SON
ZAMANLARDA YAŞANILANLARIN ANALİZİNİ OKUMANIZI TAVSİYE EDERİM.
Emekli orgeneral Ergin
Saygun'dan şok uyarı bu sıranın sonunda Türkiye var
Orhan
Selim Bayraktar tarafından ulusalhaber-ulusalajans’a gönderilmiş bulunan SAYIN
ERGİN SAYGUN PAŞANIN AMERİKADAKİ 15 Temmuz 2019 tarihindeki KONUŞMASI’nı
(Turkish Heritage Konuşması) aynen yayınlıyoruz.
Gerçekler
çok güzel dile getirilmiştir.
Günaydın bayanlar ve baylar
Böyle seçkin bir topluluğa hitap etmem için yapılan
davet’e teşekkür ederim.
Her şeyden önce, şu anda hiçbir resmi bir görev veya
unvanı bulunmayan emekli bir asker olduğumu söylemeliyim. Size söyleyeceklerim,
deneyimlerime, gözlemlerime ve açık kaynaklara dayanan kişisel düşüncelerimdir.
Dürüst ve samimi olacağım;
Neden veya niçin sorularını pek çok defa
duyacaksınız
Sunumumla ilgili ayrıntılara girmeden önce, bugünün
önemi hakkında birkaç kelime söylemek isterim.
3 yıl önce bu gün Türkiye, Hükümeti devirmek, ya da
daha beteri, tüm sistemi değiştirmek ve ülkenin kontrolünü ele geçirmek için
kanlı bir girişimle karşı karşıya kaldı. Bu kalkışma yaklaşık 20 yıldır ABD’de
ikamet eden Fetullah Gülen tarafından organize edildi.
Parlamento’da dahil olmak üzere birçok Hükümet
binası bombalandı, diğerleri işgal edildi, üst düzey komutanlar rehin alındı ve
güvenlik görevlilerinin ve sivillerin ölü sayısı 250'nin üzerindeydi.
Gülen 1999 yılında tıbbi tedavi için ABD'ye göç
etti.
Pennsylvania'daki yerleşkesinden, Türkiye'de ve
dünya çapında okullar, üniversiteler, ticari kuruluşlar, finansal ve medya
şirketlerinin küresel bir imparatorluğunu yönetmiştir.
(graham fuller,) Kabil'deki eski bir CIA istasyon
şefi, ABD göçmenlik makamlarının 2006'da onu sınır dışı etmeyi planladığı
sırada Gülen'e bir referans oldu. Bir başka referans da (morton abramowitz)
ABD'nin Ankara Büyükelçisi idi. Başkaları da var. Örneğin, bir Pensylvania
senatörü (bob casey).
Niçin?
Okullarının sayısı belli değil ama sadece ABD’de
150'den fazla okuldan bahsediliyor, 60-70’i sadece Teksas'ta olmak üzere.
Gülenin hem demokrat hem de cumhuriyetçilerin seçim
kampanyalarına katkıları bir süredir biliniyor, sadece Clinton Vakfı’na 500.000
$ve 1.000.000$ vermiştir.
Bu okullarda öğretmenler h-1b geçici göçmen vizesi
ile çalışırlar.
1999 vaazında, takipçilerine aşağıdaki tavsiyelerde
bulundu:
“Tüm güç merkezlerine ulaşana kadar varlığınızı fark
ettirmeden sistemin kılcal damarlarına girmelisiniz.”
Ve takipçileri tam olarak bunu yaptı.
Soru; Fetullah Gülen’inABD’de neden böyle
ayrıcalıklı bir statüye sahip olduğudur.
Neden; Türk hükumetinin iadesi için sayısız
girişimleri ABD yönetimi tarafından reddedildi. Onu hangi amaçla kullanmak
istiyorsunuz?
Fetullah Gülen’in ABD tarafından bir din adamı
olarak gösterilmesi hatadır.
Bu konuya daha sonra farklı bir bağlamda geri
döneceğim
Şimdi genel güvenlik sorunlarına değinmek istiyorum
Ortadoğu'dan başlayayım.,
Batı için, ama özellikle ABD için, orta doğu iki şey
ifade eder. İsrail'in güvenliği ve enerji kaynaklarının güvenliği.
Ortadoğu'da ne olursa olsun bu iki pencereden
görülmelidir.
İsrail'in güvenliği, varlığını devam ettirebileceği
güvenli bir çevreyi gerektirmektedir.
Ortadoğu'da 25 ülke var ve sadece üçü Arap değil.
Türkiye İran ve İsrail’in kendisi. Bölgede İsrail dostu bir devlet yok.
Günümüzde Suudi Arabistan İsrail ile flört ediyor gibi görünüyor ama bu tam
olarak ihtiyacı karşılamıyor.
1978 CDmp david anlaşması güzel bir denemeydi, ancak
gereksinimi karşılamadı.
2012 yılında Türkiye'de kürecik Malatya'ya
yerleştirilen NATO füze sisteminin bir parçası kılığında bir Amerikan radar
istasyonu, muhtemel İran füzelerine karşı İsrail için radar koruması sağlıyor,
Ama yine de bu yeterli değildir.
Ayrıca enerji kaynaklarını güvence altına alacak
İsrail ile geleneksel bağları olan ABD uyumlu bir dost ihtiyacı
karşılayacaktır.
Kürtlerden daha uygun başka kim var.
Batı’nın, özellikle de ABD'nin yıllardır bağımsız
bir Kürt devleti için çaba göstermesinin nedeni budur.
Suriye krizlerinin başlıca nedeni budur. Kürtlerin
Akdeniz'e ulaşması için bir koridor sağlamak. ABD'nin kuzey Suriye'deki
teröristleri silahlandırmasının ve donatmasının nedeni budur. ABD'nin binlerce
kamyon dolusu silah ve mühimmatı pkk'ya ypg/pyd adı altında sağlamasının nedeni
budur. Bunun artık o bölge’de var olmayan DEASH ile mücadele için olduğunu
iddia ediyor.
İsrail güvenliği için aynı derecede önemli olan
düşmanlarını ortadan kaldırmaktır.
Kim onlar?
Önce; İran.
Ambargolar, ILSA, kotalar, ticaret yasağı vb. bu ülkeyi hapsetmek için.
ikincisi Irak'tı. İki operasyon ve Irak'ın sonu.
Sonra Mısır. Müslüman kardeşler seçilirlerse İsrail'e
Cihad ilan etme sözü verdiler, seçildiler ancak birdenbire bir askeri darbe ile
devrildiler.
Bunları Suriye ve Lübnan takip edecek.
Ve en son Türkiye. Başkan Trump, ekonomimizi yok
edeceğini açıkça söyledi. Ccatsa tehdidi, Rusya'dan s-400s satın alırsak f-35
uçakları verilmemesi.
ABD kongresi Dışişleri Komitesi’nde 28 temmuz
2010'da Türkiye'ye f-35 savaş uçakları verilmemesi tartışıldı. Bu İsrail için bir tehdidin ortadan
kaldırılması için önemli idi. Günümüzde İsrail basını, İsrail'e yönelik
tehdidin önemli ölçüde azalacağını iddia ederek Türkiye’nin f-35 programından
çıkarılması kararından dolayı bayram ediyor.
Yani asıl mesele İsrail'in güvenliği, f-35 vs s-400
değil
Şimdi enerji güvenliği hakkında birkaç kelime
Körfez savaşı sırasında ABD, kuzeyden Türkiye
üzerinden bir cephe açmak istedi. Türk Parlamentosu’nda ABD talebi siyasi
olarak kabul edildi, ancak teknik olarak reddedildi. Ancak leigh Üniversitesi’nden
Henry Berkay, ABD'nin kuzey cephesi arzusunun gerçek sebebini açıkladı
“Amerikan bakış açısıyla bakarsanız, Saddam'ı iki
taraftan sıkıştırmak istediğimiz için değil, Kuzey Irakta Türklerden ve
Irak'taki Kürtlerden önce iki büyük şehri ele geçmek istediğimiz için de Kuzey
cephesini istedik. Musul ve Kerkük Kürt ellerine düşmemeli idi. Bunlar petrol
açısından zengin iki şehir, özellikle Kerkük. “
Enerji kaynaklarının güvenliği yeni bir şey
değildir. 20.yüzyılın başına kadar gider.
1901'de İran ile 1961'de sona eren 60 yıllık bir
dönemi kapsayacak şekilde bir anlaşma imzalamak için bölgeye ilk gelen
İngilizler. Artı, para ve petrolün %12 belli bir miktar İran'a verilecek.
İngilizler ve Fransızlar, Almanya ile Osmanlı
imparatorluğu arasında bir bağlantıyı önlemek istedi. Çanakkale ya da Gelibolu
cephesinin açılmasının nedeni budur.
I. Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye, Ruslara karşı
Almanlarla birlikte savaşmak için Galiçya'ya asker göndermiş, aynı zaman
aralığında Osmanlı ordusu Azerbaycan’ı kurtarmak için Kafkasya’da savaşırken,
Almanlar Rusları desteklemişlerdir. Amaç o bölgedeki enerji kaynaklarından
Türkleri uzak tutmak
Birinci dünya Savaşı’ndan sonra, orta doğuda
sınırlar Gertrude Bell adlı bir İngiliz bayan tarafından yeniden çizilirken
sadece çok küçük bir yer, Habur kapısı Türklere bırakıldı.
Amaç gene aynıdır. Türkleri Ortadoğu'nun enerji
kaynaklarından uzak tutmak.
Ve şimdi bugün. Doğu Akdeniz'de ABD ve AB,
Türkiye'ye Doğu Akdeniz enerji kaynaklarından uzak durmasını söylüyor,
Sonuç olarak, bölgemizdeki tüm sorunlar esas olarak
İsrail'in güvenliği ve enerji kaynaklarının güvenliği nedeniyle.
Terörizm bir silah olarak kullanılır. Bu terör
örgütleri Ortadoğu'nun ateşini tutmak için maşalardır. Ateşi onlar tutacak,
onların elleri yanacak ki Batılı büyüklere bir zarar gelmesin.,
Hiçbir şey tesadüfen olmuyor. Ortadoğu'daki her
hareket çok daha önce’den planlanmıştır.
Ortadoğu'da hiçbir ülke geleceği hakkında kendi
karar alamaz. Kararlar hep başkaları tarafından alınır, Devletler kurulur,
başındaki adamlar belirlenir. Her zaman böyle olmuştur ve bundan sonar da böyle
olacaktır.
Ortadoğu batının arzularına göre şekillendirilmiş
bir bölgedir:
Bölgenin yeniden tasarımı sırasında Batı,
Ortadoğu'da yüzyıllardır hakim olan karmaşık etnik ve dini bölünmelere
kesinlikle dikkat etmemiştir. Hatta güvenlik ihtiyaçları ve uygulamaları batılı
güçler tarafından yaratılmıştır.
Arap baharı diye bir şey yoktur…
ABD Genelkurmay eski başkanı; Gen. Wesley Clark 'ın
2 mart 2007 tarihli bir konferansta şunları söylemiştir
“ABD beş yıl içinde yedi ülkeyi ele geçirecektir. Bu
ülkeler Irak, Suriye, Lübnan, Libya, Somali, Sudan ve İran’dır. “
Yakın geçmişte ve bu gün yaşadıklarımız ve yukarıdan
beri anlatmaya çalıştıklarımın önemli bir kısmının sebebi bu sözlerdedir.
Yanlış bilgilendirme, Saddam’ın kitle imha
silahlarına sahip olduğu veya ABD büyükelçisi Saddam'a ABD'nin Irak'ın Kuveyt'e
saldırmasına itiraz etmeyeceğine dair güvence vermesi gibi halkı ikna etmek
için uluslararası konularda sık kullanılan bir araçtır.
Türkiye-ABD ilişkilerine biraz daha bakalım:
Her şeyden önce ABD Türk dış politikasının
bağımsızlığından memnun değildir ve Türkiye'yi bölgedeki uzun vadeli ABD
hedeflerine karşı kısa vadeli diş politika çıkarlarını geliştirmeye çalışmakla
suçlamaktadır. Mısır, Suriye, terörizm gibi
Ve özellikle de İsrail.
Benzer şekilde, ABD Türkiye'yi bölgesel bir güç
olarak görmek istememektedir. Her zaman bizim ile bölgesel girişimler arasında
bir engel koymak için çalıştı. Balkan barış tugayı, Karadeniz güven arttırıcı
önlemler toplantıları, Kafkas çalışma grubu vb. projelerde yaşadığımız gibi.
Neden?
ABD, Yunanlılar, Ermeniler, Kıbrıslı Rumlar ve tabii
ki İsrail için bir sorumluluk hissediyor ve Türkiye'den onlara hiçbir zarar
gelmeyeceğinden emin olmak istiyor.
Güvenlik ve güç dengesi tabiri caizse.
Niçin?
Muhtemelen güçlü Yahudi, Ermeni ve Yunan Lobileri’nin
baskıları sonucu.
Türkiye sadece ABD ile uyumlu bir politika izlerse
bölgesel bir güç olabilir. Verilen mesaj bu.
Örneğin, askeri yardım için tehdit olsun veya
olmasın Yunanistan ve Türkiye için saçma bir 7/10 oranı vardı. Yani Türkiye’ye
10 verirse Yunanistan’a yedi. Daha sonra Almanya ve diğerleri de aynı yöntemi
izledi.
Sonra bu silahları ve cephaneyi nasıl ve nerede
kullandığımıza dair sınırlamalar geldi. Eski ve kullanım dışı kalmış malzemeler
ve sistemler için bile, Türkiye'nin Güneydoğu’daki terör ile mücadele
operasyonlarında kullanılmayacaklarına dair garantiler istendi. Özellikle
Almanya askerlerin başındaki, miğferlere bile karşı çıktı.
ABD makamlarının, askeri teçhizat diye plastik
kelepçe veya bilgisayar harp oyunu programlarını bile vermeyi reddettiğinde,
mesele tam bir saçmalık haline geldi.
Şimdi ise f-35 s-400 krizleri. Tehditler, tehditler,
tehditler…
ABD her zaman olduğu gibi NATO’yu devreye soktu.
NATO'yu ve hatta NATO şapkaları giyen Amerikan Generallerini kullandı.
Bunu yap yoksa fena olur mantığı;
Türkiye’yi NATO dayanışmasını bozmakla
suçluyorsunuz. Kuzey Atlantik Antlaşması’nın ilk maddesi her türlü problemin
barışçı yollarla çözüleceğini, tehdit ve şiddet kullanmaya başvurulmayacağını
emreder. Türkiye’ye yaptığınız tehditler bu maddeye uyuyor mu? Aynı antlaşmanın
ikinci maddesi ekonomik anlaşmazlıkların da görüşmelerle ve barışçı yoldan
çözülmesini öngörür. Trump’ın ekonominizi perişan ederim tehdidini bu maddenin
neresine koyacaksınız.
NATO dayanışmasını bozan birini arıyorsanız aynaya
bakın.
Teknik konularda uzman değilim, ancak uzmanlar S-400
füzelerini NATO'nun hava savunma sistemine entegre etmenin mümkün olmadığını
söylüyor
S-400, çevrimdışı modda mükemmel bir şekilde
çalıştığı için, zaten entegre edilmelerine gerek de yok,
Kaldı ki şu anda 5 NATO ülkesinde Rus yapımı hava
savunma füzeleri mevcut. Bunlar problem olmuyor da neden S-400ler için kıyametler
kopuyor.
Uzmanlar ayrıca, S-400'ün ABD ve diğer NATO ülkeleri
yapımı savunma ekipmanlarına karşı avantaj sağlayan önemli bir farkı olduğunu
da belirtiyorlar.
ABD sattığı harp silah ve araçlarının kaynak
kodlarını kullanıcı Ülkeye vermediği için gerekirse uçuş sırasında mesela bir
f-16 uçağını kilitleyebilir. ABD ve Batı tarafından yapılan uçaksavar ve füze
sistemlerinde de benzer kısıtlamalar mevcuttur.
Örneğin, 1991'de körfez savaşı sırasında Saddam
Hüseyin'in Fransız yapımı hava savunma sistemlerinin tamamı harici bir sinyalle
kapatıldı. Benzer vakalar Fransa'nın crotale hava savunma füze sistemine de
uygulanmıştır. 2007 yılında kuzey Irak'taki bir hava harekatı sırasında tüm
Türk Hava Kuvvetleri uçaklarına derhal bölgeyi terk etmeleri yolunda mesajlar
gelmiştir.
Falkland harekatı sırasında Arjantinliler Kraliyet
donanması gemilerini vurmak için Fransız füzeleri kullanıyorlardı. İngilizler
Fransızlar’dan yardım istedi. Bu da Arjantin füze saldırılarının sonu oldu.
Kendi savunma sanayiniz Ülkenizin savunma ve
güvenlik ihtiyaçlarını karşılayabilecek kapasitede değilse ihtiyaçlarınızı
diğer Ülkelerden karşılamak zorunda kalırsınız. Ancak bazen bu durum silah
sistemi almak istediğiniz ülkeye siyasi, ekonomik ve sosyal baskı için bir araç
ve imkan sağlar. Bu baskı Türkiye örneğin’de olduğu gibi taciz ve tehdit
boyutuna ulaşabilir.
1964'te Türkiye, Kıbrıslı Türkleri Yunan teröristlerinin
katliamlarından kurtarmak için Kıbrıs'a asker göndermeyi planlıyordu. ABD
başkanı Johnson, Türkiye başbakanına tehdit ve ültimatom dolu bir mektup
gönderdi. ABD silahları Kıbrıs’da kullanılamaz, yoksa fena olur mealinde…
Unutulmayan ve asla unutulmayacak büyük bir
aşağılanma
55 yıl sonra neredeyse aynı tarihte, savunma bakanı
Hulusi Akar'a gönderilen bir mektupta, ABD savunma bakanı vekili Patrick m.
Shanahan, " Türkiye, s-400'ü teslim alırsa f-35'i almayacaktır,"
demekte idi.
Bu tehditlerin diğer acı deneyimleri, yaşadığımız
çeşitli ambargolarla tarih boyunca karşımıza çıkmıştır.
Silahları her zaman başka yerlerden de temin
edebilirsiniz, ancak kaybedilen güveni geri getirmek çok zor.
PKK'lı teröristleri destekleyen, NATO tatbikatında
gemilerimizden birini vuran, ya da Kuzey Irak'taki ofisinizi basıp,
Subaylarınızı ve Astsubay'larınızı kelepçeleyen, onları guantanamo üssündeki
teröristler gibi kafalarında çuvallarla bir kamyona yükleyen bir ülkeye nasıl
güvenebilirsiniz?
Bütün bunlar bir emekli asker olarak bende
unutulamayacak ve onarılamayacak yaralara yol açmaktadır.
ABD yönetiminde Türkiye ile ilişkilerin bozulmasının
suçunu askere atmak gibi bir alışkanlık mevcuttur.
Bunu biraz açmama izin verin.
1998'de ABD'de bir akademik kurum’da düzenlenen bir
seminerin nihai raporunda,
“Türk ordusu ABD politikalarına paralel hale
getirilmelidir” ifadesi yer almakta idi.
Zamanın ABD Ankara büyükelçisi, “Türkiye’de
demokrasi yoktur bunun sebebi de Genelkurmay başkanlığıdır” diye bir açıklama
yaptı.
Öte yandan ABD savunma bakanı Wolfowitz, 2003'te ABD
askerlerinin Kuzey Irak'a girmesine izin vermek için parlamentoda yapılan
oylamada gerekli liderliği göstermediği için Genelkurmay Başkanlığını suçladı.
Hem demokrasi eksikliği için hem de Meclisteki oylamaya
müdahale etmediği için askeri suçlamaktadır!!!
Washington'a bir telgrafta başka bir büyükelçi
(2003/4/18) şunları önerdi;
“ABD-Türkiye ilişkisinde dinamizmin yeniden
kazanılması, mevcut komuta katının emekliye sevk edilerek modern, ileriye dönük
Subayların yeni bir kadronun gelişmesini gerektirecektir.”
Bunu, “mevcut komutanlardan kurtulun ve yeni bir
subay kadrosu getirin " olarak yorumluyorum”
ABD yetkilileri herhangi bir müdahaleyi reddetmesine
rağmen, ben dahil, Türkiye'deki birçok kişi Balyoz davasının bununla
başladığını düşünmektedir. Hizmette ve emekli yüksek rütbeli Generaller ve
Amiraller önce hapse atıldı ve daha sonra hükümeti devirmek için bir darbe
planlamakla suçlandı. Büyük çoğunluğu Gülen çetesinden oluşan mahkemeler
tarafından uzun hapis cezaları aldılar. Ben de 18 yıl hapis cezasına
çarptırıldım.
Gülenciler, rakip olarak gördükleri kişileri sahte
deliller ve kirli adli numaralarla mağdur etmek ve hapse atılmalarını sağlamak
konusunda uzun bir geçmişe sahiptir. Emniyet ve yargıdaki kilit mevkileri
kontrol altına alarak yasal soruşturma kılığında, hedeflenen operasyonları
ustalıkla monte ederler.
Ben ordu komutanı iken birisi bana “Bir Orgeneral
tutuklanacak” dedi. “ben miyim” dedim. “hayır. Sen emekli olduktan 6 ay sonra
tutuklanacaksın” dedi. Gerçekten de emekli olduktan sonra altı ayın dolmasına
birkaç gün kala bir hastanede kalp rahatsızlığı nedeni ile tedavi görürken göz
altına alındım.
Ancak Gülenin Türkiye'yi istikrarsızlaştırmak için
orduyu zayıflatma çabaları durmadı. Daha önce de açıkladığım gibi 15 temmuz
2016'da Gülen taraftarları silahlı bir ayaklanmaya kalkıştı.
Türkiye-ABD ilişkileri hakkında birkaç kelime daha;
Türk ordusunu ABD politikalarına paralel hale
getirmek için yapılanları, Henri Barkey'in “bu süreçte askeri çok sıkı bir
kafese koyduk " sözleri yeterince açıklamaktadır.
Soğuk savaş sırasında Türkiye NATO'nun Güney
kanadının kalesi olarak kabul edilirdi.
Warşova Paktı’nın çöküşüyle birlikte yeni bir dönem
ve Yeni bir dünya düzeni şekillenmeye başladı. Sovyet tehdidine karşı önlem
almak, önceliğini kaybetti. NATO yetkilileri, Avrupa da büyük çaplı bir savaş
olasılığının kalmadığını ve olabilecek bölgesel krizlerin yerel olarak ele
alınacağını söyledi. NATO sadece siyasi destek sağlayacaktı.
Türkiye'nin güvenlik mülahazaları, ABD'nin bölgedeki
ve ötesindeki tek taraflı stratejilerinden, olumsuz yönde çok fazla ve doğrudan
etkilendi... Sadece Suriye, Irak ve İran'da değil, Afganistan ve Libya'da da,
NATO ve ABD'nin Türkiye'nin güvenlik kaygılarını tam
olarak dikkate almadığına inanıyorum.
Şimdi Avrupa-Atlantik bloğundan zorla uzaklaştırılma
çabalarını izlemekteyiz.
Kendi başımıza olduğumuzu ve yalnız bırakıldığımızı
hissediyorum.
Amerika Birleşik Devletlerine karşı Türk
toplumundaki güvensizlik duygusu gün geçtikçe daha fazla derinleşiyor. Koç
Üniversite’sinin yaptığı yeni bir araştırma, toplumun %83.1'nin Türkiye için en
büyük tehdidin ABD olduğuna inandığını gösteriyor. Bu aradan geçen yıl yaklaşık
%60, 2015 yılında %35 idi. Bu üzücü ama şaşırtıcı değil. S-400 ültimatomları,
İran'la ticarete ilişkin kısıtlamalar, Trump'ın “Suriye'deki Kürtlere
saldırması durumunda Türkiye ekonomisini perişan ederim " Tehdidi birçok
kişi tarafından ABD'nin Türkiye'yi kolayca feda edeceğinin açık bir göstergesi
olarak kabul edilmektedir…
Doğu Akdeniz'de, ABD ve AB, Yunan, Kıbrıs Rum,
İsrail ve diğer çeşitli ülkeleri, Uluslararası hukukla Türkiye'nin meşru bir
hakkı olan petrol ve gaz kaynaklarını kullanma haklarını kısıtlamakta, bu bölge
için de tehditler savurmaktadır.
Şimdi Türkiye'ye karşı bir ABD saldırısı olasılığı
hakkında konuşuluyor. ABD Türkiye’yi muhasım ilan etmiştir. Bu bize kendimizi
savunma hakkı verir. ABD’ye karşı savunmamızı, kullanılmasına teknik olarak
müdahale edebileceği ABD silahları ile mi yapalım yani. Olacak iş değil. Onun
için başka kaynaklara yönelmemizden daha normal ne olabilir ki.
Peki şimdi ne olacak?
İki ülke arasındaki ilişkiler 1997-2000 döneminden
daha kötüdür ve maalesef iyileşme belirtisi yoktur.
Her iki ülke de, politika ve uygulamalarda farklı
çıkarlara, endişelere ve beklentilere sahiptir.
Bu normal;
Ama biz özgür dünyanın ortak değerlerini birlikte
paylaştık ve savunduk...
Ordularımızın Kore, Balkanlar ve Afganistan'da yan
yana savaştığını ve yarım asır’dan fazla bir süredir NATO'da birlikte çalıştıklarını
unutmamalıyız.
Siyasetçiler Türkiye ile ABD arasında stratejik bir
ortaklık olduğunu söylüyorlar. Ne yazık ki bu doğru değildir.
Biz müttefikiz ama aynı zamanda dost olmalıyız.
Karşılıklı saygı, anlayış ve iyi niyete dayalı bir
dostluk.
Ancak bu tehdit ve ültimatomlar devam ettiği
müddetçe iki ülke arasında bir dostluk tesisi mümkün olmayacaktır.
İkinci Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü’nün sözleri ile
bitireceğim…
“Yeni bir dünya düzeni kurulur ve Türkiye bu düzende
yerini bulur.”
Bu yeni yer neresi yakın gelecekte göreceğiz
Konuşmamı dinleme sabrınıza ve nezaketinize
hayranım.
Çok teşekkür ederim…
Ergin Saygun Biyografisi
Doğum Yeri : İstanbul/ Türkiye
Doğum Tarihi : 1.1.1946 -
Doğum Tarihi : 1.1.1946 -
1946 yılında İstanbul’da
doğmuştur. 1966 yılında Kara Harp Okulu’ndan, 1967 Yılında Topçu Okulu’ndan
mezun olmuştur.
1976 yılına kadar Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı çeşitli birliklerde Batarya Subaylığı, Kara Kuvvetleri uçuş birliklerinde uçuş öğretmenliği ve Güney Kore’de irtibat subaylığı yapan Orgeneral Saygun, 1978 yılında Kara Harp Akademisi’nden mezun olmuş, ardından kurmay subay olarak;
- Genelkurmay Strateji ve Plan Dairesinde Proje Subaylığı,
- Kara Harp Akademisi öğretim üyeliği,
- Brüksel/Belçika’da Türk Askeri Temsil Heyeti Başkanlığı’nda Kara Plan Subaylığı,
- Genelkurmay Başkanı Özel Kalem Müdürlüğü,
1976 yılına kadar Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı çeşitli birliklerde Batarya Subaylığı, Kara Kuvvetleri uçuş birliklerinde uçuş öğretmenliği ve Güney Kore’de irtibat subaylığı yapan Orgeneral Saygun, 1978 yılında Kara Harp Akademisi’nden mezun olmuş, ardından kurmay subay olarak;
- Genelkurmay Strateji ve Plan Dairesinde Proje Subaylığı,
- Kara Harp Akademisi öğretim üyeliği,
- Brüksel/Belçika’da Türk Askeri Temsil Heyeti Başkanlığı’nda Kara Plan Subaylığı,
- Genelkurmay Başkanı Özel Kalem Müdürlüğü,
- 6. Piyade Tümeni’nde
Mekanize Piyade Tabur Komutanlığı, - 3. Kolordu ve 1. Ordu Harekat Eğitim Şube
Müdürlüğü,
- Kara Kuvvetleri Genel Sekreterliği,
- Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alay Komutanlığı görevlerini yürütmüştür. 1993 yılında Tuğgeneralliğe terfi etmiştir.
Tuğgeneral rütbesi ile;
- Mons/Belçika’da Avrupa Müttefik Kuvvetleri Yüksek Karargahı’nda (Shape) Lojistik ve İntikaller Daire Başkanlığı,
- 14. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı görevlerinde bulunmuş, 1997 yılında Tümgeneralliğe terfi etmiştir.
Tümgeneral rütbesi ile;
- Genelkurmay Strateji Daire Başkanlığı,
- 4. Kolordu Komutan Yardımcısı,
- 1. Mekanize Piyade Tümen Komutanlığı görevlerini yürütmüş, 2001 yılında Korgeneralliğe terfi etmiştir.
Korgeneral rütbesi ile;
- 3. Kolordu Komutanlığı,
- Brüksel/Belçika’da Türk Askeri Temsil Heyeti Başkanlığı görevlerinde bulunduktan sonra 30 Ağustos 2005 tarihinden geçerli olarak Orgeneralliğe terfi etmiş ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanlığı görevine atanmıştır.
30 Ağustos 2006 Tarihinden Geçerli Olarak Genelkurmay II. Başkanlığı Görevine atanmıştır.
30 Ağustos 2008 Tarihinden Geçerli Olarak 1. Ordu Komutanı görevine atanmıştır. 2009 Yılı YAŞ kararıyla emekliye ayrılmıştır.
TSK Üstün Hizmet Madalyası sahibi olan Ergin Saygun, Bayan Nermin Saygun ile evli olup iki çocuğu vardır. İngilizce bilmektedir.
Balyoz davası kapsamında hakkında yakalama kararı çıktıktan sonra GATA'da 13 ay yatmış arkasından 14 Mart 2012 tarihinde tutuklanmıştır. 21 Eylül 2012 tarihinde nihai karar ile 18 yıl hapis cezası verildi. 8 Şubat 2013 tarihinde mahkeme tarafından sağlık sorunlarından dolayı serbest bırakıldı.
- Kara Kuvvetleri Genel Sekreterliği,
- Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alay Komutanlığı görevlerini yürütmüştür. 1993 yılında Tuğgeneralliğe terfi etmiştir.
Tuğgeneral rütbesi ile;
- Mons/Belçika’da Avrupa Müttefik Kuvvetleri Yüksek Karargahı’nda (Shape) Lojistik ve İntikaller Daire Başkanlığı,
- 14. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı görevlerinde bulunmuş, 1997 yılında Tümgeneralliğe terfi etmiştir.
Tümgeneral rütbesi ile;
- Genelkurmay Strateji Daire Başkanlığı,
- 4. Kolordu Komutan Yardımcısı,
- 1. Mekanize Piyade Tümen Komutanlığı görevlerini yürütmüş, 2001 yılında Korgeneralliğe terfi etmiştir.
Korgeneral rütbesi ile;
- 3. Kolordu Komutanlığı,
- Brüksel/Belçika’da Türk Askeri Temsil Heyeti Başkanlığı görevlerinde bulunduktan sonra 30 Ağustos 2005 tarihinden geçerli olarak Orgeneralliğe terfi etmiş ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanlığı görevine atanmıştır.
30 Ağustos 2006 Tarihinden Geçerli Olarak Genelkurmay II. Başkanlığı Görevine atanmıştır.
30 Ağustos 2008 Tarihinden Geçerli Olarak 1. Ordu Komutanı görevine atanmıştır. 2009 Yılı YAŞ kararıyla emekliye ayrılmıştır.
TSK Üstün Hizmet Madalyası sahibi olan Ergin Saygun, Bayan Nermin Saygun ile evli olup iki çocuğu vardır. İngilizce bilmektedir.
Balyoz davası kapsamında hakkında yakalama kararı çıktıktan sonra GATA'da 13 ay yatmış arkasından 14 Mart 2012 tarihinde tutuklanmıştır. 21 Eylül 2012 tarihinde nihai karar ile 18 yıl hapis cezası verildi. 8 Şubat 2013 tarihinde mahkeme tarafından sağlık sorunlarından dolayı serbest bırakıldı.
05.08.2019 23:33 - ulusalhaber1945:.