20 Eylül 2021 Pazartesi

Atatürkçü Düşünce Derneği Başarılı olamadı!

 ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ BAŞARILI OLAMADI?

HÜSNÜ MERDANOĞLU

(Hüsnü MERDANOĞLU[1)
[1] Önceki dönemlerde ADD Eğitim Komisyonu Başkanı, Genel Disiplin Kurul Üyesi, Bilim Kurulu Üyesi görevlerinde bulanan, Araştırmacı Yazar.)

(ADD üyelerini bilgilendirme amaçlıdır).

Öncelikle belirtmek isterim ki; “Atatürk” adının geçtiği her kurum, kuruluş, kitap, yazı ve benzeri çalışmaların, Atatürk’e ve O’nun yapıtlarına yarışır olacak düzeyde başarılı olmalıdır. Çünkü “Atatürk” demek “başarı” demektir.

Atatürk’ün aramızdan ayrılmasından sonra;

*Halk evleri ve Köy Enstitülerinin kapatılması, Atatürk’ün ve Onun ilke ve devrimlerinin millet ile bütünleşip kaynaşması tamamlamamış,

*Kurtuluşumuzu ve kuruluşumuzu gerçekleştiren Kemal Atatürk’ün[1] dayanakların oluşturan; Müdafaa-i Hukuk, Kuvay-ı Milliye ve Redd-i İlhak gibi derneklerin dahası, Temsilciler Kurulu’nun (Heyet-i Temsiliye’nin) ulusalcı görevlerini üstlenmek üzere, Atatürkçü Düşünce Derneği’nin kurulması gündeme gelmiştir.

Bu bağlamda;

*Atatürk’ün; “devrim ve ilkelerinin gelecekte de egemen olmasına katkıda bulunmak ve onlara bekçilik yapmak zorunluğu duyarak”,

*”Atatürk’e ve Atatürkçülüğe inananların bir araya getirerek, güç ve enerjilerini birleştirip, dinamik nitelikte Atatürk devrimleri doğrultusunda ve karşı devrimcilerin, ulusun düşünce yapısında geriye dönüşe yönelik çaba ve girişimselden Türk toplumunu korumak için, aydınlatıcı ve uyarıcı hizmetler verebilmelerini gerçekleştirme”amacı ile

1989 yılında, Prof. Dr. Muammer Aksoy’un (kendileri ADD Genel Başkanı iken yaşamdan koparılmıştır) başkanlığında,

50 kurucu tarafından kurulan, ADD’nin,günümüzde kuruluş amacı doğrultusunda başarılı olduğunu söylemek, ne yazık ki mümkün değildir.

                          ****************

[1] Bu vesileyle Resmi Gazete’de yayınlanmış olan tüm yasa ve diğer yazılı hukuk kurallarını tek metin şeklinde derlenmesi çalınmalarına katılan uzmanlardan biri olarak, bilgi bağlamında belirtmek isterim ki; Kemal Atatürk’ün, yasa ve resmi belgelerdeki imzaları, doğal olarak bulunduğu görev ve unvanlara göre değişiktir.

Doğumunda “Mustafa” adı konulan Atatürk’e öğrenciliğinde öğretmeni “Kemal” adını vermiş, “Mustafa Kemal” olarak anıldığı süreçte; teğmen rütbesiyle başladığı mesleğinde, tabur, alay komutanlığından bulunmuş, generalliğe (paşalığa) yükselmiş,

“Üçüncü Ordu Müfettişi ve Padişahın Fahri Yaveri”, “Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti Temsil Heyeti adına”, “Heyet-i Temsiliye Başkanı”, “TBMM Başkanı”, “Başkomutan” ve “Cumhurbaşkanı” unvanlarını taşımış,

Sakarya Savaşı’nda “Gazi” olduğu için 19 Eylül 1921’den itibaren “Gazi Mustafa Kemal Paşa” olarak anılır olmuş,

1934 yılında her Türk vatandaşının için soyadı olması zorunlu kılınması nedeniyle, 24 Kasım 1934’de 2258 Sayılı Yasayla, “Atatürk” soyadını almış, “Gazi Mustafa Kemal Atatürk” olarak anılmaya ve yazılmaya başlanılmış ve bu unvanları altına imzalar atmıştır.

Ancak Atatürk, yaşamının son dönemlerinde; “Kemal Atatürk” imzasını kullandığı (bir anlamda adını ve soyadını somutlaştırdığı) görülmektedir.  

                                                ********************

Hatırlamak gerekir ki; yurdumuzu düşman işgalinde kurtaran, birçok alanda ulusalcı kararlar alan, Başkomutanına yetki veren, kuruluş ilkelerimizin temelini atan İlk Meclis;

*Dernek statüsünde olan “Anadolu ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” ve bu derneğin daha örgütlenmiş yapısı olan Temsilciler Kurulu (Heyet-i Temsiliye) tarafından toplantıya çağrılarak, yasallık kazanmış, kurtuluşu gerçekleşmiştir.

Yani; dernek konumumda olan bir kuruluş, kurtuluşa giden yolu açmış, mutlu sona ulaşmayı başarabilmiştir.

Bu başarıya ulaşmak için;

*Henüz işin başında, Erzurum Kongresi günlerinde kurtarıcı ve kurucu Mustafa Kemal Paşa; “yürüyeceğimiz yol tehlikelerle, çetinliklerle, hatta ölmek ve öldürmek ihtimalleriyle dolu” olduğu uyarısında bulunduktan sonra alınan kararlar içinde;

*Kongrece seçilmiş bir Temsilciler Kurulu (Heyeti Temsiliye) eşgüdümünde;

*(Kuvayı Milliye’yi –Ulusal Güçleri– etken ve ulusal iradeyi egemen kılmak)[1]için, her biri derecelerine göre diğerine bağlı olmak üzere,

*Köy ve ma­hallelerden başlayarak; nahiye, kaza, sancak, vilayet, “bağımsız sancak” bölüşümüne tabidir.

*Köy, nahiye, kaza ve bağlı sancaklarda yönetim kurulları (heyeti idareler) ve bağımsız sancaklarla vilayetlerde merkez kurulları (heyeti merkeziyeler)  halkı aydınlatmak için görev üstlenmeleri kararlaştırılmıştır.

**

ADD’nin ilk yöneticileri bu bilinçle, Kemalizm’in temel hedefinin “Tam Bağımsızlık” olduğu anlayışıyla, kısıtlı olanaklara karşın bu konuda kitap yayınlayarak, halkın aydınlatılmasına başlamışlardır.

31 Ocak 1990 günü yaşamdan koparılan, Merhum Muammer Aksoy’dan sonra yönetime gelen Genel Başkanlardan sonra, ADD Genel Başkanı olan Suphi Gürsoytrak döneminde;[2]



[1]Doğrudan doğruya Mustafa Kemal Paşa’ya ait olan bu formül; Anadolu’da ulusal düzeyde bir örgütlenme düşüncesinin özünü anlatmakla birlikte, (Şevket Süreyya Aydemir,Tek Adam,Birinci Cilt, Remzi Kitapevi, 4. Baskı, İstanbul, 1971, s.,147) Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılmasından, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasına dek uzanan süreçte, Atatürkçü (Kemalist) devlet modelinin özünü de oluşturan ulusal bir formüldür. Atatürk, Ulusal Kurtuluş’tan sonra, İzmir İktisat Kongresi için gittiği İzmir’de halk ile yaptığı söyleşide Erzurum Kongresi’nden söz ederken; “Erzurum Kongresinde açık olarak dile getirilmiş olan iki kelime vardır. O kelimeler, bağımsızlık ve egemenlik kelimeleridir”demiştir. Atatürk’ün Bütün Eserleri,cilt: 15, s., 64.

[2]ADD’nin 3 üncü Olağan Kurultayı 29 Mayıs 1994 günü yapılmış, Genel Başkanlığa Süreyya Hami Şehitoğlu seçilmiş ise de, maalesef merhum Şehitoğlu; 31 Mayıs 1994 günü ameliyat sırasında Hakka yürümesi üzerine, M. Suphi Gürsoytrak Genel Başkanlığa getirilmiştir.

                                                      *************

*ADD şube sayısını 70’den, 300’e yükselmiş,

*Derneğin yayın organında yaklaşan emperyalist tehlikelere dikkatleri çeken yazılar yazmış, dergiler Anadolu’ya dağıtılmış,

*(O dönemde, Genel Merkez Eğitim Komisyonu Başkanlığı olarak bilmekteyim ki) Dernek bütçesinden bir kuruş almadan tamamı gönüllülerce karşılanan 500 kadar öğrenciye harçlık verilmiş,

*200 kadar öğrenci de, ADD’nin o dönemde kamuoyunda yarattığı saygınlıktan yararlanılarak, özel dershanelere ücretsiz yerleştirilmiş,

*Halen hizmet veren ADD Genel Merkez binasını, gönüllülerin de katkıları [1]ile Dernek adına satın alınmış,

*Sayın Gürsoytrak’ın, Kemalist dik duruşu dikkat çekmiş olacak ki, ADD Genel Merkezi’ni bombalamak amacıyla, 27 Şubat 1995 günü ADD Genel Merkezi tuvaletinde düzeneği hazırlarken Cahit adında bir kişinin elindeki bomba patlamış, kişi parçalanmıştır.[2]

Merhum Gürsoytrak’ın, ADD Dergisinin Mayıs 1996’da yayınlanan 25. sayısında belirttiği üzere;

Görevi süresince bir taraftan nicelikli büyümemiz sağlanır ve örgütsel noksanlarımız giderilirken, diğer taraftan düşünsel alanda Atatürkçü Düşünce Felsefesi doğrultusunda üyelerimizin ve halkımızın aydınlatılmasına, bilinçlendirilmesine büyük önem verilmiştir”.

Bu bağlamda; 

*Ankara’nın gecekondu semtlerine gidilerek, halkımızı aydınlatma görevi o denli başarılı olmuştur ki, Genel Merkeze gelerek kendi mahallelerine de konuşmacı gönderilmesini isteyen her kesimden yurttaşlarımız olmuş,

*Ankara Valiliğinden alınan izin doğrultusunda Ankara’nın her seviyedeki okullarına (İmam Hatipler dâhil) konuşmacılar gönderilmiş,

*Kimi kez Dernek Genel Merkezi binasının merdivenleri bile yurttaşlarımızın ilgisinden dolmuş, taşmış,

*Bir ayda, on bin başvurunun üye kaydının yapıldığı günler yaşanılmış,



[1] ADD Genel Merkezi alımında en büyük maddi katsıyı veren Sayın Yüksel Türkay Hanımefendiyi saygı ve minnetle anmak isterim. (Tüm aramalarına karşın kendilerine ulaşamadım. Yaşayıp yaşamadığını bilemiyorum).

[2] Adı geçenin cesedinin parçaları, ADD’nin sembol isimlerinden “Şapkalı Kadın-Kara Seher” olarak bilinen ve 29 Ağustos 2021 günü Hakka yürüyen Seher Yıldırım temizlemiştir. Kendisini saygı ve rahmetle anarım.

                                                     *****************

*Bu üyelerin uzmanlık alanları ve isteklerine göre ADD amaçları doğrultusunda, görevler verilerek, yararlı sonuçlar alınmış,

*ADD amaçları doğrultusunda hizmetler üretmek, ADD’ye ekonomik destek sağlamak amacıyla ATA VAKFI kurulmuş (daha sonra bu Vakıf’a, Gölbaşı Gölü’nü gören oldukça kıymetli bir arazinin tahsisi sağlanmış, bu araziye sahip çıkılmadığı için Hazine tarafından geri alınmış olmalı). 

*Ülkemizin birlik ve bütünlüğünden yana olan kuruluşlarla, iş ve güç birliği çalışmaları başlatılmıştır.

**

Atatürkçü kuruluşların ulusal güç birliği oluşturma girişimlerinin başlatıldığı aşamada, Genel Başkan Suphi Gürsoytrak’a karşı yönetim içinde bir muhalefet hareketi de başlatılmıştır.

Bu muhalefet girişimi sonrasında, kendi listesinden yönetim kurulu üyeliğine gelen arkadaşları,Suphi Gürsoytrak’a güvensizlik oyu verilerek Genel Başkanlıktan düşürülmüştür.[1]

18-19 Mayıs 1996’da yapılan 4 üncü Büyük olağan Genel Kurulu sonucunda; Suphi Gürsoytrak’ın listesi kazanmış[2] ve Gürsoytrak yeniden genel Başkanlığa seçilmiştir.

Ünsal Yavuz ile Tevfik Kızgınkaya’nın, Gürsoytrak’a muhalefet ederek Genel Başkan Yardımcılıklarından ayrılmaları, Ningur Noyanalpan, H.EmreAltınışık, Vahit Yılmaz, Burhan Apaydın’ın muhalefete katılmaları ile 24.11.1997 günü yapılan Genel Merkez Yönetim toplantısında, Gürsotrak’a güvensizlik önerisi verilmiş,[3]

Zamansız ölümü Kemalistler için bir kayıp olan, Kemalist kişiliğini ruhuna yansıtmış bulunan güler yüzlü, güvenilir ve saygın kişilikli Av. Mehmet Uğurlu ile aynı niteliklere sahip olan, Derneğin kurucularından (kuruluş için gerekli maddi yardımı yapan)  Dr. Ziya Tinel’in tüm çaba ve gayretlerine karşın İlk Olağanüstü Genel Kurul için adım atılmıştır.[4]



[1] Hatırlatmak isterim ki, çok saygın ADD Genel Başkanlarından biri olan Ertuğrul Kazancı da yine kendi listesinde yönetime gelen bir arkadaşının, güven oylamasınınım yapılacağıYönetim Kurul Toplantısına katılmamak için, bir bahaneyle Ankara’yı terk etmiştir. Merhum Ertuğrul Kazancı da, Suphi Bey’in akıbetine uğramıştır.

[2] Bu genel kurulda sonucunda; Gürsoytraklabirlikte M.TevfikKızgınkaya, Prof. NingurNoyanalpan, Prof. Ünsal Yavuz, Av. Mehmet Uğurlu, Vahit Yılmaz, Prof. Mustafa Altıntaş, Hüseyin Emre Altınışık (Şimdiki ADD Genel Başkanı), Prof. Özer Ozankaya, Av.Burhan Apaydın ve Nilgün Ersoy yönetime gelmişlerdi.

[3] Yukarıda adları anılan yönetim kurul üyelerinden; Nilgin Ersoy, Av. Mehmet Uğurlu’nun,  Gürsoytrak yanında yer aldıklarını anımsıyorum.

[4] Bu isimleri yeni üyelerimiz bilmeyeceği için, özellikle adlarını anarak onlara olan saygımı ve rahmet dileğimi yenileme istedim.

                                                        *********************

8 Şubat 1998’günü yapılan ve Suphi Gürsotrak’ın listesindeki adayların çoğunun yönetime taşınmasıyla sonuçlanmış,

ADD Dergisinin Şubat 1998 sayısında dernek içinde;“‘çağdaş mandacı” örgütlerden söz edilmiş olması,

ADD’nin kuşatma altına alındığının, bir anlamda habercisi olmuştur.

**

Haziran 1998’de yapılan 5 inci ADD Olağan Genel Kurul sonrası Genel Başkanlığına seçilen, Anayasa Mahkemesi Başkanı iken emekli olan Sayın Yekta Güngör Özden’in,[1] kapağında kendi özdeyişinin yer aldığı ADD Dergisinin, Haziran 1998 sayısında;

“Birbirimizi dinleyecek, sevecek, sayacak, Genel Merkezle sıkı iş birliği içinde, aykırılık ve çelişkilere düşmeden bayrağı daha yükseklere çıkararak bizden sonrakilere teslim edeceğiz” içeriğindeki görüşleri,ne yazık ki ADD’ye yansımamıştır.

**

Bu süreçte verilecek örneklerden biri, ADD İzmir Şubesi’nin kapatmış olmasıdır.

Konu ile ilgili söylenmesi gerekenleri, Kemalizm’in çok iyi anlaşılması için oldukça ciddi yapıtlar yayınlayan,[2]  kimi kitaplarını ücretsiz dağıtan, 15 Haziran 1920 günü Hakka yürümüş olan, Merhum Metin Aydoğan’a bırakmak istiyorum:

İzmir ADD Şubesi yönetimine geldikten sonra dört yıl boyunca;

*Demokrasi okulu özelliğinde çalışan,

*Katılımcılığı artırıp sosyal ilişkileri iyileştiren,

*Birlikte çalıma hazını ilk kez edinen insanların, birer toplum önderi olma düzeyine yükselmelerin sağlayan,

*Tüm Ege Sahili’nin “Atatürkçü Düşünce Derneği” afişi ile donatan ve bu nedenle, dönemin İzmir Belediyesi Başkanlığın tarafından önemli miktarda para cezasına çarptırılan,



[1] İtiraf etmeliyim ki Sayın Yekta Güngör Özden’in, basına ve TV’ye yansıyan demeç ve söylemelerinden etkilenerek kendileri ile görüşüp, emekli olduktan sonra ADD’nin başına geçmesini önerenlerden biri de benim. Haziran 1998 günü Millî Eğitim bakanlığı Şura Salonunda yapılan Genel Kurul’da kürsüye çıkıp; kendi listesinin (diğer adayların listesinden ayırmak için) “beyaz liste” olduğunu, kendi listesinde olmayanlarla çalışmayacağı içeriğindeki konuşmasından sonra,  bu yaklaşımlarını hukukçuluk ve demokrasiyle bağdaştıramadığım içindüşüncem değişmiştir.

[2]Kendini Kemalist olarak yetiştirmek, Kemalizm’i kıymetini bilmeyenlere karşı yeterli bilgi birikimine sahip olmak isteyen için, Metin Aydoğan’ın yapıtlarının kimilerini hatırlatmak isterim: *Ülkeye Adanmış Bir Yaşam(2)  *Atatürk ve Türk Devrimi,  *Mustafa Kemal ve Kurtuluş Savaşı, *Nasıl Bir Parti Nasıl Bir Mücadele, *Bitmeyen Oyun, *Türkiye'yi Bekleyen Tehlikeler, Yeni Dünya Düzeni Kemalizm ve Türkiye (2 cilt), Avrupa Birliği'nin Neresindeyiz? Ekonomik Bunalımdan Ulusal Bunalıma, *Antik Çağ'dan Küreselleşmeye Yönetim Gelenekleri ve Türkler(AÇKYGT) (2 cilt), *Türkiye Üzerine Notlar: 1923 – 2005, *Türkiye Nereye Gidiyor, *Ne Yapmalı?

                                                             ***************

*Lokaller açarak, yoksul kesimlerde yaşayan bilgiye susamış yurttaşlarımıza ulaşan ve buralarda (başının örtüsüne bakarak, ayrım yapmadan)  okuma-yazma kursları açarak yararlı olan,

*Gönüllü sağlık hizmetleri sunan,

*Bakımsız olan Atatürk heykellerinin çevresini güzelleştiren,

*Her kesimdeki halka hizmet vermek için biçki-dikiş kursu açan ve başarılı olan,

*Başı örtülü hanımlara verdikleri hizmetler nedeniyle, onlarla sürdürülen iyi ilişkileri içlerine sindiremeyen dönemin Refah-Yol hükümeti yandaşları tarafından tehdit edilen,

*Şubenin üye sayısını beş bine, yükselten,

*İki kültür evi ve bir kız yurdu açmak gibi “Atatürk’e yaraşır” başarıla sağlayan,

*1998 yılı Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında, 25 bin katılımcıyı ADD pankartı altında birleştirmeyi başaran,[1]

ADD şubeleri içinde en güçlü şube konumuna yükselen İzmir ADD Şubesi, Dernekler Masası taralından denetlenmiş olmasına karşın, kimi gerekçelerle Yekta Güngör Özden’in Genel Başkan olduğu dönemde kapatılarak, tüm çalışmalar baltalanmıştır.

**

Sonuç ve Öneri

Kamu yararına çalışan dernek konumunda olan Atatürkçü Düşünce Derneği’nin tüzüğünde yazılı olan amaç ve görevi yanında, tarihi bir yükümlülüğü de bulunmaktadır.

Bu yükümlülük;ADD’nin adında yer alan “Atatürkçü” vurgusuna yaraşır olmak ve Atatürkçülüğü (Doğrusu Kemalizm’dir),[2]Kemal Atatürk’e yaraşır düzeyde temsil etmek sorumluluğu ile ayrı bir anlam taşımaktadır.

Kemalist olma onurunu taşıyan kişi, Kemal Atatürk’ün; “Halkla inilmez, halk yükseltilir” yaklaşımı doğrultusunda, aydın ile millet arasındaki ilişkinin formülü olan



[1] Metin Aydoğan, Ben ve Ülkem, İnkılâp Kitapevi, Ankara, 2018, s., 293 ve devamı. (İzmir ADD Şubesinin diğer bilgi ve başarıları hakkında, adı geçen yapıta bakılmalıdır.

[2] Neden doğrusu Kemalizm’dir.Bu konuya da değinmek isterim: Soyadı Yasası 2 Ocak 1935′te yürürlüğe girdiğine göre, Kemal Atatürk soyadını 10 Kasım 1938’e dek kullanmıştır. Bu süre içinde ne Kemal Atatürk ne de döneminin yazarları “Atatürkçülükten” söz etmemişler, yazılan rapor, yazı ve yapıtların tamamında ve hatta Celal Bayar’ın okuduğu Hükümet Programında; “Kemalizm” vurgusu yapıldığı gibi Kemal Atatürk 1935 CHP kurultayında bizzat; “Kemalizm” (Kamâlizm) deyimini, kendi el yazısı ile yazmıştır.ADD’yi kuran kurucular arasında kuşkusuz önemli kişiliğe sahip olanlar vardır. ADD adı verilerken bu ayrıntı bence atlanmıştır.

                                                     **************************

aşağıda yinelediğim talimatını yerine getirmekle kendini sorumlu, yükümlü ve görevli sayıyor ve gereğini yapıyorsa, “Kemalist”dir.

Kemalist, başka bir deyimle; yurduna yurttaş olma sorumluluğunu duyan, yurdunun her yönden kalkınmasını, yurttaşlarının başkaları tarafından yönlendirilip sömürülmeyeceği düzeyde bilgilendirilmesi için kendini sorumlu sayan kişi, Kemal Atatürk’ün şu talimatlarını dikkate almak durumunda olmalıdır:

“Siyasi mücadelelerin çoğu sonuçsuzdur. Ancak toplumsal mesai her zaman verimlidir. Bizim aydınlar, neden Anadolu’ya gelip uğraşmazlar? Neden milletle doğrudan doğruya temasta bulunmazlar? Memleketi gezmeli, milleti tanımalı, eksiği nedir görüp göstermeli, milleti sevmek böyle olur. Yoksa lafla muhabbet fayda vermez.”[1]

ADD şubelerince düzenlenen konferanslarda olduğu gibi kendi düşüncesinde olanlara yapılan açıklamalar, “lafla muhabbet” olduğu için yeterli bir yarar sağladığı söylenemez.

Günümüzde, tüm dünya için ciddi bir tehlike durumuna gelen; “Covıd 19” salgınını en az insan ölümü ile atlatılması için canla-başla çalıştığına, ulusun aydınlanmasına hizmet veren televizyon ekranlarında (Müterakki döneminin teslimiyetçi gazetecilerini anımsatan, teslimiyetçi televizyonlarda değil) tanık olduğumuz,

Prof. Dr. Ahmet Saltık’ın, ADD’nin 6. Genel Kurulu öncesinde (Edirne ADD Şubesi Başkanı olarak) kamuoyu ile paylaştığı;

*Güçlü bir ADD’nin olması gerektiği,

*ADD’nin 2000’li yıllarda, bütün Türkiye’nin sorularını kucaklayacak ve çözüm yolları önerecek konumda olması gerektiği,

*Bilim ve uzmanlık kurallarına sahip bir ADD’nin ülke yararına projeler üretmesi gerektiği,

*Siyasi partilerin halkı bölerek, siyasi çıkar devşirdikleri için, ADD’nin ülke sorunlarının, Kemalizm ilke ve uygulamalarıyla aşılacağına, halkı inandırması gerektiği gibi öneriler yaptığından günümüze[2]kadar 21 yıl geçmiş ve ADD aynı noktada bulunmaktır.

**

Kendini “Kemalist” (doğal olarak “aydın”) olduğunu sananlar, Anadolu’ya gidip; milleti tanır ve eksiklerinin ve aldatıldıkları konunun ne olduğunu görmeye çalışırlar



[1]Kemal Atatürk’ün, 24.10.1919 tarihinde Amasya’da, Ruşen Eşref Bey ile yaptığı söyleşiden.

[2] Ahmet Saltık’ın, “ADD ve 2000 Yılla” başlıklı önerileri, 10 Haziran 2000 günü, Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanmıştır.

                                                ***********************

ise öncelikle Emevi döneminde şekillendirilen “uydurulan din” kullanılarak;“Allah ile aldatma[1]siyasetiyle karşılaşacaklardır.

Bu durum karşısında aydına (Kemalist’e) düşen görev; milletin (halkın) aldatılmasını önlemek için uydurulan dini değil, indirilen dini tanıtması,Kemal Atatürk’ün İslam dinine hizmet ettiğini anlatıp inandırması gerekmektedir.[2]

Bu önerim karşısında (din ve Atatürk’ün İslam Dinine yaklaşımları konusunda yeterli bilgisi olmadığı için) beni eleştirecek olanlara, çağımızın önemli bilim insanlarından biri olan, yabancılar tarafından bir dönemde yapılan anket sonucuna göre; önemli 100 kişi arasında 9. sıraya yerleşen Merhum Yaşar Nuri Öztürk’ün şu saptamaları ile peşinen yanıt vermek isterim:

*“… Emperyalist Haçlılar İslam âlemi diye anılan dünyaya gelip Kâbe’nin yıkılması şartıyla Anıtkabir’i yıkmayı teklif etseler, gözünü kırpmadan ‘Evet!’ diyebilecek ‘Müslüman’ yaftalı pek çok imansız alçak bulurlar.”[3]

Bu durun;

*“Yakalarına taktıkları rozetlerleAtatürkçülükhegemonyası­ kuran ama esasında Atatürk’ün iman ve dehasından zerre kadar nasibi olmayan birtakım ‘basireti tutuk adamların”,

*Dinciliğin bütün şansının, solculuk ve Atatürkçülük adına hezeyan (saçmalama) sergileyen ekiplerin yanlışlarının,[4]

*“Türkiye’de aydın yaftalı birçok adamın …giydikleri elbisenin parası etmez”[5] durumda olmalarının,

Bir sonuç ise,

“Din istismarcıları” olarak suçlananlar, emperyalizmin güdümünde kendilerine verilen ihanet görevini yerine getirirken, Atatürkçü geçinen “angutlar[6]  da gayet yüzsüz ve bilinçsizce, hem Atatürk’ün adından ve yapıtlarından yararlanmakta, hem de onu anlamamakta ısrara devam ediyor olmaları da, bir başka sonuçtur.



[1] Bu deyim, çağımızın önemli ilahiyatçılarından ve yapılan bir ankette, 100 bilim insanı içinde 9. Sırayı alan Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’e aittir. Ayrıca bu deyim; Fâtır Suresinin 5. Ayetinin Türkçe anlamıdır.

[2] Bu konuda ciddi kaynaklara olarak hazırlayıp yayınladığım;Kur’an’ı Anlamak İslam’ı Öğrenmek, Barış kitabevi, Ankara, 2020.  Tarihi Gerçekler Işığında Atatürk’ün İslam Dinine Hizmetleri, Barış kitabevi, Ankara, 2020. Adlarındaki yapıtlarımı, (ADD kuruluşlarına kitap satmak amacıyla kitap yazanlardan farkımı belirtmek için:HİÇ BİR ÜCRET İSTEMEDEN, İSTEYENE GÖNDERMEYİ KEMALİST KİŞİLİĞİMİN GEREĞİ OLARAK GÖRMEKTEYİM.

[3] 4 Yaşar Nuri Öztürk, Aydınlık gazetesi, 31.08.2015.

[4] Yaşar Nuri Öztürk, Emevi Dinciliğine Karşı Mücadelenin Öncüsü EbuZer, Yeri Boyut yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 2014, s. 17-18.

[5] Yaşar Nuri Öztürk, Kur’an Penceresinden Kurtuluş …s. 19.

[6]Angut” benzetmesi, Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’e aittir.

                                                 **************************

Özellikle ADD’ye yani Kemalistlere her türlü -siyasi-kültürel-ekonomik-askeri …- işgale karşı, tam bağımsızlıktan yana olan, Kemal Atatürk’ün ilke ve devrimlerini özümsemekle yetinmeyerek, bu ilke ve devrimlerin önemini bilmeyenlere anlatmak için, hiçbir özveriden sakınmayan yurduna yurttaş olma bilincinde olanlara önemli görevler düşmektedir.

Din konusunda yeterli bilgi sahibi olmak, laik düzenin yaşanılmasında önemli etkendir.

Bilinmeli ki;

Laikliğin; kişinin inancına saygılı olmak demek olduğunu görmezden gelenler, laiklik adına basiretsizlik üretenler, dincilere dolaylı destek vermektedirler.

ADD’nin kurucu genel başkanı ve ülkemizin tanınmış hukukçularından olan, Muammer Aksoy’un, “Hoş görmelik” olarak anlamlandırdığı“Taassubsuzluk (Tolerance)” (bir anlamda laiklik), Atatürk tarafından şöyle tanımlanmıştır:

*Taassubsuzluk  (hoşgörü) o kimsede vardır ki, vatandaşının ya da herhangi bir insanın inanışlarına karşı hiçbir kin duymaz, saygı gösterir.

*Hiç olmazsa başkalarının kendininkine uymayan inanışlarını, bilmezlikten duyumsamazlıktan gelir.

*Hoşgörü budur.[1]

Atatürk’ten ve laiklikten habersiz olarak, kendilerini “Atatürkçü” sananlar; örtünme ihtiyacı duyan insanların giysilerini “bilmezlikten, duymazlıktan” gelerek hoşgörülü yaklaşmadıkları bir anlamda “ötekileştirdikleri” için onlar; kendilerini başkalaştırmayanlara yaklaşıp, destek verme haklarını kullanmışlardır.

Öyle ki, Atatürk’ün doğru anlaşılmasını engelleyen “Atatürkçü” geçi-nenler sayesinde “Atatürkçülük” eşittir “laiklik”, eşittir “Müslüman düşmanlığı” sonunda, halk aydınlara ve devlete husumetle bakar oldu.[2]

     İşte bu ve benzeri yanış algıların düzeltilip, Atatürk’ün ve O’nun takipçilerinin Müslümanlığın ve Müslümanların (siyasi ve çıkarcı her türlü amaç için, dini kullanan “dincilerin” değil) karşısında olmadıklarını kanıtlamanın,

Ülkemizin içine itildiği ulusal açmazlardan kurtulmanın yolu;

Halk karışarak onlara gerçekleri anlatıp, inandırmakla mümkündür.

**

Yaklaşan ADD Genel Kurulu’nda yönetime aday olacaklar;



[1] Atatürk’ten aktaran; Muammer Aksoy, Atatürk’ün Laik Hukuk Devleti, Türk Hukuk Kurumu yayını, Ankara, 2010, s. 79.

[2] Oktay Sinanoğlu, Ne Yapmalı? Otopsi Yayınları, İstanbul, 2003, s. 53.

                                                              ************************

*Kendilerini dikkate almayan partilerle hesaplaşmak için mi?

*Belli bir partide yer etmek için mi?

Aday olup olmadıklarının delegeler tarafından değerlendirilebilmesi için;

Kemal Atatürk’ün; “Memleketi gezmeli, milleti tanımalı, eksiği nedir görmek”, “Kendini kurtara bilmek için her kişinin, gedeceği ile bizzat ilgilenmesi” düzeyinde onları bilgilendirmek için göreve talip olduklarını açıklamalıdırlar.

Bu bağlamda belirtmek gerekir ki, ADD’nin amaç ve hedeflerinde bugüne dek başarı sağlanamamasından, Kurultay delegeleri de sorumludur.

     Ülkemizin sorunlarına çözüm üretecek olanlara ve onları seçme niteliğine sahip ADD delegelerine, şimdiden başarılar dilerim.

Saygı ile.

21.09.2021

Hüsnü MERDANOĞLU[1)

[1] Önceki dönemlerde ADD Eğitim Komisyonu Başkanı, Genel Disiplin Kurul Üyesi, Bilim Kurulu Üyesi görevlerinde bulanan, Araştırmacı Yazar.)


21 Şubat 2021 Pazar

Tarihi Gerçekler Işığında 1919’DAN 2019’A TÜRKİYE

 Tarihi Gerçekler Işığında

 1919’DAN 2019’A TÜRKİYE

Hüsnü MERDANOĞLU
Tarihi Gerçekler Işığında 1919’DAN 2019’A TÜRKİYE Hüsnü MERDANOĞLU’nun  2019 da yayınlanan kitabının sonuç ve değerlendirme bölümünü yayınlamak istedik. Nedeni ise, Atatürk’e saldıranların 1923-1938 yılları arasında, 15 yıllık bir dönemde, istiklal harbinden çıkmış, yoksul, cahil, hastalıkların kol gezdiği bir ülkede hangi politikalarla hızla kalkınıldığını, fabrikaların bacalarının tüttüğünü, uçak yapıldığını öğrenmeleri için yayınlıyoruz.

Geçmişini inkar edenler geleceklerinden umutlu olamazlar.

Hüsnü MERDANOĞLU’NUN kitabından alıntıyı yayınlamadan önce bugünlere atıfta bulunan ve bana watsaptan bir dostum tarafından gönderilen alıntı olan bir yazıyı ilk önce yayınlamak istedik.

(Bir alıntıdır.

Sorunlu bir öğrenci ile öğretmeni arasında geçiyor hikâye.

Öğretmeni,

a)      Neden arkadaşlarınla çekişiyorsun, neden onların yaptıklarını bozuyorsun... diye sorunca çocuk,

- En iyi ben olmalıyım, en başarılı ben görünmeliyim...diye cevap vermiş.

Öğretmen bunun üzerine tahtaya düz bir çizgi çekmiş,

- Bu çizgiyi nasıl kısaltabilirsin...demiş.

Kıskanç velet hemen atılıp bir kısmını silivermiş,

- Olmadı demiş hoca, silmek yok,

Eliyle üzerini kapatmış bu sefer çocuk,

Öğretmen

- Yine olmadı, gizlemek yok...demiş.

- Başka nasıl yaparsın...diye sormuş,

Bakmış ki cevap yok, daha uzun bir çizgi çizmiş diğerinin yanına.

 Başkalarının çizgisiyle uğraşacağına, sen daha büyük bir çizgi çiz...demiş hırslı yumurcağa.

 Hikaye böyle midir hep...böyledir, fazlası var eksiği yok.

Kolay olanı, diğerini hakir görmek ve göstermektir. Ulaşamadığın ciğere mundar demek,

Bükemediğin bileği jiletle kesmek gibidir.

 Büyük İskender babası Philippos'u kıskanırmış.

Ben başa geçinceye kadar fethedilecek yer bırakmayacak diye.

 Bilinen dünyanın yarısını alması babasına olan hıncıdır aslında.

Sezar da İskender'e kızarmış, benden önce her yeri aldı, bana kazanacak ülke bırakmadı diye.

 Justinianus Aya Sofya'yı bitirince '' işte seni geçtim ey Süleyman'' diye bağırmış.

Aklı Süleyman'ın kudüste yaptığı tapınağındaymış hala!..

 Hitlerin bütün huysuzluğu aslında Yahudilerin her konudaki çalışkanlığı ve başarısı.

Neden bunlar böylede Ari Alman ırkı geri kalıyor diye köpürmüş.

 Bakmış daha uzununu çizemiyor,

 Çizgiyi silmek için en gaddar metodu kullanıp, 6,5 milyon insanı kül etmiş ama bitirememiş yinede.

 '' Damnatio Memorai '' hatıraların lanetlenmesi...denilen bir terim var eski Roma da ,

Sulla, Nero, Commodus gibi bir kaç imparatora uygulanmış ölümlerinden sonra.

 Yaptıkları eserleri, koydukları kanunları, evleri barkları, mezarları, heykelleri ve yazıtları siliniyor günlük yaşamdan sistematik olarak.

 Yavaşça, usulca, sinsice. Hiç yaşamamış gibi oluyorlar!..

 Örnekleri çoğaltmak mümkündür.

  Çok daha küçük ölçeklileri de iş yaşamlarımızda çoğumuzun önünden geçmiştir.

 Bugün burada benzerlerini görüyoruz.

2020 yılı itibariyle gelinen çeşitli olumlu şartların durmadan     1930'ların Türkiye'si ile karşılaştırılmaya çalışılmasının,

O yılların konjektüründe imkansızı gerçekleştiren bir liderle, 90 yıl sonrasının değerlerini çarpıştırmanın altındaki hastalıklı psikoloji en hafifiyle kıskançlık olmalıdır.

 Onuncu yıl marşını duyunca sinirlenenlerin,

İzmir marşını duyunca salon terkedenlerin,

İstiklal marşında ayağa kalkmayanların,

Bayramlara faşist törenleri diyenlerin,

TC'leri silenlerin, Üniversitelerin, Hava limanlarının, Caddelerin, Stadyumların adlarını değiştirenlerin bitmeyen hesaplarının motivasyonudur kıskançlık.

 Aslında bugünün yöneticileri şanslıdırlar.

 Önlerindeki yüksek çıta onların da, ülkenin de ufkunu geniş tutmaktadır.

Onu anlayabilseler, özümseyebilselerdi,

21.yy olanaklarıyla en az onunki kadar uzun ve kalıcı çizgiler çizmenin mümkün olacağını tahmin edebilirlerdi.

  Eğer göz bebeklerine sinen o kin ve kıskançlık perdesi olmasaydı,

''Seni geçtik ey Mustafa '' diye bağırdıklarında,

En çok onun sevineceğini bilirlerdi!..

 

Hüsnü MERDANOĞLU’NUN yazmış olduğu 1919 dan 2019’a adlı kitabında bahsettiği tarihi gerçekleri Atatürk’e dil uzatanların okumasında herhalde yarar vardır. Gerçekleri bilmeden yalan yanlış, kulaktan duyma bilgilerle gerçeklerden uzaklaşmak kimseye yarar getirmez.

 

Hüsnü MERDANOĞLU'NUN 1919 DAN 2019’A TÜRKİYE KİTABINDAN ALINTIDIR……………..

 

            SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

                                                             **

“Dünyada ‘İnsan’ diye yaşamak isteyenler, insan olmak niteliklerini ve güçlerini kendilerinde görmelidirler.” (Atatürk).

** Atatürk öncülüğünde yürütülen Kurtuluş Savaşı’nın başarıya ulaşması sonucunda kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin çok yönlü başarılar elde eden bir devlet olması, Türkiye’yi bölme planlarını hazırlamış olan egemen güçleri rahatsız etmiş ve etmektedir.

Egemenlerin bu rahatsızlığı, onlar ve onların yönlendirdiği aracıları tarafından sürekli olarak Atatürk’e ve Atatürk’ün kazanımlarına yönelik iftiralar ve suçlamalara yansımaktadır.

Yalan ve iftiralara hedef olan Atatürk ve O’nun öncülüğünde ger çekleşen kazanımları gurur vericidir Şöyle ki; *Osmanlı döneminde, yabancılar tarafından aşağılanan insanlarımız, Atatürk dönemimde Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olma övüncüne erişmişlerdir.

*Osmanlı döneminde vergi ve askerlik için hatırlanan halk, cumhuriyet yönetimi sayesinde kadın-erkek ayrımı olmadan yurttaş olma saygınlığına kavuşmuştur.

*Yönetici ile yönetilen (yurttaşlar) arasında iletişim kurulmakta zorlanılan Osmanlı dili yerine, konuşan ile dinleyeninin karşılıklı anlaşılmasını sağlayan dil ve yazı devrimi gerçekleştirilmiştir.

*Din istismar aracı olmaktan çıkarılmış; indirilen dinin uydurulan dinden ayırt edilmesi ve doğru anlaşılmasını sağlanması için, İslam dininin temel kaynağı olan Kur’an Türkçeye çevrilmiştir.

*Tamamı dış ülkelerden alınan temel tüketim maddelerinin, kalkınma (sanayi) palanları sayesinde, yurdumuzda üretilmesi gerçekleştirilmiştir.

*Anadolu’nun büyük bir bölümünün yüzyıllardan beri hasret olduğu, karayolları, demiryolları ve benzeri hizmetler, halkımızın hizmetine sunulmuştur.  

*Eğitim sistemi, ülkemizin ve dünyanın gelecekte yaşayacağı koşullar dikkate alınarak akılcılık doğrultusunda düzenlenmiş, yurduna yurtta niteliğinde geleceğin nesillerinin yetiştirilmesine özen gösterilmiştir.

** Kemalizm, yeryüzünde uygulanmış devrimler içerisinde, insan onuruna en yaraşır içerikli olan bir devlet yönetimidir.

Devlet ise bir tüzel kişiliktir ve özel kişilerin tarafından yönetilir. Devlet yönetimini elde etmiş özel kişiler, devleti yönetme niteliğine sahip olmaları, yönettikleri devletin saygınlığını artıran önde gelen etkendir.

Bu bağlamda, yönetici konumunda olanlar da dâhil, yurduna yurttaş olma kişiliğine sahip olanların, yani “milliyetçi” (ulusçu) olmanın (Kemalist kişilerin) özellikleri şöyle sıralanabilir:

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin;

*Tam bağımsızlığının ve ulusal egemenliğinin sürekliliği için çalışan, bu yolda gücünü zorlayarak katkı sağlayan,

*Türkiye’nin ulus devlet bütünlüğünün bozulmaması, yurttaşlar arasında ayrım yapılmaması için çalışma içinde olan,

*Türkiye’yi çağdaş devletler düzeyine getirmek ve onları da geçmek için yurttaşlık görevini en iyi şekilde yerine getiren

*Görevini asla ülke zararına kullanmayan, siyasi ve benzeri çıkarlar için ülkenin zararına olan hiçbir konuda ödün vermeyen kişilerdir.

Yurduna yurttaş olma sorumluğu ve bilincinde olan, yani kendini “milliyetçi” olarak tanımlayan kişi; *Halkın kendi kendini yönetmesi olan demokrasinin güçlenmesine,

*Hiçbir konuda yurttaşlar arsanda ayrımcılık yapılmamasına,

*Yaşam yönteminin laiklik olarak benimsenmesine,

*Halkın her yönden güvenliğinin sağlanıp korunmasına,

 *Halkımızın birlik ve beraberliğini sağlamaya,  

*Kamu yararını kişilerin önünde tutmaya,

*Din görünümü altında halkın sömürülmemesine, (insanların her hangi bir nedenle Allah ile aldatılmamasına),

*Devletimizin, çağdaş devletler düzeyine erişip onları da geçme çabasında,

*Bilgi ve deneyimlerini yurdu için kullanan bir kişiliğe sahip demektir. Böyle bir kişiliğin hizmeti, aynı zamanda Kemalizm’e de hizmettir.

Günümüzde; *İnanç ve düşüncelerini yaşamak isteyen insanlar bir otele sıkıştırılıp yakılıyorlar,

*Silahlı örgütler devlete başkaldırıyorlar,

*Devlet sinsi bir planla kuşatılmış ve devletin gücü ve silahlı devlete yönetilmiş,

*Yoksulluk, yolsuzluk, vurguncular, rüşvet alanlar, görevini kötüye kullananlar, demokrasinin gelişeceği yerde yasaklar çoğalıyor,

*Devletin olanaklarından yararlanarak edindiği eğitim ve birikimi, yurt dışına taşıyanlar oluyor, *Çaresizlikten yaşamını yitirenler ve benzeri olumsuzluklar söz konusu ise, bu olumsuzluklar; Kemalist nitelikte siyasetçi ve yöneticilerin eksikliğinin bir sonucudur.

** Birinci Dünya (Paylaşım) Savaşı’nın galipleri (Amerika Birleşik Devletleri de dâhil), Osmanlı İmparatorluğu’nu tutsak edip ve en ağır cezayı vermek üzere ilk toplantılarını 18.01.1919’da Paris’te yapmışlardır. Egemenlerin vardıkları sonucu, İngiltere Başbakanı David Lloyd George 29 Ekim 1919 günü Avam Kamarası’nda şu müjde ile vermişti; Dünyanın en zengin topraklarından biri olan geniş bir ülkeyi (yani Anadolu’yu) Türk’ün mahvedici nüfuzundan adat eyledik. Medeniyet yüzlerce yıl bu yolda başarısızlığa uğradıktan sonra İngiltere bunu gerçekleştirdi.” Ne var ki, Lloyd George,  bu övünç dolu sözleri ile Çanakkale Boğazını kuşattıklarında kendilerini geri çevirmeyi başaran Mustafa Kemal etkenini unutmuştu.

** Egemenlerin vardıkları sonuçları bildirmek üzere, Paris Barış Konferansı’na İstanbul Hükümeti’nden, 22.04.1920 tarihinde temsilci istenmişti. Hükümetini temsilen Paris’e giden Damat Ferit Paşa Osmanlı’nın Avrupa devletlerinin saygınlığını yitirmiş olmasının bir sonucu olarak aşağılanırcasına davranışlarla karşılaşmış ve Paris’ten kovulurcasına apar topar İstanbul’a dönmüştü. ** Kemalist kadro zoru başarıp da, başarılarını egemenlere ve dünya kamuoyuna tescil ettirmek üzere, İsmet Paşa (İnönü) başkanlığındaki Türk heyeti 9 Kasım 1922’de (yani Damat Ferit’in Paris’ten kovulmasından yaklaşık 3 yıl sonra) Lozan’a gitmiştir. İsmet Paşa Lozan’a vardıklarında, toplanacak olan konferansının ertelendiğini duyması üzerine bir nota vererek, konferansın neden ertelendiğini, hakkı olan kahraman komutan edasıyla sormuştur.

İsmet Paşa’nın bu notası üzerine kendisinden özür dilenmiş ve konferansın başlaması için kesin tarih bildirilmişti.

Atatürk döneminde dış dünyaya karşı her zaman buna benzer dik duruş sergilenmiş, ulusal teslimiyetçi hiçbir yaklaşımın sergilendiğini, tarih kaydetmemiştir.

** Ne düşündürücü ve üzücüdür ki, 2017 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin bir bakanı Hollanda’dan geri çevrilmiştir.

Üstelik hiçbir devlet yetkilisine muhatap edilmeden ve sıradan güvenlik görevlilerince. İstanbul Hükümeti’nin yetkilisi Damat Ferit’in düştüğü durumu anımsatan bu tür olayların, Atatürk’ün içte ve dışta tam bağımsızlık ilkesi ile kurduğu ve bunu başardığı ülkesinin bir bakanının yaşamış olması, Kemalist dış siyaset izlenmeyişinin bir sonucudur.

Bu olumsuz sonuçların ortadan kaldırılmasının yolu ve yöntemi;  ne Avrupa Birliği’ndedir ne de, okullarda din ağırlıklı derslerin konulmasındadır.

Çözüm, geçmişi pak ve parlak olan Kemalist ilkelere yeniden dönerek, Atatürk’ün yarım bıraktıklarını tamamlamaktır.

Bunu da kendimizin yapması, şart ve kaçınılmazdır.

Hiçbir bağımsızlık (gelecek) yoktur ki; “yabancıların nasihatleriyle, plânlarıyla yükselsin? Tarih, böyle bir olay kaydetmemiştir...

” 1 “... Dünyada insan diye yaşamak isteyenler, insan olmak özelliklerini ve gücünü kendinde görmelidirler. ... Bu uğurda her türlü özveriye razı olmalıdırlar. Yoksa hiçbir uygar ulus, onları kendi sırasında ve safında görmek istemez.

” 2 ** Son olarak, işgalin ne demek olduğunu anlamak ve işgalden kurtuluşun değerini bilmek ve unutmamak için, işgal koşullarında yaşanılan tarih belgelerine geçmiş olaylardan, sadece birkaçına değinmekle yetineceğiz. 

*Yunan ordusu; camileri tahrip etmiş, Müslümanların kutsal kitabı Kur’an ayaklar altında çiğnenmiştir. (Bu bilgi İtalyan arşiv belgelerinde yer almıştır.), *Yunanılar tarafından boğazlanan insanlar ve domuzlar camilere doldurulmuşlardır. Karatepe Köyünden 200 kişi, camilere toplanmış ve cami ile birlikte yakılmışlardır. (Bu bilgiler bir yabancı yazar olan David Walder yansıtmıştır), *Türk kadınları camilere doldurularak, cami ile birlikte yakılmıştır. (Bu bilgiyi görgü tanığı Eleni Karatoni, yansıtmıştır.),

*Yunan işgal ettiği bölgelerde cami de; camide namaz kılacak cemaat de bırakmamıştır.

3 Bunları ve benzeri tarihi gerçekleri görmeden, sadece halkımız 1 Atatürk’ün TBMM Açık ve Gizli Oturumlarındaki Konuşmaları, Cilt: II, Yayına Hazırlayan: Kâzım Öztürk, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1990, s. 776-777. 2 Atatürk’ten aktaran; Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Atatürk Araştırma Merkezi yayını, Ankara, 1999, s.79. 3 İşgal koşularında onca onur kırıcı olan olaylar için bakınız; Sinan Meydan, Yüzyılın Kitabı, s. 246 ve devamı. 302 için değil Atatürk’ün tüm insanlık için yapıtlığı ve her biri birbirinden değerli katkılarını bilmeden, Atatürk’ün değeri bilinemez. İşgalcilerin halkımıza yaptıklarına ve yakıp yıktıklarına özlem duyanlar olabilir. Ancak o kişilikte olanlara ve onlara destek verenlere, “insan” denilemeyeceği için, ırkları ya da dinleri de söz konusu olamaz.

(Bu bölümü çok dikkatle incelemenizi tavsiye ederim. 15 yılda neler yapılmış, peki şimdi bu yapılanlar nerede? Yabancılarda olan Demiryolları ve bazı işletmeler Millileştirilirken, şimdi bir çok milli olan fabrikalarımız ve değerlerimiz başkalarına satılmış durumda değil mi?)

EK: ATATÜRK DÖNEMİ (1923-1938) KAZANIMLARININ LİSTESİ

Atatürk’ün öncülüğünde çok kısa sürede gerçekleştirilen, Kemalist Büyük Devrim’in aşağıda özet olarak sıraladığımız kazanımları incelenirken halkın;

*Büyük çoğunluğunun, gerçekleşen devrimlerin kendi yararlarına olduğunun bilincinde bile olmadıklarını.

*Devrimin kendilerine sunduklarının gereklerini yerini getirecek beceride olmadıklarını,

*Temel devrimlerden olan, cumhuriyet ve demokrasi söylemlerine bile yabancı olduklarını,

*Padişahın/Halifenin tanrının gölgesi olduğuna inanıldığını

*Devrimlerin halka rağmen, halk için yapıldığını, bu yönüyle Kemalizm’in, Fransız Devriminden (1789) ve Rus Devrimi’nde (1917) çok farklı öneminin ve üstünlüğünün2 olduğunu bilmek gerekir.

Devrim Niteliğinde Olan Kazanımlar:

-1921 Anayasası’nda “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” hükmü yer almıştır.

-Halk egemenliğine dayalı Cumhuriyet yönetimi kuruldu (29 Ekim 1923).

-Cumhuriyet Halk Partisi Kuruldu (9 Eylül 1923)

-CHP Genel Başkanlığına Atatürk seçildi (11 Eylül 1923)

-Ankara Başkent ilan edildi (13 Ekim 1923).

-Lozan Antlaşması imzalandı (24 Temmuz 1923).

-Halifelik Kaldırıldı (3 Mart 1924).

 -Öğretimin Birleştirilmesi (Tevhit-i Tedrisat) yasası (430 sayılı yasa) kabul olundu (3 Mart 1924).

-Din ve Devlet işlerinin ayrılması amacıyla laiklik ilkesi benimsendi. (9 Nisan 1928)

-Şeriye ve Erkan-ı Harbiyye Vekâletleri (bakanlıkları) kaldırıldı (3 Mart 1924).

 -Şeriye Mahkemeleri kaldırıldı, mahkemelerin birleştirilmesi kabul olundu (8 Nisan 1924)

-İlköğretim zorunlu hale getirildi

-Şapka Giyimi Kanunu çıkarıldı (25 Kasım 1925).

-Tarikatlar, Tekke ve zaviyeler yasaklandı (30 Kasım 1925).

-Uluslararası takvim ve saat uygulaması kabul edildi (26 Aralık 1925)

-Medeni Kanunun kabul edildi (17 Şubat 1926).

-Türkçe’nin kullanılmasının zorunluğu kabul edildi (10 Nisan 1926).

-Kabotaj Kanunu yürürlüğe girdi (1 Temmuz 1926).

-Sanayi Teşvik Kanunu kabul edildi (28 Mayıs 1927).

-Danıştay yeniden kuruldu (669 sayıl Yasa ile 6 Temmuz 1927’de).

-Yeni rakamlarının kullanılması kabul edildi (24 Mayıs 1928).

-Yeni Türk Alfabesinin Kabulü (3 Kasım 1928).

-Kadınların belediye seçimlerine katılmaları ve seçile bilmemeleri kabul edildi (23 Aralık 1930).

-Uluslararası Ölçülerin kabulü edildi (26 Mart 1931).

-Türk Tarih Kurumu kuruldu (12 Nisan 1931).

-Türk Dil Kurumu kuruldu (12 Temmuz 1932).

-Üniversite Reformu yapıldı (31 Mayıs 1933).

-Soyalı Kanunu kabul edildi (21 Haziran 1934).

-Kadınlara milletvekili olma, seçilme hakkı tanındı (5 Aralık 1934),

 Açılan fabrika, kuruluş, işletmeler ve hizmete sunulan kimi yenilikler.

Yıl 1924

-Ankara Fişek Fabrikası kuruldu.

-İstanbul - Ankara arasında ilk yolcu uçağı seferi yapıldı.

 -Türkiye İş Bankası kuruldu.

-Türk Kadınlar Birliği kuruldu.

-Ankara ilk planlı şehir olarak düzenlendi.

-Cumhurbaşkanlığı Orkestrası kuruldu.

-Türkiye Tütüncüler Bankası kuruldu.

-İlk Milli (Sigorta Anadolu Sigorta) faaliyete geçti.

-Devlet Demiryolları kuruldu.

-Gölcük’te ilk tersane kuruldu.

-Bursa’da Karacabey Harası kuruldu.

-Milli Sahne Ankara’da ilk tiyatro olarak kuruldu.

-Topkapı Sarayı müze olarak ziyarete açıldı.

-“Türkiye Cumhuriyeti” yazılı ilk madeni para, tedavüle çıktı.

 Yıl 1925

-Türk Hava Kurumu (Türk Tayyare Cemiyeti) kuruldu.

İstanbul’da Liman İşleri tekeli kuruldu.

-Osmanlı’da köylülerden alınan Aşar Vergisi kaldırıldı (17 Şubat 1925).

-Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü kuruldu.

-Sanayi ve Madenler Bankası kuruluş kanunu kabul edildi.

-1920’de Atatürk tarafından kurulan Anadolu Ajansı, Anonim Şirkete dönüştürüldü.

-Ticaret ve Sanayi Odaları Kanunu kabul edildi.

-Gazi Orman Çiftliği kurulmaya başlandı.

-Eskişehir Cer Atölyelerinde demiryolu malzemesi üretecek birimler hizmete girdi.

-Adana Mensucat (Dokuma) Fabrikası üretime başladı.

-Türkiye’nin ilk betonarme köprüsü Menderes Nehri üzerine yapıldı.

 -İlk Cumhuriyet altını basıldı.

-Adana ve Bergama Müzeleri açıldı.

-Tayyare Cemiyeti’nin katkılarıyla Ankara’da Türk yapımı ilk planör uçuruldu.

-Şeker Fabrikaları kurulmasına ilişkin kanun kabul edildi.

-Şakir Zümre Fabrikası kuruldu.

-Eskişehir Hava Tamirhanesi kuruldu.

 Yıl 1926

-Demir Çelik Sanayiinin kurulmasına ilişkin kanun yayımlandı.

-Türk Telsiz Telefon Şirketi kuruldu.

-Eskişehir Uçak Bakım İşletmesi açıldı.

 -Yabancı gemilere tanınan ayrıcalıkları kaldıran Kabotaj Kanunu yürürlüğe girdi.

 -İlk şeker fabrikası Alpullu Şeker Fabrikası işletmeye açıldı.

-Ankara otomatik telefonu işletmeye açıldı. –

İstanbul’da inşaat demiri üreten ilk haddehane açıldı.

-Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri kuruldu.

-Amasya, Sinop ve Tokat Müzeleri açıldı. –

Eskişehir’de Uçak atölyesi açıldı. (Fabrika 6 Ekim 1926’da açıldı)

-Kayseri Uçak ve Motor Fabrikası açıldı. (Kapatılana kadar bu fabrikada toplam 112 savaş uçağı üretilmiştir. Haziran 1952 tarihinde faaliyetlerine son verip Makine Kimya Endüstrisi Kurumu’na devredilmiştir. Uçak fabrikasına ilgisizliğin nedeni; Türkiye’nin NATO’ya girmekle, hazır uçak alma beklentisinden dolayıdır.)

-Bakırköy Çimento Fabrikası kuruldu.

 -Uşak Şeker Fabrikası işletmeye açıldı.

-Kayseri Uçak Fabrikası açıldı

 Yıl 1927

-Teşviki Sanayi Kanunu kabul edildi.

-Bünyan Dokuma Fabrikası hizmete girdi.

-Ankara - Kayseri demiryolu açıldı.

-Emlak ve Eytam Bankası kuruldu.

 -İstanbul Radyosu yayınlarına başladı.

-Samsun - Havza - Amasya demiryolları açıldı.

-Bursa Dokumacılık Fabrikası açıldı.

-Eskişehir Bankası kuruldu.

-Ankara Arkeoloji Müzesi ve Sivas Müzesi kuruldu.

-Okullarda karma eğitime geçildi.

-İlk basketbol ligi düzenlendi.

-Köy Öğretmen Okullarından ilki Kayseri’de açıldı.

-Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kâğıt parası tedavüle çıkarıldı.

-İzmir Müzesi açıldı.

-Ankara’da Çocuk Sarayı açıldı.

-İlk düzenli radyo yayını İstanbul’da gerçekleştirildi. –

Kırıkkale Mühimmat Fabrikası açıldı.

-Bünyan Dokuma Fabrikası açıldı.

-Eskişehir Kiremit Fabrikası açıldı.

-Türk Hava Kuvvetleri’nin A–20, F–13 ve G–23 uçaklarının bakımına ve onarımına başlanıldı,

 Yıl 1928

-Laiklik Cumhuriyetin temel ilkesi olarak kabul edildi.

-Anadolu Demiryolu Şirketi yabancılardan satın alındı.

 -Haydarpaşa-Eskişehir-Konya ve Yenice-Mersin Demiryolları yabancılardan satın alındı.

-Ankara Çimento Fabrikası açıldı.

-Osmanlı’nın ihmal ettiği halka okuma-yazma öğretmek için Millet Mektepleri açıldı (1928). (1936’ya kadar 16-45 yaş arası yaklaşık 3 milyon kişiye temel eğitim verilmiştir.)

-Ankara Numune Hastanesi açıldı.

-Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü kuruldu.

 -Türk Eğitim Derneği (TED) Atatürk’ün koruyuculuğunda Ankara’da kuruldu.

-İstanbul Bomonti’de Türk Mensucat Fabrikası hizmete girdi.

-Amasya-Zile demiryolu açıldı.

-Malatya Elektrik Santralı açıldı.

-İlk defa Kadınlar Mahkemelerde Avukat olarak görev aldılar.

-Kütahya-Tavşanlı demiryolu açıldı.

-İstanbul’da Üsküdar, Bağlarbaşı ve Kısıklı’da tramvay hatları açıldı.

-Ankara’nın ilk büyük oteli Ankara Palas açıldı.

-Gaziantep’te Mensucat Fabrikası işletmeye açıldı.

-Mersin- Adana demiryolu yabancılardan satın alındı.

-Ankara ile İstanbul arasında telefon konuşmaları başladı.

 -Ayancık Kereste Fabrikası açıldı.

-Trabzon Vizera Hidroelektrik Santralı hizmete girdi.

-Kırıkkale Elektrik Santrali ve Çelik Fabrikası açıldı.

-Ankara Çimento Fabrikası açıldı.

 Yıl 1929

 -İstanbul’da Fatih-Edirnekapı tramvay hattı hizmete girdi.

-Anadolu-Bağdat, Mersin- Tarsus Demiryolları yabancılardan satın alındı.

-Ankara’da Havagazı Fabrikası açıldı.

-Haydarpaşa Limanı yabancılardan satın alındı.

-Kütahya- Emirler, Fevzipaşa-Gölbaşı demiryolları açıldı.

-Deniz Ticaret Kanunu kabul edildi.

-Paşabahçe Rakı ve İspirto Fabrikası hizmete girdi.

-Yeni Türk harfleriyle ilk posta pulları basıldı.

-Ankara Havagazı Fabrikası açıldı.

-1929’da anlaşması onaylanan İstanbul Otomobil (Ford) Montaj Fabrikası açıldı.

-1925 yılında Almanya’nın Junkers firmasıyla yapılan anlaşma sürecinde 1929 yılına kadar 45 adet çok amaçlı uçak üretildi.

 Yıl 1930

-Ankara-Sivas Demiryolu Hattı ulaşıma açıldı.

-Mecidiyeköy Likör ve Kanyak Fabrikası açıldı.

-Ankara’da Ziraat Enstitüsü kuruldu.

-Kayseri-Şarkışla demiryolu açıldı.

-Türkiye Gazeteciler Birliği kuruldu.

-İstanbul Galata Köprüsü’nden 70 yıldan beri alınan köprü geçiş ücreti kaldırıldı.

-Ankara Etnografya Müzesi halka açıldı.

-Bursa-Mudanya demiryolu yabancılardan satın alındı.

-Gölbaşı-Malatya demiryolu açıldı.

-10 ilde Bölge Sanat Okulları açıldı.

-Kayaş Kapsül Fabrikası açıldı.

-Nuri Killigil Tabanca, Havan ve Mühimmat Üretim Tesisleri açıldı.

 Yıl 1931

-Kırıkkale Elektrik Santrali ve Çelik Fabrikası açıldı.

-Çocuk Esirgeme Kurumu kuruldu.

-Tekel Genel Müdürlüğü kuruldu.

-Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası kuruldu.

-Devlet Sanayi Ofisi (DSO) kuruldu

-Samsun-Sivas demiryolu açıldı.

-Diyarbakır Tekel Rakı Fabrikası işletmeye açıldı.

 Yıl 1932

-Sanayi Teşvik Kanunu ile toplam 1473 işletme, teşvikten yararlandırıldı.

-İzmir Rıhtım İşletmesi yabancılardan satın alındı.

-Türkiye Sanayi Kredi Bankası kuruldu.

-Kütahya-Balıkesir demiryolu açıldı. –

Ulukışla-Niğde demiryolu açıldı.

-Halkevleri açıldı. (1951’de kapatıldıklarında 478 Halkevi, 4322 Halk Odası vardı.)

 Yıl 1933

 -Türkiye Milletler Cemiyetine (günümüzde Birleşmiş Milletler) üye oldu.

-Sümerbank resmen faaliyete geçti.

-İstanbul-Ankara arasında düzenli uçak seferleri başladı.

-Adana-Fevzipaşa demiryolu açıldı.

-Ulukışla-Kayseri demiryolu açıldı.

-Yerel Yönetimlere finansal yardım için İller Bankası kuruldu.

-İstanbul Üniversitesi kuruldu.

-Zonguldak Yatırım Bankası ve Kayseri Milli İktisat Bankası kuruldu.

-Havayolları Devlet İşletmesi kuruldu.

-Samsun-Çarşamba demiryolu hattı yabancılardan satın alındı.

-Halk Bankası kuruldu.

-Ankara’da Yüksek Ziraat Enstitüsü açıldı.

-Beş Yıllık Sanayi Planı uygulamaya konuldu.

 Yıl 1934

 -Bandırma-Menemen-Manisa demiryolu yabancılardan satın alındı.

-İlk Türk Operası sahnelendi.

-İzmir-Kasaba demiryolu yabancılardan alınarak devletleştirildi.

-Keçiborlu Kükürt Fabrikası üretime başladı.

-Turhal Şeker Fabrikası açıldı.

-Isparta Gülyağı Fabrikası üretime başladı.

 -Kayseri Uçak ve Motor Fabrikasında yapılan ilk uçağın deneme uçuşu yapıldı.

 -Basmane (İzmir)-Afyon demiryolu yabancılardan satın alındı.

-Sümerbank Bakırköy Bez Fabrikasının açılışı yapıldı.

-İlk Süttozu Fabrikası Bursa’da açıldı.

-Zonguldak Kömür Yıkama Fabrikası işletmeye açıldı.

-Demiryolu, Elazığ’a ulaştı.

-Eskişehir Şeker Fabrikası açıldı.

-Turhal Şeker Fabrikaları açıldı.

-Konya Ereğlisi Bez Fabrikası açıldı.

-Bakırköy Bez fabrikası açıldı.

-Bursa Süt Fabrikası açıldı.

- İzmit Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikası açıldı.

- Zonguldak Antrasit Fabrikası açıldı.

-Zonguldak Kömür Yıkama Fabrikası açıldı.

-Keçiborlu Kükürt Fabrikası açıldı.

-Ankara-Konya, Eskişehir ve Sivas Buğday Siloları açıldı.

-Kayseri Bez Fabrikası açıldı.

-İzmit Kâğıt ve Karton Fabrikası açıldı.

 Yıl 1935

-Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikası açıldı.

-Nazilli Basma Fabrikası açıldı.

-Bursa Merinos Fabrikası açıldı.

-Gemlik Suni İpek Fabrikası açıldı.

-Keçiborlu-Kükürt Fabrikası açıldı.

-Hafta sonu tatili Cumartesi-Pazar olarak kabul edildi.

-Aydın Demiryolları yabancılardan satın alındı.

 -Amortisman Sandığı kuruldu.

-MTA Enstitüsü kuruldu.

-ETİBANK kuruldu.

-Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. kuruldu.

 -Üç farklı tipte 50 adet planör Türkkuşu için üretilmiştir.

-Türkkuşu kuruldu.

-İstanbul Rıhtım Şirketi yabancılardan satın alındı.

-Ankara’da troleybüs hattı işletmeye açıldı.

-Fevzipaşa-Ergani-Diyarbakır demiryolları açıldı.

-İlk Arkeolojik kazılar, Alacahöyük’te başladı.

-Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikası üretime başladı.

-Zonguldak Türk Antrasit Fabrikası işletmeye açıldı.

-Afyon-Isparta demiryolu açıldı.

-Sümerbank Kayseri Dokuma Fabrikası’nın açılışı yapıldı.

-Ankara Mamak’ta Gaz Maskesi Fabrikası açıldı.

-Ayasofya müze olarak ziyarete açıldı.

-Ankara’da Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi açıldı.

 Yıl 1936

-Ankara Çubuk Barajı açıldı.

-Zonguldak Taş kömürü Fabrikası açıldı.

-Barut, Tüfek ve Top Fabrikaları açıldı.

-Nuri Demirağ Uçak Fabrikası açıldı.

-1936 yılında Aman Gothaer Waggon Fabrik A.G. ile lisans anlaşması yapılarak 1937 yılından itibaren toplam Gotha 145 uçaklarından 45 adet üretilmiştir.

-Malatya Sigara Fabrikası açıldı.

-Bitlis Sigara Fabrikası açıldı.

-Kabotajın 11, Deniz Yolları İdaresi’ne geçmesi sağlandı.

-Ankara’da Devlet Konservatuarı açıldı.

-Edirne-Sirkeci Şark Demiryolları yabancılardan satın alındı.

-Haydarpaşa Numune Hastanesi hizmete girdi.

-Sümerbank Malatya İplik ve Bez Fabrikası kuruldu.

-İzmit Kâğıt ve Karton Fabrikası hizmete girdi.

 -Elazığ Şark Kromları İşletmesi kuruldu.

-İzmir Enternasyonal Fuarı açıldı.

-İzmir Havagazı Şirketi yabancılardan satın alındı.

-İstanbul Telefon Şirketi yabancılardan satın alındı.

 -SEKA’nın İzmit’teki fabrikasında ilk kâğıt üretildi.

 -Ankara 19 Mayıs Stadyumu hizmete açıldı.

 Yıl 1937

-Malatya Bez Fabrikası açıldı

-Karabük Demir Çelik Fabrikası açıldı.

-Sümerbank Konya Ereğlisi Dokuma Fabrikası üretime başladı.

-Ziraat Bankası Kanunu kabul edildi.

-Kozlu Kömür İşletmeleri yabancılardan satın alındı.

-Çatalağzı-Zonguldak demiryolu açıldı.

-İstanbul Resim Heykel Müzesi açıldı.

-Ankara’da ilk Bira Fabrikası kuruldu.

-Toprakkale-İskenderun demiryolu yabancılardan satın alındı.

-Ankara’da Motorlu Tayyarecilik Okulu açıldı.

-Urfa’da Ceylanpınar Devlet Üretme Çiftliği açıldı.

-Sümerbank Nazilli Basma Fabrikası açıldı.

-Denizbank kuruldu.

-İstanbul ve Trakya Demiryolları yabancılardan satın alındı.

 -Diyarbakır-Cizre Demiryolu açıldı.

-Yozgat Termo-Elektrik Santralı hizmete açıldı.

 Yıl 1938

-Divriği Demir Ocakları açıldı.

-İzmir’de klor fabrikası açıldı.

-Sivas Çimento Fabrikası açıldı. (Bu fabrikaların büyük bir bölümü devlet işletmesidir).

-Gemlik Suni İpek Fabrikası açıldı.

-İzmir Telefon Şirketi yabancılardan satın alındı.  

 -Ankara Radyoevi hizmete girdi.

 -Divriği Demir Madenleri üretime başladı.  

-Bursa Merinos Fabrikası faaliyete geçti. 

-Murgul Bakır İşletmeleri satın alındı.

 -Türk askerleri Hatay’a girdi.

-Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü kuruldu.

-Devlet Havayolları Genel Müdürlüğü kuruldu. 1938

- Eskişehir İspirto Fabrikası açıldı.

-İstanbul Elektrik Şirketi yabancılardan satın alındı.

-Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) kuruldu.

-Sivas-Erzincan demiryolu açıldı.

-Giresun’da Fiskobirlik kuruldu.  

-Ülke ekonomisini sömüren ayrıcalıklar (kapitülasyonlar) kaldırıldı.

-Köylüye, toprak, tohum, makine dağıtıldı, tarımsal ilaç kullanımı bağlatıldı.

-İlkokuldan üniversiteye, müzikten tarım konularına ve her türlü sanat konularını da içeren her alanda okullar açıldı.

 

                                                  **

1933-1939 arasında Türkiye’deki devlet işletmelerinin sayısı 36’dan 111’e çıkmıştır. Türkiye’de 1946’dan sonra ABD’nin liberal politikalarına ağırlık verilmesine karşın 1954’te hala Türkiye’nin sanayi kapasitesinin %32’si devlet sektörünün kontrolündedir.

 

Sümerbank, Atatürk’ün öldüğü 1938 yılında toplam sermayesi 46.474 milyon TL (1933’te bu rakam 9.2 milyondu) değerinde fabrikalara sahiptir. 13.643 milyon TL değerinde fabrika da yapım aşamasındadır.

 

Bütün bu fabrikalar ve diğer sanayi kuruluşları sayesinde Türkiye’de 1929-1938 arasında ağır sanayi üretimi % 152 artarken toplam sanayi üretimi % 80 artış göstermiştir. Artış kömürde % 100, kromda % 600, diğer madenlerde % 200 olurken, demir üretimi sıfırdan 180.000 tona çıkmış, şeker üretimi 200 kat artmıştır.

1926’da başlayan şeker üretimi 1927-1930 arasında 5.162 tondan 95.192 tona çıkmıştır.

Tekstil sanayi ülkenin tekstil ihtiyacının %80’ini karşılar duruma gelmiştir. Tekstil ürünleri ithalatı 1927’de 51.1 milyon Türk lirasından 1939’da 11.9 milyon Türk lirasına düşmüştür. 1924-1929 arasında pamuk ürünleri üretimi 70 tondan 3.773 tona, yün 400 tondan 763 tona, ipek 2 tondan 31 tona çıkmıştır

Türkiye, bakırı ve bakır bileşiklerini ithal etmekten kurtularak bu cevherleri ihraç etmeye başlamıştır. Kromda % 600 gibi olağanüstü bir artış sağlayan Türkiye dünyada krom üreticisi ve ihracatçısı ülkeler içinde Güney Rodezya’dan sonra ikinci sıraya yükselmiştir.

Cumhuriyetimizin 10 uncu yaşında İstanbul, Taksim’de asılan bir duyuruda; “1923’te 140 fabrika, imalat 1.300.000 TL, 1933’te 2.317 fabrika, imalat 137.773.294 TL” yazılmıştır.

Açılan fabrikalarını birçoğunun temeli aynı yıl içinde atılmış ve işletmeye açılmıştır.

Emperyalist güçlerin ve bu güçlere yardımcı olan insan onurundan yoksun işbirlikçilerin, Atatürk’e ve devrimlerine saldırmalarının temel nedeni; Atatürk’ün olağanüstü başarıları ve bu başarıların örnek alınacak özellikte olmalarıdır.

                                                                                                                                                                                                                                  **************************

 Atatürk’ün 2500 kadar yasada imzası bulunmaktadır. (Atatürk, Soyadı yasasının kabulünden sonra imzasını “Kemal Atatürk” olarak kullanmıştır) Resmi görevim gereğince tamamını birkaç kez okuyan kişilerden biri olarak belirtmek isterim ki; bu yasların hepsi, ülkemizin yarına olan; asla tam bağımsızlığımızdan ve ulusal çıkarlarımızdan ödün içermeyen, hepsi Türkiye’ye yeni kazanımlar sağlayan ve ülkemizi güvenceye kavuşturacak içerik taşıyan yasalardır. (HM)..

Yazar Hakkında

Hüsnü MERDANOĞLU 1951 yılında Şarkışla’nın Kaymak köyünde doğdu.

Ankara İktisadi Ticari İlimler Yüksek Okulu ile Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü Kamu Yönetimi Uzmanlık bölümünü bitirdi.

Başbakanlık’ta, Kamu Yönetimi Uzmanı olarak çalıştı.

İş yaşamı yanında, Kemalizm konusunda araştırma ve incelemeye yoğunlaştı.

Türkiye’nin geleceğinin güvencesi olduğuna inandığı Kemalizm’in, yurttaşlarımız tarafından olabildiğince doğru anlaşılması için yurdumuzun birçok yöresinde konferanslar verdi ve bu doğrultuda, dergi ve gazetelerde çok sayıda makalesi yayımlandı.

Hüsnü Merdanoğlu’nun Yayınlanmış Kitapları:

1-Tarihi Gerçekler Işığında Atatürkçü Düşüncenin Evrenselliği, (Kendi yayını, Ankara, 1999),

2-AB Üyeliğine Atatürkçü Yaklaşım, Küreselleşme Sürecinde Atatürkçü Düşünce, Güldikeni Yayını, Ankara, 2001,

3-Ulusal Kurtuluş Süreci ve Kuvayı Milliye, (Ümit Yayıncılık, Ankara, 2006),

4-Kemalizm ile AB’nin Çelişkisi, (Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Yayınları, Antalya, 2006,

5-Kemalizm ile Bütünleşen Alevilik, Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Yayınları, Antalya, 2009, (İkinci Baskı; Ulak yayınları, 2017).

6-Tarihi Gerçekler Işığında Dersim’den Ders Almak, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2013,

7-Tarihi Gerçekler Işığında 100 Soruda Alevilik, Tanyeli yayıncılık, Ankara, 2014. (İkinci Baskı; Ulak yayınları, 2018).

 Yayıma hazırlanan çalışmaları;

*Siyasi Yozlaşma Sürecinde Devlet ve Diyanet.

*Kur’an’ı Anlamak İslam’ı Öğrenmek (Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ün Aydınlığında).

 Merdanoğlu, ülkemizin ulus devlet bütünlüğü ve üniter yapısının korunması, ülke yönetiminin Kemalist ilkeler doğrultusunda yönetilmesi için durumdan görev çıkararak, konferanslar vermeyi, yazılar ve kitaplar yazmayı sürdürmektedir.

21.02.2021

Derleyen: ulusalhaber-ulusalajans

ulusalhaber1881@gmail.com.