14. Dönem Bursa Milletvekili,
Avukat - Gazeteci - Yazar
Talebe cemiyetleri ve gençlik kuruluşları ile ilgilenmeye , taa 1955’ lerde başladım..
O tarihlerde Üniversite Gençliği, iki kuruluşa itibar ederdi..
Milliyetçi kesim, Milli Türk Talebe Birliği’nde; DP iktidarı muhalifleri de Türkiye Milli Talebe Federasyonu’nda toplanırdı..
CHP muhalefetinin şiddetlendiği günlerde, Türkiye Milli Talebe Federasyonu, Teksif Sendikası ve Türk Devrim Ocakları tarafından kurulmuş olan ve çatı teşekkül telakki edilen TMGT’ de ( Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı) önce Genel Sekreter Yardımcısı, sonra da, Genel Sekreter seçilmiştim..
Yaşım 22 ‘ydi..
Sonraları, 1957’de İstifa edip, “Ben Demokrat Partiliyim “ demenin cesaret istediği günlerde, İstanbul’da DP Gençlik Kollarının yeniden teşkilatlanması ve Üniversite gençliği üzerinde müessir olması çalışmalarında yer aldım..
Bu sebeple o günlerin bütün gençlik liderlerini tanıdım.
TMTF ‘de Ethem Özdemirler, Vahdet Tayanlar, Yavuz Esmersoylar, Aydın Tansanlar, Celal Hordanlar, Samet Güldoğanlar vardı..
Milli Türk Talebe Birliği’nde ise, Yaşar Özdemirler, Orhan Sakaryalar, Rasim Cinisliler, Nurettin İspirler , İsmail Kahramanlar vardı..
TMGT’ de, Nedim Üstdiken, Kemal Okvuran, Engin Ünsallar vardı..(*)
Bu kuruluşlarda görev yapan arkadaşlarımız, hangi partiden olurlarsa olsunlar, hepsi Cumhuriyetçi , laik düşünceli ve katıksız Mustafa Kemalciydiler.
Bunun aksi, aklımıza gelmezdi..
Yıllar geçince, onlardan biri, sonradan kendisi hakkındaki kanaatimizi yerlere serdi.
Önce Kültür Bakanı, daha sonra da Meclis Başkanı olan İsmail Kahramandı bu. Davranış, iş yapış ve düşüncelerini paylaşış şekli ile bizlere hayal kırıklığı yaşattı..
Şimdi, giderayak, diyor ki, “Biz saltanatçı değil; Cumhuriyetçiyiz..”
Bu gerçek olsa, ne kadar sevinirdim..
Ama bir adam, “ Mustafa Kemal’i seven, benim cenazeme gelmesin diyor” sa ve sen O’nu hastanede resmî sıfatınla ziyaret ediyorsan; Meclis Başkanı olarak emrinde olan Sarayların sosyal tesislerinde, kendi yaşam tarzını bize dayatıyorsan; Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim sisteminin tümüne imam hatip formatı vermeye çalışanları alkışlıyorsan, ben sana nasıl inanırım?
Aptal mıyız biz ?
Biz, sizin, 10 Kasım’da Anıt Kabir’de yürürken, 23 Nisan ve Cumhuriyet Bayramı törenlerinde tebrike gelenlerin ellerini sıkarken, yüzünüzdeki ifadeyi görmüyor muyuz?
Bunu gördüğümüz için, Cumhuriyetin laik ve demokratik bir milli eğitim sistemi yerine, Araplaştırılmış bir tedrisata gönül verdiğinize inanıyoruz.
Hal böyle olunca, sizin “ Cumhuriyetçiliğiniz “ buza yazılmış yazı gibi okunuyor.
24 Haziran ‘da “Cumhuriyetçilik “ iddialarınız eriyen buzların sularına karışıp silinip gidecek.
Ve tarihin sesi kulaklarınızda çınlayacak:
-Siz Cumhuriyete inanmayan ayağa kalkınız.Şimdi hüküm zamanıdır !
Sonraları, 1957’de İstifa edip, “Ben Demokrat Partiliyim “ demenin cesaret istediği günlerde, İstanbul’da DP Gençlik Kollarının yeniden teşkilatlanması ve Üniversite gençliği üzerinde müessir olması çalışmalarında yer aldım..
Bu sebeple o günlerin bütün gençlik liderlerini tanıdım.
TMTF ‘de Ethem Özdemirler, Vahdet Tayanlar, Yavuz Esmersoylar, Aydın Tansanlar, Celal Hordanlar, Samet Güldoğanlar vardı..
Milli Türk Talebe Birliği’nde ise, Yaşar Özdemirler, Orhan Sakaryalar, Rasim Cinisliler, Nurettin İspirler , İsmail Kahramanlar vardı..
TMGT’ de, Nedim Üstdiken, Kemal Okvuran, Engin Ünsallar vardı..(*)
Bu kuruluşlarda görev yapan arkadaşlarımız, hangi partiden olurlarsa olsunlar, hepsi Cumhuriyetçi , laik düşünceli ve katıksız Mustafa Kemalciydiler.
Bunun aksi, aklımıza gelmezdi..
Yıllar geçince, onlardan biri, sonradan kendisi hakkındaki kanaatimizi yerlere serdi.
Önce Kültür Bakanı, daha sonra da Meclis Başkanı olan İsmail Kahramandı bu. Davranış, iş yapış ve düşüncelerini paylaşış şekli ile bizlere hayal kırıklığı yaşattı..
Şimdi, giderayak, diyor ki, “Biz saltanatçı değil; Cumhuriyetçiyiz..”
Bu gerçek olsa, ne kadar sevinirdim..
Ama bir adam, “ Mustafa Kemal’i seven, benim cenazeme gelmesin diyor” sa ve sen O’nu hastanede resmî sıfatınla ziyaret ediyorsan; Meclis Başkanı olarak emrinde olan Sarayların sosyal tesislerinde, kendi yaşam tarzını bize dayatıyorsan; Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim sisteminin tümüne imam hatip formatı vermeye çalışanları alkışlıyorsan, ben sana nasıl inanırım?
Aptal mıyız biz ?
Biz, sizin, 10 Kasım’da Anıt Kabir’de yürürken, 23 Nisan ve Cumhuriyet Bayramı törenlerinde tebrike gelenlerin ellerini sıkarken, yüzünüzdeki ifadeyi görmüyor muyuz?
Bunu gördüğümüz için, Cumhuriyetin laik ve demokratik bir milli eğitim sistemi yerine, Araplaştırılmış bir tedrisata gönül verdiğinize inanıyoruz.
Hal böyle olunca, sizin “ Cumhuriyetçiliğiniz “ buza yazılmış yazı gibi okunuyor.
24 Haziran ‘da “Cumhuriyetçilik “ iddialarınız eriyen buzların sularına karışıp silinip gidecek.
Ve tarihin sesi kulaklarınızda çınlayacak:
-Siz Cumhuriyete inanmayan ayağa kalkınız.Şimdi hüküm zamanıdır !
(*) TMGT 1965 lerden
sonra, Bozkurt Nuhoğulları ve Deniz Gezmişlerin karargahı haline geldi
***
TECRÜBELİ BİR SEÇMEN GÖZÜYLE..
Ertuğrul
MAT
14.Dönem Bursa Milletvekili,
Avukat-Gazeteci-Yazar
Sayın Cumhurbaşkanım,
Ekonomide" Emir, demiri kesmez.."
Ekonomide emri, istikrar ve yapısal reformlar verir.
Sayın Muharrem İnce,
Bu bölgede, üstelik bizim gibi enerji bağımlısı ve dış ticaret açığı olan bir ülkede " Mazot 350 kuruş olacak " denilmez.
Sayın Temel KARAMOLLAOĞLU,
" Kudüs İslâm aleminin namusudur" filân demeyiniz..
O müslüman geçinen Araplar yüzünden,Kudüste bu namus kevgire döndü.
***
BİZ BU DİYETİ REDDEDİYORUZ..
Ertuğrul
MAT
14.Dönem Bursa Milletvekili,
Avukat-Gazeteci-Yazar
Hacı kasap, bir
iftira üzerine kolunun kesilmesine karar verilen demirci ustası Koca Ali’nin
kolunun diyetini vermiş, sonra da, ölünceye kadar köle gibi hizmet etmesini
istemişti.
Üstelik insanlık dışı
muamelelerini dayatmak için, hep diyeti ileri sürerdi.
Yine bir gün:
“– Kolunun diyetini
benim verdiğimi unutuyorsun galiba! Ben olmasaydım şimdi çolak kalacaktın…”
deyince:
“Koca Ali yine
karşılık vermedi. Acı acı gülümsedi. Kızardı. Sonra birden sarardı. Hızla
döndü. Bilediği satırların en büyüğünü kaptı. Sıvalı kolunu, yüksek kıyma
kütüğünün üstüne koydu. Kaldırdı, ağır satırı öyle bir indirdi ki… O anda kopan
kolunu tuttu. Gördüğü şeyin ürperticiliğinden gözleri dışarı fırlayan Hacı
Kasap’ın önüne:
“– Al bakalım, şu
diyetini verdiğin şeyi! “ diye hızla fırlattı.
Sonra giysisinin
kolsuz kalan yenini sıkı bir düğüm yaptı. Dükkândan çıktı.”(*)
Mustafa Kemâl
Türkiye’sinde yaşayan ve O’nun işaret ettiği “muasır medeniyetler” hedefine
gönül verenlerden hiç biri, Sayın Cumhurbaşkanım, biliniz ki, Koca Ali’den
farklı değildir.
-Siz Marmara
Ray’ı yapıp, sonra da, lâiklik konusunda tereddütler yaşayan adamı Meclis
Başkanı yapıyorsanız..
Biz bu diyeti
reddediyoruz..Alınız Marmara Rayınızı geriye..
-Siz, Avrasya
Tüneli’ni açıp, sonra da, “ Atatürk’ü seven, cenazeme gelmesin..” diyen adamı
hastane ziyaret ediyorsanız.
Biz bu diyeti
reddediyoruz.. Alınız Avrasya Tünelini geriye..
-Siz, Yavuz Sultan
Selim, Osman Gazi köprüleriyle boğazı ve körfezi aşıp, sonra da, kamusal
alandaki haklarımızı ihlâl edip, o alanlarda, bize kendi yaşam
anlayışınızı dayatıyorsunız..
Biz bu diyeti
reddediyoruz..Alınız köprülerinizi geriye..
-Siz, Zigana’yı,
Ovit’i delip, sonra da, televizyon kanallarını, radyo dalgalarını, gazete
sütunlarını kare kare, sütun sütun, kelime kelime zapt ediyorsanız,
Biz bu diyeti
reddediyoruz. Doldurun toprakla o delikleri, biz Ferhat oluruz hepimiz.
-Siz, onbinlerce
kilometre bölünmüş yol açıyorsanız, sonra da, “ İki sarhoş adam “ diyorsanız,
Biz bu diyeti
reddediyoruz..Yeniden tek şeride düşürünüz o yolları..
-Siz, dünyanın en
büyük hava limanını yapıp , sonra da, bu memleketin en mükemmel okullarına,
imam hatip formatı vermeye çalışıyorsanız,
Biz bu diyeti
reddediyoruz….Veriniz, kağnılarımızı geriye..
-Siz dünyanın en
güzel hastanelerini hizmete sokuyorsanız, sonra da oraya erkek muayene etmeyen
kadın doktorları dolduruyorsanız..
Biz bu diyeti
reddediyoruz.. Veriniz sıtmamızı geriye..
Sayın Cumhurbaşkanım,
bunun için, çoğumuz 24 Haziranı, demirci ustası Koca Ali olmak için
bekliyoruz..
Saygılarımla..
(*) Ömer Seyfettin-DİYET
(*) Ömer Seyfettin-DİYET
***
Ertuğrul
MAT
14.Dönem Bursa Milletvekili, Avukat-Gazeteci-Yazar
Türkiye bu seçimde 1946, 1950, 1961, 1965, 1973, 1982 , 2002 seçimlerindeki gibi bir çoşku yaşıyor.
Parti farkı bile gözetilmeksizin, demokrasi adına bazı cumhurbaşkanı adayları da yarışa dahil olsun diye imza vermek için seçim kurullarına başvuruyorlar.
Diğer taraftan yaşlılar, gençler; ümitliler, ümitsizler; yeniler, eskiler; yenmişler, yenilemişler hepsi, akın akın , aday adaylığı için partilere koşuyorlar ve sanıyorlar ki, Nazım' ın dediği gibi " Güneşin zaptı yakın.."
Bu ne mümkün?
Bir defa , siz öyle sansanız da bizim bir güneşimiz yok.
Sadece AK Parti' nin değil; her partinin bir güneşi ; her güneşin kendi gezegenleri, o gezegenlerin de kendi uyduları var.
O güneşi zaptetmek isteyenler var ya, yakında anlayacaklar ki, bırakınız güneşi ve gezegenlerini, o gezegenlerin uyduları ile bile aralarında yüzbinlerce ışık yılı mesafe var.
Güneşi zaptedeceklerini sanıp yola çıkanlar, bırakınız oraya varmayı, siyaset dünyasında bir ateş böceği kadar bile iz bırakamayacaklar.
Sonra göreceğiz ki:
" Yerden göğe küp dizseler,
Birbirine bend eyleseler,
Alttan birini çekişeler,
Seyreyle sen gümbürtüyü "(*)
" Nereden biliyorsun?" derseniz
"Kendi hayatımdan " der, ve size, bazen farkına bile varmadığımız o ateş böceğinin ışığına hayatım boyunca gıpta ettiğimi söylerim.
Milletvekili seçim sistemiz böyle kaldıkça biz kendi seçtiklerimizi değil; siyasi uzayın güneşlerinin seçtiklerini meclise göndermeye devam edeceğiz.
Dar bölgeli seçim sisteminde bu güneşlerin tesirleri kaybolur, meclis yüzde yüz halkın meclisi olur.
***
ANAYASA VE CUMHURBAŞKANI
Ertuğrul
MAT
14.Dönem Bursa Milletvekili,
Avukat-Gazeteci-Yazar
Sayın Cumhurbaşkanımız, birkaç gün evvel, “ Görevde bulunduğum her yerde, içkiyi ben yasakladım. Çünkü bu benim anayasal görevim “ demiş ve Anayasamızın 58 inci maddesini işaret etmişti.
Bu gençliğin korunması için verilen görev, size mahsus değildir. Cumhuriyetle yaşıttır.
Alkolle Mücadelenin simgesi haline gelmiş olan “ Yeşilay “, 05 Mart 1920 ‘de Profesör. Mazhar Osman Usman tarafından “Hilâl-i Ahdar “ adı altında kurulan, yani Cumhuriyetin kurucu iradesinin eserlerinden biridir.
Yalnız, Cumhuriyet, alkolün sosyal hayatın bir rengi olmasına itiraz etmemiş sadece bağımlılık halini almasına karşı tedbir alınmasını düşünmüştür.,
Kamusal alanlara, sadece iktidarın arkasında bulunan %51 lik ekseriyetin tercihlerine göre kurallar konulamayacağına amme hukukunun izin vermediğini biliyorum.
Ama sizin iktidarınız zamanında Sayın Cumhurbaşkanım, bu dikkate alınmamış, % 49’un o kamusal alandaki hakları sınırlanmıştır.
Bu kamusal alanda tasarruf yanlışlığına, sadece siz düşmediniz; bir zamanlar o kamusal alanlar, karşı görüş tarafından da, sizin kullanımınıza kapatılmıştı.
Bu düşmanlık ilânihaye devam etmemeli, uzlaşmayla sonuçlanmalı..
Toplumsal alan, birbirlerinin yaşam tarzına hürmetle paylaşılmalı..
Sayın Cumhurbaşkanımız, yukarıdaki beyanlarında, “ Hiç kimseye içki de ikram etmedim “ demişlerdi..
Ben geçen sene, Sayın Cumhurbaşkanımızın yaptığı bir davetin sonunda, ikram müdürünün Ertuğrul Özkök’ün kulağına eğilip “ Sadece birbirinden nefis şerbetler değil;alkol de var. İsteyene veriyoruz “ dediğini, Ertuğrul Özkök’ün de “ Varsa bile istemeye kim cesaret edebilir ki? “ cevabını verdiğini hatırlıyorum.
Ertuğrul Özkök bunu yazdı, tekzip de edilmedi.
Gençliğin korunması konusunda doğru bir tahlil yapılması için, önce Anayasamızın 58 inci maddesini okuyalım
“A. Gençliğin korunması
MADDE 58. – Devlet, istiklâl ve Cumhuriyetimizin emanet edildiği gençlerin müsbet ilmin ışığında, Atatürk ilke ve inkılâpları doğrultusunda ve Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırmayı amaç edinen görüşlere karşı yetişme ve gelişmelerini sağlayıcı tedbirleri alır.
Devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır.”
Tabii ki, önce maddenin birinci fıkrasını dikkate almamız lâzım:
Milli Eğitim Bakanlığı, “gençlerin müspet ilmin ışığında “ yürümesini; müfredatında, Atatürk İlke ve inkılâplarının öğretilmesini dikkate alıyor mu?
“Elbette alıyor. “ diyeceksiniz..
O halde bu Bartın’daki, Burdur’daki Milli Eğitim Müdürlerini; o her biri birbirinden deni (alçak)Atatürk düşmanı İlahiyat Profesörleri nerede yetişti?
Onları İlahiyat Fakültelerine kimler tayin etti.
Sizin anayasaya bağlılığınız sayın Cumhurbaşkanım, Anayasa’nın 2 inci maddesiyle belirtilmiştir.
“Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir. “
İster halk tarafından seçilin, ister parlamento tarafından seçilin..
İster % 60 rey alın, ister % 51..
İster “Cumhurbaşkanıyım”, ister” Başkanım” deyiniz..
Göreviniz budur.
Siz veya bir başkası..
“Laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devletinin “ başkanı ve hizmetinde olduğunu unutmayacaksınız..
Sadece siz değil, hükümetiniz de, meclise seçtiklerinizde, meclise başkan olarak seçtirdikleriniz de, bu ilkeleri unutmayacak.
Yollar, köprüler, tüneller, görkemli yapılar. Sonra gelir.
Zaten sizler niçin seçilirsiniz ki, tabii ki hizmet için..
Yapılan hizmetler bize bir lütuf mudur?
Hayır..
Anayasal hakkımızdır.
Sayın Cumhurbaşkanımız, birkaç gün evvel, “ Görevde bulunduğum her yerde, içkiyi ben yasakladım. Çünkü bu benim anayasal görevim “ demiş ve Anayasamızın 58 inci maddesini işaret etmişti.
Bu gençliğin korunması için verilen görev, size mahsus değildir. Cumhuriyetle yaşıttır.
Alkolle Mücadelenin simgesi haline gelmiş olan “ Yeşilay “, 05 Mart 1920 ‘de Profesör. Mazhar Osman Usman tarafından “Hilâl-i Ahdar “ adı altında kurulan, yani Cumhuriyetin kurucu iradesinin eserlerinden biridir.
Yalnız, Cumhuriyet, alkolün sosyal hayatın bir rengi olmasına itiraz etmemiş sadece bağımlılık halini almasına karşı tedbir alınmasını düşünmüştür.,
Kamusal alanlara, sadece iktidarın arkasında bulunan %51 lik ekseriyetin tercihlerine göre kurallar konulamayacağına amme hukukunun izin vermediğini biliyorum.
Ama sizin iktidarınız zamanında Sayın Cumhurbaşkanım, bu dikkate alınmamış, % 49’un o kamusal alandaki hakları sınırlanmıştır.
Bu kamusal alanda tasarruf yanlışlığına, sadece siz düşmediniz; bir zamanlar o kamusal alanlar, karşı görüş tarafından da, sizin kullanımınıza kapatılmıştı.
Bu düşmanlık ilânihaye devam etmemeli, uzlaşmayla sonuçlanmalı..
Toplumsal alan, birbirlerinin yaşam tarzına hürmetle paylaşılmalı..
Sayın Cumhurbaşkanımız, yukarıdaki beyanlarında, “ Hiç kimseye içki de ikram etmedim “ demişlerdi..
Ben geçen sene, Sayın Cumhurbaşkanımızın yaptığı bir davetin sonunda, ikram müdürünün Ertuğrul Özkök’ün kulağına eğilip “ Sadece birbirinden nefis şerbetler değil;alkol de var. İsteyene veriyoruz “ dediğini, Ertuğrul Özkök’ün de “ Varsa bile istemeye kim cesaret edebilir ki? “ cevabını verdiğini hatırlıyorum.
Ertuğrul Özkök bunu yazdı, tekzip de edilmedi.
Gençliğin korunması konusunda doğru bir tahlil yapılması için, önce Anayasamızın 58 inci maddesini okuyalım
“A. Gençliğin korunması
MADDE 58. – Devlet, istiklâl ve Cumhuriyetimizin emanet edildiği gençlerin müsbet ilmin ışığında, Atatürk ilke ve inkılâpları doğrultusunda ve Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırmayı amaç edinen görüşlere karşı yetişme ve gelişmelerini sağlayıcı tedbirleri alır.
Devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır.”
Tabii ki, önce maddenin birinci fıkrasını dikkate almamız lâzım:
Milli Eğitim Bakanlığı, “gençlerin müspet ilmin ışığında “ yürümesini; müfredatında, Atatürk İlke ve inkılâplarının öğretilmesini dikkate alıyor mu?
“Elbette alıyor. “ diyeceksiniz..
O halde bu Bartın’daki, Burdur’daki Milli Eğitim Müdürlerini; o her biri birbirinden deni (alçak)Atatürk düşmanı İlahiyat Profesörleri nerede yetişti?
Onları İlahiyat Fakültelerine kimler tayin etti.
Sizin anayasaya bağlılığınız sayın Cumhurbaşkanım, Anayasa’nın 2 inci maddesiyle belirtilmiştir.
“Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir. “
İster halk tarafından seçilin, ister parlamento tarafından seçilin..
İster % 60 rey alın, ister % 51..
İster “Cumhurbaşkanıyım”, ister” Başkanım” deyiniz..
Göreviniz budur.
Siz veya bir başkası..
“Laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devletinin “ başkanı ve hizmetinde olduğunu unutmayacaksınız..
Sadece siz değil, hükümetiniz de, meclise seçtiklerinizde, meclise başkan olarak seçtirdikleriniz de, bu ilkeleri unutmayacak.
Yollar, köprüler, tüneller, görkemli yapılar. Sonra gelir.
Zaten sizler niçin seçilirsiniz ki, tabii ki hizmet için..
Yapılan hizmetler bize bir lütuf mudur?
Hayır..
Anayasal hakkımızdır.
***
Not: Bu yazının yazarı, Mason, komünist, Fetöcü, CHP’li dinsiz, deist, alkolik değil; İçki içmeyen, İslâm’ın şekli şartlarını yerine getirmiş, İslâm’ı da kurandaki ruhuna göre anlamaya gayret eden ömrünün son günlerini şükrederek yaşayan biridir.
Not: Bu yazının yazarı, Mason, komünist, Fetöcü, CHP’li dinsiz, deist, alkolik değil; İçki içmeyen, İslâm’ın şekli şartlarını yerine getirmiş, İslâm’ı da kurandaki ruhuna göre anlamaya gayret eden ömrünün son günlerini şükrederek yaşayan biridir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder