5 Ağustos 2023 Cumartesi

Prof.Dr.Hilmi Özden: Veda ve vefa


 

RAHİM (UTERUS) KISKANÇLIĞI IŞIĞINDA

VEDA VE VEFA

Hilmi Özden[1]

GİRİŞ

Nörofizyolojik olarak zihniyet dünyaları, cinsiyetler arası bariz farklılıklar göstermektedir. Özellikle erkeklerde görülen saldırganlığın mağduru kadınlar ve çocuklar olmaktadır. Araştırmacılar erkeklik hormonunun ve Y kromozomunun bu husustaki etkisinden bahsetmektedirler[2]. Bu erkeklerin kas gücü ve zorbalığa yatkın olmaları ile de bağlantılıdır. Toplumlarda erillik ve dişillik kalıp yargıları vardır. Araştırmalar erkeklerin, liderlik, nesnellik, bağımsızlık gibi yeterlik ve araçsallıkla ilgili özelliklerde kadınlardan daha ileride değerlendirildiklerini göstermektedir. Kadınlar ise tersine; yumuşaklık, duygudaşlık (empati) cana yakınlık, konuşkanlık gibi konularda daha üstün olarak değerlendirilmektedirler. Kültürler arası çalışmalar, cinsiyet kalıp yargılarındaki özün; birçok ülkede benzer olduğunu göstermektedir. Söz gelimi Nijerya'dan İspanya'ya, Hindistan Japonya, Kanada, Brezilya’ya kadar her kıtadan seçilmiş 25 ülkenin üniversite öğrencileri üzerinde yapılan bir araştırmada; cinsiyete ilişkin toplumsal kalıp yargıları araştırılmıştır. Bütün ülkelerin katılımcıları serüven düşkünlüğü, bağımsız, baskın ve güçlü olmayı erkeksi; duygusallığı, kabullenici olmayı batıl inanç sahipliğini ise kadınsı olarak nitelemişlerdir[3].

RAHİM KISKANÇLIĞI

Psikanalist ekolün kurucusu Freud’un kişisel hayatından kaynaklanan ön yargıları ile kadınlarda mevcut olduğunu iddia ettiği penis kıskançlığı kadın psikanalist Karen Horney’in söylediği gibi esasında mevcut değildir. Tam tersine erkeklerde uterus (rahim) kıskançlığı mevcuttur. Erkek baskın toplumlarda (-ki dünyada bu büyük bir yekûn tutmaktadır-) kadınlara karşı uygulanan şiddetin de temel yapılarından birini oluşturmaktadır. Karen Horney (16 Eylül 1885 Hamburg, Almanya - 4 Aralık 1952, New York, ABD), Almanya doğumlu Amerikalı psikanalisttir. Sigmund Freud’un bazı görüşlerini kabul etmesine rağmen önemli konularda ondan ayrılmıştır. 

Karen Horney insan davranışlarının çevresiyle olan ilişkiler içinde geliştiğini düşünmektedir. Sosyokültürel etkenlerin davranışların belirleyicileri içinde olduğunu vurgulamıştır. Freud ego kavramını çocukluk dönemi ile sınırlandırdığı halde Horney “ben”in sürekli gelişim içinde olduğunu savunmaktadır. Freud'un libido kuramını da eleştirmiş ve genelleme yapılamayacağını söylemektedir. Üstelik ona göre Oidipus Kompleksi (trajedisi)[1]



[1] Oidipus trajedisi: Sophokles’in anlatımı ile bir kâhinin bir çocuğun babasını öldürüp annesi ile evleneceğini krala söylemesi üzerine yeni doğan bebek güvenilir bir kişiye verilir. Bu kişi tarafından ismi Oidipus olan bebek bir ağaca ayağından asılarak ölüme terk edilmiştir. Onu bir çoban bulur ve kurtarır. Daha sonra bilmeden babasını öldürür ve annesi ile evlenir.



[1] Felsefe Lisans Mezunu

[2]Erich Fromm (1984). İnsandaki Yıkıcılığın Kökenler I. Kitap, çev: Şükrü Alpagut, Payel Yayınevi, İstanbul, s.296.

 

[3] Sezen Ünlü, Çiğdem Kırel, Aysel Kayaoğlu (2011). Sosyal Psikoloji, Anadolu Üniversitesi, AÖF, II. Cilt, Eskişehir,   s.  135.

biyolojik kökenli değil ebeveynlerin yanlış tutumlarının bir sonucu ortaya çıkmaktadır. Freud'un ölüm içgüdüsüne karşı da insanlar yıkıcı olsa da bu eğilimler tedavi ile çözümlene bilmektedir demektedir. Ona göre insan sorun çözme özelliğine sahiptir. Horney Çağımızın Tedirgin İnsanı isimli yapıtında “Freud'un birtakım yanlış genelleştirmeler yapmakla kalmayıp insan tavırlarını ve davranışlarını belirleyen gerçek itkileri de geniş ölçüde engellediğini vurgulamaktadır. İnsanın sonsuz imkânlarına rağmen Freud kavramlarıyla çıkmaza saplanıldığını ifade etmektedir”[1].  Horney’in korku ve anksiyete kavramlarına getirdiği yaklaşımda psikanalist görüşte önemli bir yer tutmaktadır. Karen Horney başlangıçta Freud düşüncesine karşı dikkatli yaklaşmıştır. Çünkü karşısında bir psikanalist bilim aforoz kurumu bulunmaktadır.

Sigmund Freud’un yetmişinci doğum günü 5 Mayıs 1926 yılında kutlanmaktadır. Akademik çevrelerde yaygın olduğu gibi, Freud’un sadık arkadaşları ve öğrencilerinden bazıları önde gelen psikanalistlerinden onun onuruna bir kitap olacak Festschrift (Anı Kitabı) için bölümler yazmaya davet etmeye karar vermişlerdir. Karen Horney’de “Kadınlıktan Kaçış” “The Flight from Womanhood”  başlıklı bir makaleyle buna katkıda bulunmuştur. Bir arkadaşına, onun pamuklu kumaşa sarılmış bir taş gibi olduğunu söylemiş - sert, neredeyse bir silah, yine de yumuşak ve ince bir övgü diliyle ve iltifatlarla ifade edilmiştir-. Karen Horney burada “Psikanaliz bir erkek dehanın eseridir ve [Freud'un] fikirlerini geliştirenlerin neredeyse tamamı erkektir” diye söze başlamaktadır. “Erkek psikolojisini daha kolay geliştirmeleri ve kadınlardan çok erkeklerin gelişimini anlamaları doğru ve makuldür[2].”Bir kızınkiyle ilgili temel Freudyen kavramları tekrarladıktan sonra Horney, “bilimin o kavramları sıklıkla bulduğunu” ileri sürer. Kadın psikolojisi şimdiye kadar kadınların “büyüsü altında” inşa edilmiştir. Bir erkek bakış açısı ve “zihinlerimizi bu eril düşünce tarzından kurtarmaya çalışırsak, neredeyse kadın psikolojisinin tüm problemleri farklı bir görünüme bürünmektedir.”[3] Kadın bedeni, çocuk doğurma, annelik ve besleme kapasitesiyle, bir kadına “hiçbir şekilde göz ardı edilemez fizyolojik üstünlük” sağlar ve aslında erkekler genellikle “yoğun bir kıskançlık” gösterirler.  Karen Horney kadınlardaki kıskançlık belki de erkeklere verilen sosyal ayrıcalıklara karşı bir erkek vücudunun parçalarını kıskandıklarından çok daha fazladır. “Aslında bir kız doğumdan itibaren toplumsal ortamda aşağılanmaya maruz kalmaktadırlar.[4]

Böylece ilerleyen yıllarda da Karen Horney, Freud'un erkek psikolojisinin bir dalı olarak görünen kadın psikolojisi görüşüne çok farklı yaklaşmıştır. Freudcu bir dogmatik düşünce olan kız çocuklarında ki penis kıskançlığı ve psikanalitik teorideki erkek yanlılığının tezahürleri gibi kavramları açıkça reddetmiştir. Bunun yerine, kadın psikiyatrik rahatsızlıklarının çoğunun kaynağının, Freudyen teoriyi üreten erkek egemen kültürde bulunduğunu savunmuştur. Kadınların yaşamı yaratmada ve sürdürmede birincil rolü olan hamilelik, emzirme ve annelik konusundaki erkeklerin kıskançlığının, erkekleri diğer alanlarda üstünlüklerini talep etmeye yönlendirdiğini öne sürmüş ve rahim kıskançlığı



[1] Karen Horney (1980). Çağımızın Tedirgin İnsanı, Tur Yayınları, İstanbul, s. 35.

 

[2] Susan Tyler Hitchcock (2005). Karen Horney Pioneer of Feminine Psychology (Kadın Psikolojisinin Öncüsü: Karen Horney), Chelsea House Publishers, Heights Cross Communications, United States of America, s. 35.,  Karen Horney, “The Flight from Womanhood”, in Feminine Psychology, p. 54.

[3] Susan Tyler Hitchcock, a. g. e., s.36.

[4] Susan Tyler Hitchcock, a. g. e., s.36.

kavramını psikanalist dünyada tanıtmıştır. 1932'de Horney, Chicago'daki Psikanaliz Enstitüsü'nün müdür yardımcısı olmak için Amerika Birleşik Devletleri'ne gitmiş 1934'te New York'a taşınmış ve özel muayenehanesine geri dönerek ve New School for Social Research'te öğretmenlik yapmıştır. Orada, Freud tarafından tanımlanan içgüdüsel veya biyolojik dürtülerden ziyade çevresel ve sosyal koşulların, çoğu şeyi belirlediğini savunduğu The Neurotic Personality of Our Time[1] (1937) ve New Ways in Psikanalizde[2] (1939) başlıca teorik çalışmalarını üretmiştir. Bireysel kişilik özelliklerinin nevrozların ve kişilik bozukluklarının başlıca nedenleri olduğunu anlatmıştır. Horney, özellikle Freud'un kültürel ve sosyal koşullarla daha yeterli bir şekilde açıklanabileceğini düşündüğü libido, ölüm içgüdüsü ve Oidipus kompleksi kavramlarına itiraz etmiştir. Daha sonraki nevroz gelişiminden sorumlu olan birincil koşulun, çocuğun “potansiyel olarak düşmanca bir dünyada yalnız ve çaresiz” hissettiği, bebeğin temel kaygı deneyimi olduğuna inanmıştır. Çocuğun bu kaygıyla başa çıkmak için benimsediği çeşitli stratejiler, sonunda hem nevroz hem de kişilik bozukluğuna neden olan kalıcı ve mantıksız duygulara düştüğünü anlatmıştır. Horney'nin geniş klinik deneyimine dayanan fikirlerinin çoğu, psikanalitik terapiye yeni bir yaklaşıma çevrilmiştir. Psikanalizin hedefleri için gerçek yaşamla, günümüz sorunlarıyla başa çıkmanın, çocukluktaki duygusal durumları ve fantezileri yeniden yapılandırmak kadar önemli olduğunu düşünerek, hastaların mevcut kaygılarının özel nedenini belirlemelerine yardımcı olmaya çalışmıştır. Birçok durumda, hastanın kendi kendine psikanaliz yapmayı bile öğrenebileceğini öne sürmüştür. Sıkı Freudyen teoriye bağlı kalmayı reddetmesi, Horney'nin 1941'de New York Psikanaliz Enstitüsü'nden atılmasına neden oldu ve bu da Horney'i yeni bir grup, Psikanalizin İlerlemesi Derneği ve ona bağlı eğitim merkezi olan Amerikan Psikanaliz Enstitüsü'nü kurmakta özgür bırakmıştır. Horney, bu derneğin American Journal of Psychoanalysis'i “Amerikan Psikanaliz dergisini” çıkarmaya başlamış ve 1952'deki ölümüne kadar editörlüğünü yapmıştır. Ayrıca yazmaya devam etmiş ve Our Inner Conflicts[3] (1945) ve Neurosis and Human Growth[4]'ta (1950)  nevrozların kişilerarası ilişkilerdeki rahatsızlıklardan kaynaklandığına dair görüşlerini açıklamıştır. Öldüğü yıl (1952) New York'ta Karen Horney Vakfı kuruldu ve bu vakıf 1955'te Karen Horney Kliniği'ni doğurmuştur. Horney'nin nevrozun nedenlerine ve dinamiklerine ilişkin analizi ve Freud'un kişilik teorisini gözden geçirmesi etkili olmaya devam etmiştir. Kadın psikoseksüel gelişimi hakkındaki fikirlerine, konuyla ilgili ilk makalelerinin bir koleksiyonu olan Feminine Psychology[5]'nin 1967'de yayınlanmasından sonra özellikle bu görüşe dikkat edilmiştir[6]. Kadın Psikolojisi kitabı ile Freud’un cinsel kıskançlık düşüncelerine karşıt olarak tutarlı bir temellendirme yapan Karen Horney’in uterus (rahim) kıskançlığı insanlığın üzerinde düşünmesi gereken çok önemli bir kavramdır. Çünkü Türk irfanında kadının uterusu o kadar kutsal kabul edilmiştir ki ona Allah’ın 99 isminden “Rahim” ismi layık görülmüştür. Aynı zamanda hemen hemen tüm dünya dillerinde aynı derecede öneme sahip karşılıklar verilmiştir. Örneğin uterus Latince ilk anlamına gelir ve Allah’ın “Evvel” isminin anlamını vermektedir. Bu kadına verilen ayrıcalığın ve önemin ufak bir işaretidir. İnsanların embriyonik genital yapıların yetişkinlerdeki karşılaştırılmasında erkeklerde kadındaki uterusun (rahmin) karşılığı bulunmamaktadır. Her ne kadar erkeklerdeki bazı yapıların da kadınlarda eşdeğeri bulunmasa da uterusun anatomik ve fonksiyonel zenginliğine bunların hiç biri denk değildir.

VEDA ve VEFA

Bebek doğduğu andan itibaren uterusa (rahim) veda eder. İster kız çocuğu isterse erkek çocuğu olsun hayatının ilk yıllarında rahmine veda ettiği annesine vefa duyguları ile doludur. Yıllar ilerledikçe bu duygular zayıflar özellikle bazı erkekler eşi olacak kadına vefa duymaz olmaktadır. İşte bu yaradılışa aykırı kişilik parçalanmasıdır. Çünkü veda basit bir eylem olmadığı gibi vefa da basit bir kavram değildir. İnsanlık cennete veda ettiğinden beri vefayı aramakta veda ettiği yere özlem duymaktadır. Vefanın olmadığı yerde aile, ağaç, kısaca hiçbir soysal müessese ve varlık yeşermemektedir. Hz Muhammed(Selam olsun)  “Cennet anaların ayakları altındadır” buyurmaktadır. Cennet, ağaç, vefa, yaradılış ve ilk var oluşun simgesel dilini kapsamaktadır. Bu dilin okunması ve anlaşılması insanın köklerine vefa duyması ile ilgilidir. Kökler meyveyi vermek için vardır. Meyve köklere veda eder. Ama bu veda ediş yeni bir ağaç ve kökleri oluşturmaya engel değildir. Dolayısıyla vedanın vefası vefanın vedası iç içe geçmiş durumdadır. Hayatın döngüsünün tekâmülü bu iki kavram içerisinde hayat bulmaktadır. Özellikle erkekler bu hakikati unutmuşlar kız çocuklarına ve kadına bakışlarında yüz yıllarca veda-vefa bağlantısını ihmal etmişlerdir. Muazzez kitabımız Kur’an’ı Kerim’de Tekvîr suresi “8. 9.10. 11. 12. 13. 14. Ayetlerde “Diri diri toprağa gömülen kıza, hangi günah sebebiyle öldürüldüğü sorulduğunda, Sahifeler (amel defterleri) açıldığı zaman. Gökyüzü sıyrıldığında, Cehennem alevlendirildiği zaman, Cennet yakınlaştırıldığı zaman, Her can, kendine ne hazırladığını bilecektir” ilahî uyarılarına her insan kulak vermelidir. Türk gençleri hem annelerine hem evdeşlerine hem de ayırım yapmadan tüm çocuklarına sahip çıkmalıdır. Türk Milleti ve İnsanlık, kızı Hz. Fatıma’yı (selam olsun) görünce ayağa kalkan Hz. Muhammed’in (O’na, Ashab-ı Güzün’e, Ehl-i Beytine selam olsun) ahlakına yani evrensel ahlaka yeniden kavuşmalıdır. Bu ahlak insanlığı gölgesi altına alacak bir “Şecereyi Tayyibe (tertemiz ağaç)” olacaktır. İyilikleri ve güzellikleri kendisinde cem etmiş bu ağaç köklerine vefa ile yaklaşan suyu  gövde üzerinden veda eden meyvelerle âleme hediye edecektir. Bu meyveler tekrar vefa ile insanlığı aydınlatacaktır. Ağaçların kökleri bir ormanda birbirine bağlı ve susuz kalan ağaca su ulaştırdığı gibi insanlıkta bunu sosyal hayatına uyarlamaktadır. Diğer canlılarla olduğu gibi ağaçla akrabalığımız bizim kadim zamana hatta zaman öncesine kadar uzanmaktadır. Bu bize dünyayı bahşeden bir yolculuğun hikâyesidir. Nuh Suresi 17. Ayette “Allah sizi bir bitki olarak yerden bitirdi” buyrulması bu akrabalığın açık ifadesidir. Anne Rahminde bir ağaç gibi başlayan yolcukta benzer bir serüvenin bugünkü hikâyesidir.

İnsan cennete, ağaca, rahime, anaya veda etmiştir. Bu vedanın karşılığı her zaman vefa olması gerekirken başarıldığını söylemek mümkün değildir. Çünkü insan özelde erkek biyolojik kimliğine takılıp kalmaktadır. Bunun sonucu insanî kimliğini göz ardı etmekte ve biyolojik canlıdan insanî var oluşa tekâmül edememektedir. Karen Horney’in rahim kıskançlığı ikileminden kurtulamayan erkek bunun problemlerini cemiyete yansıtmakta kendisi vefasızlık yaparken vefayı sürekli diğer insanlardan beklemektedir. İnsanlık var oluşa bakıp veda ettiği anne rahmine duyacağı vefa toplumsal barışı da inşa edecektir. İnsan kadın-erkek biyolojik ayrılığını insanî Şecereyi Tayyibe (tertemiz ağaç)” ye yükseltecektir. Bu ağaç insanın göğünden (arş-akıl-gönül) bütün azalarına dallarıyla uzanan “Tuba Ağacı” misali nüfuz edecektir. Aksi halde tek yönlü bir vefa beklentisi içinde olan ünlü Rus edebiyatçısı Puşkin’in düştüğü duruma düşecektir. Puşkin Kur’an_kerim kültürüne de vakıf tanınmış bir Rus aydınıdır. Fakat onun çıkmazı uterus kıskançlığının tarihsel bir örneği olmasıdır. Eşini kıskandığı halde kendisi eşinin kıskanacağı her hareketi kendisine mubah görmektedir. Bir gün eşine kur yapan Baron d’Anthes’i düollaya davet eder ve ölümle(29 Ocak 1837) sonuçlanacak bir vefayı hazırlar. Puşkin’in hayatı ve ölümünde; vefa ve vedanın bir birini tamamlayan değil tam tersine zıt ilişkileri ortaya çıkmıştır. Hâlbuki veda ile vefa bir biri ile var oluş anından beri insana emanet olarak verilmiştir. Kur’an Ahzab suresi 72. Ayette: “Biz emaneti göklere, arza ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalim ve bilgisizdir”. Birçok emanetle birlikte vefa insanda insanlığın  inkişafı için verilmiştir. Bu insanın biyolojik düşünceden, hümünal düşünceye  geçişini sağlayacak ve topraktan ruha yükselişi gerçekleşecektir. Fakat bilgisizlik çerçevesinde nefsine ve başkasına zulüm, vefayı unuturmuş; insan vedada kendisine teslim edilen manayı kaybetmiştir. İnsanın iniş serüveni veda ile başlasa da çoğu kez vefa ile devam etmemiştir. İnsan için ahlak ve hakikat ilkelerinden en önemlisi veda ettiği aslına vefa duyabilmesidir. Bunu idrak edip gerçekleştiremezse emanete vefa göstermemiş olacaktır. Kutadgu Bilig’deki şu beyitler Türk irfanında vefanın önemini vurgulamaktadır: “İnsanlığın başı vefadır.” (KB.2040.b.) “Cefa edene karşı vefa göstermekte devam et; yiğit olan vefa gösterir; kötüler ise cefa ederler.” (KB.3432.b.) “Yakınlık hakkı vefakârlıkla takdir edilirse, doğu ile batı arasında hemen bir tepe aşılınca ulaşılacak kadar yakın bir mesafe olur.” (KB.3706.b.) “Yalancı insanlar vefasız olur; vefasız kimseler halkın hayrına uygun olmayan işler yaparlar.” (KB.2039.b)” “Yalancı adamdan vefa bekleme; bu uzun yıllardan beri tecrübe edilmiş bir sözdür.” (KB.2042.b).

            Rahim Kıskançlığından kurtulmuş erkeklerin veda ettikleri rahme (uterus) vefa göstermeleri ile idrak düzeylerini yükseltmeleri halinde; insanlık hak ettiği barış ve huzuru bulacaktır. Aksi halde veda/vefa arasında uyum değil kargaşa devam edecek insanlığın akıl (gönül) çapı her geçen gün daralacaktır. Gönül çapının genişlemesinde insanlığın deneyimleri ile birlikte aydınların toplumu aydınlatmada evrensel ilkeleri önce kendilerinin yaşamasında önem vardır. Bu ilkeleri kendi hayatlarında yeşertememiş onları toplumları besleyecek ağaçlar haline getiremedikleri takdirde sözleri kuru yapraklar misali sonbahar vedasına dönüşecektir. ilkbaharda meyvenin misali çiçeğe vedası olmak istiyorlarsa insan doğasının hakikati ile buluşmaları ve bunu yaşamaları gerekmektedir. Yaşayan yaşatabilir ve Hakkın veda-vefa emanetini taşır.

Kaynaklar:

- Erich Fromm (1984). İnsandaki Yıkıcılığın Kökenler I. Kitap, çev: Şükrü Alpagut, Payel Yayınevi, İstanbul.

-James Lacy&Kendra Cherry, Contributions of Karen Horney to PsychologyKaren Horney'in Psikolojiye Katkıları” on March 28, 2020, https://www.britannica.com/topic/University-of-Gottingen,

- Karen Horney (1980). Çağımızın Tedirgin İnsanı, Tur Yayınları, İstanbul.

-Karen Horney (1986). Kadın Psikolojisi, çev: Selçuk Budak, Payel Yayıncılık, Ankara.

-Sezen Ünlü, Çiğdem Kırel, Aysel Kayaoğlu (2011). Sosyal Psikoloji, Anadolu Üniversitesi, AÖF, II. Cilt, Eskişehir.

-Susan Tyler Hitchcock (2005). Karen Horney Pioneer of Feminine Psychology(Kadın Psikolojisinin Öncüsü: Karen Horney), Chelsea House Publishers, Heights Cross Communications, United States of America.

Yusuf Has Hacip (1974). Kutadgu Bilig (Çev : Reşit Rahmeti Arat), 2. Baskı, II. Cilt, Türk Tarih Kurumu, Ankara.

 



[1] Karen Horney (2019). Çağımızın Nevrotik Kişiliği, Çevirmen: Başak Kıcır, Sel Yayıncılık.

[2] Karen Horney(2017). Psikanalizde Yeni Yollar, Türkçesi: Selçuk Budak, Totem Yayınları, İstanbul.

[3] Karen Horney(2017). İçsel Çatışmalarımız, Türkçesi: Zeynep Koçak, Sel Yayınları, İstanbul.

[4] Karen Horney (1999). Nevrozlar ve İnsan Gelişimi, Çeviren: Selçuk Budak,  Öteki Yayınları, Ankara.

[5] Karen Horney (1986). Kadın Psikolojisi, çev: Selçuk Budak, Payel Yayıncılık, Ankara.

[6] James Lacy&Kendra Cherry, Contributions of Karen Horney to PsychologyKaren Horney'in Psikolojiye Katkıları” on March 28, 2020, https://www.britannica.com/topic/University-of-Gottingen,