![]() |
Prof.Dr. Anıl Çeçen Eski Sanat Kurumu Başkanı |
Ankara
Türkiye Cumhuriyetinin başkenti olarak siyasal bir merkez olduğu kadar aynı
zamanda kültür ve sanatın da başkenti olmak gibi bir durum ile karşı karşıya kalmıştır.
Bütün
dünya ülkelerinin başkentlerine bakıldığı zaman bu kentlerin siyasal merkez olduğu
kadar, aynı zamanda sosyal ve kültürel olaylar ile bu tür gelişmelerin de merkezi konumunda oldukları açıkça görülmektedir.
![]() |
Ankara Kalesi |
İnsan
toplumlarının sosyolojik analizleri yapıldığı zaman siyasal merkezileşme
oluşumlarının aynı zamanda diğer
toplumsal alanlarda da benzeri bir merkezileşme eğilimini kendiliğinden ortaya
çıkardığı görülmektedir.
Bu durumun farkında olan siyasal merkezler ya da
oluşumlar, yeryüzü haritası üzerinde kendilerine devlet kuracak bir alan
buldukları zaman, bu ülkedeki bir kenti başkent olarak belirleyerek merkez
olarak yeniden yapılandırmaktadırlar.
İşte
böylesine çok yönlü bir merkezileşme siyasal ve toplumsal gelişmeler ile birlikte
kültürel ve sanatsal alanlarda da benzeri bir merkezi oluşumu kendiliğinden öne
çıkarmaktadır.
Türkiye
Cumhuriyeti kurulurken, Erzurum ve Sivas kongreleri sonrasında yeni devletin
başkenti olarak Ankara kenti belirlenmiş ve yeni devlet bu kent merkezli bir
oluşuma doğru yönlendirilmiştir.
Ankara
başkent olarak seçilirken, iki imparatorluğun batışına sahne olan İstanbul
geride bırakılmış ve Anadolu’nun ortasında yeni bir başkent olarak öne
çıkarılan Ankara, Eski Anadolu uygarlıklarından kalma, Hitit, Frig, Roma ve
Bizans dönemlerinden kalan birikimiyle, aynı zamanda tarihsel olarak sahip olduğu
özelliklerden yararlanılma durumu ortaya çıkmıştır.
![]() |
Hitit Güneşi |
Türkiye
Cumhuriyetinin kurucusu Atatürk, kendi elleriyle kurmuş olduğu yeni cumhuriyet devletini
aynı zamanda bir kültür devleti olarak tanımlarken, yeni başkent Ankara
kentinin aynı zamanda bu topraklardaki geçmişten gelen kültür ve sosyal
birikimin de merkezi olacağını açıklamaya çalışmıştır. Eski uygarlıkların tarih
sahnesine çıkmış olduğu merkezi alanda, bir Türk devleti kurulurken geçmişin
tarih ve kültüründen yararlanmak zorunlu bir hale geliyordu.
Ne var ki, Roma ve
Bizans dönemi kültürel birikimin merkezi olarak İstanbul’un burada olması,
tarihten gelen kültürel ve sosyal birikimin Ankara merkezli olarak yeniden
örgütlenmesini engelleyen bir durum olarak öne çıkıyordu.
İmparatorluğun
çöküşü ile bu topraklara gelen batılı emperyal güçler işgale yönelerek burada
kalıcı olmaya çalışırken, dinler açısından kutsal olan yerler ile tarihi eser
olarak var olan zenginliklerin ele geçirilmesi önem kazanıyordu.
Mustafa Kemal,
Türk ulusunu tarih sahnesine çıkartırken geçmişten gelen kültürel birikimin de
bugünlere taşınabilmesi için tarihi ve
kültürel zenginlik alanlarının da Misak-ı Milli sınırları içerisinde yer alabilmesi için çalışıyordu.
Başkent
Ankara ulus meydanının altında yer alan eski Roma hamamlarının üzerinde
kurulurken , geçmiş yüzyıllardan gelen tarihi eserlerin de yeni dönemde halkın
görebileceği bir düzeyde öne çıkarılmasına çalışılıyordu .
Cumhuriyetin kuruluş
döneminde Ankara başkent olarak yeniden
inşa edilirken , Anadolu tarihinde yer almış olan yerel uygarlıkların geride
bırakmış olduğu zenginlikler de yeni
kuruluşu yapılmış olan cumhuriyet devletinin kültür bakanlığının
inceleme ve yönetim alanına giriyordu . Yirminci yüzyıla gelindiği aşamada merkezi coğrafya da kurulması planlanan
çağdaş cumhuriyet devletinin üzerinde yer aldığı ülkenin topraklarında,
geçmişten gelen zenginliklere sahip
çıkarak yoluna devam edebilmesi mümkün görünüyordu .
Yeni cumhuriyet yönetimi böylesine bir bilinç ile yola çıktığı aşamada
devleti örgütlerken önceliği Anadolu ajansına vererek Anadolu’nun dışarıya
dönük tanıtılması işine çok büyük önem veriyordu Ulus meydanının yanındaki
İttihat ve Terakki Cemiyetine ait olan bina yeni devletin meclisi olarak
düzenlendikten sonra sıra kültür
bakanlığının kurulmasına geliyordu .
Türkiye Cumhuriyetinin temelini kültüre
dayandırmak isteyen bir çağdaş cumhuriyetçilik hareketi , başkent Ankara’nın
tam ortasına önce bir opera binası oturtuyor
![]() |
OPERA BİNASI-ANKARA |
Osmanlı döneminde bir Anadolu
kasabası olarak var olan Ankara kenti ,
imparatorluğun çöküşü sonrasında başkent olma aşamasına gelince bir dikdörtgen
görünümünde uzayıp giden Anadolu yarımadasının
tam ortalarında yer alarak
geçmişten gelen kültür ve sanat birikimine sahip çıkmak durumunda kalıyordu .
Kent
Yenişehir merkezli olarak oluşturulurken , Ankara’da devleti kurmak üzere
mübadele antlaşması çerçevesinde getirilen Balkan göçmenlerine Sıhhiye ile Çankaya arasında yer alan bölge de yerleşim
yerleri sağlanıyordu . Ulus meydanı
Meclis ile birlikte devletin
önemli kamu kurumları için ayrılıyor ,kültür ve sanat mekanları ise gene
Ulus meydanından başlayarak
Kavaklıdere’ye doğru gelişen yeni yapılaşma çizgisinde yerlerini buluyordu .
Başkent’te tiyatrolar ve konser salonu gibi kültür mekanları
birbiri ardı sıra yapılırken , merkezde yer alan semtlerde ise hem sinema
salonları hem de bazı kültür merkezleri devreye girerek , Ankara’da kültür ve sanat etkinliklerinin
yapılabileceği yerlerin sayısının
artması gerçekleştiriliyordu . Yeniden inşa edilen merkezi alandaki
Yenişehir bölgesi barındırdığı çarşı ve
mağazalar aracılığı ile hareket alanı
olarak gelişirken, aynı zamanda bazı sinema,tiyatro ve kültür merkezleri biçimindeki salonları ile de başkentin kısa
zamanda kültür ve sanatında merkezi
olabileceği bir seviye ortamı oluşuyordu
.
![]() |
Devlet Tiyatrolarının olduğu Ulustaki Bina. |
İkinci dünya savaşı sonrası ortamda
başkent Ankara öne çıkarken , bu kez merkezin daha da açılmasıyla Yenimahalle-Bahçelievler-Çankaya üçgeninde
yeni bir yerleşim genişlemesine geçiliyordu . Bu üç yeni semt kurulurken , bunlarla ilgili bazı kanunlar
çıkartılarak ,başkentin yeniden yapılanmasında yasal esaslar üzerinden bir
hukuki düzen oluşturulmaya çaba gösteriliyordu. Özellikle yeni kurulan
devletin kadroları için yerleşim yerleri ve ev düzenlerinin kurulması gibi acil
ya da normal gereksinmelerin
karşılanması doğrultusunda hareket ediliyordu . Yirminci yüzyılın ikinci
yarısına geçilirken , Ankara nüfusu kuruluş yıllarının iki misli artıyor ve
Anadolu ile Trakya’dan gelen göçler ile
nüfus hızla bir milyon barajını geçiyordu . Bu durumda başkent Ankara'nın kültür ve sanat
gereksinmeleri artarak öne geçiyordu .
Devlet bu aşamadan sonra resmi kurumlar
aracılığı ile halkın kültür ve sanat etkinliklerini karşılamak yerine , özel
sektörü destekleyerek toplumsal yaşamın
daha da aktif bir yöne doğru kaydırılmasını
gerçekleştirmeye öncelik veriyordu . Kültür ve sanat alanlarının özel
sektöre devredilmesi ile birlikte, yeni gelinen aşamada özel sektörün gereksinmeleri doğrultusunda hareket edilmesi ve bu çizgide yeni kamusal hizmetlerin yerine getirilmesi zorunlu
olarak gündeme geliyordu .
Yirminci yüzyılın ortalarına gelene
kadar başkent Ankara'nın inşası sürecinde kültür ve sanat kuruluşlarına da önem
verilerek , bunların da kamusal alandaki
kültür ve sanat etkinleri içerisinde yer
almasına giden yolun açılması için çalışmalar yapılıyordu .Ankara'daki tiyatrolar ile birlikte diğer sanat
kuruluşlarının ortaya çıkması sonrasında, başkentin zamanla kente yerleşen bir Ankara burjuvazisi
ortaya çıkmaya başlamıştır . Kültür ve sanat kuruluşlarının içinde yer alan
insanlar ile birlikte , bu gibi etkinliklerin
içinde yer alan ya da katkı sağlayan
başkentliler, beraberce sanat
dünyasının içinde yer alan bir kültürel
çevrenin öne çıkmasını sağlamıştır .
![]() |
SUÇ VE CEZA |
Yeni gelinen aşamada bu sürecin belirlenmesi
üzerine, devletin önde gelen bürokratlarının öncülüğünde bir kültür ve sanat kurumu olarak , Sanat
Sevenler Derneği kurulmuştur . Yirminci
yüzyılın tam ortalarında , 1952 yılında
Türkiye Cumhuriyetinin başbakanlık müsteşarının başkanlığında oluşturulan
bu kültür ve sanat kuruluşu , Ankara'daki sanatsal oluşumların daha etkili bir konuma gelmesinde önemli
ölçüde etkin olmuştur . Böylesine bir örgütlenme gerçekleştirilirken , bu
kuruluşa merkezi yer olarak hizmet
edecek bir salona da gereksinme bulunuyordu . Tuna Caddesi ile Selanik
sokağının kesiştiği köşede yer alan apartmanın bodrum katı , Kızılay semtinin en merkezi yerindeki bir
yapılanma olarak yeni oluşturulan
derneğin çalışma merkezi olarak devreye sokuluyordu . Devlet dairelerinin topluca
yer aldığı Kızılay semtinin tam merkezinde açılan Sanat Sevenler Derneği,
merkezi bir kültürel hizmeti başkentlilere sunarken aynı zamanda sanat kuruluşları içinde yer alan tüm
sanatçılarında gelebileceği ve ortak etkinliklerde bulunabileceği bir çok yönlü
salonu da Ankaralıların hizmetlerine sunuyordu .
Türkiye Cumhuriyetinin çıkarmış
olduğu dernekler yasası çerçevesinde
kurulmuş olan bu sanat kuruluşu ,
Demokrat Parti döneminde iktidar partisinin milletvekilleri ile sanatçı kadroların bir araya geldikleri bir lokal görünümünde
etkinliklerini artırmıştır . Salonun çok merkezi yerde bulunması ve bir çok etkinliğe
elverişli bir ortama sahip olması nedeniyle , kısa zamanda Sanat Sevenler
Derneği tıpkı Yardım Sevenler Derneği gibi önemli ölçüde bir kültürel hareketliliği başkent Ankara'nın aydınlarına
sunabilmiştir .
Zaman geçip giderken , Ankara’da giderek artan sanat
etkinlikleri Sanat Sevenler Derneğinin
konumunu daha aktif bir çizgiye getirmiştir . Atatürk zamanında kurulmuş olan
Dil ve Tarih-Coğrafya fakültesinin öğretim üyeleri ile sanat bölümü mezunları ,
bilinçli katılımcılar olarak devreye girdikleri aşamada , Ankara geceleri daha kültürlü programlar
ile dolu olarak geçmiştir . Ankara Üniversitesinin diğer fakültelerinin öğretim
üyelerinin de devreye girmesiyle , bu derneğin katılımcıları fazlasıyla
artmış ve üye sayısı birkaç yüzün
üzerine çıkmıştır . Başbakanlık müsteşarının başkanlığında ortaya çıkan bu
sanat kuruluşu doğal olarak üyesi bulunan bürokratların sağladığı katkılar ile
devletin desteğine de sahip olarak, kısa zamanda etkinliklerini birkaç misli artırabilmiştir . Dernek bu
doğrultuda başkent Ankara'nın yeni oluşmakta olan burjuvazisinin merkezi
kuruluşu olma şansını elde edebilmiştir
. Üst düzey bürokratlar ve diplomatların yanı sıra Ankara’daki büyük
şirketlerin yöneticileri de böylesine
kültürel bir hizmet gören sanat
derneğinin içinde üye olarak yer almaya çalışmışlardır .
Ankara’da etkinliklerini sürdüren
Devlet Opera ve Balesi ile , gene başkent merkezli çalışan Devlet
tiyatrolarının içinde yer aldığı sanat
dünyasının önde gelen temsilcilerinin yönetiminde yer aldığı bu sanat kurumu ,
kuruluşundan on sene sonra başkent Ankara ‘da
ödül dağıtma misyonunu üstlenerek , yılın tiyatro ,opera ve bale
sanatçılarını seçerek sanat ve kültür
alanında sürüp giden rekabeti daha üst
düzeyde örgütlemeye çalışmıştır . Bir on sene sonra da plastik sanatlar
alanında ressam ve heykeltraşların da
ödüllendirilmesini sağlayan yeni bir ödül sistemi devreye sokulmuştur .Böylece
Ankara’da çalışmalarını yürüten bütün tiyatrolar ile galeriler ve sanatçılar arasındaki rekabetin
zamanla yarışa dönüşerek sanatsal etkinliklerin daha üst düzeye çıkartılmasında
dernek önde gelen bir rol üstlenmiştir . Bu ödül sistemi ile sanat dünyasında ciddi
bir canlanma sağlanmıştır .
Zamanla Ankara’daki sanat eğitimcileri ile birlikte
hareket eden kültür ve sanat eleştirmenleri dernek yönetiminde etkin olmuşlar
ve onların yer aldığı seçici ya da
değerlendirici kurullar aracılığı ile her yılın önde gelen başarılı sanatçıları
belirlenerek kamuoyuna açıklanmışlardır .Hukukçu yönetim kadroları ile derneğin etkinlikleri
artırılırken , kültür ve sanatın yanı sıra düşünce ve tartışma programlarına
da dernek çatısı altında yer verilmiştir
. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında yıllar geçerken Sanat Sevenler Derneği’nin de çalışmaları
giderek artmış ve başkent Ankara’nın
önde gelen bir kültür merkezi konumunda ,çalışmaların ileriye doğru gelişmesi
sağlanmıştır .Bu arada derneğin
çalışmalarında yer alamayan ya da , dernek ödülleri dağıtım
sisteminde ödül alamayan bazı sanat ve
kültür çevresinin insanları dernek çalışmaları ile ilgili olarak çeşitli
dedikodular üreterek , başkentin önde gelen bu sanat kuruluşunu halkın gözünden
düşürmeye yönelmişlerdir . Bunların içinden
çıkan bazı olumsuz sanat ve düşün
adamları Sanat Sevenler Derneği’ni ,
sanatçı sevenler derneği olarak karalamaya çalışması üzerine , dernek
olağanüstü bir genel kurul toplantısı yaparak bir tüzük ve isim değişikliğine giderek Sanat
Kurumu adını almıştır . Devletin ilgili birimlerinin desteği ile kurulmuş olan
bu sanat kurumunun daha ciddi bir
ortamda çalışması için , sanatı sevme dönemi geride bırakılarak sanat adına
kurumsal hizmetler vermek üzere yeniden
yapılanma yoluna gidilmiştir .
Yirminci yüzyılın son çeyreğine
girerken ,merkezdeki binaların eskimesi üzerine
bunların yıkılmasına gidilmiş ve yeni yapılan çok katlı binalar
üzerinden Kızılay merkezli çarşı alanı
daha da geliştirilme yoluna gidilirken ,
Sanat Kurumunun binası da yıkılınca
yeni dönemde kurumun daha etkin çalışmalar yapabilmesi mümkün
olamamıştır . Merkezi alandaki elverişli salonunu kentsel dönüşüm planları doğrultusunda
elinden kaçıran Sanat Kurumu , yeni dönemde kendisine karşı bir çizgide
iktidara gelen siyasal kadronun
engellemeleri ile alternatif salonlarını da elinden kaçırmıştır .
Kızılay merkezli binanın yıkılmasından sonra Gençlik Parkı içindeki tarihi Göl
gazinosunu kendisine yeni merkez olarak seçen Sanat Kurumu , daha sonraki süreçte başkent Ankara’ya
çeyrek asır başkanlık yapan bir başkanın husumetine uğramış ve ona yakın dava
açılarak Sanat Kurumu’nun Gençlik Parkı
içindeki binasına el konulmuştur . Yeni binasında kültür ve sanat
etkinliklerinin yanı sıra her türlü
sosyal amaçlı etkinliklere de yer veren
Sanat Kurumu , haksız yere açılan davalar sonucunda yeni merkezini elinden
kaçırınca , kültürel çalışmalarını sürdürecek bir merkezi salondan mahrum kalmıştır . Bunun üzerine derneğin yarım
yüzyıla yaklaşan ödül dağıtım sistemi tehlikeye girmiş ama başka derneklerin
olanaklarından yararlanılarak , ödül dağıtım sistemi gibi bir kültürel hizmet
kamu yararına bir doğrultuda sürdürülmüştür .
Sanat Kurumu en yoğun
çalışmalarını 1975 -1987 yılları
arasında yapmıştır .Bu dönem çalışmaları incelenirse her ay en az on etkinliğin
sergilendiği bir çalışma düzenini Sanat Kurumunun sürdürdüğü görülmektedir . Bir anlamda Ankara Halk evi gibi çalışmalar yürüten Sanat Kurumu , başlangıçtaki gibi burjuva
kesimlere hizmet eden bir kuruluş olmaktan çıkmış gerçek anlamda halk kitleleri ile kaynaşan
ve halkın içinden çıkan çeşitli kültür ve sanat kuruluşları ile birlikte
hareket ederek ortak programlar sergileyen bir yapılanmayı başkent Ankara'nın seyircilerine sergilemiştir
. Para destekli yabancı kültür kurumlarından çok daha fazla etkinliği her ay
aylık programları ile başkent Ankara kamu oyuna sunabilen Sanat Kurumu bir
anlamda sanat dünyasında halkçı ve demokratik bir yaklaşımın öncüsü olmuştur . Artan nüfus halk
kitlelerini genişletirken , gelir dağılımındaki uçurum burjuva kesimleri toplumun dışına itmiş ve bu
aşamadan sonra da burjuvazi ile birlikte
bürokrasinin de desteği kesilmiştir . Dinci bir yönetimin Ankara Belediyesinin
başına gelmesi üzerine de Sanat Kurumunun merkezi olarak görev yapan Göl
Gazinosu , Kültür Bakanlığının tahsisine rağmen
belediye tarafından haksız yere işgal edilmiştir . Bu aşamadan sonra
apartman dairelerine sığınmak zorunda kalan Sanat Kurumu eskisi gibi yoğun kültür çalışmaları yapamamıştır .
Aslına bakılırsa sanat ve kurumlaşma arasında
çok ciddi bir yakınlaşma ve ortak bir yapılanma
ülkede kültür ve sanat ortamının gelişimi açısından önem taşımaktadır .
Sanat ve kültür bir toplumun ortaya koyduğu değerlerin içinden çıkan bir ortak
yapılanmanın uzantıları olarak
gelişmeler gösterir .Ankara’da , I952 yılında bir sanat derneği kurarken sanatı
sevmeyi yeterli gören anlayış ,yirminci yüzyılın son çeyreğine
gelindiğinde bu yaklaşımı yetersiz
görerek yerine sanat dünyasında kurumlaşmayı önermiştir .
Sanat Sevenler Derneğinden Sanat
Kurumuna geçerken , toplumdaki kültürel patlama da etkin olmuş ve sonraki
yıllarda sanat alanında ortaya çıkan genç ve dinamik hareketlilik , Türkiye’deki sanat
dünyasını burjuvazinin
hareketsizliğinden çekip alarak halkçı
gençliğin hızlı hareketliliğine doğru
taşımıştır . Sanat alanında en az
özgürlük kadar kurumlaşma da zorunlu bir gereklilik olarak öne çıkmaktadır . O
nedenle kurumlaşmanın istendiği gibi gerçekleşebilmesi için devlet çatısı
altında parlamentodan geçecek bir yasa
aracılığı ile resmi bir kültür ve sanat kurumu kurulması gerekirken ,
Türkiye’de ilk kez Ankara’da Sanat Kurumu adı ile bir örgütlenme gerçekleştirilerek,
sanat dünyasındaki kurumlaşma olgusu
demokratik bir yaklaşım içinde gerçekleştirilmeye çalışılmıştır .
Bürokrasinin yetersiz kaldığı aşamada kültür ve sanat için toplumun içinden çıkan demokratik inisiyatif bir alternatif yapılanma
olarak devreye girmiştir Devletin Kültür Bakanlığı çatısı
altında özerk çalışacak bir sanat kurumu modeli geliştirememesi üzerine ,
Ankara’da kurulmuş olan Sanat Kurumu bir
dernek modeli olarak diğer iller için
model bir yapılanma olarak öne çıkmıştır .
Anadolu'nun bir çok ilinde ve daha
çok büyük iller ile deniz kenarında bulunan iller de Sanat Kurumu adı altında
dernekler kurulmuştur . Aynı ad çatısı altında ortaya çıkan bu sanat
kurumlarının kendi illerinde yeterince örgütlendikten sonra bir araya gelerek ve başkent Ankara’da
düzenlenecek birleşme kongresi sonrasında
“Türkiye Sanat Kurumları Birliği
“ adı altında ülke düzeyinde ulusal bir örgütlenmeye gitmeleri , demokrasinin Türkiye’de
güçlenmesi açısından çok büyük katkı sağlayacaktır .Böylece merkezden
kurulan bir sanat kurumunun ülke düzeyine şubeler açarak yayılması yerine ,
ülkenin çeşitli bölgelerinde kurulmuş olan sanat kurumlarının bir araya
getirilmesiyle bir ülkesel birlik ulusal çizgide tamamlanmış olacaktır . Tamamen bir
demokratik kitle örgütü olarak kurulacak olan Türkiye Sanat Kurumları
Birliği , kültür alanında en önde
gelen ulusal demokratik kuruluş
olarak kültürel alanda yaygın bir demokratikleşme ağının yurt
düzeyinde gerçekleştirilmesi açısından da yararlı olacaktır . Siyasal ve sosyal
alanlarda toplumun geçirmekte olduğu sarsıntıların aşılmasında, kültür ve sanat
dallarındaki yakınlaşma ve
toplumsal kesimler arasında geliştirilecek etkili birempatik
tolerans toplumun iç ve dış
dinamiklerini harekete geçirerek , sosyal bütünleşme açısından olumlu katkılar getirebilecektir .
Türkiye yirmi birinci yüzyılda
gelişme yoluna devam ederken , kurucu
önder Atatürk’ün dediği gibi devletin bir kültür devletine dönüştürülmesi
ve bu doğrultuda sanat dünyasının bilim alanı ile birlikte devlet tarafından
desteklenmesi gerekmektedir . Ülkeyi yöneten siyasal kadroların kültür konusuna uzak durmaları ya da yetersiz
kalmaları dikkate alınarak , yurt
düzeyindeki bütün sanat kurumlarının , başkentte Ankara Sanat Kurumu’nun daveti
üzerine bir araya gelerek “Türkiye Sanat
Kurumları Birliği’ni “ kurmaları ülke
için gerekmektedir . Ne var ki , Ankara Sanat Kurumu’nun böylesine bir
girişimi başarabilmesi için gene devlet
desteğine gereksinme vardır . Eğer devlet desteği bu alanda sağlanamazsa o
zaman , kültür ve sanat alanına yatırım yapan
büyük bankaların ya da şirketlerin maddi destekleri ile , ulusal çizgide
bir ülkesel sanat kurumları birliği demokratik bir kongre aracılığı ile
gerçekleştirilebilir . Türkiye'nin önde gelen
kültür ve sanat adamlarının öncülüğünde
Türkiye Sanat Kurumları Birliği adı ile kurumlaşmaya gidilmesi , sanat
dünyasının demokratik örgütlenme hakkına daha geniş bir düzeyde sahip
olabilmesinin önünü açacaktır .
Her alanda olduğu gibi kültür ve
sanat dünyasında da örgütlenmeye ya
merkezden çevreye , ya çevreden merkeze ya da tepeden tabana veya tabandan
tepeye yönelik değişik yollardan örgüt
kurma yöntemleri vardır . Türkiye’de
kültür ve sanat alanında örgütlenmede ülke gerçeklerinden hareket ederek
sonuç alına bilinecektir . 1952 yılında kurulmuş olan Ankara Sanat Kurumunun bugüne kadar geçirdiği tarihsel süreç , ülkenin diğer kentleri ve
merkezleri açısından önemli bir
göstergedir. Üç çeyrek asırlık bir geçmişin getirdiği birikimin bu
aşamada her yönü ile değerlendirmesi gerekmektedir . Türkiye'nin yirminci
yüzyılın ikinci yarısında yaşadığı
siyasal dönemlerin kültür ve sanat yaşamına getirdiği yansımalar ,bütün toplum ile birlikte başkentteki Sanat
Kurumu açısından da önemli dersler
ortaya çıkarmaktadır . Cumhuriyetin kuruluş yıllarından soğuk savaşın zor geçen
yıllarına doğru bir değişim süreci , Türkiye’de de belirli dönemleri ortaya
çıkarmıştır . Sanata önem verildiği dönemleri , askeri dönemler ile baskı
yılları izlemiş ve sanat alanındaki
kurumlaşma süreci bu açıdan inişli ve çıkışlı gelişmeler ile karşı karşıya
kalmıştır . Siyasal iktidarların değişimi ile birlikte soğuk savaşın gergin
yılları bu açıdan sanat dünyasının
biçimlenmesinde etkili olmuştur .
Yirmi birinci yüzyılda yaşanmakta
olan değişim sürecinde kurumlaşma olgusu hem devlet çatısı altında hem de
toplumsal gelişmeler yönünde
görülebilmektedir . Var olan devlet düzenlerinin geleceğe dönük kendilerini
yenileme aşamasında resmi kurumsal yapılanmalar öne çıkarak belirleyici
olabilmektedirler . Ne var ki , bazen resmi örgütlenmelerin toplumsal alandaki özgür gelişmeleri ya da
bağımsız oluşumları etkileyerek , bunların önünü kesebildiği olumsuz durumlarla
da karşılaşılabilmektedir . Cumhuriyet tarihi içinde Türkiye’deki kültürel alan gelişmeleri
incelendiği zaman , bu alanda bir bakanlığın kurulmasına ve bu doğrultuda
bakanlık uzantısı bazı kamu kurumları ile genel müdürlüklerin örgütlenmelerine
öncelik verildiği görülmektedir . Diğer ülkelerde olduğu gibi devletin
gelişmesine öncelik verilirken, resmi kurumlar sistemi içinde kültürel ve
sanatsal örgütlenmelerin tamamlanmaya çalışıldığı anlaşılmaktadır .Sanat
dünyasının alt dallarında bazı kamu
kurumlarının öncelikli olarak örgütlenmesi
, devlet merkezli yapılanma yolunun ülke yönetimi tarafından tercih edildiği anlamına gelmektedir . Bugün
halen var olan Kültür Bakanlığının oluşum süreci izlendiği zaman ,resmi kamu
kurumlaşmasına ağırlık verildiği ortaya çıkmaktadır . Dünyanın çeşitli
bölgelerinde yer alan devletler, kendi varlıklarının toplumsal tabanını
yaratarak geleceğe dönük bir kurumlaşma süreci içinde kültür ve sanat alanını resmi olarak kendi varlıklarının temel
dinamiği olarak görmüşlerdir .
Kültür ve sanatın gelişmesi için en
üst düzeyde özgürlüklerin tanınması ve
bunların güvence altına alınması önem taşımaktadır . Bu doğrultuda toplumsal örgütlenme, devlet çatısı altındaki
resmi örgütlenmeden çok daha fazla anlam taşımaktadır .Bir ülkenin
insanları ve vatandaşları içinde
yetiştikleri kendi toplumsal yapılarının
kültür ve sanatını ortaya çıkardıkları aşamada , öncülük görevlerini
yerine getirerek ,resmi kültürel kurumlaşmaya toplumsal oluşumlar ile öncülük görevini yerine getirmektedirler . Ankara
Sanat Kurumu , bu açıdan sahip olduğu toplumsal ve kültürel birikimi öne
çıkararak , Türkiye'nin bütün illerinde yaşayan tüm sanatçıları ve kültür
adamlarını kurumsal yapılanma içinde bir
araya getirebilmenin yollarını aramak durumundadır . Türk Sanat Kurumu için
şimdiye kadar devlet bürokrasisi içinde Kültür Bakanlığı çatısı
altında bir yer bulunması gerekiyordu .
Ne var ki , şimdiye kadar böylesine bir resmi oluşumun merkezden
yönlendirilmesi yapılamadığı için
tabandan gelen tüm sanatçıların katılımı ile demokratik bir oluşum
doğrultusunda Türkiye Sanat Kurumları
Birliği adı altında , ülkemizin tüm sanat ve kültür temsilcilerinin
örgütlenmesinde demokratik bir kurumsallaşma açısından yarar bulunmaktadır . Merkezi devlet yapılanması toplum içinden gelen kültür ve sanat örgütlenmesiyle demokratikleşerek gelişecektir .
Devletlerin ve milletlerin yaşamında
kültür ve sanatın önde gelen yerleri vardır . Bir toplumun kültürü olmazsa o
toplumsal yapı uzun süre yaşayamaz ve dağılmak zorunda kalabilir . Bu
doğrultuda kültür ve sanat çalışmalarının devlet çatısı altında örgütlenerek
geleceğe kalacak düzeyde bir
kurumlaşma oluşumuna
yönlendirilmesi gerekmektedir . Çağdaş demokrasi ile yönetilen bir çok devlette
kültür ve sanat işleri için ayrı ayrı bakanlıklar kurularak, bu gibi yapıların şemsiyesi altında kültür ve
sanat gelişmelerine elverişli destekler sağlanabilmektedir .Daha çok büyük
devletlerin bu alandaki yapılanmalar
aracılığı ile öne geçmeye çalıştıkları ve devletler arası rekabet
düzeninde daha etkin bir konuma
erişebilmek için birbirleriyle yarıştıkları görülmektedir . Kamusal
alanların ele alınarak düzenlenmesinde
ileri kültür ile gelişmiş sanat yapılanmalarının önde gelen rolleri olmaktadır
.
Ankara Sanat Kurumunun üç çeyrek
yüzyıla ulaşan tarihsel geçmişi geçen
yüzyıldan bugünlere önemli bir birikimi
taşımıştır . Yirminci yüzyıldan yirmi birincisine geçerken , geçmişin
birikimi üst düzeyde etkin olarak
topluma yön göstermektedir . Türkiye'nin başkenti Ankara’da kültür ve sanat
etkinlikleri bir bakanlığın çatısı altında örgütlenirken , Ankara Sanat Kurumunun çalışmalarından geride
kalan önemli bir birikimi , bugünün genç kuşaklarına ve bu alanda çalışmalar
yapan yeni bürokrasi kuşaklarına
taşıyıcı kadrolar aracılığı ile aktarılmaktadır .Türkiye Cumhuriyetinin
bir kültür devleti olması için yıllarca mücadele eden Mustafa Kemal Atatürk’ün yolundan giden
Ankara Sanat Kurumu ve beraberinde ortak bir dayanışma düzeni içinde hareket
eden diğer kültür ve sanat kuruluşlarının,
önlerine çıkan her türlü engel ya da olumsuz koşullara rağmen, toplumun
gereksinmeleri doğrultusunda ulusal
düzeyde bir ileri çizgide bir katkı
sağlayabilmesi için , örgütlerin sosyal
ve kültürel çalışmalarının bugünün
toplumunun gereksinmeleri doğrultusunda ortaya çıkartılarak sergilenmesi acilen bir
gereksinme olarak öne çıkmaktadır . Her
hafta düzenli programlar yaparak, bunlar aracılığı ile başkent Ankara
izleyicisine düzenli bir çizgide cumhuriyetçi bir yaklaşım aktarılmaya
çalışılıyordu .Kültür ve sanatın her dalından gelen uzmanların ve öğretim
üyelerinin katılımları sayesinde bir araya gelme şansını elde eden kültür ve sanat kadroları , hep birlikte
sorunları dile getirirken , zaman içinde birbirleriyle sağladıkları dayanışma
ortamı içinde bu alanın sorunlarının
çözüme kavuşturulması çizgisinde önemli
katkılar getirebiliyorlardı .
Toplumlar devletlerin sosyal tabanını oluştururken , devletler
de toplumların kendi kendilerini yönetme doğrultusundaki en üst düzeydeki
örgütleri olarak devreye girmektedir . Bu çerçevede devlet ve toplum ilişkilerinin en iyi çizgide
örgütlenebilmesi önem taşımaktadır . Her devlet kendi toplumuna sahip çıkarken
, kültür ve sanatı bu alanda en üst düzeyde kullanarak sorunların aşılabilmesi
için çaba gösterdikleri anlaşılmaktadır
. Ankara'daki Sanat Kurumu gibi sosyal ve kültürel örgütlenmelerin yaptıkları etkinliklerin,
daha sonraki aşamalarda devlet ve toplum yönetimlerinin gereksinmeleri
doğrultusunda hazırlanan plan ve programların ortaya çıkarılışında , içerik
belirleme açısından fazlasıyla yarar bulunmaktadır .Bu açıdan Sanat
Kurumu Ankara merkezli olarak cumhuriyet rejiminin kültür ve sanat programları
doğrultusunda başkentin tercihlerinin oluşumuna uzun süre katkı sağlanmıştır .
Bu gibi durumlar ve gelişmeler için, Ankara Sanat Kurumu ve benzeri diğer
sanat derneklerinin uzun çalışmalar
sonrasında geliştirdikleri ortak programların bakanlık ve hükumet düzeyinde ele alınarak hükumet politikalarının geliştirilmesi
için değerlendirilmeleri gerekmektedir .Bir ülkede kültür ve sanat
ortamının en yüksek düzeyde etkin olabilmesi için yapılacak plan ve programlarda demokratik bir yapılanmanın gerçekleştirilebilmesi için kültür ve sanat kurumları ile yapılacak işbirliği ve ortak çalışmaların getireceği katkılar sayesinde, daha üst
düzeyde bir ileri kültür ve sanat ortamına kavuşabilmek mümkün olabilecektir
. Ankara Sanat Kurumunun yıllarca düzenli bir biçimde yapmış olduğu kültür ve
sanat çalışmalarının ,bir kamu hizmeti olarak bu yolda devreye girmesiyle birlikte çağdaş bir ortam yaratılabilecektir .
07.07.2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder