi kaygılarımız var. Türkiye'nin Türkmenlere sahip çıkması lazım. Türk kamuoyunun sahip çıkması lazım. Kobani'de 10-15 bin insan yaşıyordu, bütün dünya, bütün ulusal basın günlerce hatta aylarca dünyaya farklı bir şekilde hatta abartılı bir şekilde yazdılar. Takip ettiğimiz kadarıyla Türkiye'de ulusal bazda kimse bu konuyu gündemde tutmuyor."
SAAT 10:45
Bayırbucak Türkmen bölgesine yönelik saldırılar, Gimam köyü ve çevresinde sürüyor
Suriye'de Esed rejiminin Rusya'nın da desteğiyle Lazkiye kırsalındaki Bayırbucak Türkmen bölgesine yönelik saldırılar, Gimam köyü ve çevresinde devam ediyor.
Alınan bilgiye göre, rejimin Türkmen Dağı'na yönelik başlattığı kara harekatı, gece geç saatlere kadar yoğun şekilde sürdü.
Sabah saatlerinde bazı mevzi ve köyler uzaktan atılan füze ve havan toplarıyla aralıklarla vurulurken, çatışmalar, bölgenin güneyindeki Gimam köyü ve çevresinde devam ediyor.
Yerel kaynaklar, çatışmalarda, her iki taraftan da ölü ve yaralıların olduğunu bildirdi.
“Bayırbucak bölgesi düşmek üzere”
Suriye Türkmen Doktorlar Birliği Başkanı Muhammed: "Bayırbucak bölgesi düşmek üzere. Bölge düşerse, ilk etapta sınıra yakın yerlerde yaşayan 10-15 bin Türkmen, Türkiye'ye sığınmak zorunda kalacak"
Suriye Türkmen Doktorlar Birliği Başkanı Muhtar Fatih Muhammed, Suriye'de Esed rejiminin Rusya'nın da desteğiyle sürdürdüğü kara harekatı sonucu Lazkiye kırsalındaki Bayırbucak Türkmen bölgesinin düşmek üzere olduğunu öne sürerek, "Bölge düşerse, ilk etapta başta sınıra yakın yerlerde yaşayan 10-15 bin Türkmen, Türkiye'ye sığınmak zorunda kalacak" dedi.
Muhammed, AA muhabirine, Esed rejiminin, Rusya, İran ve Hizbullah'ın desteğiyle Bayırbucak bölgesine saldırılarını yoğun şekilde sürdürdüğünü belirtti.
Bölgedekilerle sürekli temas halinde olduğunu anlatan Muhammed, şunları söyledi:
"Tüm bölgeyi ele geçirip, Türkmenleri püskürtmek istiyorlar. Rus uçaklarının bombaladığı yerlerde çok sayıda yaralımız var. Bayırbucak bölgesi düşmek üzere. Bölge düşerse, ilk etapta sınıra yakın yerlerde yaşayan 10-15 bin Türkmen, Türkiye'ye sığınmak zorunda kalacak."
Muhammed, Kobani'nin (Ayn el Arap), dünya gündemine gelmesine rağmen Türkmenlerin Türkiye'de bile 2-3 televizyon kanalı dışında konuşulmadığına dikkati çekerek, "Biz Türkmenler, bir Kobani olamadık. Kobani halkına kötü gözle bakmıyoruz ama Kobani'dekiler insan da Bayırbucaklılar değil mi? Türk halkına çağrıda bulunuyorum. Türkmenler olarak çok kötü durumdayız, bize destek olun" diye konuştu.
"Şehitlerimiz ve yaralılarımız var"
Suriye Türkmen Meclisi Başkanı Abdurrahman Mustafa, Suriye'de Esed rejiminin, Lazkiye kırsalındaki Bayırbucak Türkmen bölgesinde sürdürdüğü kara harekatına ilişkin, "Bu saldırıların arkasında aslında Rusya var çünkü siyasi çözümden bahsediliyor, bu nedenle Esed ne kadar bölgeye hakim olursa masada o kadar güçlü olur, bunu gerçekleştirmeye çalışıyorlar" dedi.
Mustafa, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkmenlerin elindeki son kale olan Bayırbucak bölgesine Rusya'nın havadan, Esed birliklerinin ise karadan başlattığı saldırıların özellikle son 10 günde daha şiddetlendiğini ifade etti.
Tüm olumsuzluklara rağmen Türkmen mücahitlerin Esed'in ilerleyişine engel olmaya çalıştıklarını aktaran Mustafa, şöyle konuştu:
"Rus uçakları Bayırbucak semalarından hiç eksik olmuyor. Füzeler, bombalar atılıyor. Karadan ise Esed birlikleri ilerlemeye çalışıyor ancak biz buna izin vermiyoruz. Şehitlerimiz ve yaralılarımız da var ama Allah'a şükür mücadeleye devam ediyoruz. Bayırbucak zaten 5 yıldır ateş altında ama son 10 gündür çok şiddetli saldırılara maruz kaldı. Biz ilerlemelerine izin vermiyoruz ama ilerlerlerse bizim için büyük bir sıkıntı olur. Türkmen mücahidler direnmeye devam ediyor. Bayırbucak bizim kalemiz ve Türkmenlerin hakim olduğu tek bölgedir. Tel Abyad'da PYD, Türkmenleri bölgeden kovaladı, 2 yıl önce Hama ve Humus'ta Esed Türkmenleri bölgeden çıkardı, elimizde bir tek Bayırbucak kaldı."
Bayırbucak bölgesinin özellikle dün çok şiddetli saldırılara maruz kaldığını dile getiren Mustafa, Türkmenlerin Bayırbucak bölgesini asla teslim etmeyeceğini söyledi.
Mustafa, şöyle devam etti:
"Bu saldırıların arkasında aslında Rusya var çünkü siyasi çözümden bahsediliyor bu nedenle Esed ne kadar bölgeye hakim olursa masada o kadar güçlü olur, bunu gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Türkmenler Bayırbucak'ı teslim etmeyecek çünkü bizim başka şansımız yok. Esed ile Rusya bir olup DAİŞ'i vurma bahanesiyle ılımlı Türkmenleri ve muhalifleri vuruyor. Bizi her zaman destekleyen ve arkamızda duran anavatanımız Türkiye'ye teşekkür ediyoruz."
Ceren, ''Şuan bizler Esed'le değil, dünyanın en güçlü ülkeleri olan Rusya, İran, Irak, Çin'le savaşıyoruz''
Suriye Türkmen Meclisi Bayırbucak Sorumlusu Ömer Ceren, Esed rejiminin Bayırbucak Türkmen bölgesindeki saldırılarıyla ilgili ''5 yıldır savaşıyoruz Bayırbucak ve Kürt dağı böyle bir çatışma ve bombardıman görmedi'' dedi.
Ceren, Köylerinde taş üstünde taş kalmadığını ifade eden Ceren, ''5 yıldır savaşıyoruz Bayırbucak ve Kürt dağı böyle bir çatışma ve bombardıman görmedi. Yaklaşık 10'dan fazla köy tamamen boşaltıldı. İnsanlar Türkiye sınırına yakın noktalara kaçtı. Rejim köylerimize girmek için çok fazla yağma yaptı. Rejim, karadan, havadan ve denizden vurmaya başladı, halen de vuruyor. Şu ana kadar 200 yakın yaralımız 20 de şehidimiz var. Rejim tarafında can kaybının daha fazla olduğu bilgisi geldi. Şuan bizler Esed'le değil, dünyanın en güçlü ülkeleri olan Rusya, İran, Irak, Çin'le savaşıyoruz. Bizi dört bir yandan vurmaya başladılar, ancak şu ana kadar sadece Züveyk köyünü ve Acısu'da bir mevziyi alabildiler'' diye konuştu.
Ceren, üzerilerine yağmur yerine bomba yağsa da topraklarından vazgeçmeyeceklerini, sonuna kadar direneceklerini kaydetti.
Bu arada yaşadığı yerleri terk ederek güvenli gördükleri sınıra yakın noktalara kaçan insanlara acil olarak yardım yapılması gerektiğini ifade eden Ceren, bu insanların battaniye ve çadır başta olmak üzere birçok malzemeye ihtiyaç duyduğunu belirtti.
"Rusya, Suriye'de ılımlı olan yapıları bombalayarak DAİŞ'in önünü açıyor"
Anadolu Platformu Başkanı Turgay Aldemir, Türkmen köylerine yönelik kara harekatına ilişkin AA muhabirine yaptığı açıklamada, Rusya'nın Suriye'de gerçekleştirdiği tüm saldırıların Türkiye'nin İslam coğrafyasındaki egemenliğine yönelik olduğunu belirtti.
Suriye'de uzun süredir bir vekalet savaşının yaşandığını ifade eden Aldemir, "Birçok ülkenin ittifak ettiği bir cephe var. Rusya, Suriye'de ılımlı olan yapıları bombalayarak DAİŞ'in de önünü açıyor. Bu, Türkiye'nin önünü tıkamaya yönelik bir çabadır" değerlendirmesinde bulundu.
Aldemir, Türkiye'nin geleceğinin Şam'ın güvenliğine bağlı olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti:
"Bölgede istikrarsızlık devam ederse, buraların yeniden kadim değerlerle buluşmasından söz edemeyiz. Bu, Türkiye'nin dış politikasına bir saldırıdır. Türkiye'nin İslam coğrafyasındaki egemenliğine yönelik bir saldırıdır."
'Türkmenleri önlerinde bir engel olarak görüyorlar'
Türkçe Konuşan Ülkeler Uluslararası Gazeteciler Derneği Başkanı Güngör Yavuzaslan, yaptığı açıklamada, Türkmen Dağı bölgesinde Suriye Türkmenlerine yönelik saldırıların bir süredir devam ettiğini söyledi.
Rusya'nın havadan ve denizden Beşşar Esed güçlerine ateş desteği vermesiyle Türkmenlerin katliamla karşı karşıya kaldığına dikkati çeken Yavuzaslan, saldırılardaki amacın bölgedeki Türkmen varlığının ortadan kaldırılması olduğunu vurguladı.
Yavuzaslan, Antalya'da gerçekleşen G20 Liderler Zirvesi'nde Türkiye ve ABD arasında alınan bazı kararların başta Rusya olmak üzere Esed rejimini rahatsız ettiğini dile getirerek, şöyle devam etti:
"Esed, Rusya ve Hizbullah güçleri, bu saldırılarla Türkiye sınırı ve Akdeniz sahiline kadar olan alanı kontrol altına almak istiyor. PYD tarafından sahile kadar bir koridor açılmak isteniyor. Bunun önünde tek engel Türkmenlerdir. Türkmenler, Rusya, Esed, DAİŞ ve Hizbullah ateşi altında kıstırılmış durumdadır. Bölgede savunmasız binlerce sivil var. Tek umutları bir an önce Türkiye sınırına ulaşmak. Eğer saldırılar durmazsa sivil kaybı yaşanmaya devam edecektir."
Gaziantep Beğdili Oğuz Boyları Fedarasyonu Genel Başkanı Faik Akyılmaz,  yaptığı açıklamada, Bayır Bucak Türkmenlerine gece gündüz bomba atıldığını söyledi.
Yok edilmeye çalışılan Türkmenlerin elleri kollarının bağlı olduğunu ifade eden Akyılmaz, Türkmenlere güçleri yettiğince yardım yapmaya çalıştıklarını belirtti.
Akyılmaz, şöyle konuştu:
"Onlar bizim canımız ciğerimiz. Yüreğimiz yanıyor. Gıda yardımları yapmaya çalışıyoruz. Yaralıları tedavi ediyoruz. Ama bu uluslararası bir mesele bizim elimizden de çok fazla bir şey gelmiyor. 3,5 milyon Türkmen'in yaşadığı Suriye'de kardeşlerimizin kökünü yok etmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Artık bir şeylerin yapılması gerek. Kardeşlerimizi yok etmek için uğraşıyorlar."
(AA) (ulusal haber & ulusal ajans) (TRT AVAZ) 

12 Kasım 2015 Perşembe

1 KASIM 2015 "MİLLETVEKİLİ GENEL SEÇİMİ" SONUÇLARI BİR SÜRPRİZ Mİ?,,, Ahmet (Yalavaç) YALVAÇ, Makine Yüksek Yüksek Mühendisi

1 KASIM 2015 "MİLLETVEKİLİ GENEL SEÇİMİ" SONUÇLARI BİR SÜRPRİZ Mİ?,,,
Ahmet YALVAÇ
Makine Yüksek Yüksek Mühendisi
Sevgili Okurlar,1 Kasım 2015 Milletvekili seçiminde, Adalet ve Kalkınma Partisi AKP’nin % 49,5 oy alarak; tekrar, tek başına iktidar olma şansını yeniden elde etmesi, elbette bir sürpriz…
AKP’nin seçimi kazanmasını şu şekilde özetlemek te mümkün:
Kendisinden hesap sorulmasını istemiyordu ve bunun içinde; tek başına iktidar olması gerekiyordu ve öyle oldu. Gerisi teferruat…
Olup bitenleri anlayabilmek için; bundan önceki makalelere bakmanızı öneririm
Bu son seçimi de kazanarak, AKP’nin 4. defa tek başına iktidar olma şansını yakalamış olmasında, en büyük faktör; 
AKP’nin fiiliyattaki lideri konumunda olan ve şimdinin de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN dır. Ama bu husus;
Türkiye’nin her konuda daha üst noktalara çıkartılması hedefinde, sorunların çözümünde, Türkiye’nin daha iyi idare edilmesi noktasında;
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın başarılı olduğu anlamına gelmez.
Bu husus, daha ziyade; Recep Tayyip ERDOĞAN’ın başarılı bir algı operasyonu ile
Halkımızın önemli bir kısmını yönlendirip, kendi tarafına çekmesi, çekebilmesi ile ilgili bir konu…
Başka konularda var da; ben bu gün daha çok, bu konuda bir şeyler söylemek istiyorum.
Öncelikle şu hususu hatırlatmak isterim:
Ben bu gün, olumsuz gelişmelere ait birçok örnek ortada iken; Recep Tayyip ERDOĞAN’ı gözü kapalı destekleyen çok sayı da insan tanıyorum. Bu konuda aklın mantığın durduğu yerdeyiz.
Tabi ki bu konuda; AKP’ye oy veren seçmenin, genelde eğitim seviyesi ile ilgisi var, gelenek-göreneklerimizin, kültür yapımızın etkisi var, Dinin etkisi var, sonuçta genetik yapımızın etkisi var…
Recep Tayyip ERDOĞAN’ın konuşma şekli, çok kırıcı…
Muhalefete, ya da kendini eleştirenlere, ağıza alınmayacak sözler sarf ediyor; alçaklar, şerefsizler, ananı al götür, İsrail Dölü…
Yoksa biz, bağırıp-çağıran, muhataplarına argo kelimelerle karşılık veren insanlardan mı, hoşlanıyoruz?
Bu konuda psikologlara, sosyologlara, genetik uzmanlarına önemli görevler düşüyor.
Birde şu husus çok önemli:
AKP’nin iktidara geldiği 2002’den bu yana, Toplumda her geçen gün artan bir hoşnutsuzluk, bir muhalefet var…
İşçi, memur, emekli, çalışan, esnaf, çiftçi, köylü…çoğu kişi; gidişattan, halinden memnun değil Ama her defasında nasıl oluyor da, AKP oylarını artırıyor, kazanıyor? Sadece 7 Haziran 2015 Milletvekili seçiminde, tek başına iktidar olamamıştı.
Bu gibi konularda, yaratılan algı operasyonunun dışında, birçok seçim hilelerinin yapıldığı iddiaları, 0rtalıkta uçuştu;
Mükerrer oy kullanma, ölüleri bile seçmen yazma, sandık hırsızlığı, bilgisayar oyunları, elektrik kesilmesi, trafolara kedi girmesi gibi, akla, mantığa sığmayan birçok seçim hilesi…
Yüksek Seçim Kurulu’nun fazladan, niye çok sayıda oy pusulası bastırıyor gibi, bir çok konular.
Bir ara mükerrer oy kullanmayı önlemek açısından, parmağa özel mürekkep sürülüyordu. Sonradan bu uygulamadan vaz geçildi. Acaba neden?
Avrupa’da ve diğer gelişmiş bazı demokrasilerde, bizde halâ kullanılan ve birilerinin lehine oy kaydetmeye müsait olan, yazılım sisteminden, halâ niye vazgeçmediğimiz;
Seçimlere güveni azaltan en önemli faktörlerden biridir.
7 Haziran 2015’de yapılan Milletvekili seçiminde, Halkımızın % 60’a yakın bir kısmı; CHP, MHP ve HDP’ye oy vermek suretiyle, AKP’nin tek başına iktidar olmasını istemedi. Bu husus aynı zamanda; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN için de, bir ihtar anlamını taşıyordu…
Ama muhalefet partileri bir koalisyon hükümeti kurma noktasında, ellerine geçen, tarihi bir fırsatı değerlendiremediler…
MUHALEFET PARTİLERİNİN BECERİKSİZLİĞİ VE ÖZELLİKLE DE; DEVLET BAHÇELİ’NİN ANLAMSIZ İNADI; AKP’NİN SEÇİMİ KAZANMASINDA ETKİLİ OLDU…
Özellikle MHP Lideri Devlet BAHÇELİ’nin, bir Koalisyon Hükümeti kurulması aşamasında;
PKK’nın Meclis’te ki Temsilcisidir gibi gerekçelerle, HDP ile bir arada olamayacaklarını söylemesi ve bu konudaki inadı;
AKP’ye ve Recep Tayyip ERDOĞAN’a, yeniden tek başına iktidar olmasını, Altın Tepsi içinde hediye etti diye de özetlenebilir.
Halkımız, Devlet BAHÇELİ’nin inadını;
MHP’nin oylarını % 4 düşürmek suretiyle ,cezalandırdı ama
Olan Türkiye’ye oldu.
Recep Tayyip ERDOĞAN’ın bu güne kadar seçimleri hep kazanmasının ardında;
Devlet BAHÇELİ’nin zor anlarda, Tayyip ERDOĞAN’a bir şekilde yardım edip, onu kurtaran bir görevli olduğu kanaati de; Halkımız arasında, yaygın bir görüştür.
Seçim sonrasında CHP, MHP ve HDP kanadında, parti tabanlarında büyük çatlaklar oluştu.
Şimdi bu gibi konularda, bir şeyler söylemek istiyorum.
HDP Lideri Selahattin DEMİRTAŞ,ın seçim kampanyası sırasında, PKK’nın eylem yapmasına karşı çıkması gibi hususlar;
Selahattin DEMİRTAŞ ile Kandil arasında ve PKK’nın diğer bazı üst yöneticileri arasında bir anlaşmazlık konusu haline geldiği ortaya çıktı…
Meğerse Selahattin DEMİRTAŞ’’ın suskunluğu, bu sebeptenmiş…
Selahattin DEMİRTAŞ, seçim kampanyası esnasında Recep Tayyip ERDOĞAN için;
Seni Başkan yaptırmayacağız konusuna, hep vurgu yaptı.
Ama seçim sonrasında görüldü ve anlaşıldı ki;
Selahattin DEMİRTAŞ, bu konuda aynı noktada duruyordu.
Ama malûm diğer yöneticilerin;
Başkanlık konusunu da tartışabiliriz gibi yaklaşımları, anlaşmazlığın devam ettiğini, ortaya koymaktadır.
Türkiye’nin Üniter yapısına aykırı söylemlerine, elbette katılamayız. Ama Halkımız arasında, Selahattin DEMİRTAŞ’a karşı bir sempatinin oluştuğunu da görüyorum.
AKP ve Tayyip ERDOĞAN’ın;
HDP’nin seçim barajı altında kalması için yürüttükleri kampanyaya rağmen;
HDP’nin seçim barajını aşarak, Meclis’e girmesini; Selahattin DEMİRTAŞ’a bağlamak, daha doğru bir yaklaşım olur.
Bu noktada HDP Lideri Selahattin DEMİRTAŞ’ın;
CHP Lideri Kemal KILIÇDAROĞLU İle MHP Lideri Devlet BAHÇELİ’den daha karizmatik olduğunu söyleyebiliriz.
CHP ve MHP kanadında, kazanlar kaynıyor…
Kemal KILIÇDAROĞLU ile Devlet BAHÇELİ, koltuklarını kaybedebilirler.
Gelinen nokta itibarı ile Muhalefet cephesinde, yakın bir gelecekte önemli değişimlerin yaşanacağı anlaşılmaktadır.,
7 HAZİRAN 2015 SEÇİMİ SONRASINDA BİR KOALİSYON HÜKÜMETİ NİYE KURULAMADI?
Bu sorunu şöyle özetlemek mümkün:
1-İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi AKP, 7 Haziran 2015 tarihinde yapılan Milletvekili seçiminde;
Aldığı 40,8 oyla, tek başına iktidar olma şansını kaybetmişti ve bir Koalisyon Hükümeti kurma ihtimali belirmişti…
Ne var ki uygulamadaki örneklerle de sabit olan; AKP’nin fiiliyattaki Lideri konumundaki, şimdinin de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN;
Bir Koalisyon Hükümeti’nin kurulmasını istemediğinden dolayı;
45 Günlük süreyi;
Yeni Hükümeti kurmakla görevlendirdiği, kendi partisinin Genel Başkanı ve Başbakanı Ahmet DAVUTOĞLU vasıtasıyla doldurarak;
Hükümet kurulamıyor gerekçesiyle, Anayasamızın kendisine tanıdığı yetkiyi kullanmak suretiyle, erken seçim kararı aldı ve 1 Kasım’da malûm seçim yapıldı…
Eğer Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN 45 günlük süreyi;
CHP, MHP VE HDP’NİN Genel Başkanları arasında eşit olarak, paylaştırmış olsaydı; Muhtemelen bir Koalisyon Hükümeti kurulabilirdi…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’NIN 45 günlük süreyi, kendi Partisinin Genel Başkanı
Ahmet DAVUTOĞLU ile doldurması, muhalefet liderleri; Kemal KILIÇDAROĞLU, Devlet BAHÇELİ ve Selâhattin DEMİRTAŞ’a görev vermemesi;
Cumhurbaşkanının tarafsızlık ilkesine ve teamüllere aykırı bir uygulamadır.
Eğer Yüksek Seçim Kurulu;
Bu konuda Cumhurbaşkanı’nın Anayasa ihlâli yaptığını belirterek, yaşanan mağduriyeti
Önleseydi, belki bir koalisyon Hükümeti kurulur ve 1 Kasım 2015 erken seçimi de olmazdı…
Bu itibarla Yüksek Seçim Kurulu da, bu konuda görevini yapmamıştır…
2-Eğer Muhalefet Partileri CHP, MHP ve HDP’NİN Genel Başkanları, kendi aralarında anlaşıp; bir Koalisyon Hükümeti kurmaya hazır olduklarını açıklamış olsalardı;
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN, Hükümeti kurma görevini, onlara vermek zorunda kalırdı.
Bu noktada Muhalefet Liderleri de, sınıfta kalmışlardır.
Bir Koalisyon kurma konusunda en fazla sorunu, MHP lideri Devlet BAHÇELİ çıkarmıştır.
CHP lideri Kemal KILIÇDAROĞLU, daha ilk başta Devlet BAHÇELİ’ye; istiyorsan, sen Başbakan ol demiştir. Ama Devlet BAHÇELİ, kabul etmemiştir
MHP; HDP için, PKK’ya destek veriyor gibi gerekçelerle, bir koalisyon kurmayacaklarını, her defasında söylüyordu…
Ama aynı Devlet BAHÇELİ, PKK’ya teröre destek veriyorlar gibi gerekçelerle, her defasında AKP’ye de çatıyordu ama Meclis Başkanı seçiminde, AKP’nin Adayı İsmet YILMAZ’IN seçilmesine vesile oldu…
Aslına bakarsanız AKP ve onun fiili lideri konumundaki Tayyip ERDOĞAN’ı zor anlarında hep; Devlet BAHÇELİ kurtarıyor…
Peki buna ne diyeceksiniz?
Diyelim ki kendi aralarında anlaşamadılar, ya da Cumhurbaşkanı Tayyip ERDOĞAN, kendilerine engel çıkartıp, Hükümeti kurdurmadı…
Şimdi sorulması gereken soru şu:
Seçimden önce AKP Hükümeti ve özellikle de Recep Tayyip ERDOĞAN’A;
17 ve 25 Aralık 2013, rüşvet ve yolsuzluk iddiaları için hesap soracaklarını söyleyip, duruyorlardı hep;
Peki hem bu gibi konularda, hem de seçim barajının % 10’un altına çekilmesi konusunda, niye bir kanun teklifi vermediler?...
Niye kaldır parmak, indir parmak yapıp ta, AKP’Yİ ve Tayyip ERDOĞAN’I, köşeye sıkıştıramadılar?
ÇOĞU VATANDAŞIMIZIN AKP’Yİ DESTEKLEMESİNİN NEDENİ; ALDIĞI SOSYAL YARDIMLARLA, EKONOMİK GÜÇLÜKLER.
Çoğu vatandaşımızın, kredi kartı borcu, ya da ev, araba gibi konularda borçlanmış olmalarının etkisi var. Dolayısıyla, bu gibi vatandaşlarımızda; eğer iktidar değişirse, borçlarını ödeyememe korkusu var,
Özellikle yandaş üst guruplara tanınan Devlet ihaleleri alma konusunda tanınan kolaylıklar var  gibi konularda ve değişik kesimlere, Halkımızın kültürüve genetik yapımızında elbette önemli Alınan Örneğin bu gibi ülkelerde, hatta Başkanlık sistemiyle yönetilen Amerika Birleşik Devletleri’nde bile kuvvetler ayrığı vardır. İktidarlar % kaç oyla gelmiş olurlarsa olsunlar; Yargı, Yürütme, Yasama, Basın hep bağımsızdır.
Hükümeti idare edenler % şu kadar oy aldım diyerek; Anayasa,, Yargı, Milli Eğitim  gibi temel konularda, istedikleri gibi değişiklik yapamazlar. Devletin İdare şeklini, Rejimini değiştirmeye asla cesaret edemezler…
Bu gibi ülkelerde, özellikle Devletin dış politikalardaki temel hedefleri de; iktidarda kim olursa olsun, değişmez.
Bu itibarla Batı demokrasilerinde, seçimle iş başına gelen hükümetler;
Anayasa, mevcut Kanunlar ve teamüller çerçevesinde;
Halkın yaşantısını daha üst noktalara çıkarmaya, her alandaki sorunları çözmeye, sonuç itibarı ile Devleti her alanda yüceltmeye çalışırlar…
Eğer Batı demokrasilerinde Hükümetler, bunun tersi bir uygulama ortaya koyarlarsa; hangi siyasi görüşe sahip olursa olsun, zaten halk buna müsaade etmez. En azından, ilk seçimde oylarını düşürerek, gereken cevabı verir.
Hani Yağmur Yağdı; Yarıklar Kapandı diye bir Atasözü var ya; merak edenler, benim web siteme girsinler, daha önce yazdıklarıma bir göz atsınlar…
Nihayetinde burada, AKP Hükümetinin 1 Kasım 2015 seçiminde, böylesi bir sonucu nasıl aldığını tahlil etmeye çalışıyoruz.
AKP ‘nin 4. Defa seçimi nasıl kazandığına ışık tutabilmek açısından;
Bizim insanımızla, Batılı bir seçmenin davranışı konusunda ilginç, birkaç örnek vermek istiyorum.
Yıllardır Arkadaşım olan ve aynı apartmanda oturduğumuz bir Arkadaşım, seçim günü bana şöyle dedi:
AKP’ye oy ver AKP’ye; Hastane yapacak, Hastane!...
Ya,sırf Hastane yapacak gibi bir gerekçe ile bir Partiye oy verilir mi?...
Hastane yapmak, Okul yapmak gibi şeyler, zaten Hükümetlerin görevi.
Hastane yapmak, okul yapmak…gibi şeyler yapmak,elbette iyi de; ben bunların, kaliteli yapılıp, yapılmadığına bakarım, kanun ve yönetmeliklere uygun yapılıp, yapılmadığına bakarım. Ucuza mı, pahalıya mı yapıldığına bakarım…
İstanbul’da oturan ve Tayyip ERDOĞAN hayranı bir Yakınım da, yukarıda bahsettiğim yakın bir arkadaşımın söylediğine benzer bir örnek verdi ve dedi ki: önceki Hükümetler zamanında, SSK’ nın Hastanelerinde saatlerce ilaç kuyruğunda beklerdik, şimdi beklemiyoruz…
Tabi ki bunlar işin olumlu yönleri.O kadar olumsuz yönleri de var ki; yapılan bazı iyi şeyler; perde gerisinde kalan olumsuz şeylerin gölgesinde kalıyor…
Örneğin, önceki Hükümetler zamanında; çalışanlar, ya da emekliler; ister SSK, ister Emekli Sandığına mensup olsunlar, hastanelerde kayıt parası, eczanelerde ilaç farkı gibi konularda para ödenmezdi.
Peki Yeşil Kartlılar için, Bütçeden yeterince para ayrılmış olsa; pirimi ödenen, emekli, ya da çalışanlardan; sağlık kesintisi yapmaya gerek kalır mıydı?...

7 Kasım 2015 Cumartesi

ADAM MI BUNLAR?‏,, Rıfat SERDAROĞLU‏

ADAM MI BUNLAR?‏
Rıfat SERDAROĞLU‏
“Küçük” bir adam, Havuz Medyasının televizyonlarının birine çıkmış, herkesi tehdit ediyor! Söyledikleri şu; “Seçimi biz kazandık! Herkes hesap verecek! Aydın Doğan önce şu üç gazeteciyi kovsun, samimi olduğunu göstersin! Sonrasına bakarız. Şimdilik Nevşin Mengü-Ahmet Hakan- Şirin Payzın kalabilir. Onlar daha sonra. Önce Aydın Doğan biat edecek…”
Küçük adamın söylediklerini duyunca kulaklarıma inanamadım. Ertesi gün, tekrar tekrar izledim. Demokrasi ile yönetilen bir rejimde, bir hukuk devletinde bir “iktidar tetikçisi” televizyon canlı yayınında bunları nasıl söyler?
Ne hakla, hangi yetkiyle, kime güvenerek bu hukuksuzluğu yapabilir?
“Küçük” bir adam hasbelkader Trabzonspor gibi güzide bir spor kulübümüzün başkanı olur. Gençliğinde “tahsilatçılık” yapan bu adam, televizyon canlı yayınından, yasaları-anayasayı-insanlığı-açıkça çiğner ve tüm kadınlara hakaret eder. Devleti temsil eden Vali, İl Emniyet Müdürü, Cumhuriyet Savcıları bu çirkin olayı sadece seyrederler.
Gece 03,00 te bu küçük adam biri tarafından aranır ve kamu görevi yapan dört Hakem, hiçbir yasal gerekçe olmadan zorla alıkonuldukları yerden salınırlar!
Bu adam ne hakla, hangi yetkiyle, kime güvenerek 4 Kamu görevlisini rehin almıştır?
Ömrünün çoğu hapishanelerde geçmiş suç örgütü yöneticisi “Küçük” bir adam, Türk Milliyetçiliği adına miting düzenleyebilmiştir. Daha sonra bu kişiye, devletin Valisi koruma aracı ve yakın koruma vermiştir!
Bu adam ne hakla, hangi yetkiyle, kime güvenerek bu hukuksuzlukları yapabilmektedir?
Değerli Okurlar;
Bu üç adamın tek ortak noktası maalesef Cumhur’un Başı Erdoğan’dır.
Erdoğan, bunlarla konuşmakta, gecenin üçünde telefonla arayabilmekte, bunlarla ilişki kurabilmektedir.
Cumhurbaşkanı, TC Devletinin başıdır. O kimsenin ayağına gitmez, gitmemelidir. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde herkes onun ayağına gider.
Cumhurbaşkanı, istediği kadar “Ben değişik bir Cumhurbaşkanı olacağım” desin, Türk Devletini temsil ettiğini asla unutmamalıdır.
Eğer bir Cumhurbaşkanı, bir kabadayının ayağına giderse, Türk Devletini o adamın ayağına götürmüş olur!
Eğer yabancı bir ülkenin Cumhurbaşkanı Türkiye’ye geldiğinde,
Türk Cumhurbaşkanı onun oteline koşarak giderse, Türk Devletini o adamın ayakları altına sermiş olur!
İleri Demokrasi-Yeni Türkiye dedikleri bu ise, olmaz olsun böyle yenilik!
Cumhur’un Başı Erdoğan Muhtarlarla yaptığı konuşmada; “15-16 Kasım’da Antalya’da G-20 toplantısı var. Dünyanın en zengin 20 ülkesinin Başkanları gelecek. Bu toplantıyı kardeşiniz yönetecek” dedi!
Çok memnun olduk, gurur duyduk. Ama sakın ola ki yukarıdaki arkadaşları, Cumhur’un Başı’na “Reis bizi de Antalya’ya götür” demesinler!
Bunları gören 19 Başkan anında ülkemizden kaçarlar. Demedi demeyin!
13 senedir TC Devletinin bozulmadık yeri bırakılmadı. Türk Devletine-Türk Milletine ne kadar düşman imişler ki, her dokunduklarını perişan ettiler.
En büyük kötülüğü ise hem kendilerine, hem de gelecek nesillere yaptıklarının farkında bile değiller. Emperyalist devletlerin projelerine destek olanların artık kendilerine gelip, doğru yolu bulmaları gerekir.
Bunlar artık bu kuş beyinleriyle ancak kuş cennetinde yaşamalıdırlar.
TC Devleti kimsenin oyuncağı ve deneme tahtası değildir, buna izin vermeyeceğiz…

2 Kasım 2015 Pazartesi

SEVİNMEK, AMA NEYE?.. Nevzat Laleli - HAY-DER Gen. Başkanı

SEVİNMEK AMA NEYE
Nevzat Laleli
HAY-DER Gen. Başkanı
"Güncel olaylar yazı serisi"
7. Haziran.2015 seçimlerinde parlamentoya giren partiler, 45 gün içerisinde bir hükümet kuramadıklarından seçimler yenilendi ve 1.Kasım.2015 günü bir seçim daha yapıldı. 
            Bu seçimde, “ya istikrar, ya terör” sözlü ve fiili sloganı ile yola çıkan AKP, terörü kendisine seçim malzeme yaparak 316 milletvekili çıkardı. CHP kendi sabit oyunu aldı ve 134 milletvekili çıkardı. Her şeye “istemezük” diyen MHP oylarının ve milletvekillerinin yarısını kaybederek 41 milletvekili çıkardı. HDP de yine oy kaybederek 59 milletvekili ile parlamentoya girdi. SP ve diğer partiler vatandaştan destek alamadıkları için meclise giremediler.
            Her şeyden önce vatandaş SP’nin, mevcut ahlaksız ve sömürücü faizci düzenin alternatifi bir parti olduğunu anlatılamadı veya millet anlamak istemedi. Onu 60 tane partiden bir parti gibi görerek meclise sokmadı.
            Bu manzara karşısında şunu rahatlıkla söylemek mümkün olacaktır. Bu mecliste de milletin dertlerine çözüm bulunamayacak, ahlaksızlığın fuhuş ve zinanın önlenmesi, rüşvetin, soygunun ve hortumun önlenmesi, domuz etinin yediğimiz yemekler içine girip girmediğinin araştırılması, % 25’lere varan işsizliğin önlenmesi, faizin ve haksız vergilerin halkın sırtından kaldırılması, üretimin artırılması, samanın bile ithal edildiği ülke halinden kurtarılmamız, pahalılık ve yoksulluğa acil çözüm bulunması, terörü destekleyen ve günümüz “Çekiç gücü” olarak hareket eden ABD’nin İncirlik ve Diyarbakır üslerinin kapatılması, İsrail ile sürdürülen dış ticaretin kısılması… gibi konular, görüşülmeyecek ve millet bu konularda karşısında bir muhatap bulamayacaktır. Muhalefet partileri ise geçen dönemde olduğu gibi yine kısır politikalar üretecek ve “tencere, tava” kavgası devam edecektir.
            AKP’LİLERİN SEVİNCİ
            Seçim günü akşamı oyların sayımı devam ederken, çevremde ki AKP’li arkadaşların sevinci görülmeye değerdi. Kimi görseler ona takılıyorlar, sevinçlerini açıkça belli ediyorlardı. Hâlbuki AKP, 7.Haziran seçimlerinde seçmenine bir gösterdiği hedef  “400 milletvekili” idi. Ama bu seçim de ise 316 milletvekili çıkarabildi.
Bu netice aslında, AKP kendi başına iktidara gelecek ama meclis aritmetiğinin 1/3’ünü yani 400 milletvekili alamadığından, fiilen olsa da Anayasayı değiştirerek Başkanlık sistemini yasa haline getiremeyecek, demektir.
Biz bütün milletimizin, Dünya ve ahret sevinciyle sevinmesini isteyen ve bu uğurda çalışan insanlarız. Bu tasnifin içine AKP’li kardeşlerimiz de dâhildir.
Yalnız bir soru gelip, gelip kafamıza takılmaktadır. Soru şudur;
“Bir Müslüman neye sevinmelidir?”
“Benim partim kazandı diye sevinmek, acaba dertlerimizin sona ermesi mi demektir?”
Bu soruyu, biraz daha eskilerin müşahhas, yenilerin somut dedikleri hale getirmek için şu şekle sokalım.
“Peygamberimiz (s.a.v) bizim zamanımızda ve aramızda yaşasaydı veya Ashab-ı Kiram aramızda olsalardı, neye sevinir, neye üzülürlerdi?”
Bu soruya cevap bulmak için sizleri biraz düşünmeye davet ediyorum.
Eğer siz bulamadıysanız, çevrenizde “Ben Hocayım veya ben Âlimim…” diyen, gerektiğinde fetva verebilen insanlara sorun. Belki onlar cevap verebilirler.
Şu cevaplar, bu sorunun cevabı değildir.
“Son nefesimizi Kelime-i Şahadet ile vermek, Kabirde Münker nekire kolay cevap vermek, kabrimizin cehennem çukurlarından bir çukur değil cennet bahçesinden bir bahçe olması, mahşerde Livahil hamd sancağı altında bulunulması, Kevser havzından kana kana içilmesi, defteri amalimizin sağımızdan verilmesi, mizanda ecir ve sevap kefemizin ağır basması, Sırat köprüsünden yıldırım hızıyla geçilmesi, Cennet’e girilmesi ve Allah’ın cemalinin görülmesi…”
Çünkü bunlar, bizim arzu ettiğimiz olaylar olsa da, acaba olacak mı yoksa olmayacak mı, bu günden bunların bilmemiz mümkün değildir.
Sorumuz, bu gün Peygamberimizin ve Ashabının bizimle birlikte olması şeklindeydi… Onlar neye sevinir veya neye üzülürlerdi?
Bakıyoruz Asr-ı Saadet’e; “Peygamberimiz ve Ashabı Mekke’den Medine’ye hicret edince hiç zaman kaybetmeden Medine’de Kur’an nizamını kurmuşlardı. Ayetler de bu hareketi desteklemiş ve adına “Medeni ayetler” denilen “ahkâm ayetleri” inmeye başlamıştı.
Buna ait en güzel örnek Peygamberimizin 100 bin Sahabeye yaptığı Veda hutbesidir. Dikkat edilecek olursa bu hutbesinde Peygamberimiz (s.a.v); “faiz haramdır, demiyor, faizi kaldırdım” diyor. Kan davalarını kaldırdığını ilan ediyor… Ve diğer beyanlarını söylüyor.
Bu gün de Peygamberimiz ve Ashabı bizimle olsalardı, “Benim partim kazandı” diye sevinmez veya “Benim partim kaybetti” diye üzülmezlerdi. Hiç şüphesiz onlar; “Biz, Adil düzeni henüz kuramadık, diye üzülürler, arzu ettikleri düzeni kurunca sevinirler, Allah’a şükür secdelerine kapanırlardı.
Anlata biliyor muyum?
Sevgili AKP’li kardeşlerim…