30 Aralık 2023 Cumartesi

Türk milleti asildir.



RUKİYE SULTAN DİYOR Kİ:

Türk milleti asildir. 

Türk milleti değerlerini korur.

Araplar parası var diye bizim milli değerlerimizi satın alamaz.

“Türk milleti kahramanlıkta olduğu kadar, yetenek ve liyakatte de bütün milletlerden üstündür.”M.K.Atatürk.

Yanlış karar, yanlış uygulama!

Nedir bu Arap hayranlığı?

Türkiye Futbol Federasyonu Cumhuriyetimizin 100.yılını yurt dışında kutlamak amacıyla, başka ülke bulamamış 29 Aralık 2023 Cuma günü saat 20.45 te 2023 Süper Kupa müsabakasının Galatasaray ile Fenerbahçe arasında Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da oynanmasına karar vermişti.  

Turkcell Süper Kupa maçı önce krize dönüştü, ardından ileri bir tarihe ertelendi haberi ülkemizde bomba etkisi yaptı. Suudi yetkilileri Galatasaray ile Fenerbahçe’ye Atatürk pankartı, tişörtü ve İstiklal Marşı engeli koymuş.

Siz kimsiniz ki, bizim en hassas olduğumuz, kırmızı çizgimize engel koyuyorsun?

Bu olay sosyal medyada bomba etkisi yaptı, bütün ülkede aşırı derecede tepkiler İnternet ortamına düştü.

Türk milleti hassastır, duygusaldır, milli ve manevi değerlerine sahip çıkar. Hele ki Cumhuriyetin kurucusu, Dünya lideri, önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’e derhal sahip çıkar, söz söyletmez, söyleyemezsiniz de.

Mustafa Kemal Atatürk Hz. Muhammed’in mezarını yıkıp, yerini değiştirmek isteyen Suud kralına kendi el yazısı ve imzasıyla çektiği telgrafı unutmazlar Müslüman geçinen Suudlar.

Ne demişti Atatürk: “Suud kralının dikkatine! Tarafımıza ulaşan haberlere göre Allah’ın sevgili ve özel kulu, elçisi peygamber efendimiz Hz.Muhammed Mustafa’nın kabrini yıkıp yerini değiştirecekmişsin. O mezarın tek taşına dokunursan Kurtuluş Savaşı’nı bırakır ordularımla aşağı inerim.”

Peygamberimizin mezarına saldıran ve onun yerini değiştirmeye çalışan bir Suud Kralı. Bu yazıyı eline alınca, geri adım atmıştı. O kralın soyundan gelenler, Mustafa Kemal Atatürk’ün posterinin stadyumda, futbolcuların göğüslerinde görülmesine tahammül edebilirler mi?

Atatürk düşmanı, bir milletin git topraklarında Cumhuriyetin 100. Yılını kutlama maçı yap. Akıl almaz bir karar.

Hadi bunu bırakın, milli marşımız İstiklal Marşımızın bile okunmasına tahammül edemeyen bir Suud yönetimi ile karşı karşıyayız.

Nedir bu Arap hayranlığı. Biz Türk milletiyiz. Müslümanız Elhamdülillah. Ancak, biz Arap değiliz. Din ayrıdır. Bu bir inançtır. Peygamber de bizim için kutsaldır.

Suudi cephesinden de gelen açıklamaya bakar mısınız: “İki takımın anlaşmaya uymaması üzücü oldu ve bu da maçın yapılamamasına yol açtı.” Denilmiş.

Allah Allah, lafa bakın. Senin Atatürk’ün posterlerine karşı çıkman, İstiklal marşını okutmamana Türkiye’nin mümtaz iki takımı evet mi diyecekti!

Eyy Suud yönetimi sana şunu hatırlatmak isterim. Bizim kırmızı çizgimiz olan Mustafa Kemal Atatürk bak neler söylemiş: “Benim hayatta yegane fahrim (Şerefim), Türklükten başka bir şey değildir.” “Türk eli büyüktür ve yeryüzünde yalnız o büyüktür. Her yeri dolduran Türk’tür ve her yanı aydınlatan Türk’ün yüzüdür.

Diyarbekirli, Van’lı, Erzurum’lu, Trabzonlu, İstanbul’lu, Trakya’lı ve Makedonya’lı hep bir ırkın evlatları hep aynı cevherin damarlarıdır.”

Eyy benim sevgili milletim M.Kemal Atatürk’ün şu sözünü de unutmayalım: “Milli benliğini bilmeyen milletler, öteki milletlerin avıdır.”

2024 yılı Türk Ulusuna hayırlara vesile olması dileğiyle, tüm dünya insanlığı için de Barış-Huzur getirmesini dilerim.

Rukiye Demir

30.12.2023 


19 Kasım 2023 Pazar

10 Kasımda zaman duruyor.

1de0aeba-f9ee-44a5-b218-9e5a949dcefa

TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ KORUMAK, EBEDİYEN YAŞATMAK İÇİN NE KADAR ÇOK ÇALIŞSAK AZDIR

Türkiye'de her 10 Kasım 09.05'te adeta zaman duruyor. 

Atatürk'ümüzün ahirete intikalinin bu yıl 85.yılı. 2023         yılının  10 Kasım'ında da da hala aynı duygu seli yaşandı 

Türkiye'nin her yerinde ve Anıtkabir'de Türk Milletinin kalbi ATATÜRK  sevgisiyle, saygısıyla, özlemiyle doldu taştı!.

UNESCO (1945 yılında kurulan Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü) 1978'de üyelerine bir öneri paketi sunar. 

Atatürk'ün "Mücadele ve Çağdaşlaşma Lideri" olarak evrensel niteliklerini saydığı önergede "Bugün UNESCO'nun üzerinde çalıştığı bütün projelerin isim babası Mustafa Kemal'dir." yazılıdır. 

Mustafa Kemal Atatürk'ün doğumunun yüzüncü yılında, tüm devletlerin aynı anda, Atatürk'ün doğum gününü kutlaması önerisini o dönemde 152 üyesi ile karar alıp onaylarlar. 

Bu karar doğrultusunda, 20. Yüzyılın lideri kabul edilen Atatürk'ün doğumunun 100. yılı bütün dünyada, 1981 "ATATÜRK YILI" olarak anılmış ve kutlanmıştır. 

Unesco öneri paketinin içeriğinde Atatürk'ün üstün vasıfları yazılmaktadır:

"ATATÜRK, uluslararası anlayış, iş birliği, barış yolunda çaba göstermiş üstün bir kişi"

"ATATÜRK, olağanüstü devrimler gerçekleştirmiş bir inkılapçı, sömürgecilik ve yayılmacılığa karşı savaşan  ilk önder.

"ATATÜRK, insan haklarına saygılı, Dünya barışının öncüsü; Bütün yaşamı boyunca insanlar arasında renk, dil, din, ırk ayırımı gözetmeyen, eşsiz bir devlet adamı; Türkiye Cumhuriyetinin kurucusudur..."

"Tüm dünya liderleri, düşünürleri ve tarihçileri; mucize zaferleri, olağanüstü devrimleriyle Atatürk'ü yirminci yüzyılın lideri olarak tanımlıyorlar."

Bizler Türk Milleti olarak Allah'ın bizlere bahşetmiş olduğu bu olağanüstü lidere sahip olduğumuz için ne kadar  övünsek ne kadar gurur duysak azdır. 

TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ KORUMAK, EBEDİYEN YAŞATMAK İÇİN NE KADAR ÇOK ÇALIŞSAK AZDIR! Türk milletinin her ferdi Atatürk'e layık olmak, Cumhuriyete layık olmak için hiç durmadan mücadele etmek, çalışmak zorundadır. Bu günleri, Atatürk'e, Cumhuriyete borçluyuz!

İstiklalimizi kazanmak için can vermiş, kan akıtmış Atalarımıza borçluyuz!

Atatürk'ümüzün gençliğe emanet ettiği bu vatan için; eğer bir gün uğruna gerekirse (canımız) (Damarlarımızda saklı senin için kanımız)  yaşamak için ölmek davasıdır HÜRRİYET,  YÜZ BİNLERCE ŞEHİDİN ADIDIR CUMHURİYET!

ATAM SEN RAHAT UYU, TÜRK KADINI OLARAK BİZ UYUMUYORUZ VE SENİN ESERLERİNİ KORUMAK BİZLERİN GÖREVİDİR. 

RUHUN ŞAD OLSUN, MEKANIN CENNET OLSUN.

19.11.2023

Nurcan Ercan BAKİ



13 Kasım 2023 Pazartesi

Tek dişi kalmış canavar

 TEK DİŞİ KALMIŞ CANAVAR


Gazze'de yapılan katliam dünya tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir insanlık suçudur. Batı uygarlığı ne kadar yanlış, ne kadar acımasız, ne kadar gaddar olduğunun  çok açık ispatıdır. 

Bir an önce aklımızı başımıza almalı, bu kanlı Uygarlık yerine, "Türk Güneş Uygarlığını" başlatmalıyız..(1).

Gazze'de, İsrail yönetimi 2,5 milyon insanı dar bir alana sıkıştırmış, günlerdir bombalıyor,  taş üstüne taş bırakmıyor, vurdukça vuruyor, öldürdükçe öldürüyorlar. 

Ve bu mezalimi destekleyen Avrupa ülkeleri, suçludur. Katliama bizzat yardım eden, dünyanın en gelişmiş donanmasını, silahlarını gönderen, teşvik eden Amerika suçludur. 

Batının ne kadar ileri, ne kadar yüksek, ne kadar iyi olduğunu iddia edenler çok yanlış düşünüyorlar. Batıya hayran olanlar, büyük yanlışlıklar içerisinde olduklarını artık anlasınlar. 

Batının ne kadar sahte ne kadar insanlık dışı bir uygarlık olduğu artık inkar edilemeyecek kadar anlaşılmıştır. 

Bugün Ortardoğu'ya, saldıran, destekleyen, Batı uygarlığının sonu gelmiştir. Hiçbir insan, hiçbir vicdan sahibi bu toplu katliama seyirci kalamaz, kalmamalıdır. 

Batılılar, medeniyet götürüyoruz yalanı ile, üç yüz yıldır, Afrikayı, Amerikayı, Asyayı işgal ettiler, iliklerine kadar sömürdüler, geri bıraktılar, aç bıraktılar. Amerika bu sömürülmekten uyandı, şimdi kendisi sömürmeye başladı. 

Bugün bir milyardan çok insan açlıktan sürünüyor, birçokları ölüyor. Hastaneler bombalanıyor, çocuklar, hastalar öldürülüyor. Hani nerede insanlık, hani nerede medeniyet!

Batılı gözü dönmüşler, bin yıldır, haçlı seferleri, ya da başka adlarla Anadolu'ya, Türklere saldırıyor, öldürüyorlar, işgal ediyorlar. Bu saldırılara artık dur demenin zamanı gelmiştir. 

Yıllarca tüm insanlığa, efendim Batılılar devrimi ile özgürlük, eşitlik getirmiştir yalanını söylüyorlar, medeniyet getirmiştir diye dünyayı kandırıyorlar. Hani nerede medeniyet, hani nerede insanlık. Hani nerede özgürlük!

Batı medeniyetini savunmak, onlara kul köle olmak için yalvarmak yanlıştır. 

Erzurum'da, Sivas'ta dün batının mandası olalım, esiri olalım diyenler, bugün onların kulu kölesi olmaya can atanlar yanılıyorlar. Bir an önce kendimize gelmeliyiz, kendi özümüze, kendi insanlık değerlerimize dönmeliyiz. Onlara sahip çıkmalıyız. 

Tarihi incelediğimizde, Türklerin medeniyet ve uygarlık yönünden Batı'dan çok daha üstün olduğunu, Batının doğudan medeniyeti öğrenip, sonra da Doğuya satmaya çalıştığını görebiliriz. 

Dünyayı işgal etmek, esir almak için, binlerce, milyonlarca insanı öldürmekten çekinmeyenlerin peşinden gitmek, ne insanlığa ne  Türklüğe yakışır. 

Yapılacak şey bellidir. Kendi özümüze dönmek, Atatürk'ün başlattığı hümanist, insana özgürlük, ülkelere bağımsızlık getiren "TÜRK UYGARLIK PROJESİNİ" kaldığı yerden devam ettirmek. NOKTA. (1)

.......

1.Atatürk ve Türk Güneş Uygarlığı, Barış Yayınevi, 2023, Ankara

14.11.2023

Çetin Göksu


30 Ekim 2023 Pazartesi

Türk Güneş uygarlığı

YENİ TÜRK GÜNEŞ UYGARLIĞI İÇİN 

ULUSAL BİRLİK ÇAĞRISI


Bugün Türkiye Cumhuriyetinin ve yeni Türk Uygarlığının birinci yüzyılını büyük heyecanlarla, büyük coşkularla kutluyoruz. Ülkemize ve tüm Türk Dünyasına kutlu olsun. 

TÜRKLER, Atatürk'ün önderliğinde, dünyanın en büyük "Halk Devrimini" gerçekleştirmiş, insanlığa örnek olacak bir Uygarlığı, "Türk Uygarlığını" başlatmıştır. 

Türk Uygarlığının devrimleri sayesinde, Türkler özgürlüklerine kavuştular. Diğer ülkeler de, Türk uygarlığını örnek aldılar, özgürleştiler. 

Türk Uygarlığı, hızlı gelişmiş, çok kısa zamanda Türkiyeyi dünyanın önder ülkeleri düzeyine taşımıştır. 

Yarın Türkiye Cumhuriyetinin 2. Yüzyılını yine aynı duygularla aynı heyecanlarla başlatıyoruz. Biz bu yeni başlayan yüzyılda, Atalarımızın başlattığı Türk Uygarlığını devam ettirmek azmindeyiz, kararlıyız. 

Atam, yeni Türk Uygarlığını gerçekleştirmek, dünyanın en ileri uygarlıkları düzeyine çıkarmak için, bütün Türk milleti olarak, birlik ve beraberlik içinde bütün gücümüzle çalışacağımıza söz veriyoruz. 

Türk milletinin yüksek bilinci, bitmez tükenmez azmi sayesinde, Yeni Türk Uygarlığını, atinin medeniyet ufkunda yeni bir "GÜNEŞ GİBİ DOĞACAK, TÜRKİYE CUMHURİYETİ SONSUZA KADAR YAŞAYACAKTIR."

Bizler, tüm Atatürkçüleri, Türkiye'nin tüm kurum ve kuruluşları, partileri, "YENİ TÜRK UYGARLIĞINI" başlatmak için, birlikte çalışmaya, "Ortak Hareket Planı" hazırlayarak, birlikte hareket etmeye davet ediyoruz.

30.10.2023 

Doç.Dr.Çetin GÖKSU

Bilim Kurulu Bşk. 


5 Ağustos 2023 Cumartesi

Prof.Dr.Hilmi Özden: Veda ve vefa


 

RAHİM (UTERUS) KISKANÇLIĞI IŞIĞINDA

VEDA VE VEFA

Hilmi Özden[1]

GİRİŞ

Nörofizyolojik olarak zihniyet dünyaları, cinsiyetler arası bariz farklılıklar göstermektedir. Özellikle erkeklerde görülen saldırganlığın mağduru kadınlar ve çocuklar olmaktadır. Araştırmacılar erkeklik hormonunun ve Y kromozomunun bu husustaki etkisinden bahsetmektedirler[2]. Bu erkeklerin kas gücü ve zorbalığa yatkın olmaları ile de bağlantılıdır. Toplumlarda erillik ve dişillik kalıp yargıları vardır. Araştırmalar erkeklerin, liderlik, nesnellik, bağımsızlık gibi yeterlik ve araçsallıkla ilgili özelliklerde kadınlardan daha ileride değerlendirildiklerini göstermektedir. Kadınlar ise tersine; yumuşaklık, duygudaşlık (empati) cana yakınlık, konuşkanlık gibi konularda daha üstün olarak değerlendirilmektedirler. Kültürler arası çalışmalar, cinsiyet kalıp yargılarındaki özün; birçok ülkede benzer olduğunu göstermektedir. Söz gelimi Nijerya'dan İspanya'ya, Hindistan Japonya, Kanada, Brezilya’ya kadar her kıtadan seçilmiş 25 ülkenin üniversite öğrencileri üzerinde yapılan bir araştırmada; cinsiyete ilişkin toplumsal kalıp yargıları araştırılmıştır. Bütün ülkelerin katılımcıları serüven düşkünlüğü, bağımsız, baskın ve güçlü olmayı erkeksi; duygusallığı, kabullenici olmayı batıl inanç sahipliğini ise kadınsı olarak nitelemişlerdir[3].

RAHİM KISKANÇLIĞI

Psikanalist ekolün kurucusu Freud’un kişisel hayatından kaynaklanan ön yargıları ile kadınlarda mevcut olduğunu iddia ettiği penis kıskançlığı kadın psikanalist Karen Horney’in söylediği gibi esasında mevcut değildir. Tam tersine erkeklerde uterus (rahim) kıskançlığı mevcuttur. Erkek baskın toplumlarda (-ki dünyada bu büyük bir yekûn tutmaktadır-) kadınlara karşı uygulanan şiddetin de temel yapılarından birini oluşturmaktadır. Karen Horney (16 Eylül 1885 Hamburg, Almanya - 4 Aralık 1952, New York, ABD), Almanya doğumlu Amerikalı psikanalisttir. Sigmund Freud’un bazı görüşlerini kabul etmesine rağmen önemli konularda ondan ayrılmıştır. 

Karen Horney insan davranışlarının çevresiyle olan ilişkiler içinde geliştiğini düşünmektedir. Sosyokültürel etkenlerin davranışların belirleyicileri içinde olduğunu vurgulamıştır. Freud ego kavramını çocukluk dönemi ile sınırlandırdığı halde Horney “ben”in sürekli gelişim içinde olduğunu savunmaktadır. Freud'un libido kuramını da eleştirmiş ve genelleme yapılamayacağını söylemektedir. Üstelik ona göre Oidipus Kompleksi (trajedisi)[1]



[1] Oidipus trajedisi: Sophokles’in anlatımı ile bir kâhinin bir çocuğun babasını öldürüp annesi ile evleneceğini krala söylemesi üzerine yeni doğan bebek güvenilir bir kişiye verilir. Bu kişi tarafından ismi Oidipus olan bebek bir ağaca ayağından asılarak ölüme terk edilmiştir. Onu bir çoban bulur ve kurtarır. Daha sonra bilmeden babasını öldürür ve annesi ile evlenir.



[1] Felsefe Lisans Mezunu

[2]Erich Fromm (1984). İnsandaki Yıkıcılığın Kökenler I. Kitap, çev: Şükrü Alpagut, Payel Yayınevi, İstanbul, s.296.

 

[3] Sezen Ünlü, Çiğdem Kırel, Aysel Kayaoğlu (2011). Sosyal Psikoloji, Anadolu Üniversitesi, AÖF, II. Cilt, Eskişehir,   s.  135.

biyolojik kökenli değil ebeveynlerin yanlış tutumlarının bir sonucu ortaya çıkmaktadır. Freud'un ölüm içgüdüsüne karşı da insanlar yıkıcı olsa da bu eğilimler tedavi ile çözümlene bilmektedir demektedir. Ona göre insan sorun çözme özelliğine sahiptir. Horney Çağımızın Tedirgin İnsanı isimli yapıtında “Freud'un birtakım yanlış genelleştirmeler yapmakla kalmayıp insan tavırlarını ve davranışlarını belirleyen gerçek itkileri de geniş ölçüde engellediğini vurgulamaktadır. İnsanın sonsuz imkânlarına rağmen Freud kavramlarıyla çıkmaza saplanıldığını ifade etmektedir”[1].  Horney’in korku ve anksiyete kavramlarına getirdiği yaklaşımda psikanalist görüşte önemli bir yer tutmaktadır. Karen Horney başlangıçta Freud düşüncesine karşı dikkatli yaklaşmıştır. Çünkü karşısında bir psikanalist bilim aforoz kurumu bulunmaktadır.

Sigmund Freud’un yetmişinci doğum günü 5 Mayıs 1926 yılında kutlanmaktadır. Akademik çevrelerde yaygın olduğu gibi, Freud’un sadık arkadaşları ve öğrencilerinden bazıları önde gelen psikanalistlerinden onun onuruna bir kitap olacak Festschrift (Anı Kitabı) için bölümler yazmaya davet etmeye karar vermişlerdir. Karen Horney’de “Kadınlıktan Kaçış” “The Flight from Womanhood”  başlıklı bir makaleyle buna katkıda bulunmuştur. Bir arkadaşına, onun pamuklu kumaşa sarılmış bir taş gibi olduğunu söylemiş - sert, neredeyse bir silah, yine de yumuşak ve ince bir övgü diliyle ve iltifatlarla ifade edilmiştir-. Karen Horney burada “Psikanaliz bir erkek dehanın eseridir ve [Freud'un] fikirlerini geliştirenlerin neredeyse tamamı erkektir” diye söze başlamaktadır. “Erkek psikolojisini daha kolay geliştirmeleri ve kadınlardan çok erkeklerin gelişimini anlamaları doğru ve makuldür[2].”Bir kızınkiyle ilgili temel Freudyen kavramları tekrarladıktan sonra Horney, “bilimin o kavramları sıklıkla bulduğunu” ileri sürer. Kadın psikolojisi şimdiye kadar kadınların “büyüsü altında” inşa edilmiştir. Bir erkek bakış açısı ve “zihinlerimizi bu eril düşünce tarzından kurtarmaya çalışırsak, neredeyse kadın psikolojisinin tüm problemleri farklı bir görünüme bürünmektedir.”[3] Kadın bedeni, çocuk doğurma, annelik ve besleme kapasitesiyle, bir kadına “hiçbir şekilde göz ardı edilemez fizyolojik üstünlük” sağlar ve aslında erkekler genellikle “yoğun bir kıskançlık” gösterirler.  Karen Horney kadınlardaki kıskançlık belki de erkeklere verilen sosyal ayrıcalıklara karşı bir erkek vücudunun parçalarını kıskandıklarından çok daha fazladır. “Aslında bir kız doğumdan itibaren toplumsal ortamda aşağılanmaya maruz kalmaktadırlar.[4]

Böylece ilerleyen yıllarda da Karen Horney, Freud'un erkek psikolojisinin bir dalı olarak görünen kadın psikolojisi görüşüne çok farklı yaklaşmıştır. Freudcu bir dogmatik düşünce olan kız çocuklarında ki penis kıskançlığı ve psikanalitik teorideki erkek yanlılığının tezahürleri gibi kavramları açıkça reddetmiştir. Bunun yerine, kadın psikiyatrik rahatsızlıklarının çoğunun kaynağının, Freudyen teoriyi üreten erkek egemen kültürde bulunduğunu savunmuştur. Kadınların yaşamı yaratmada ve sürdürmede birincil rolü olan hamilelik, emzirme ve annelik konusundaki erkeklerin kıskançlığının, erkekleri diğer alanlarda üstünlüklerini talep etmeye yönlendirdiğini öne sürmüş ve rahim kıskançlığı



[1] Karen Horney (1980). Çağımızın Tedirgin İnsanı, Tur Yayınları, İstanbul, s. 35.

 

[2] Susan Tyler Hitchcock (2005). Karen Horney Pioneer of Feminine Psychology (Kadın Psikolojisinin Öncüsü: Karen Horney), Chelsea House Publishers, Heights Cross Communications, United States of America, s. 35.,  Karen Horney, “The Flight from Womanhood”, in Feminine Psychology, p. 54.

[3] Susan Tyler Hitchcock, a. g. e., s.36.

[4] Susan Tyler Hitchcock, a. g. e., s.36.

kavramını psikanalist dünyada tanıtmıştır. 1932'de Horney, Chicago'daki Psikanaliz Enstitüsü'nün müdür yardımcısı olmak için Amerika Birleşik Devletleri'ne gitmiş 1934'te New York'a taşınmış ve özel muayenehanesine geri dönerek ve New School for Social Research'te öğretmenlik yapmıştır. Orada, Freud tarafından tanımlanan içgüdüsel veya biyolojik dürtülerden ziyade çevresel ve sosyal koşulların, çoğu şeyi belirlediğini savunduğu The Neurotic Personality of Our Time[1] (1937) ve New Ways in Psikanalizde[2] (1939) başlıca teorik çalışmalarını üretmiştir. Bireysel kişilik özelliklerinin nevrozların ve kişilik bozukluklarının başlıca nedenleri olduğunu anlatmıştır. Horney, özellikle Freud'un kültürel ve sosyal koşullarla daha yeterli bir şekilde açıklanabileceğini düşündüğü libido, ölüm içgüdüsü ve Oidipus kompleksi kavramlarına itiraz etmiştir. Daha sonraki nevroz gelişiminden sorumlu olan birincil koşulun, çocuğun “potansiyel olarak düşmanca bir dünyada yalnız ve çaresiz” hissettiği, bebeğin temel kaygı deneyimi olduğuna inanmıştır. Çocuğun bu kaygıyla başa çıkmak için benimsediği çeşitli stratejiler, sonunda hem nevroz hem de kişilik bozukluğuna neden olan kalıcı ve mantıksız duygulara düştüğünü anlatmıştır. Horney'nin geniş klinik deneyimine dayanan fikirlerinin çoğu, psikanalitik terapiye yeni bir yaklaşıma çevrilmiştir. Psikanalizin hedefleri için gerçek yaşamla, günümüz sorunlarıyla başa çıkmanın, çocukluktaki duygusal durumları ve fantezileri yeniden yapılandırmak kadar önemli olduğunu düşünerek, hastaların mevcut kaygılarının özel nedenini belirlemelerine yardımcı olmaya çalışmıştır. Birçok durumda, hastanın kendi kendine psikanaliz yapmayı bile öğrenebileceğini öne sürmüştür. Sıkı Freudyen teoriye bağlı kalmayı reddetmesi, Horney'nin 1941'de New York Psikanaliz Enstitüsü'nden atılmasına neden oldu ve bu da Horney'i yeni bir grup, Psikanalizin İlerlemesi Derneği ve ona bağlı eğitim merkezi olan Amerikan Psikanaliz Enstitüsü'nü kurmakta özgür bırakmıştır. Horney, bu derneğin American Journal of Psychoanalysis'i “Amerikan Psikanaliz dergisini” çıkarmaya başlamış ve 1952'deki ölümüne kadar editörlüğünü yapmıştır. Ayrıca yazmaya devam etmiş ve Our Inner Conflicts[3] (1945) ve Neurosis and Human Growth[4]'ta (1950)  nevrozların kişilerarası ilişkilerdeki rahatsızlıklardan kaynaklandığına dair görüşlerini açıklamıştır. Öldüğü yıl (1952) New York'ta Karen Horney Vakfı kuruldu ve bu vakıf 1955'te Karen Horney Kliniği'ni doğurmuştur. Horney'nin nevrozun nedenlerine ve dinamiklerine ilişkin analizi ve Freud'un kişilik teorisini gözden geçirmesi etkili olmaya devam etmiştir. Kadın psikoseksüel gelişimi hakkındaki fikirlerine, konuyla ilgili ilk makalelerinin bir koleksiyonu olan Feminine Psychology[5]'nin 1967'de yayınlanmasından sonra özellikle bu görüşe dikkat edilmiştir[6]. Kadın Psikolojisi kitabı ile Freud’un cinsel kıskançlık düşüncelerine karşıt olarak tutarlı bir temellendirme yapan Karen Horney’in uterus (rahim) kıskançlığı insanlığın üzerinde düşünmesi gereken çok önemli bir kavramdır. Çünkü Türk irfanında kadının uterusu o kadar kutsal kabul edilmiştir ki ona Allah’ın 99 isminden “Rahim” ismi layık görülmüştür. Aynı zamanda hemen hemen tüm dünya dillerinde aynı derecede öneme sahip karşılıklar verilmiştir. Örneğin uterus Latince ilk anlamına gelir ve Allah’ın “Evvel” isminin anlamını vermektedir. Bu kadına verilen ayrıcalığın ve önemin ufak bir işaretidir. İnsanların embriyonik genital yapıların yetişkinlerdeki karşılaştırılmasında erkeklerde kadındaki uterusun (rahmin) karşılığı bulunmamaktadır. Her ne kadar erkeklerdeki bazı yapıların da kadınlarda eşdeğeri bulunmasa da uterusun anatomik ve fonksiyonel zenginliğine bunların hiç biri denk değildir.

VEDA ve VEFA

Bebek doğduğu andan itibaren uterusa (rahim) veda eder. İster kız çocuğu isterse erkek çocuğu olsun hayatının ilk yıllarında rahmine veda ettiği annesine vefa duyguları ile doludur. Yıllar ilerledikçe bu duygular zayıflar özellikle bazı erkekler eşi olacak kadına vefa duymaz olmaktadır. İşte bu yaradılışa aykırı kişilik parçalanmasıdır. Çünkü veda basit bir eylem olmadığı gibi vefa da basit bir kavram değildir. İnsanlık cennete veda ettiğinden beri vefayı aramakta veda ettiği yere özlem duymaktadır. Vefanın olmadığı yerde aile, ağaç, kısaca hiçbir soysal müessese ve varlık yeşermemektedir. Hz Muhammed(Selam olsun)  “Cennet anaların ayakları altındadır” buyurmaktadır. Cennet, ağaç, vefa, yaradılış ve ilk var oluşun simgesel dilini kapsamaktadır. Bu dilin okunması ve anlaşılması insanın köklerine vefa duyması ile ilgilidir. Kökler meyveyi vermek için vardır. Meyve köklere veda eder. Ama bu veda ediş yeni bir ağaç ve kökleri oluşturmaya engel değildir. Dolayısıyla vedanın vefası vefanın vedası iç içe geçmiş durumdadır. Hayatın döngüsünün tekâmülü bu iki kavram içerisinde hayat bulmaktadır. Özellikle erkekler bu hakikati unutmuşlar kız çocuklarına ve kadına bakışlarında yüz yıllarca veda-vefa bağlantısını ihmal etmişlerdir. Muazzez kitabımız Kur’an’ı Kerim’de Tekvîr suresi “8. 9.10. 11. 12. 13. 14. Ayetlerde “Diri diri toprağa gömülen kıza, hangi günah sebebiyle öldürüldüğü sorulduğunda, Sahifeler (amel defterleri) açıldığı zaman. Gökyüzü sıyrıldığında, Cehennem alevlendirildiği zaman, Cennet yakınlaştırıldığı zaman, Her can, kendine ne hazırladığını bilecektir” ilahî uyarılarına her insan kulak vermelidir. Türk gençleri hem annelerine hem evdeşlerine hem de ayırım yapmadan tüm çocuklarına sahip çıkmalıdır. Türk Milleti ve İnsanlık, kızı Hz. Fatıma’yı (selam olsun) görünce ayağa kalkan Hz. Muhammed’in (O’na, Ashab-ı Güzün’e, Ehl-i Beytine selam olsun) ahlakına yani evrensel ahlaka yeniden kavuşmalıdır. Bu ahlak insanlığı gölgesi altına alacak bir “Şecereyi Tayyibe (tertemiz ağaç)” olacaktır. İyilikleri ve güzellikleri kendisinde cem etmiş bu ağaç köklerine vefa ile yaklaşan suyu  gövde üzerinden veda eden meyvelerle âleme hediye edecektir. Bu meyveler tekrar vefa ile insanlığı aydınlatacaktır. Ağaçların kökleri bir ormanda birbirine bağlı ve susuz kalan ağaca su ulaştırdığı gibi insanlıkta bunu sosyal hayatına uyarlamaktadır. Diğer canlılarla olduğu gibi ağaçla akrabalığımız bizim kadim zamana hatta zaman öncesine kadar uzanmaktadır. Bu bize dünyayı bahşeden bir yolculuğun hikâyesidir. Nuh Suresi 17. Ayette “Allah sizi bir bitki olarak yerden bitirdi” buyrulması bu akrabalığın açık ifadesidir. Anne Rahminde bir ağaç gibi başlayan yolcukta benzer bir serüvenin bugünkü hikâyesidir.

İnsan cennete, ağaca, rahime, anaya veda etmiştir. Bu vedanın karşılığı her zaman vefa olması gerekirken başarıldığını söylemek mümkün değildir. Çünkü insan özelde erkek biyolojik kimliğine takılıp kalmaktadır. Bunun sonucu insanî kimliğini göz ardı etmekte ve biyolojik canlıdan insanî var oluşa tekâmül edememektedir. Karen Horney’in rahim kıskançlığı ikileminden kurtulamayan erkek bunun problemlerini cemiyete yansıtmakta kendisi vefasızlık yaparken vefayı sürekli diğer insanlardan beklemektedir. İnsanlık var oluşa bakıp veda ettiği anne rahmine duyacağı vefa toplumsal barışı da inşa edecektir. İnsan kadın-erkek biyolojik ayrılığını insanî Şecereyi Tayyibe (tertemiz ağaç)” ye yükseltecektir. Bu ağaç insanın göğünden (arş-akıl-gönül) bütün azalarına dallarıyla uzanan “Tuba Ağacı” misali nüfuz edecektir. Aksi halde tek yönlü bir vefa beklentisi içinde olan ünlü Rus edebiyatçısı Puşkin’in düştüğü duruma düşecektir. Puşkin Kur’an_kerim kültürüne de vakıf tanınmış bir Rus aydınıdır. Fakat onun çıkmazı uterus kıskançlığının tarihsel bir örneği olmasıdır. Eşini kıskandığı halde kendisi eşinin kıskanacağı her hareketi kendisine mubah görmektedir. Bir gün eşine kur yapan Baron d’Anthes’i düollaya davet eder ve ölümle(29 Ocak 1837) sonuçlanacak bir vefayı hazırlar. Puşkin’in hayatı ve ölümünde; vefa ve vedanın bir birini tamamlayan değil tam tersine zıt ilişkileri ortaya çıkmıştır. Hâlbuki veda ile vefa bir biri ile var oluş anından beri insana emanet olarak verilmiştir. Kur’an Ahzab suresi 72. Ayette: “Biz emaneti göklere, arza ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalim ve bilgisizdir”. Birçok emanetle birlikte vefa insanda insanlığın  inkişafı için verilmiştir. Bu insanın biyolojik düşünceden, hümünal düşünceye  geçişini sağlayacak ve topraktan ruha yükselişi gerçekleşecektir. Fakat bilgisizlik çerçevesinde nefsine ve başkasına zulüm, vefayı unuturmuş; insan vedada kendisine teslim edilen manayı kaybetmiştir. İnsanın iniş serüveni veda ile başlasa da çoğu kez vefa ile devam etmemiştir. İnsan için ahlak ve hakikat ilkelerinden en önemlisi veda ettiği aslına vefa duyabilmesidir. Bunu idrak edip gerçekleştiremezse emanete vefa göstermemiş olacaktır. Kutadgu Bilig’deki şu beyitler Türk irfanında vefanın önemini vurgulamaktadır: “İnsanlığın başı vefadır.” (KB.2040.b.) “Cefa edene karşı vefa göstermekte devam et; yiğit olan vefa gösterir; kötüler ise cefa ederler.” (KB.3432.b.) “Yakınlık hakkı vefakârlıkla takdir edilirse, doğu ile batı arasında hemen bir tepe aşılınca ulaşılacak kadar yakın bir mesafe olur.” (KB.3706.b.) “Yalancı insanlar vefasız olur; vefasız kimseler halkın hayrına uygun olmayan işler yaparlar.” (KB.2039.b)” “Yalancı adamdan vefa bekleme; bu uzun yıllardan beri tecrübe edilmiş bir sözdür.” (KB.2042.b).

            Rahim Kıskançlığından kurtulmuş erkeklerin veda ettikleri rahme (uterus) vefa göstermeleri ile idrak düzeylerini yükseltmeleri halinde; insanlık hak ettiği barış ve huzuru bulacaktır. Aksi halde veda/vefa arasında uyum değil kargaşa devam edecek insanlığın akıl (gönül) çapı her geçen gün daralacaktır. Gönül çapının genişlemesinde insanlığın deneyimleri ile birlikte aydınların toplumu aydınlatmada evrensel ilkeleri önce kendilerinin yaşamasında önem vardır. Bu ilkeleri kendi hayatlarında yeşertememiş onları toplumları besleyecek ağaçlar haline getiremedikleri takdirde sözleri kuru yapraklar misali sonbahar vedasına dönüşecektir. ilkbaharda meyvenin misali çiçeğe vedası olmak istiyorlarsa insan doğasının hakikati ile buluşmaları ve bunu yaşamaları gerekmektedir. Yaşayan yaşatabilir ve Hakkın veda-vefa emanetini taşır.

Kaynaklar:

- Erich Fromm (1984). İnsandaki Yıkıcılığın Kökenler I. Kitap, çev: Şükrü Alpagut, Payel Yayınevi, İstanbul.

-James Lacy&Kendra Cherry, Contributions of Karen Horney to PsychologyKaren Horney'in Psikolojiye Katkıları” on March 28, 2020, https://www.britannica.com/topic/University-of-Gottingen,

- Karen Horney (1980). Çağımızın Tedirgin İnsanı, Tur Yayınları, İstanbul.

-Karen Horney (1986). Kadın Psikolojisi, çev: Selçuk Budak, Payel Yayıncılık, Ankara.

-Sezen Ünlü, Çiğdem Kırel, Aysel Kayaoğlu (2011). Sosyal Psikoloji, Anadolu Üniversitesi, AÖF, II. Cilt, Eskişehir.

-Susan Tyler Hitchcock (2005). Karen Horney Pioneer of Feminine Psychology(Kadın Psikolojisinin Öncüsü: Karen Horney), Chelsea House Publishers, Heights Cross Communications, United States of America.

Yusuf Has Hacip (1974). Kutadgu Bilig (Çev : Reşit Rahmeti Arat), 2. Baskı, II. Cilt, Türk Tarih Kurumu, Ankara.

 



[1] Karen Horney (2019). Çağımızın Nevrotik Kişiliği, Çevirmen: Başak Kıcır, Sel Yayıncılık.

[2] Karen Horney(2017). Psikanalizde Yeni Yollar, Türkçesi: Selçuk Budak, Totem Yayınları, İstanbul.

[3] Karen Horney(2017). İçsel Çatışmalarımız, Türkçesi: Zeynep Koçak, Sel Yayınları, İstanbul.

[4] Karen Horney (1999). Nevrozlar ve İnsan Gelişimi, Çeviren: Selçuk Budak,  Öteki Yayınları, Ankara.

[5] Karen Horney (1986). Kadın Psikolojisi, çev: Selçuk Budak, Payel Yayıncılık, Ankara.

[6] James Lacy&Kendra Cherry, Contributions of Karen Horney to PsychologyKaren Horney'in Psikolojiye Katkıları” on March 28, 2020, https://www.britannica.com/topic/University-of-Gottingen,

 

10 Temmuz 2023 Pazartesi

C.H.P değişim, değişim peşinde

 RUKİYE SULTAN DİYOR Kİ:

Sevgili okurlar, bugün size çok önemli bir istifa olayından bahsedeceğim.

Biliyorsunuz bizim 1950 yılından bu yana muhalefetten iktidara gelemeyen bir CHP’miz var.

Mustafa Kemal Atatürk’ün kurmuş olduğu parti. 1950 yılına kadar tek başına iktidarda idi.

1923 den 1938 e kadar Mustafa Kemal Atatürk’ün himayesinde ve yönetiminde olan parti, o kadar çok şeyler yapmış ki; ülkeyi hastalıklardan temizlemiş, fabrikalar kurmuş, uçak üretmiş. Köy enstitülerinin temeli atılmış, ileride ki yıllarda köyler uyanmış, aydınlanmıştı .

Kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmiş, bir dolar iki Türk lirası karşılığında olmuş, ekonomi canlanmış, halk huzur ve mutluluk içerisinde geleceğine güvenle bakmaya başlamıştı.

Tüm dünya liderleri Mustafa Kemal Atatürk’ün ayağına gelmiş, saygı göstermişler ve dünya lideri olarak kabul etmişler. Birçok ülke, onun fikir ve düşünceleri ile hareket ederken, CHP ondan uzaklaşmış ve değişim peşine düşmüş!

Peki, 1950 de Cumhuriyet Halk Partisi neden iktidarı Demokrat Partiye teslim etmiş ve o günden bu yana bir türlü iktidara gelememiş, hep muhalefette kalmış!..

Bilindiği üzere CHP’nin kemikleşmiş % 25-26 bir oyu var. Bu oy yer yer azalıyor, fakat bir türlü artmıyor. CHP’nin başına gelenlerin herhalde iktidar olma hevesi  yok, onlar muhalefeti daha çok seviyorlar düşüncesi bizlerde yer ediyor.

Bir ara Karaoğlan Bülent Ecevit, SHP, lideri Karayalçın ve Erdal İnönü arttırdı ama onlar da çok çabuk fıs diye söndü.

Şimdi gelelim bugünlere:

CHP’de Demokrasi var mı? Var deniyor!  Peki delegeler kimin elinde, kim hâkim?  

Delegeleri kim yönetiyor ve yönlendiriyor?  

Hangi İl, ilçe başkanı CHP’nin üyelerinin verdiği oylar ile seçiliyor?  

Hangi CHP’li Milletvekilleri halkın oyları ile sıralanabiliyor?  

Hepsi merkezden yönetiliyor, yönlendiriliyor!



Bir kere CHP’nin tüm teşkilatında birlik ve beraberlik yok. Dayanışma yok. Göreve gelenler, göreve gelene kadar hoşgörülüler, iyi niyetliler, göreve geldikten sonra ulaşabilirsen ulaş, mümkün değil.

Seçim zamanlarında uğraş, didin, çalış, oyları alabilmek için mücadele et, sonra, sonra senin ne derdin dinlenir, ne de sana selam verilir.

CHP’de de iş adamları, ya da parası olanlar Milletvekili olur. İş adamı değilsen, paran yoksa, bir yerlere gelebilmen mümkün değil! Hani sen Sosyal Demokrat bir parti idin?

Kayseri’de ben 23 senedir CHP saflarında mücadele ediyorum. Delegeliğim vardı.



Dokunulmazlığı ortadan kalkan Kılıçdaroğlunun her an hakkında davalar açılabilir mi açılabilir. O halde bunun korkusunu yaşayan Kılıçdaroğlu istediği sert muhalefeti yapabilir mi, bence bundan sonra yapamaz.

Halen de hata üzerine hata yapıyorlar, değişim değişim deyip duruyorlar. Neyin değişimi? Siz değişim yapmak istiyorsanız, silkinin ve kendi kuruluş ayarlarınıza dönün. Ülkeyi mi düşünüyorsunuz, yoksa muhalefette kalalım, böyle mücadele edelim mi diyorsunuz?

Kayseri’deki milletvekillerimiz AKP nin düğünlerinde boy gösteriyor. İl, ilçe başkanları partililer ile ilgilenmiyor. Eski İl başkanlarından bazıları tutarlı ve iyi idiler. Bir bahane ile onlar alınıyor, yenileri geliyor ve yenilerinin yanlarına bile yaklaşamıyorsun.

Kılıçdraroğlu’na bir mektup yazdım seçim atmosferinde, başka bir partinin başkanına yazsa idim, hemen cevap gelirdi, sağ olsun, kılıçdaroğlundan tık yok.

Kayseri milletvekillerine bazı konuları arz ediyoruz, ettiriyoruz,  hiç umurlarında değil. İl başkanına, partili başka kişilere bir takım sıkıntılar intikal ettiriliyor, kimsenin umurunda değil.  Onlar düğünlerde, yemeklerde boy göstermeyi seviyorlar.

AKP’nin  üyelerine ve kendisine hizmet edenlere  nasıl sahip çıktığını herhalde biliyorsunuzdur. Onlar gönül bağı ile birleşmişler, birlik ve beraberlik içerisinde, birbirlerine yardımlaşma ve dayanışma içerisindedirler.

CHP’de ise Birlik yok, beraberlik yok, ilgi yok, alaka yok. Umutlarımızı yitirdik.

Ben bugüne kadar ki mücadelemde, CHP’nin bir türlü tutarlı bir politika izleyerek, iktidar olabilme çabasını gösterdiğine şahit olamadım!

Mustafa Kemal Atatürk’ün partisiyiz diyen CHP, Atatürk’ün çizgisinden uzaklaşmış, şimdi yeniden değişim peşine düşmüştür!...

Değişimi Atatürk’ün çizgisinden uzaklaşarak yapan CHP, yeni bir değişim istiyorsa Mustafa Kemal Atatürk’ün 1923 deki çizgisine dönsün.

Bugüne kadar CHP olarak kaç çocuğa, kaç gence, kaç orta yaşlı ve yaşlı insana, kaç bağnaz, katı fikirli olan kişiye Atatürk’ü anlatabildin, kaç kişiyi eğittin. Kaç seminer, toplantı, okul, gazete, TV. Açtın?

Bugün tarikatlar, şeyhler, şıhlar mantar gibi çoğalırken, çocukların, genç dimağların beyinlerini Cumhuriyete karşı, Atatürk'e karşı  düşmanca yanlış fikirlerle doldururken,  sen Atatürkçü, Kemalist düşünceyi kaç kişiye anlatabildin?

Gerçekleri dile getirebildin mi?

Etrafında kaç tane gerçek Atatürkçü kişi var? Partinin tabanı sağlam, ancak idari kademe zayıf.

İl örgütlerin, ilçe örgütlerin topluma Mustafa Kemal Atatürk'ü ve onun fikirlerini, düşüncelerini, çağdaş, ileri görüşlülüğünü, anlatabiliyorlar mı?

TC tabelalardan kaldırıldı, Türk'üm Doğruyum andı kaldırıldı, şimdi anayasanın ilk dört maddesinin kaldırılması hususunda çalışmalar var. CHP yöneticileri hangi tedbirleri alıyor, bunun olamayacağını halka arz edebiliyor, halkı bilgilendirebiliyorlar mı?

 Altı oktaki ilkeleri yeterli savunulabiliyorlar mı?

CHP’nin bu yönetimi, illerdeki ilçelerdeki bu teşkilatları ile bundan sonra da hiçbir atılım yapamayacağı kana atındayım!

Bugüne kadar kendisine hizmet edenlerin yanında olmadığı gibi, kendi aralarında anlaşmazlıklar ve ne kadar pasif kişiler varsa onların yönetime getirilmesi, önümüzdeki Belediye seçimlerinde de CHP’nin çok zor günler yaşayacağına delalettir.

Büyük şehirleri kaybettiğiniz de, bakın gelecekte neler olacaktır. Ülkede neler değişecektir!

Kayseri’den CHP Milletvekili olan Aşkın Genç gazetelerin karşısına geçip, gururla ne demişti: “Kayseri’de partisinin oyunun arttığını ve 1977 yılından sonra ilk kez Kayseri’de 2 milletvekili kazandıklarını” söylemişti.

Sayın Genç, bu milletvekilliğini nasıl kazandınız? Kimin sayesinde kazandınız? CHP’ye gönül verenler canlarını dişlerine taktılar, hiçbir karşılık beklemeden çalıştılar, uğraştılar ve sizleri Meclise gönderdiler. Peki şimdi siz size hizmet eden bu insanların ufacık bile olsa dertleri ile ilgileniyor musunuz?

Demokrasiyi kendi içerisinde uygulayamayan, üyelerine sahip çıkamayan, onların dertleri ile ilgilenmeyen, yardım etmek bir yana, köstek olan bir anlayış içerisinde olan CHP’den bugün üzülerek istifa ettim.

Bu köşe yazımda, gerçekleri liderlerine söyleyemeyen parti milletvekillerine de sesleniyorum. Gerçekleri söyleyin. Bu gidişle, hayat boyu CHP’si iktidar olamaz.

Değişim şart, ancak yeni bir arayış değil, Tek Yol Mustafa Kemal Atatürk’ün yoludur. Bu yolu bulun ve bu yolda yürüyün. İşte Değişim budur.

Sevgili okurlar, şunu da çok iyi biliyorum ki, bir atasözü vardır, sen ne söylersen söyle, İmam bildiğini okurmuş. Elbette İmamın okuyacağı değişmez sözlerdir. Bu nedenle bildiğini okuyacaktır.

Ancak, biz ne dersek diyelim, Kılıçdaroğlu ve CHP de bildiğini okumaya devam edecektir. NOKTA.

Rukiye DEMİR

10.07.2023

 

 

 


9 Temmuz 2023 Pazar

Padişah imama ve bektaşiye sormuş

Rukiye Demir

 RUKİYE SULTAN DİYOR Kİ:

Sevgili okurlar, bilindiği üzere emeklilere %25 zam verileceği yayınlandı. 

Sosyal medyada paylaşılan güzel bir hikaye tarafıma geldi. Ben de bunu sizlerle paylaşmak istedim. Nedeni ise Emeklilerin aldıkları zam ile idare etmelerinin haklı nedenleri olduğudur. 

Hikaye bu ya biz de anlatalım istedik. 

Vakti zamanında bir padişah varmış. Padişah huzuruna bir imamla, bir Bektaşi dedesini birlikte kabul etmiş.

Padişah konuklarından ilk önce İmama şu soruları sormuş:

Padişah demiş ki: İmam efendi, içki var mı? Yani içki içer misin?

İmam bu soru karşısında şaşırmış ve "Haşa Sultanım! ağzıma sürmediğim gibi içki içilen yere bile uğramam. 

Padişah bu sefer de "Kumar var mı? arada sırada kumar oynar mısın? diye sormaz mı!

İmam "Sümme haşa Sultanım! demiş. 

Bu sefer padişah daha da can alıcı soruyu sormuş,  "Kadın, kız var mı?" Bir erkeğin en zayıf noktasına değinmiş. İmam efendi bu soru karşısında da şaşırmış ve hemen cevabını vermiş.

-"Elfi elfi haşa sultanım! Benim kadın ile kız ile işim olmaz. Ben evli barklı insanım,"demiş. 

Padişah sorduğu sorulara aldığı cevabın karşılığında İmam efendi'ye kuşağından bir altın çıkarıp hediye etmiş. Güle güle harca demiş.  İmam o anda padişah'ın lütfuna ve hediyesine sevinmiş elbette. 

Padişah hazretleri bu sefer karşısında duran ve dikkatle Padişahın İmama sorduğu soruları dinleyen Bektaşi dedesine aynı soruları sormaya başlamış. 

Padişah Bektaşi dedesine dönmüş ve dedeye:

-Erenler içki var mı? diye sormuş. Bektaşi dedesi şu cevabı vermiş:

-Akşamdan akşama olur sultanım!

Bu sefer Padişah Bektaşi dedesine: "Kumar var mı, kumar" diye sormuş. 

Bektaşi Dedesi cevap vermiş Padişah'a: "Arada sırada oynarız Sultanım!" demiş. 

Padişah en can alıcı soruyu sormuş Bektaşi Dedesine: "Kadın, kız ayağı var mı?"

Bektaşi dedesi ne cevap vermiş, adam Bektaşi yalan söyleyemez ya. Demiş ki Bektaşi dedesi: "Eh işte, o da oluyor bazen Sultanım" demiş. 

Padişah bu sorulardan sonra kuşağından bir kese dolusu altını çıkarıp Bektaşi Dedesine hediye etmiş. Bunu gören İmamın canı sıkılmış. Hemen atılmış ve Padişah'a şunları söylemiş:

-Sultanım bu nasıl bir iştir! Ben içki içmem, kumar oynamam, harama uçkur çözmem. Bana bir altın verdiniz, bütün bu süfli işleri yapan dedeye bir kese altın verdiniz. Valla ben bundan birşey anlamadım, demiş İmam Efendi. 

Padişah bunun üzerine İmama demiş ki: 

"İmam efendi, senin hiçbir masrafın yok. İçki içmiyorsun, kumar oynamıyorsun, kadın, kız ayağın da yok. Sen hiç fazladan masraf yapmıyorsun ki, ama dedenin masrafları çok. Onun için ona fazla verdim. Dedeye bu bir kese altın bile az gelir, demiş. 

Bu hikaye bana emeklilerin durumunu hatırlattı. 

Emeklilere seyyanen zama bile gerek yok. Emekli zevata yüzde 25 lik zam bile fazla.

Neden mi? Bu kesim zaten emekli olmuş, evinde, ya da kahvehane köşesinde, ya da cami avlusunda oturuyor. Bu kesimin et, süt, yumurta, bal, baklava, yeme alışkanlığı olmadığı gibi, içki içme, kumar oynama, kadın, kız ayağı da yoktur.  Taksiye binme alışkanlığı yoktur. Otobüslere bedava biniyorlar zaten. 

Tatile gitme, hele ki tatil köylerine gitme, dünyayı gezme alışkanlığı hiç yoktur. Öyle seyahat ederek lüks otellerde kalma hevesi ise hiç yoktur. Otellerin önünden bile geçmezler. 

Eğlenmeye, sinemaya, tiyatroya, gezmeye gitmeye de vakit bulamazlar, gitmezler. 

Yeni kıyafetler almazlar, eskileri ile yıllardır idare etmişlerdir, gene etmeye devam ederler. 

Hele ki, ailece lokantaya gitmeye, kitap, dergi almaya vb. fuzuli hiçbir masraf yapmaya niyetleri yoktur. Cep telefonları zaten ya çocukların kullanıp, onlar yenisini alınca onların eskisi ile idare ederler, ya da en eski telefonu kullanırlar. Bilgisayar merakları da pek yoktur. 

Yabancı devletlerdeki emekliler gibi, dünyayı gezelim, gibi hevesleri de yoktur. Ceplerindeki paranın çoğunu zaten ya çocuklarına, ya da torunlarına verirler. Kendisi ben zamanında doğal beslendim, şimdi torunlarım beslensin, çocuklarım yesin içsin, gezsin diye düşünürler.

Kendileri ya Cami avlusunda, ya parklarda, ya da bir arkadaşı ile arada sırada kıraathane'de ya okey oynar, ya tavla, ya da kağıt oyunu. Çay parası vermek istemeyen, ya da cebinde çay parası olmayan emekliler ise, parklarda, ya da beleş oturulabilecek yerlerde otururlar akşamı ederler. 

Üstelik 15 bin TL. Bayram ikramiyesini istemeyen, 2 bin lira Bayram İkramiyesini alıp bol bol harcayan, emeklilere çok zam yapmanın ne alemi var. Öyle veya böyle yaşıyorlar. 

Allah Devletimize zeval vermesin. Büyüklerimizi başımızdan eksik etmesin. 

Rukiye Demir.

09.07.2023





Yeni kıyafetler almaya, ailece lokantaya gitmeye, kitap dergi alma, vb gibi hiçbir masrafı yoktur.👍

........

Padişahım çok yaşa...

1 Temmuz 2023 Cumartesi

Siyasal Partiler de tüzükleriyle yönetilir.

 Sosyal Medya'nın Watsap  TABANIN sesi grubunda yayınlanan bazı görüşler: 

TABANIN SESİ GRUBU CHP'lilerin grubudur. 

BAZI TARTIŞMALAR YARARSIZ!

Siyasal Partiler de tüzükleriyle yönetilir.

Organlara seçimler, görev süreleri, organlarda boşalma hallerinde yapılacaklar partinin tüzüğünde, yönetmeliklerinde belirtilir.

Bunlara uymak hem organ yöneticileri, hem de üyeler için zorunludur.

Bir süredir CHP yönetimi ve genel başkanlığı çeşitli kesimlerce sorgulanıyor, herkes görüş beyan ediyor, telkin ve temenniler zaman zaman talimat vermeye varıyor.

Genel Başkanlık için gönlünüzden geçen aslanı yine tüzük dahilinde o makama taşımak için çalışabilir, çabalayabilirsiniz.

Bu satırların yazarı aktif siyasetten kopalı/koparılalı yıllar oldu.

BAZI tartışma platformlarına bilgim ve onayım olmaksızın üye yapıldığımı (arkadaşlarımın samimi eylemleri ve benden beklentileri) sanal alemde görüyor ve yaşıyorum.

Çok kısaca şunu söylemek isterim eski bir parti iletişimcisi ve yöneticisi olarak:

Yapılacak her şeyin yolu var olan tüzükte bellidir.

Genel Başkanı değiştirmek hakkınızdır ama Genel Başkanın, gönlünüzde yer bulan aslana görevi devretmesini beklemek, onu kendisinde bulunmayan yetkileri kullanmaya zorlamak anlamına gelir. Bir anlamda, görevden almak istediğiniz genel başkanı kurultay yetkilerini gasbederek istediğiniz kişiyi adeta genel başkan ilan etmesini isteyen bir tablodur görünen.

Tüzükle de, üyenin hukukuyla da, parti içi demokrasi ile de bağdaştırılamaz  bu beklenti.

Elbette mevcut genel başkan da aynı zamanda parti üyesidir. Günü geldiğinde, adaylığının  söz konusu olmadığı bir aşamaya varılmış olursa o zaman onun da gönlünde bir aslan varsa ve dilerse açıklaması beklenebilir.

Onun dışında, genel başkanlık görev  ve yetkileriyle donanmış bir kişiyi tüzük dışı davranmaya zorlamak kamuoyu önünde yıpranmaya yol açar, bütünlüğe zarar verir, odaklanmaya, motivasyona engel olur.

Herkese açık alanlarda tartışmak 

yerine, başlayan mahalle, ilçe, il kongre süreçlerinde uygun iletişim kanallarını kullanarak gönüllerdeki aslanlar için çaba gösterilmelidir.

Yetmiş yaşından sonra gördüklerim karşısında dilim bunlara döndü.  

Umarım yazımın başlığına rağmen  yararsız yeni bir tartışma yaratmış olmam.

İyi bayramlar dilerim.

&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&

Fransa'da çıkacak olaylara karşı, nasıl tedbirler alınacağı ile ilgili Ordu'nun şehrin merkezinde tatbikatı yapılmıştı. 

Fransa'da yaşayan bilhassa Suriyeli göçmenlere karşı şüpheler duyulmakta. 

Fransa'da neler oluyor?

Fransa'nın başkenti Paris'te 17 yaşındaki bir gencin trafik polisinin dur ihtarına uymamasının ardından öldürülmesi sonrası ülkede şiddetli gösteriler başladı. 


Bazen karışıklık çıkarmak isteyen gruplar bir bahane beklerler. Trafik polisinin dur ihtarına uymayan bir gencin öldürülmesi ile, çamların kırılması, etrafın ateşe verilmesi, talanların başlaması ile ne alakası var. 

Halkın sokağa dökülmesi, şehrin her yerinde yağmalar yapılması sosyal medyaya düşen görüntülerde bir çok noktada dumanların yükseldiği görülmekte. 


Bu hareketleri kimler yapıyor. Amaçları ne? 

Fransa içlerinde bulunan yabancılardan şüphelenmekte. Hiç bir ülke bizim kadar toleranslı davranmaz. Olayların yabancılar tarafından çıkarıldığını tespit ettikleri anda, Fransa çok sert tedbirler alır ve ülkesinde bulunan Suriye'li göçmenler dahil, bir çok ülke göçmenlerini ülkesinden kovar.

Fransa İçişleri Bakanı Gerald Darmanin'in sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamada, protestoların devam ettiği, gözaltı sayısının 1000 i bulduğu, sokak olaylarının engellenmesi için ülke genelinde toplu taşıma seferlerinin durdurulduğu, bazı bölgelerdeki eğlence ve festivallerin iptal edildiği ifade edilmektedir. 

Cumhurbaşkanı Macron ise göstericilerin arasında çok sayıda genç ve çocukların olması nedeniyle, "Çocuklarınızı evde tutun" diye seslendi. 

Tüm dünyada'ki anneler gibi Fransa'da oğlunun öldürülmesi olayı anne Mounia'nın da yüreğini yaktı.

"O Benim Hayatımdı" diye seslendiği ve sosyal medyada yayımladığı videoda, "oğlum daha çocuktub Annesine ihtiyacı vardı. Saba beni öpmüş ve 'Seni seviyorum anne' diyerek yola çıkmıştı" dedi ve ekledi: "Bir saat sonra bana, birinin oğlumu vurduğunu söylediler. Ben şimdi ne yapmalıyım? O benim 

hayatımdı, her şeyimdi." diyerek, bir annenin evladını kaybetmenin ne kadar acı olduğunu ifade etmektedir. 

Sosyal medyada yayımlanan videoda bir polis memurunun, önündeki aracın sürücüsüne silah doğrulturken görüldüğü, silah sesinin duyulmasından sonra aracın çarparak durduğu görüntüsü, yayınlandı. 

Göğsünden vurulan Nahel M, tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Onu vurmakla suçlanan polis memuru, cinayet suçlamasıyla gözaltına alındıktan sonra tutuklandı. 

Le Monde'a gazetesinin haberine göre polis ilk ifadesinde, Nahel M.'nin kendilerine zarar vermek amacıyla aracını üzerlerine sürdüğünü söyledi. Ancak İnternette yayımlanan ve Fransız haber ajansı AFP'nin teyit ettiği görüntüler polisi yalanlıyor. 



BM Dünya Bankasının açıklaması.

 Suriyelilerin Lübnan ekonomisinin üzerindeki maliyetini BM Dünya Bankası aşağıdaki veriler ile açıkladı  !!!

Lübnan nüfusu 5,5 milyon       Suriyeli sığınmacı nüfus 2.1 milyon  

Sağlık giderleri - $ 611 milyon  

Ulaşım giderleri - $ 1,5 milyar  

Eğitim giderleri - $ 1,5 milyar  

Sübvansiyon malların toplamı (2020-2022 arası sadece) -$ 3,47 milyar  

Ekonomik ve Finansal etkileri ( sadece 2012-2014 arası ) $ 7,5 milyar  

Kayıp Elektrik gideri -$ 23,2 milyar  

Toplam = US$ 49,69 milyar

Sizce gerçekten 11 yıldır ülkemizde bulunan sözde 5 milyon Suriyelinin maliyeti Türkiye'ye 40 Milyar $ mıdır?


Daha ne kadar olmayan paramızı harcayıp, kendi vatandaşımızı aç bırakıp Suriyeli doyuracağız?

16 Mayıs 2023 Salı

Eğilsem çok kapıdan geçerdim.

RUKİYE SULTAN DİYOR Kİ:


EĞİLSEM ÇOK KAPIDAN GEÇERDİM 

AMA

BEN DİK DURMAYI SEÇTİM

Sevgili dostlar, 14 Mayıs'ta Milletvekillerimizi seçtik. Ne yazık ki, Cumhurbaşkanımızı seçemedik, seçimleri 2.tura bıraktık. 

Bir yerlerde bir eksiklik var. Ama nerede? 

Gerçek şu ki, bizim insanlarımızı ikna edebilmek öyle kolay değil. 

Atatürk ne demiş: "Halkını cehalet ile sefalete teslim eden yöneticiler yok olmaya, cehalet ve sefalete sürükleyen yöneticileri seçen halk ise köle olmaya mahkumdur." demiş. Bu söze eklenecek söz var mı. Nokta.

CHP lideri ve Millet İttifakının Cumhurbaşkanı Kemal Kılıçdaroğlu bütün iyi niyeti ile iktidara muhalif olan partileri bir araya getirdi. Bir yıla yakındır toplantılar yaptılar, kararlar aldılar. 

Büyük bir heyecanla seçimlere hazırlandılar. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile Ankara Büyükşehir Belediye başkanı Mansur Yavaş'ı da yanlarına alarak meydanlara çıktılar. 

Deprem Bölgelerine gittiler, dertleri dinlediler, yardımların yapılmasını sağladılar. Umutlar dağıttılar. Çocuklar Kılıçdaroğlu'na kurtar bizi dede demeye başladı. Gençler gelecek günlerin umudunu Kılıçdaroğlu'n da gördü. 

Kadınlar öldürülmekten bizi kurtar, diye sokaklarda seslendiler. 

Kayseri'de müthiş bir kalabalıkla miting düzenlendi. Halk çoşku ile Kılıçdaroğlu'nu karşıladı ve dinledi. 

İmamoğlu taşlandı Erzurum'da, yılmadı, gene meydanlarda halka seslendi. 

Peki bunça çabaya ve çalışmaya, umut dağıtmaya rağmen, neden birinci turda kazandık denildi de, kazanılamadı? İşte bunu CHP ve Millet İttifakının diğer üyeleri sorgulamalı. 

CHP çok büyük fedakarlık yaptı. Daha önce İYİ Parti'yi Meclise taşımıştı. Şimdi millet ittifakı partilerinden 39 aday CHP listesinden Meclise girdi. 

Saadet Partisi ve Gelecek Partisi'nin  10'ar, DEVA Partisi'nin 14, DP'nin 3, İYİ Parti'nin 1 adayı Meclis'te sandalye sahibi oldu. Türkiye Değişim Partisi Genel Başkanı Mustafa Sarıgül, Erzincan'dan milletvekili seçildi. Yani 39 milletvekili CHP listelerinden  seçildi. Bu kadar büyük fedakarlığı yapan Kılıçdaroğ'lu ise Cumhurbaşkanlığı seçiminde 2.ci tura kaldı.

KILIÇDAROĞLU DAHA NE YAPSIN ?..

1. Emekliye 8.500 (15 Bin Toplam) lira ikramiye dedi,  kabul etmediler.

2. Depremzede ye ücretsiz ev dedi, kabul etmediler.

3. Gençlere iş dedi, kabul etmediler.

4. Çiftçiye ucuz mazot dedi, kabul etmediler. 

5. Hayvancılığa teşvik dedi, kabul etmediler.

6. Memura, emekliye geçinebileceği maaş dedi, kabul etmediler. 

7. Kadınlara aile sigortası dedi, kabul etmediler. 

8. Gelir adaleti dedi, kabul etmediler. 

9. Yabancılara ev satılmayacak, ülkelerine gönderilecek dedi, kabul etmediler. 

10. Çalınan paralar alınacak, hesap sorulacak dedi, kabul etmediler.

11. Hak, hukuk, adalet dedi, kabul etmediler. 

12. Bilimsel, çağdaş eğitim dedi, kabul etmediler.. Demek ki, insanlar ekonomi dibe vurmuş, ekmek, et ,süt, sebze fahiş fiyat olmuş. 

Ülkede dolar, Altın alınamayacak fiyata yükselmiş, Türkiye Cumhuriyetine kast edilerek, devlet kurumlarından TC. tabelaları sökülmüş, andımız kaldırılmış, vatanımızın kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e hakaretler yağdırılmış, hazine boşaltılmış, ülkenin paraları iktidardakiler ve yandaşlarına peşkeş çekilmiş, kimsenin umurunda olmamış. Bu düşüncesizlikle de sandığa gidilmiş.

İnsanlar değişimi reddediyor ! KILIÇDAROĞLU NE YAPSIN?

Son sözümüzü gene umutlarımızı yitirmemek için söyleyelim. 

Umut insanı ayakta tutan tek olanak. O yüzden siz siz olun sakın umudunuzu yitirmeyin. 

Süprize hazır olun bu sesssizliğin arkası bahardır.

16.05.2023

RUKİYE DEMİR