20 Eylül 2021 Pazartesi

Atatürkçü Düşünce Derneği Başarılı olamadı!

 ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ BAŞARILI OLAMADI?

HÜSNÜ MERDANOĞLU

(Hüsnü MERDANOĞLU[1)
[1] Önceki dönemlerde ADD Eğitim Komisyonu Başkanı, Genel Disiplin Kurul Üyesi, Bilim Kurulu Üyesi görevlerinde bulanan, Araştırmacı Yazar.)

(ADD üyelerini bilgilendirme amaçlıdır).

Öncelikle belirtmek isterim ki; “Atatürk” adının geçtiği her kurum, kuruluş, kitap, yazı ve benzeri çalışmaların, Atatürk’e ve O’nun yapıtlarına yarışır olacak düzeyde başarılı olmalıdır. Çünkü “Atatürk” demek “başarı” demektir.

Atatürk’ün aramızdan ayrılmasından sonra;

*Halk evleri ve Köy Enstitülerinin kapatılması, Atatürk’ün ve Onun ilke ve devrimlerinin millet ile bütünleşip kaynaşması tamamlamamış,

*Kurtuluşumuzu ve kuruluşumuzu gerçekleştiren Kemal Atatürk’ün[1] dayanakların oluşturan; Müdafaa-i Hukuk, Kuvay-ı Milliye ve Redd-i İlhak gibi derneklerin dahası, Temsilciler Kurulu’nun (Heyet-i Temsiliye’nin) ulusalcı görevlerini üstlenmek üzere, Atatürkçü Düşünce Derneği’nin kurulması gündeme gelmiştir.

Bu bağlamda;

*Atatürk’ün; “devrim ve ilkelerinin gelecekte de egemen olmasına katkıda bulunmak ve onlara bekçilik yapmak zorunluğu duyarak”,

*”Atatürk’e ve Atatürkçülüğe inananların bir araya getirerek, güç ve enerjilerini birleştirip, dinamik nitelikte Atatürk devrimleri doğrultusunda ve karşı devrimcilerin, ulusun düşünce yapısında geriye dönüşe yönelik çaba ve girişimselden Türk toplumunu korumak için, aydınlatıcı ve uyarıcı hizmetler verebilmelerini gerçekleştirme”amacı ile

1989 yılında, Prof. Dr. Muammer Aksoy’un (kendileri ADD Genel Başkanı iken yaşamdan koparılmıştır) başkanlığında,

50 kurucu tarafından kurulan, ADD’nin,günümüzde kuruluş amacı doğrultusunda başarılı olduğunu söylemek, ne yazık ki mümkün değildir.

                          ****************

[1] Bu vesileyle Resmi Gazete’de yayınlanmış olan tüm yasa ve diğer yazılı hukuk kurallarını tek metin şeklinde derlenmesi çalınmalarına katılan uzmanlardan biri olarak, bilgi bağlamında belirtmek isterim ki; Kemal Atatürk’ün, yasa ve resmi belgelerdeki imzaları, doğal olarak bulunduğu görev ve unvanlara göre değişiktir.

Doğumunda “Mustafa” adı konulan Atatürk’e öğrenciliğinde öğretmeni “Kemal” adını vermiş, “Mustafa Kemal” olarak anıldığı süreçte; teğmen rütbesiyle başladığı mesleğinde, tabur, alay komutanlığından bulunmuş, generalliğe (paşalığa) yükselmiş,

“Üçüncü Ordu Müfettişi ve Padişahın Fahri Yaveri”, “Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti Temsil Heyeti adına”, “Heyet-i Temsiliye Başkanı”, “TBMM Başkanı”, “Başkomutan” ve “Cumhurbaşkanı” unvanlarını taşımış,

Sakarya Savaşı’nda “Gazi” olduğu için 19 Eylül 1921’den itibaren “Gazi Mustafa Kemal Paşa” olarak anılır olmuş,

1934 yılında her Türk vatandaşının için soyadı olması zorunlu kılınması nedeniyle, 24 Kasım 1934’de 2258 Sayılı Yasayla, “Atatürk” soyadını almış, “Gazi Mustafa Kemal Atatürk” olarak anılmaya ve yazılmaya başlanılmış ve bu unvanları altına imzalar atmıştır.

Ancak Atatürk, yaşamının son dönemlerinde; “Kemal Atatürk” imzasını kullandığı (bir anlamda adını ve soyadını somutlaştırdığı) görülmektedir.  

                                                ********************

Hatırlamak gerekir ki; yurdumuzu düşman işgalinde kurtaran, birçok alanda ulusalcı kararlar alan, Başkomutanına yetki veren, kuruluş ilkelerimizin temelini atan İlk Meclis;

*Dernek statüsünde olan “Anadolu ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” ve bu derneğin daha örgütlenmiş yapısı olan Temsilciler Kurulu (Heyet-i Temsiliye) tarafından toplantıya çağrılarak, yasallık kazanmış, kurtuluşu gerçekleşmiştir.

Yani; dernek konumumda olan bir kuruluş, kurtuluşa giden yolu açmış, mutlu sona ulaşmayı başarabilmiştir.

Bu başarıya ulaşmak için;

*Henüz işin başında, Erzurum Kongresi günlerinde kurtarıcı ve kurucu Mustafa Kemal Paşa; “yürüyeceğimiz yol tehlikelerle, çetinliklerle, hatta ölmek ve öldürmek ihtimalleriyle dolu” olduğu uyarısında bulunduktan sonra alınan kararlar içinde;

*Kongrece seçilmiş bir Temsilciler Kurulu (Heyeti Temsiliye) eşgüdümünde;

*(Kuvayı Milliye’yi –Ulusal Güçleri– etken ve ulusal iradeyi egemen kılmak)[1]için, her biri derecelerine göre diğerine bağlı olmak üzere,

*Köy ve ma­hallelerden başlayarak; nahiye, kaza, sancak, vilayet, “bağımsız sancak” bölüşümüne tabidir.

*Köy, nahiye, kaza ve bağlı sancaklarda yönetim kurulları (heyeti idareler) ve bağımsız sancaklarla vilayetlerde merkez kurulları (heyeti merkeziyeler)  halkı aydınlatmak için görev üstlenmeleri kararlaştırılmıştır.

**

ADD’nin ilk yöneticileri bu bilinçle, Kemalizm’in temel hedefinin “Tam Bağımsızlık” olduğu anlayışıyla, kısıtlı olanaklara karşın bu konuda kitap yayınlayarak, halkın aydınlatılmasına başlamışlardır.

31 Ocak 1990 günü yaşamdan koparılan, Merhum Muammer Aksoy’dan sonra yönetime gelen Genel Başkanlardan sonra, ADD Genel Başkanı olan Suphi Gürsoytrak döneminde;[2]



[1]Doğrudan doğruya Mustafa Kemal Paşa’ya ait olan bu formül; Anadolu’da ulusal düzeyde bir örgütlenme düşüncesinin özünü anlatmakla birlikte, (Şevket Süreyya Aydemir,Tek Adam,Birinci Cilt, Remzi Kitapevi, 4. Baskı, İstanbul, 1971, s.,147) Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılmasından, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasına dek uzanan süreçte, Atatürkçü (Kemalist) devlet modelinin özünü de oluşturan ulusal bir formüldür. Atatürk, Ulusal Kurtuluş’tan sonra, İzmir İktisat Kongresi için gittiği İzmir’de halk ile yaptığı söyleşide Erzurum Kongresi’nden söz ederken; “Erzurum Kongresinde açık olarak dile getirilmiş olan iki kelime vardır. O kelimeler, bağımsızlık ve egemenlik kelimeleridir”demiştir. Atatürk’ün Bütün Eserleri,cilt: 15, s., 64.

[2]ADD’nin 3 üncü Olağan Kurultayı 29 Mayıs 1994 günü yapılmış, Genel Başkanlığa Süreyya Hami Şehitoğlu seçilmiş ise de, maalesef merhum Şehitoğlu; 31 Mayıs 1994 günü ameliyat sırasında Hakka yürümesi üzerine, M. Suphi Gürsoytrak Genel Başkanlığa getirilmiştir.

                                                      *************

*ADD şube sayısını 70’den, 300’e yükselmiş,

*Derneğin yayın organında yaklaşan emperyalist tehlikelere dikkatleri çeken yazılar yazmış, dergiler Anadolu’ya dağıtılmış,

*(O dönemde, Genel Merkez Eğitim Komisyonu Başkanlığı olarak bilmekteyim ki) Dernek bütçesinden bir kuruş almadan tamamı gönüllülerce karşılanan 500 kadar öğrenciye harçlık verilmiş,

*200 kadar öğrenci de, ADD’nin o dönemde kamuoyunda yarattığı saygınlıktan yararlanılarak, özel dershanelere ücretsiz yerleştirilmiş,

*Halen hizmet veren ADD Genel Merkez binasını, gönüllülerin de katkıları [1]ile Dernek adına satın alınmış,

*Sayın Gürsoytrak’ın, Kemalist dik duruşu dikkat çekmiş olacak ki, ADD Genel Merkezi’ni bombalamak amacıyla, 27 Şubat 1995 günü ADD Genel Merkezi tuvaletinde düzeneği hazırlarken Cahit adında bir kişinin elindeki bomba patlamış, kişi parçalanmıştır.[2]

Merhum Gürsoytrak’ın, ADD Dergisinin Mayıs 1996’da yayınlanan 25. sayısında belirttiği üzere;

Görevi süresince bir taraftan nicelikli büyümemiz sağlanır ve örgütsel noksanlarımız giderilirken, diğer taraftan düşünsel alanda Atatürkçü Düşünce Felsefesi doğrultusunda üyelerimizin ve halkımızın aydınlatılmasına, bilinçlendirilmesine büyük önem verilmiştir”.

Bu bağlamda; 

*Ankara’nın gecekondu semtlerine gidilerek, halkımızı aydınlatma görevi o denli başarılı olmuştur ki, Genel Merkeze gelerek kendi mahallelerine de konuşmacı gönderilmesini isteyen her kesimden yurttaşlarımız olmuş,

*Ankara Valiliğinden alınan izin doğrultusunda Ankara’nın her seviyedeki okullarına (İmam Hatipler dâhil) konuşmacılar gönderilmiş,

*Kimi kez Dernek Genel Merkezi binasının merdivenleri bile yurttaşlarımızın ilgisinden dolmuş, taşmış,

*Bir ayda, on bin başvurunun üye kaydının yapıldığı günler yaşanılmış,



[1] ADD Genel Merkezi alımında en büyük maddi katsıyı veren Sayın Yüksel Türkay Hanımefendiyi saygı ve minnetle anmak isterim. (Tüm aramalarına karşın kendilerine ulaşamadım. Yaşayıp yaşamadığını bilemiyorum).

[2] Adı geçenin cesedinin parçaları, ADD’nin sembol isimlerinden “Şapkalı Kadın-Kara Seher” olarak bilinen ve 29 Ağustos 2021 günü Hakka yürüyen Seher Yıldırım temizlemiştir. Kendisini saygı ve rahmetle anarım.

                                                     *****************

*Bu üyelerin uzmanlık alanları ve isteklerine göre ADD amaçları doğrultusunda, görevler verilerek, yararlı sonuçlar alınmış,

*ADD amaçları doğrultusunda hizmetler üretmek, ADD’ye ekonomik destek sağlamak amacıyla ATA VAKFI kurulmuş (daha sonra bu Vakıf’a, Gölbaşı Gölü’nü gören oldukça kıymetli bir arazinin tahsisi sağlanmış, bu araziye sahip çıkılmadığı için Hazine tarafından geri alınmış olmalı). 

*Ülkemizin birlik ve bütünlüğünden yana olan kuruluşlarla, iş ve güç birliği çalışmaları başlatılmıştır.

**

Atatürkçü kuruluşların ulusal güç birliği oluşturma girişimlerinin başlatıldığı aşamada, Genel Başkan Suphi Gürsoytrak’a karşı yönetim içinde bir muhalefet hareketi de başlatılmıştır.

Bu muhalefet girişimi sonrasında, kendi listesinden yönetim kurulu üyeliğine gelen arkadaşları,Suphi Gürsoytrak’a güvensizlik oyu verilerek Genel Başkanlıktan düşürülmüştür.[1]

18-19 Mayıs 1996’da yapılan 4 üncü Büyük olağan Genel Kurulu sonucunda; Suphi Gürsoytrak’ın listesi kazanmış[2] ve Gürsoytrak yeniden genel Başkanlığa seçilmiştir.

Ünsal Yavuz ile Tevfik Kızgınkaya’nın, Gürsoytrak’a muhalefet ederek Genel Başkan Yardımcılıklarından ayrılmaları, Ningur Noyanalpan, H.EmreAltınışık, Vahit Yılmaz, Burhan Apaydın’ın muhalefete katılmaları ile 24.11.1997 günü yapılan Genel Merkez Yönetim toplantısında, Gürsotrak’a güvensizlik önerisi verilmiş,[3]

Zamansız ölümü Kemalistler için bir kayıp olan, Kemalist kişiliğini ruhuna yansıtmış bulunan güler yüzlü, güvenilir ve saygın kişilikli Av. Mehmet Uğurlu ile aynı niteliklere sahip olan, Derneğin kurucularından (kuruluş için gerekli maddi yardımı yapan)  Dr. Ziya Tinel’in tüm çaba ve gayretlerine karşın İlk Olağanüstü Genel Kurul için adım atılmıştır.[4]



[1] Hatırlatmak isterim ki, çok saygın ADD Genel Başkanlarından biri olan Ertuğrul Kazancı da yine kendi listesinde yönetime gelen bir arkadaşının, güven oylamasınınım yapılacağıYönetim Kurul Toplantısına katılmamak için, bir bahaneyle Ankara’yı terk etmiştir. Merhum Ertuğrul Kazancı da, Suphi Bey’in akıbetine uğramıştır.

[2] Bu genel kurulda sonucunda; Gürsoytraklabirlikte M.TevfikKızgınkaya, Prof. NingurNoyanalpan, Prof. Ünsal Yavuz, Av. Mehmet Uğurlu, Vahit Yılmaz, Prof. Mustafa Altıntaş, Hüseyin Emre Altınışık (Şimdiki ADD Genel Başkanı), Prof. Özer Ozankaya, Av.Burhan Apaydın ve Nilgün Ersoy yönetime gelmişlerdi.

[3] Yukarıda adları anılan yönetim kurul üyelerinden; Nilgin Ersoy, Av. Mehmet Uğurlu’nun,  Gürsoytrak yanında yer aldıklarını anımsıyorum.

[4] Bu isimleri yeni üyelerimiz bilmeyeceği için, özellikle adlarını anarak onlara olan saygımı ve rahmet dileğimi yenileme istedim.

                                                        *********************

8 Şubat 1998’günü yapılan ve Suphi Gürsotrak’ın listesindeki adayların çoğunun yönetime taşınmasıyla sonuçlanmış,

ADD Dergisinin Şubat 1998 sayısında dernek içinde;“‘çağdaş mandacı” örgütlerden söz edilmiş olması,

ADD’nin kuşatma altına alındığının, bir anlamda habercisi olmuştur.

**

Haziran 1998’de yapılan 5 inci ADD Olağan Genel Kurul sonrası Genel Başkanlığına seçilen, Anayasa Mahkemesi Başkanı iken emekli olan Sayın Yekta Güngör Özden’in,[1] kapağında kendi özdeyişinin yer aldığı ADD Dergisinin, Haziran 1998 sayısında;

“Birbirimizi dinleyecek, sevecek, sayacak, Genel Merkezle sıkı iş birliği içinde, aykırılık ve çelişkilere düşmeden bayrağı daha yükseklere çıkararak bizden sonrakilere teslim edeceğiz” içeriğindeki görüşleri,ne yazık ki ADD’ye yansımamıştır.

**

Bu süreçte verilecek örneklerden biri, ADD İzmir Şubesi’nin kapatmış olmasıdır.

Konu ile ilgili söylenmesi gerekenleri, Kemalizm’in çok iyi anlaşılması için oldukça ciddi yapıtlar yayınlayan,[2]  kimi kitaplarını ücretsiz dağıtan, 15 Haziran 1920 günü Hakka yürümüş olan, Merhum Metin Aydoğan’a bırakmak istiyorum:

İzmir ADD Şubesi yönetimine geldikten sonra dört yıl boyunca;

*Demokrasi okulu özelliğinde çalışan,

*Katılımcılığı artırıp sosyal ilişkileri iyileştiren,

*Birlikte çalıma hazını ilk kez edinen insanların, birer toplum önderi olma düzeyine yükselmelerin sağlayan,

*Tüm Ege Sahili’nin “Atatürkçü Düşünce Derneği” afişi ile donatan ve bu nedenle, dönemin İzmir Belediyesi Başkanlığın tarafından önemli miktarda para cezasına çarptırılan,



[1] İtiraf etmeliyim ki Sayın Yekta Güngör Özden’in, basına ve TV’ye yansıyan demeç ve söylemelerinden etkilenerek kendileri ile görüşüp, emekli olduktan sonra ADD’nin başına geçmesini önerenlerden biri de benim. Haziran 1998 günü Millî Eğitim bakanlığı Şura Salonunda yapılan Genel Kurul’da kürsüye çıkıp; kendi listesinin (diğer adayların listesinden ayırmak için) “beyaz liste” olduğunu, kendi listesinde olmayanlarla çalışmayacağı içeriğindeki konuşmasından sonra,  bu yaklaşımlarını hukukçuluk ve demokrasiyle bağdaştıramadığım içindüşüncem değişmiştir.

[2]Kendini Kemalist olarak yetiştirmek, Kemalizm’i kıymetini bilmeyenlere karşı yeterli bilgi birikimine sahip olmak isteyen için, Metin Aydoğan’ın yapıtlarının kimilerini hatırlatmak isterim: *Ülkeye Adanmış Bir Yaşam(2)  *Atatürk ve Türk Devrimi,  *Mustafa Kemal ve Kurtuluş Savaşı, *Nasıl Bir Parti Nasıl Bir Mücadele, *Bitmeyen Oyun, *Türkiye'yi Bekleyen Tehlikeler, Yeni Dünya Düzeni Kemalizm ve Türkiye (2 cilt), Avrupa Birliği'nin Neresindeyiz? Ekonomik Bunalımdan Ulusal Bunalıma, *Antik Çağ'dan Küreselleşmeye Yönetim Gelenekleri ve Türkler(AÇKYGT) (2 cilt), *Türkiye Üzerine Notlar: 1923 – 2005, *Türkiye Nereye Gidiyor, *Ne Yapmalı?

                                                             ***************

*Lokaller açarak, yoksul kesimlerde yaşayan bilgiye susamış yurttaşlarımıza ulaşan ve buralarda (başının örtüsüne bakarak, ayrım yapmadan)  okuma-yazma kursları açarak yararlı olan,

*Gönüllü sağlık hizmetleri sunan,

*Bakımsız olan Atatürk heykellerinin çevresini güzelleştiren,

*Her kesimdeki halka hizmet vermek için biçki-dikiş kursu açan ve başarılı olan,

*Başı örtülü hanımlara verdikleri hizmetler nedeniyle, onlarla sürdürülen iyi ilişkileri içlerine sindiremeyen dönemin Refah-Yol hükümeti yandaşları tarafından tehdit edilen,

*Şubenin üye sayısını beş bine, yükselten,

*İki kültür evi ve bir kız yurdu açmak gibi “Atatürk’e yaraşır” başarıla sağlayan,

*1998 yılı Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında, 25 bin katılımcıyı ADD pankartı altında birleştirmeyi başaran,[1]

ADD şubeleri içinde en güçlü şube konumuna yükselen İzmir ADD Şubesi, Dernekler Masası taralından denetlenmiş olmasına karşın, kimi gerekçelerle Yekta Güngör Özden’in Genel Başkan olduğu dönemde kapatılarak, tüm çalışmalar baltalanmıştır.

**

Sonuç ve Öneri

Kamu yararına çalışan dernek konumunda olan Atatürkçü Düşünce Derneği’nin tüzüğünde yazılı olan amaç ve görevi yanında, tarihi bir yükümlülüğü de bulunmaktadır.

Bu yükümlülük;ADD’nin adında yer alan “Atatürkçü” vurgusuna yaraşır olmak ve Atatürkçülüğü (Doğrusu Kemalizm’dir),[2]Kemal Atatürk’e yaraşır düzeyde temsil etmek sorumluluğu ile ayrı bir anlam taşımaktadır.

Kemalist olma onurunu taşıyan kişi, Kemal Atatürk’ün; “Halkla inilmez, halk yükseltilir” yaklaşımı doğrultusunda, aydın ile millet arasındaki ilişkinin formülü olan



[1] Metin Aydoğan, Ben ve Ülkem, İnkılâp Kitapevi, Ankara, 2018, s., 293 ve devamı. (İzmir ADD Şubesinin diğer bilgi ve başarıları hakkında, adı geçen yapıta bakılmalıdır.

[2] Neden doğrusu Kemalizm’dir.Bu konuya da değinmek isterim: Soyadı Yasası 2 Ocak 1935′te yürürlüğe girdiğine göre, Kemal Atatürk soyadını 10 Kasım 1938’e dek kullanmıştır. Bu süre içinde ne Kemal Atatürk ne de döneminin yazarları “Atatürkçülükten” söz etmemişler, yazılan rapor, yazı ve yapıtların tamamında ve hatta Celal Bayar’ın okuduğu Hükümet Programında; “Kemalizm” vurgusu yapıldığı gibi Kemal Atatürk 1935 CHP kurultayında bizzat; “Kemalizm” (Kamâlizm) deyimini, kendi el yazısı ile yazmıştır.ADD’yi kuran kurucular arasında kuşkusuz önemli kişiliğe sahip olanlar vardır. ADD adı verilerken bu ayrıntı bence atlanmıştır.

                                                     **************************

aşağıda yinelediğim talimatını yerine getirmekle kendini sorumlu, yükümlü ve görevli sayıyor ve gereğini yapıyorsa, “Kemalist”dir.

Kemalist, başka bir deyimle; yurduna yurttaş olma sorumluluğunu duyan, yurdunun her yönden kalkınmasını, yurttaşlarının başkaları tarafından yönlendirilip sömürülmeyeceği düzeyde bilgilendirilmesi için kendini sorumlu sayan kişi, Kemal Atatürk’ün şu talimatlarını dikkate almak durumunda olmalıdır:

“Siyasi mücadelelerin çoğu sonuçsuzdur. Ancak toplumsal mesai her zaman verimlidir. Bizim aydınlar, neden Anadolu’ya gelip uğraşmazlar? Neden milletle doğrudan doğruya temasta bulunmazlar? Memleketi gezmeli, milleti tanımalı, eksiği nedir görüp göstermeli, milleti sevmek böyle olur. Yoksa lafla muhabbet fayda vermez.”[1]

ADD şubelerince düzenlenen konferanslarda olduğu gibi kendi düşüncesinde olanlara yapılan açıklamalar, “lafla muhabbet” olduğu için yeterli bir yarar sağladığı söylenemez.

Günümüzde, tüm dünya için ciddi bir tehlike durumuna gelen; “Covıd 19” salgınını en az insan ölümü ile atlatılması için canla-başla çalıştığına, ulusun aydınlanmasına hizmet veren televizyon ekranlarında (Müterakki döneminin teslimiyetçi gazetecilerini anımsatan, teslimiyetçi televizyonlarda değil) tanık olduğumuz,

Prof. Dr. Ahmet Saltık’ın, ADD’nin 6. Genel Kurulu öncesinde (Edirne ADD Şubesi Başkanı olarak) kamuoyu ile paylaştığı;

*Güçlü bir ADD’nin olması gerektiği,

*ADD’nin 2000’li yıllarda, bütün Türkiye’nin sorularını kucaklayacak ve çözüm yolları önerecek konumda olması gerektiği,

*Bilim ve uzmanlık kurallarına sahip bir ADD’nin ülke yararına projeler üretmesi gerektiği,

*Siyasi partilerin halkı bölerek, siyasi çıkar devşirdikleri için, ADD’nin ülke sorunlarının, Kemalizm ilke ve uygulamalarıyla aşılacağına, halkı inandırması gerektiği gibi öneriler yaptığından günümüze[2]kadar 21 yıl geçmiş ve ADD aynı noktada bulunmaktır.

**

Kendini “Kemalist” (doğal olarak “aydın”) olduğunu sananlar, Anadolu’ya gidip; milleti tanır ve eksiklerinin ve aldatıldıkları konunun ne olduğunu görmeye çalışırlar



[1]Kemal Atatürk’ün, 24.10.1919 tarihinde Amasya’da, Ruşen Eşref Bey ile yaptığı söyleşiden.

[2] Ahmet Saltık’ın, “ADD ve 2000 Yılla” başlıklı önerileri, 10 Haziran 2000 günü, Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanmıştır.

                                                ***********************

ise öncelikle Emevi döneminde şekillendirilen “uydurulan din” kullanılarak;“Allah ile aldatma[1]siyasetiyle karşılaşacaklardır.

Bu durum karşısında aydına (Kemalist’e) düşen görev; milletin (halkın) aldatılmasını önlemek için uydurulan dini değil, indirilen dini tanıtması,Kemal Atatürk’ün İslam dinine hizmet ettiğini anlatıp inandırması gerekmektedir.[2]

Bu önerim karşısında (din ve Atatürk’ün İslam Dinine yaklaşımları konusunda yeterli bilgisi olmadığı için) beni eleştirecek olanlara, çağımızın önemli bilim insanlarından biri olan, yabancılar tarafından bir dönemde yapılan anket sonucuna göre; önemli 100 kişi arasında 9. sıraya yerleşen Merhum Yaşar Nuri Öztürk’ün şu saptamaları ile peşinen yanıt vermek isterim:

*“… Emperyalist Haçlılar İslam âlemi diye anılan dünyaya gelip Kâbe’nin yıkılması şartıyla Anıtkabir’i yıkmayı teklif etseler, gözünü kırpmadan ‘Evet!’ diyebilecek ‘Müslüman’ yaftalı pek çok imansız alçak bulurlar.”[3]

Bu durun;

*“Yakalarına taktıkları rozetlerleAtatürkçülükhegemonyası­ kuran ama esasında Atatürk’ün iman ve dehasından zerre kadar nasibi olmayan birtakım ‘basireti tutuk adamların”,

*Dinciliğin bütün şansının, solculuk ve Atatürkçülük adına hezeyan (saçmalama) sergileyen ekiplerin yanlışlarının,[4]

*“Türkiye’de aydın yaftalı birçok adamın …giydikleri elbisenin parası etmez”[5] durumda olmalarının,

Bir sonuç ise,

“Din istismarcıları” olarak suçlananlar, emperyalizmin güdümünde kendilerine verilen ihanet görevini yerine getirirken, Atatürkçü geçinen “angutlar[6]  da gayet yüzsüz ve bilinçsizce, hem Atatürk’ün adından ve yapıtlarından yararlanmakta, hem de onu anlamamakta ısrara devam ediyor olmaları da, bir başka sonuçtur.



[1] Bu deyim, çağımızın önemli ilahiyatçılarından ve yapılan bir ankette, 100 bilim insanı içinde 9. Sırayı alan Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’e aittir. Ayrıca bu deyim; Fâtır Suresinin 5. Ayetinin Türkçe anlamıdır.

[2] Bu konuda ciddi kaynaklara olarak hazırlayıp yayınladığım;Kur’an’ı Anlamak İslam’ı Öğrenmek, Barış kitabevi, Ankara, 2020.  Tarihi Gerçekler Işığında Atatürk’ün İslam Dinine Hizmetleri, Barış kitabevi, Ankara, 2020. Adlarındaki yapıtlarımı, (ADD kuruluşlarına kitap satmak amacıyla kitap yazanlardan farkımı belirtmek için:HİÇ BİR ÜCRET İSTEMEDEN, İSTEYENE GÖNDERMEYİ KEMALİST KİŞİLİĞİMİN GEREĞİ OLARAK GÖRMEKTEYİM.

[3] 4 Yaşar Nuri Öztürk, Aydınlık gazetesi, 31.08.2015.

[4] Yaşar Nuri Öztürk, Emevi Dinciliğine Karşı Mücadelenin Öncüsü EbuZer, Yeri Boyut yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 2014, s. 17-18.

[5] Yaşar Nuri Öztürk, Kur’an Penceresinden Kurtuluş …s. 19.

[6]Angut” benzetmesi, Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’e aittir.

                                                 **************************

Özellikle ADD’ye yani Kemalistlere her türlü -siyasi-kültürel-ekonomik-askeri …- işgale karşı, tam bağımsızlıktan yana olan, Kemal Atatürk’ün ilke ve devrimlerini özümsemekle yetinmeyerek, bu ilke ve devrimlerin önemini bilmeyenlere anlatmak için, hiçbir özveriden sakınmayan yurduna yurttaş olma bilincinde olanlara önemli görevler düşmektedir.

Din konusunda yeterli bilgi sahibi olmak, laik düzenin yaşanılmasında önemli etkendir.

Bilinmeli ki;

Laikliğin; kişinin inancına saygılı olmak demek olduğunu görmezden gelenler, laiklik adına basiretsizlik üretenler, dincilere dolaylı destek vermektedirler.

ADD’nin kurucu genel başkanı ve ülkemizin tanınmış hukukçularından olan, Muammer Aksoy’un, “Hoş görmelik” olarak anlamlandırdığı“Taassubsuzluk (Tolerance)” (bir anlamda laiklik), Atatürk tarafından şöyle tanımlanmıştır:

*Taassubsuzluk  (hoşgörü) o kimsede vardır ki, vatandaşının ya da herhangi bir insanın inanışlarına karşı hiçbir kin duymaz, saygı gösterir.

*Hiç olmazsa başkalarının kendininkine uymayan inanışlarını, bilmezlikten duyumsamazlıktan gelir.

*Hoşgörü budur.[1]

Atatürk’ten ve laiklikten habersiz olarak, kendilerini “Atatürkçü” sananlar; örtünme ihtiyacı duyan insanların giysilerini “bilmezlikten, duymazlıktan” gelerek hoşgörülü yaklaşmadıkları bir anlamda “ötekileştirdikleri” için onlar; kendilerini başkalaştırmayanlara yaklaşıp, destek verme haklarını kullanmışlardır.

Öyle ki, Atatürk’ün doğru anlaşılmasını engelleyen “Atatürkçü” geçi-nenler sayesinde “Atatürkçülük” eşittir “laiklik”, eşittir “Müslüman düşmanlığı” sonunda, halk aydınlara ve devlete husumetle bakar oldu.[2]

     İşte bu ve benzeri yanış algıların düzeltilip, Atatürk’ün ve O’nun takipçilerinin Müslümanlığın ve Müslümanların (siyasi ve çıkarcı her türlü amaç için, dini kullanan “dincilerin” değil) karşısında olmadıklarını kanıtlamanın,

Ülkemizin içine itildiği ulusal açmazlardan kurtulmanın yolu;

Halk karışarak onlara gerçekleri anlatıp, inandırmakla mümkündür.

**

Yaklaşan ADD Genel Kurulu’nda yönetime aday olacaklar;



[1] Atatürk’ten aktaran; Muammer Aksoy, Atatürk’ün Laik Hukuk Devleti, Türk Hukuk Kurumu yayını, Ankara, 2010, s. 79.

[2] Oktay Sinanoğlu, Ne Yapmalı? Otopsi Yayınları, İstanbul, 2003, s. 53.

                                                              ************************

*Kendilerini dikkate almayan partilerle hesaplaşmak için mi?

*Belli bir partide yer etmek için mi?

Aday olup olmadıklarının delegeler tarafından değerlendirilebilmesi için;

Kemal Atatürk’ün; “Memleketi gezmeli, milleti tanımalı, eksiği nedir görmek”, “Kendini kurtara bilmek için her kişinin, gedeceği ile bizzat ilgilenmesi” düzeyinde onları bilgilendirmek için göreve talip olduklarını açıklamalıdırlar.

Bu bağlamda belirtmek gerekir ki, ADD’nin amaç ve hedeflerinde bugüne dek başarı sağlanamamasından, Kurultay delegeleri de sorumludur.

     Ülkemizin sorunlarına çözüm üretecek olanlara ve onları seçme niteliğine sahip ADD delegelerine, şimdiden başarılar dilerim.

Saygı ile.

21.09.2021

Hüsnü MERDANOĞLU[1)

[1] Önceki dönemlerde ADD Eğitim Komisyonu Başkanı, Genel Disiplin Kurul Üyesi, Bilim Kurulu Üyesi görevlerinde bulanan, Araştırmacı Yazar.)