Öğretim Görevlisi ve Yönetim Danışmanı BAHRİ ESKİN Beyefendi İle Merhum Prof. Dr.
OKTAY SİNANOĞLU Hakkında Konuştuk...
Oğuz ÇETİNOĞLU ocetinoglu1@gmail.com |
Oğuz ÇETİNOĞLU
GİRİŞ:
Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu, aidiyetini koruyan, mümtaz bir
kişi, kelimenin tam mânâsı ile ‘münevver’ bir ilim adamı idi. Münevver
kelimesini, çok kimse; ‘aydınlatılmış, parlatılmış mânâsında bayan ismi’ olarak
bilir. Sinanoğlu, sâdece ‘aydınlatılmış’ değil, aynı zamanda, çevresindekileri
‘aydınlatan’, ‘bilgilendiren ’ ve ‘şuur sâhibi yapmaya çalışan ’ bir
ışıklı şahsiyetti.
Türk dilinin yılmaz ve yorulmaz müdâfiî idi. Türkçe şuurunu
uyandırmak ve geliştirmek için kasırgalar estirdi.
Türkiye’de ‘sömürge aydını ’ olmakla iftihar eden
mankurtların hayran olduğu ABD’nin nasıl tefessüh ettiğini şöyle
açıklıyordu:
‘Dick Cheney ve çevresi bir çetedir. Bu çete ABD
halkını soydu. Dışişleri Bakanı Condolezza Rice, bakan olmadan önce bir petrol
şirketinde danışmandı. Bush’un seçim kampanyasını Rice’in şirketi destekledi.
Bush tekrar seçildiğinde Condolezza, dışişleri bakanı oldu. Petrol şirketlerine
vergi muafiyeti sağlandı. Cheney’in danışmanlığını yaptığı Halliburton adındaki
inşaat şirketi ise Irak’taki üs ihalelerini aldı. Savunma Bakanı
Rumsfeld ise, kuş gribi için ilaç ve aşı üreten dev bir ilaç şirketinin yönetim
kurulundaydı. Kuş gribi, domuz gribi, salgınlar icat edilince aşı satışları
patladı, Rumsfeld çok zengin oldu. ABDnin devlet anlayışı sömürgecilik ve
katliamcılığa dayalıdır. Ve işin acı yanı Türkiye hâlâ böyle bir devletten
medet umuyor. Batı toplumlarında kendinden olmayanı insan saymama anlayışı
vardır. Batılar ırkçıdır. ABD, zencilere ve Kızılderililere karşı, Almanya,
Yahudilere karşı; günümüz Almanya ve Hollanda’sın da Türklere karşı ırk
ayrımcılığı yapmaktadır. Irkçılık batı ülkelerinin köklerinde vardır. Hıristiyan
yobazlığını da bunlara katmamız gerekiyor. Ülkemizdeki ücretli, kontörlü ABD
düdükleri, ABD'yi hâlâ yeleli bir aslana benzeterek, ülkemizi ABD’nin elinde
kalan son kulu ve kölesi olarak tutmak istiyorlar.‘
mankurt: Özel metodlarla düşünme kabiliyeti yok edilmiş
şuursuz köle. Dick Cheney: 2001-2009 yılları arasında ABD başkan
yardımcısı.
OĞUZ ÇETİNOĞLU
Oğuz Çetinoğlu: TÜMÖD Tüm Öğretim Elemanları Derneği
İstanbul Şubesi olarak Descartes’in bir sözünü, Karl Marx’ın, Hegel’in
diyalektiğine yaptığı gibi ters çevirerek ‘Varım, onun için düşünüyorum ’
diyen Rahmetli Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu için vefa toplantısı
düzenlediniz. Çok da iyi yaptınız. Tebrik ve teşekkürlerimi sunarım. Sizi bu
toplantıyı düzenlemeye yönlendiren etkenler nelerdi?
Bahri Eskin: Değerli bilimcimiz Prof. Dr. Oktay
Sinanoğlu’nun bizlere gösterdiği bilim ve gönül birlikteliğinin ışıklı yolunda
aydınlanma ve aydınlatma amaçlı bazı dersler çıkarmak düşüncesi bizim hareket
noktamız oldu. Oktay Sinanoğlu’nun defalarca anılmayı hak eden, bilimde
ve kültür alanında öncü nitelikleri olan ve emperyalist dayatmalara, oyunlara
direnen, ömrünün önemli bir bölümü batı ülkelerinde geçmesine rağmen Asyalı
olmakla övünen, çok değerli ve dâhi bir kişilik olduğuna inanıyoruz. Gönül ve
akıl arzu eder ki bu toplantı başlangıç olsun ve başta Türkiye olmak üzere
dünyanın bütün fen bilimleri bölümlerinde, bütün evrenkentlerinde
(üniversitelerinde), belediyelerinde Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu için benzer
toplantılar yapılarak hayatı, fikirleri, bilim ve gönül ilişkisi, mücâdelesi
gençlere doğru bir biçimde anlatılsın...
Oktay Sinanoğlu adının akademik salonlara verilmesi
gerektiğine inanıyoruz. Yaşarken anıtlaşan bu büyük bilimcimizin heykel, resim
ile kitaplarının evrenkent dediği üniversitelerin bahçelerine, duvarlarına
konularak, gençleri aydınlatmasına aracı olmak istiyoruz.
Çetinoğlu: Çok güzel, örnek bir teşebbüs. Başarılar diliyorum.
Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu; çok yönlü, ülkesini ve milletini
seven, ‘bizden’ bir ilim adamı idi. Diğer özelliklerinden söz eder misiniz?
Eskin: Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu hepimizi bilim ve
kültür alanında doğu ve batı eksenli ufuk turuna çıkartacak niteliktedir.
Hayatı, yakın zamanların gerek Türkiye gerekse dünya için bir bilim ve kültür
tarihi niteliğindedir. Başta ‘Türk Aynştayn’ı’ isimli kitabı olmak üzere
kitaplarını özellikle genç bilimcilerin, evrenkentlilerin, herkesin mutlaka
okumasını öneririm.
Bilindiği üzere hocamızın yurt dışında gerçekleşen acı
kaybı ve ardından geçen zaman Türkiye’de seçim dönemi arifesine ve yine
ülkemizin yavaş yavaş emperyalist güçler ve yerli uzantılarınca bölünme
sürecine doğru sürüklenmeye çalışıldığı bir kaos döneme denk geldi. Oktay
Sinanoğlu; ‘Seçim ve hükümet kurma konusunda batı ülkelerinin oyunlarından
biri, tahterevalli hükümetler kurmak isterler’ diye açıklamıştı.
İşte bu süreçte ve belirttiğim sebeplerle çok değerli ve
seçkin bir bilimciyi yitirdiğimizi ülke olarak, üniversiteler olarak yeterince
konuşamadık, anamadık ve kavrayamadık. Bu açığı, düzenlediğimiz vefa toplantısı
ile kısmen de olsa kapatarak, kendisini, mücâdelesini, çalışma ve düşüncelerini
unutturmayacağımızı ve içinde yaşadığımız dönem açısından da önemli olduğunu
göstermek istedik. Ve Oktay Sinanoğlu’nun hâtırâsını yaşatmayı, düşüncelerini
paylaşmayı, TÜMÖD İstanbul Şubesi olarak bu toplantıyla başlatmayı görev
bildik.
Çetinoğlu: Sinanoğlu Hocamızın üstün özellikleri
saymakla bitmez. Devam eder misiniz?
Eskin: Oktay Sinanoğlu bilindiği üzere çok yönlü bir
bilimcidir. Bol ödülleri olan, iki defa aday gösterilmesine rağmen malûm
sebeplerle kendisine Nobel verilmeyen ancak Nobel ödülü verilecekler için
kendisine danışılan bir kişidir. Dünyanın batıda üç yüzyılda en genç yaşta
profesör unvanını bileğinin hakkıyla elde etmiş, dünyanın seçkin
evrenkentlerinde birçok kürsüsü ve yeri olmuş, evrensel nitelikleri olan bir
bilimcidir. Sayılamayacak kadar çok başarının sahibidir.
Çetinoğlu: ‘En değerli yönü?’ Diye sorsam…
Eskin: Oktay Sinanoğlu’nun en değerli yönü: Ruhbilimsel
savaş dediği Psikolojik savaşı bilmesidir. Bugün ‘Acaba Oktay Sinanoğlu’nun
asıl öne çıkartılması gereken yönü hangisidir?’ sorusuna verilmesi gereken asıl
cevap budur. Şunları da elbette düşünüp söyleyebiliriz. Bilim dünyasına çeşitli
alanlarda yaptığı olağanüstü katkılar, kimyaya, fiziğe ve matematiğe, moleküler
biyolojiye veya kuvantum alanına yaptığı katkılar mıdır? Kimyadaki boşlukları
daha genç yaşta görerek standart bir kimyacı olmaması, kimyaya birkaç çeşit
matematiği sokması mıdır? Bu alanlarda yaptığı çalışmalarla, genç yaşta dünyaca
ünlü bir profesör olup, ‘Harika Türk Çocuğu’ veya bol ödüllü bir Türk
Aynştayn’ı olarak tanınması mıdır? ODTÜ’de bölüm veya TÜBİTAK’ı kurma
çalışmaları mıdır? Yoksa ısrarla dile getirdiği önceliklerinden olan
Türkçemize, kültürümüze olan önemli katkıları mıdır? Yabancı dillerin,
Tarzancaların yerine Türkçenin bir bilim dili olarak üniversitelerimizde
okutulması gerektiği konusundaki ısrarlı mücâdelesi midir? Veya Japonya’ya
Türkiye’nin özel elçisi olarak tâyin edilmesi ve ilişkileri çok yönlü
başlatması mıdır? Saydıklarımız daha da çoğaltılabilir…
Şüphesiz bunların hepsi Oktay Sinanoğlu’nu tanımamızı,
saymamızı ve sevmemizi sağlayan O’nu değerli kılan çok önemli niteliklerdir.
Kanaatimce Oktay Sinanoğlu’nu hepsinden önemli kılan ve O’nu farklılaştıran
asıl önemli niteliği, söz konusu edilen bilim ve kültür yönlerini de bütünüyle
kapsayan bir niteliktir ki bu niteliklere herkeste, her bilimcide ve her
aydında rastlanamamaktadır. Bu da kendi tanımıyla ‘küresel kraliyetçiler’
dediği batı emperyalizminin, psikolojik savaşlarına karşı dünyada ve Türkiye’de
korkusuzca direnen, devşirilmeyi asla kabul etmeyen, millî bir duruşu olan özel
ve seçkin bir bilimcimiz olmasıdır.
Başka bir ifadeyle, psikolojik savaşın amaç ve
hedeflerini çok öncelerden anlayarak, onun ülkemizdeki ve hatta dünyadaki
saldırılarını, tahribâtını önlemeye, onlara set çekmeye, yollarını tıkamaya bir
bilimci ve aydın olarak elindeki bütün imkânları kullanarak uğraşan ve savaşan
evrensel nitelikleri olan bir aydınımız olmasıdır. Bu yönü, Oktay Sinanoğlu’nu
gerek bilimci ve gerekse aydın olarak bilim dünyası içinde nâdir kılmakta, özel
yapmaktadır. İşte O, bu niteliği ile Türk milletinin gönlünde şimdiden
ayrıcalıklı bir yere sahip olmuş, hepimizin saygısını ve sevgisini kazanmıştır.
Çetinoğlu: Emperyalist zihniyetle mücâdelelerinden söz
eder misiniz?
Eskin: Bir ülke içinden nasıl fethedilir? Sorusuna 2006
yılında; “Bir ülke, bir millet topla tüfekle bitirilemez. Çağımızda top tüfek
daha çok askerî malların ticareti içindir. Ülkenin asıl fethi, beyinlerin,
zihinlerin, gönüllerin fethedilmesiyle olur. Bu tür savaşta kelimeler çok önemlidir.
Durup dururken bir yerlerde bu işin uzmanları bir kelime icat ederler. Durup
dururken bir milleti veya bütün Müslümanlığı tek kelimeyle öcü gösterirler.
Basın yayınla öyle ayarlarlar ki her gün, dünya kamuoyu tek kelime ile
şartlandırılır. Dünyayı asıl idare edenlerin düşmanlıklarını anlayıp da
birileri karşı çıkınca bunları susturmak için de karşısına bir kelime icat
ederler.” Diye cevaplandırmıştır. Sonra da şöyle devam etmiştir: “Bu
durumda Türkiye’de insanların maneviyatını kurtarmak, gönüller için uğraşmak
lazım. Kurtuluş savaşı artık gönüllerin, zihinlerin kurtarılmasıyla olacaktır.
Ama bu savaşta herkesin atacağı kolay, ama önemli adımlar var (...).
Başkasından beklemeyin. Onun için insanlara sağcı solcu laik dindar vb. gibi
kalıplarla bakmayın. Millî dâvâları, akıbetimizi belirleyecek dâvâları önüne
koyduğunuz zaman ne yapıyor ona bakın.”
Çetinoğlu: Konuya biraz daha yakından bakabilir miyiz?
Eskin: Psikolojik savaş olgusuna biraz daha yakından
bakacak olursak, çok önceden de şöyle diyordu: “2001 yılı sonlarında Irak’a bir
saldırı olursa Türkiye’nin başı yanacak.” dedi. Nitekim başımız yandı.
O psikolojik savaş kurallarını biliyordu. Emperyalizmin
şifrelerini çoktan çözmüştü ve Amerika’nın el attığı her ülkede her şeyin
sahtesini kurduğunu söylüyordu.
Çetinoğlu: Psikolojik savaşla, kavramların
değiştirildiğini nasıl açıklıyordu?
Eskin: Dersler içeren şu örneklerle açıklıyordu:
l- ‘Milliyetçi’ kavramı, eşittir sadece ‘anti-komünist’e
indirgendi. Bir kişi anti-komünist olur da Yunan milliyetçisi de olabilir.
2- ‘Solcu’ eşittir ‘anti-faşist’ denildi. Peki
toplumcu felsefeye, emperyalizm karşıtlığına ne oldu? Onlar gitti.
3- ‘Atatürkçülük’ eşittir ‘laiklik’, o da eşittir ‘Müslüman
düşmanlığı’ konumuna getirilmek istendi.
4- Dindar kesime ‘ümmetçilik’ ve de ‘Türk düşmanlığı’
telkin edildi. Müslüman Türk’e, Türk Müslüman’a düşman edildi. Halbuki yakın
zamana kadar halkın kafasında (dış dünyada da olduğu gibi) ‘Türk demek Müslüman
demek; Müslüman demek Türk demek’ inancı vardı…’
Çetinoğlu: Bu insanlara uygun gördüğü özgün bir
isimlendirme vardı…
Eskin: ‘Yaratılmış sahte kesimler’ diyordu.
Çetinoğlu: Atatürkçülük anlayışından söz eder misiniz?
Eskin: Şöyle diyordu: ‘Atatürk’ün dediği, yaptığı çok
şey, gerçek milliyetçilik, Türk milliyetçiliği kavramına girer. Dinine, diline,
tarihine, ülkene, bağımsızlığına, halkına sâhip çıkmak, yabancıların buradaki
oyunlarını engellemek. Atatürk’ün esas dâvâsı, gerçek Atatürkçülük bunlardır.’
Ve gerçek milliyetçiliğin kültür milliyetçiliği olduğunu
söylüyordu.
O bir Atatürk çocuğu olarak daha baştan kendini bir tutku
olarak bilimsel araştırmaya ve de Türkiye’nin derin meselelerine adamıştır.
Çetinoğlu: Değerlerimize bağlı bir insandı…
Eskin: Kendi anlatımıyla; ‘O bir âşıktır, bilime âşık,
Türk diline ve tarihine âşık, insanlığa, daha doğrusu her insanın içinde gizil
duran en yüksek mertebelere ulaşabilme yeteneğine O
yine kendisinin güzel bir anlatımıyla ‘bir kanadı akıl, diğer kanadı gönül olan
bir Zümrüdüanka kuşudur.’
Çetinoğlu: Türkiye’nin meselelerine nasıl bakıyordu?
Eskin: Oktay Sinanoğlu’na göre Türkiye’nin en birinci
meselesi aşağılık duygusu idi. Şöyle diyordu: ‘Türkiye’nin en
birinci meselesi tepeden tırnağa aşağılık duygusuyla kıvranmasıdır. En kötü
hastalıktır bu ve tedavisi de en zor olanıdır. Bir millete aşağılık duygusu
aşılamanın en kestirme yolunun da eğitimden geçer.’
Oktay Sinanoğlu bu hastalığın özellikle bizim gibi ülkelerde
sömürge aydınlarında yaşandığına dikkat çeker. Aydının hakikisi ve sahtesi
olduğunu, Türkiye’de sahte bir aydın sınıfı yetiştirilip, kendi milletinin
başına belâ edildiğini, bunların kendi halkından tiksindiklerini söyler. ‘Biz
toplum olarak Atatürk’e ihanet ettik’ der ve bütün bunlara karşı ömrü
yettiğince direnir. O hepimize ‘Kimsenin kuyruğuna takılmayacaksın arkadaş!’
diye seslenen Türkiye’nin direnen seçkin bilim insanlarından biriydi.
Oktay Sinanoğlu toplumun her kesimini uyandırmaya
çalışıyordu. O sağ sol demeksizin her kesime hitap edebilen, onlarla iletişim
kurabilen bir aydındı. Bu yönü O’nu daha da değerli kılıyordu. Başı örtülüsü de
örtüsüzü de O’nu dinliyor ve feyiz alıyordu.
Çetinoğlu: Oktay Sinanoğlu nelere direndi?
Eskin: Kendi ifadesiyle Küresel Kraliyetçilere,
Azmanistan’a yani ABD emperyalizmine karşı direniyordu. Türkiye’de cehaletin
yeniden bunun için örgütlendiğini belirtiyordu.
1940’lardan başlayarak İngiliz Amerikan çengeli atılarak
millî eğitimin millîliğinin de eğitiminin de kalmamasına direniyordu. Ezberci
eğitimle yeteneklerin köreltilmesine karşı direniyordu.
Türkçenin yok edilmesi girişimlerine karşı direniyordu. 1953
yılından başlayan eğitim dilinin yabancı dile çevrilmesini en büyük ihânet
olarak görüyordu. ‘Bye Bye Türkçe’ isimli kitabını yazıyor, ‘Bilim eğitiminin
dili Türkçedir’ diye ısrarla savaşıyor, ‘Türkçe giderse Türkiye gider’ diye
sürekli uyarıyordu. Yabancı dille eğitim anaokuluna indirildiğinde 1- 1,5 nesil
sonra o ülkenin dilinin yok olduğunu, kısa bir süre sonra da o milletin adının
tarihten silindiğini söylüyordu. Ona göre dil gönlü yüzdüren
gemidir.
Türkiye’de bilim olmamasına, bilimsel araştırma
yapılmamasına karşı direniyordu. ‘Bilimin olmadığı yerde oyunlar, ayak
kaydırmacılık çok olur’ diyerek bilim dışılığa karşı direniyordu. O bilim aşkı
olan bir bilimciydi. Bilimsel araştırmaların teşvik edilmediğini ve yasak gibi
bir şey olduğunu belirtiyordu. 12 Eylül’ü de onun YÖK’ünü de bu çerçevede
eleştiriyordu. Üniversitede araştırma yoksa sanayi de olmaz. 12 Eylülden sonra
sanayi şak diye durduruldu. Kimilerinin 12 Eylüle ve onun Evrenine bugün hâlâ
methiye düzmelerine cevap gibi ‘12 Eylül’le YÖK kurdurulup üniversitelerde
araştırma geliştirme durduruldu’ diyordu. Oktay Sinanoğlu’nun bilim alanında
önemle üzerinde durduğu bir nokta da bireysel bilim insanı değil, kurumsal
bilimci yetiştirmenin önemli olduğunu belirtmesidir.
Çetinoğlu: Türkiye’nin sanayi alanındaki durumu ile de
ilgileniyordu…
Eskin: Oktay Sinanoğlu sanayisiz kalkınmaya karşı
direniyordu. Üretimsizliğe, ithalciliğe direniyordu. Tarımımızı ve
hayvancılığımızı bitirerek bizi açlığa mahkûm etme çabalarına karşı
direniyordu. Borçlandırılarak batırma tuzağına, özelleştirme tuzağına karşı
direniyordu. Vatan topraklarının yabancılara satılmasına karşı direniyordu.
İktisadımıza da ‘muz iktisadı’ diyordu.
Çetinoğlu: Oktay Sinanoğlu Hocamızı, bir röportajın
belli sınırlarına sığdırabilmek mümkün değil. Bir başka çalışmamızda,
Hocamızın; Ermeni meselesi hakkındaki görüşlerini, Türkiye ile ilgili
hayallerini, duygu adamlığını, insanlık anlayışını, inanç dünyasını, şairliğini
ve vasiyetini konuşmayı arzu ederim.
Bahri Bey, çok teşekkür ediyor, sağlıklı ve huzurlu günler,
çalışmalarınızda kolaylıklar diliyorum.
Eskin: Ben de size bana değerli bilimcimiz Oktay
Sinanoğlu hakkında görüş ve düşüncelerimi anlatma fırsatı vermeniz nedeniyle
teşekkür eder, okuyucularınızı bilgilendirme ve aydınlatma amaçlı bir katkı
sağlamış olmayı diler saygılar sunarım.
BAHRİ ESKİN:
1956 yılında doğdu. Temel eğitimini İzmir’de tamamladıktan
sonra 1981 yılında Marmara Üniversitesi İktisadî Ticarî İlimler Akademisi
Siyasal Bilimler Fakültesi, Siyaset ve Yönetim Bölümünden mezun oldu.
Askerliğini yedek subay olarak Tuzla ve Çorlu’da yaptı.
Eskin, İnsan Kaynakları Yönetimi alanında Türkiye’nin
çeşitli özel sektör kuruluşlarında uzman, yönetici, danışman ve eğitimci olarak
uzun yıllar görev yaptı. Profesyonel iş hayatı gereği 1995 yılından itibaren Yönetim
Danışmanı ve Eğitim Uzmanı olarak çok sayıda yönetici ve uzmana yönetim
geliştirme, iletişim ve sunum teknikleri, ekip çalışması, kalite ve
profesyonellik gibi konularda seminerler verdi. Ayrıca çeşitli kütle
örgütlerinde gönüllü konferans ve eğitim toplantıları gerçekleştirdi.
2003 yılından itibaren İstanbul Üniversitesi, Okan
Üniversitesi vd. üniversitelerde, Yönetim ve Organizasyon, İnsan Kaynakları
Yönetimi, İşletme Becerileri, Büro Yönetimi ve Sekreterlik, İletişim
Teknikleri, İnsan İlişkileri, İş Etiği, Adlî Yazışmalar ve Tebligat Hukuku
dersleri vermiş ve vermektedir.
Tüm Öğretim Elemanları Derneği (TÜMÖD) İstanbul Şubesinde
Denetim Kurulu üyesidir. TÜMÖD tarafından düzenlenen konferans ve toplantılarda
görev almaktadır.
Bahri Eskin, hâlen Öğretim Görevlisi, Yönetim Danışmanı ve
Bilirkişi olarak çalışmalarına devam etmektedir. Av. Elif Eskin ile evlidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder