KKTC'yi yok etme planı - 1
Ali Serdar Bolat, 25
Şubat 2014
Bu konuşma, Obama’nın “Haziran ayaklanması, Cemaat,
Rüşvet ve Yolsuzluk olayı karşısında zor durumdasın, KKTC’yi ver seni
desteklemeye devam edelim”teklifini kabul ederek KKTC yetkililerini devreden
çıkaran Tayyip Bey’e söz verilen desteğin açıklanması olarak değerlendiriliyor.
Tayyip Bey, “Kıbrıs sorununu artık çözelim” kılıfı altında
KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nu tekrar masaya oturmaya zorladı. Hangi
sorun? Sorun eskiden vardı. Rumlar Türkleri yok etmek için Faşist Akritas Planı
çerçevesinde son saldırıya geçmişlerdi. 1974 Barış harekatı ile sorun çözüldü.
O günden beri kan akmıyor, çatışma olmuyor. O bakımdan sorun yok.
Ama ABD, AB ve Kıbrıs Rum Yönetimi’nin KKTC’yi yok
etme, Kıbrıs Türklerini Türkiye’den kopartarak Rum yönetimi altına sokma
sorunları var. İşte Tayyip Bey’e bu sorunu çözme, Kıbrıs’ı Girit benzeri
bir operasyonla “Türklerden arındırma sürecine sokma” görevi verildi.
KKTC, 2004 yılında Annan Planı ile yok edilmek istenmişti.
AKP ve Kıbrıslı sahte solcuların işbirliği ile kandırılan KKTC halkı, hain plana
evet demişti. Ancak bu planı yeterli bulmayan, Türklerin koşulsuz teslim
olacağı günlerin hayalini gören Rum tarafı, planı kabul etmemişti.
İşte şimdi, Annan Planı’nı mumla aratacak satış planı için
düğmeye basıldı. 15 Şubat 2014 günlü Aydınlık’taki “Karşılığı Kefendir”
başlıklı köşe yazısında, E. Tuğamiral Türker Ertürk olayı şöyle
değerlendirdi: “”Annan Planı ile verilen tavizlerin çok ötesine geçilmiştir. Bu
bir ihanettir. Bu suçun tüm dünyada karşılığı bellidir. Müslüman
dünyasındaki karşılığı ise kefendir.”
KKTC ve Rum Kesimi arasında 10 Şubat’ta yapılan ilk
toplantıdan sonra BM Kıbrıs Özel Temsilcisi Buttenhaim’ın okuduğu ortak
açıklamaya göre, Kıbrıs tek devlet altında birleşecek, KKTC’nin egemenliği
ortadan kaldırılacak, ve bu şekilde oluşan Birleşik Kıbrıs, AB’ye üye
sayılacak. Yani: KKTC toprağı, üzerindeki Türklerle birlikte AB’ye
satılacak. Ne karşılığında? Tayyip Erdoğan’ın bir süre daha iktidarda
kalması uğruna. Tayyip Erdoğan, KKTC Cumhurbaşkanı’nın görüşünü almadan
ortak açıklama metnini kabul ederek KKTC yönetimini emrivaki karşısında
bırakmıştı.
KKTC Cumhurbaşkanı Eroğlu, ortak açıklama hakkında şöyle
konuştu:
"ABD’nin devreye girmesi Doğu Akdeniz ve Ortadoğu'daki
kendi menfaatleri içindir. Ortak metne 'Yüzde yüz bayıldım' diyemem. Mesela o
metinde, "Hiçbir taraf diğeri üzerinde egemenlik ve otorite
iddiasında bulunamaz" ifadesini görmek isterdim. Bu sağlansaydı,
o zaman metin ortak açıklama metni olurdu"
"ABD'liler 2004'teki referandumda evet çıkması için 30 milyon dolar harcadı. 2004 yılında Annan Planı’na yüzde 65 evet çıkması Türkiye'nin eseridir. Annan Planı bizim lehimize olsaydı ben de "Evet" derdim. Ama ben, Kıbrıs Türk halkının menfaatine olmadığını düşünerek "Hayır" dedim.”
"ABD'liler 2004'teki referandumda evet çıkması için 30 milyon dolar harcadı. 2004 yılında Annan Planı’na yüzde 65 evet çıkması Türkiye'nin eseridir. Annan Planı bizim lehimize olsaydı ben de "Evet" derdim. Ama ben, Kıbrıs Türk halkının menfaatine olmadığını düşünerek "Hayır" dedim.”
“Eğer yapacağım anlaşmayla KKTC halkını Rum devletinin
altına girmeye ve yama yapmaya mahkum edecekse istemem.. Böyle bir anlaşmaya
imza atarsam, önce ben sonra oy verenler lanetlenecektir"
**
KKTC'yi yok etme planı - 2
Ali Serdar
Bolat, 26 Şubat 2014
Kıbrıs açılımını, yani KKTC’yi "Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni" yok etme açılımını da, (pek vatansever olduğu sanılan) Kayserili Abdullah Gül başlattı. Hani, Futbol maçı bahanesi ile soykırım müfterisi Erivan’a gidip Ermenistan
açılımını başlatmış olduğu gibi. (6 Eylül 2008). Dahası, Tahran’a giderken “Kürt
meselesinde iyi şeyler olacak” deyip Kürt açılımını başlattığı gibi. (10 Mart
2009) “Savcı bulun, delillendirin, yargılayın” diyerek Ergenekon tertibini
başlattığı gibi (17 Mayıs 2006 Danıştay saldırısından hemen sonra)...
Rafet Ballı yazdı. Aydınlık, 18 Şubat
2014:
“2013 Eylül ayı sonunda Gül ABD’ye gitti. BM toplantısı
için. Kıbrıs Rum Kesimi Cumhurbaşkanı Anastasiadis ile görüştü. 1964’den beri
ilk görüşme.”, “Gül BM Genel Kurulu’nda konuşurken Rumlar oturup dinlemiş.
Halbuki her sene protesto edip çıkarlardı.”, “NTVMSNBC, Gül’ün Anastasiadis’e söylediklerini açıkladı:
(27 Eylül 2013), “Bu işleri zamana yaymayın, pozitif gündemle bakın, kararlı
bir şekilde konuşun ve mesafe alın”, (Yani: “Kararlı olun, bastırın, KKTC’yi alın” diye akıl
veriyor. Tercümesi bu.), “Sonra BM (yani ABD) devreye girdi, gönülsüz Derviş Eroğlu
susturuldu. Gül ve Erdoğan’ın zorlamasıyla çözüm peşrevleri tekrar başlatıldı.”, “Satış yaparken her zaman halka havuç verilirdi. Bu defa gaz
verdiler. Güney Kıbrıs açıklarında bulunan trilyonluk rezervlerden çıkarılacak
gazı Avrupa’ya taşıyacak borular Türkiye’den geçecekmiş. Kıbrıs’ı vermeye
değmez mi? Al boruyu ve Kıbrıs’ı.”, “Ahmet Davutoğlu Kanal 7’de açıkladı. İskele Sancak
Programı, 13 Şubat 2014. Sır tutamıyorlar. “5 aydır gizli diplomasi
yürütülüyor”muş. Yani Gül – Anastasiadis görüşmesinden beri... “Gelinen aşama
devrim niteliğinde” imiş. “Devrim” diyorlar. Kıbrıs’ta teslimat büyük
anlaşılan.”
“Fakat boşuna. Devr-i iktidarlarının son mevsimindeler.”
Müzakereler, İsrail – Kıbrıs Rum Kesimi askeri tatbikatı
gölgesinde yapıldı.
Olay “van minıt” ile başladı. Tayyip Bey, Obama’nın “İsrail’e
karşı çıkar gibi yap, Müslüman ülkeleri İran’ın yörüngesine girmekten kurtar,
Ortadoğu’da lider ol”tavsiyesine uyayım derken hızını alamayıp “van minıt”
deyiverince, üstüne bir de Mavi Marmara rezaleti eklenince, İsrail fırsat bu fırsattır
deyip Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi’ne yanaşıverdi. Tayyip Bey, böylece,
“Monşer diplomasisi de neymiş” yanılgısı üzerinden Batı ve Güney kanadımızda
Türkiye karşıtı güçlü bir odak yaratmış oldu.
Türkiye, geleneksel olarak, Kıbrıs Rum Kesimi’nin KKTC
münhasır sularında petrol aramasına karşı çıkıyordu. Hatta oraya Tayyip Bey
“Piri Reis” gemisini göndererek bu bölgede hak sahibiolduğumuzu göstermek
istiyordu. Ancak, gerek “van minıt” ve Mavi Marmara olayları ile İsrail’i
karşımıza almamız, gerekse Ergenekon-Balyoz tertipleri ile Türk Donanmasının
güçsüzleştirilmesi, bu bölgelerdeki iddiamızı sürdüremez hale gelmemiz sonucunu
verdi.
Bu arada, İsrail karasularında büyük doğalgaz kaynakları
bulundu. KKTC’ye ait bölgede de zengin kaynaklar bulunması olasılığı arttı. Ama
Tayyip Bey’,i yüksek diplomasi dehası ve TSK düşmanlığı yüzünden artık oralarda
hak iddia edemez hale gelmştik. İsrail ve Kıbrıs Rum Kesimi ortak tatbikatlar
yaparak, Türkiye’ye “Artık buraları unut” diyorlardı.
Ama, bize ait bölgelerin de bulunduğu o yerlerden
çıkarılacak olan petrol ve doğalgazı Avrupa’ya taşıyacak olan boru hatlarının
Türkiye üzerinden geçirilebileceğini, yani bize bir kıtır atılabileceğini
söylüyorlardı. Ancak, bir şartları vardı: KKTC’yi Rum Kesimi’ne, AB’ye vermeliydik.
“Ver KKTC’yi al boruyu” diyorlardı. “Münhasır Ekonomik
Bölgede İşgalcinin Engellenmesi” adlı Rum – İsrail ortak deniz
tatbikatı, tam da müzakerelerin olduğu günlere, 13-14 Şubat’a denk gelmişti. Ne
tesadüf.
Bu tatbikat hangi işgalciyi engellemek için yapılıyordu?
Açık açık söylüyorlardı. Avrupa Birliği toprağı olan Kıbrıs Adası’nın kuzeyini
işgal etmiş olan TC ve KKTC’yi engellemek için yapılıyordu. İşgalci TC ve KKTC,
Kıbrıs Adası’nın münhasır ekonomik bölgesindeki denizlerde hak iddia edemezdi.
Etmeye kalkarsa Rum-İsrail ortak gücünü karşısında bulurdu. Tatbikatın
senaryosu şöyle: Doğu Akdeniz’deki petrol sahalarına Türkiye’nin olası bir
müdahalesinin engellenmesi.
Tatbikata 40’tan fazla İsrail savaş uçağı, İsrail donaması
ve Rum donanması katıldı. Rumların 12.parselde kurduğu ve Türkiye’nin sert
tepki gösterdiği “Afrodit” adlı Rum doğalgaz platformu TC saldırısına karşı
korundu. “Bu denizler artık sizin değil”., Ege adaları AKP döneminde Yunan işgali altına girdi. Şimdi
Doğu Akdeniz’de hakkımız olan yerlere el kondu. AKP seçmeni beğendi mi şimdi bu
durumu?
Türk askeri adadan çekilsin, Türkiye’nin garantörlüğü
ortadan kaldırılsın. İşgal tamamen bitsin. Son amaçları bu.
Atlantik ötesinden Obama, Brüksel’den AB, Güneyimizden ise
Rum -İsrail sopası gösteriliyor. AKP Hükümeti, deliğe süpürülmemek için,
KKTC’nin satışı açılımını başlattı.
***
KKTC'yi yok etme planı - 3
Ali Serdar
Bolat, 27 Şubat 2014
Rum tarafının sızdırdığı haritaya göre KKTC, verimli
topraklarının %66’sını kaybedecek. Rumlara verilecek olan 682 kilometrekare
KKTC toprağı tamamen tarım arazisinden oluşuyor.
KKTC toprakları%21 azalarak 2,559 kilometrekareye düşecek.
Bu toprak kaybı sonucunda KKTC, narenciye üretiminin %67’sini, patates
üretiminin %75’ini, sebze üretiminin %50’sini ve hububat üretiminin %70’ini
kaybedecek. Bu kayıplar sonucunda, KKTC, tarımsal yıllık gelirinin %33’ü
olan 41,5 milyon dolar gelir kaybına uğrayacak. Gelir kaybı bu kadarla kalmıyor. Tarımsal ticaret, tarım
ürünleri taşımacılığı ve bunlara bağlı faaliyetlerde doğacak kayıpla birlikte
tarım sektörünün toplam kaybı 127 milyon dolara ulaşacak. Bu değer, KKTC
gelirlerinin %12,2’sine eşit. Ayrıca, Rumlara verilecek topraklar üzerindeki 160 adet
imalathaneden dolayı 12 milyon dolar, 442 ticarethane ve 188 otel ve lokantadan dolayı 43 milyon
dolar gelir kaybı olacaktır. Bunun sonucunda, tarımsal işyerleri ile birlikte toplam
1,350 işyeri kaybedilmiş olacak, nüfusun %15’ini teşkil eden 13.000 KKTC
vatandaşı işsiz kalacaktır.
Emperyalizm Kıbrıs’a tam zamanında
saldırdı.
E. Tuğg. Noyan Umruk 16 Şubat 2014 günlü “Tam Zamanı
Yumuşak Karnımıza Vurmanın” başlıklı Aydınlık köşe yazısında zamanlamaya dikkat
çekiyor. Böyle müzakereler için en uygun zaman karşı tarafın zayıf olduğu bir
zamandır. %30’a varan devalüasyon, kapıya dayanan borç ödemeleri, zayıflatılmış,
darmadağın edilmiş bir ordu ve donanma, yolsuzluk ve rüşvet soruşturmaları,
paralel yapı ile başı dertte olan Tayyip Erdoğan’ın üzerine çullanmanın tam
zamanı.
“Ver KKTC’yi, al desteği, kal bir süre daha
iktidarda. Boru da cabası.”
Emekli Büyükelçi Onur Öymen, Girit
adasındaki kayıpları hatırlattı ve zamanlamaya dikkat çekti
Müzakerelerin zamanlamasına dikkat çeken Öymen,
"Diplomaside kuraldır, böyle önemli müzakereler yapacaksanız bunu en güçlü
olduğunuz zamanda yapacaksınız. Belli ki, bu kural şimdi sadece Rum-Yunan
tarafı için geçerli. Diğer bir kural da taviz istediğiniz tarafı müzakerelerden
önceki aşamada, ekonomik ve siyasi önlemler ve basın yoluyla yıpratacaksınız.
Türkiye'ye yapılan da budur. Kredi notu düşürülüyor, Avrupa'dan soğuk rüzgarlar
esiyor, ABD Başkanı ile görüşme kapıları uzun süredir kapalı. Bütün bunlardan
sonra müzakereler başlar başlamaz Amerika'dan Türk hükümetine övgüler gelmesi
anlamlı değil mi?" diye konuştu.
'Egemen eşitlik rafa kalktı'
HÜSEYİN LAPTALI
Türk tarafının yıllardır savunduğu egemen eşitliği tavrından
vazgeçtiğinin anlaşıldığını belirten Öymen, "Şimdi üzerinde mutabakata
varılan ilke 'Tek devlet, tek vatandaşlık, tek egemenlik'. Türk tarafının böyle
bir tavizi vermeyi kabul etmesi müzakerelerin nasıl sonuçlanabileceği konusunda
fikir veriyor" ifadesini kullandı.
"Kofi Annan Planı Türk tarafı için acı bir reçeteydi"
diyen Öymen şunları söyledi: "Annan Planı, AKP ve dış baskılarla KKTC'de
referandumla kabul edilmişti. Daha da fazlasını alabileceğini düşünen
Rumlar tarafından ise reddedildi. Şimdi Türk tarafı evvelce kabul ettiği
bir plandan daha fazlasını elde edebilir mi? Rum tarafı kendisi açısından
Kofi Annan Planı'ndan daha azını kabul edebilir mi?”
***
yorum, eleştiri ve katkı
***
yorum, eleştiri ve katkı
27 Şubat 2014 9:45 Perşembe tarihinde Müge Gülses <mugegulses@yahoo.com.tr> şöyle yazdı:
Sayın Ertürk,
Milletin fertleri olarak bize dayatılan senaryo ve ülkemizi milletimizi yok etme sürecine dur demek için kendimize ve birbirimize güven temelinde dayanışma içinde siyasi örgütlülüğe ihtiyaç vardır.Var olan partilerin dayatmacı bencil tutumlarına mahkum değiliz. Vatanverler, bağımsız -özgür düşünceleri ve vicdanları zemininde ilkeler doğrultusunda(insanhakları-hukukun üstünlüğü-ahlaki ilkeler ) bilim rehberliğinde siyasi örgüt içinde olmalıdırlar.
Kendini vatansever tanımlayan herkesin içinde olacağı bir yapılanmayı oluşturmak üzere sizi ve herkesi BCP de mayısta yapılacak olan kurultayda sorumluluk almaya ve ihtiyacımız olan güçlü milli sesi tüm dünyaya haykırmaya davet ediyorum.
Bu yapılanma önerisinde hiç bir vesayet,dayatma koşul yoktur. Bu yapılanmayı "BİZCİLLİK" le, " birlikte" yapmalıyız. BCP nin 12 yıllık geçmişi halk dayanışması örneğini oluşturmuş, para kaynağı olmadan da insanca dayanışarak , ilkeler doğrultusunda Cumhuriyetimizin değerlerine olan inancımız sayesinde örgütlülüğün devam edebildiğini ispatlamıştır.
BCP nin kuruluş öncesi-süreci-ve bugüne kadar geçmişi siyasi hayatımızdaki farklı tek örnektir.
BCP dışında ortaya çıkabilecek yeni bir siyasi yapının sömürü düzeninin devam etmesi demek olacağını düşünüyorum.
Bu yapılanma önerisinde hiç bir vesayet,dayatma koşul yoktur. Bu yapılanmayı "BİZCİLLİK" le, " birlikte" yapmalıyız. BCP nin 12 yıllık geçmişi halk dayanışması örneğini oluşturmuş, para kaynağı olmadan da insanca dayanışarak , ilkeler doğrultusunda Cumhuriyetimizin değerlerine olan inancımız sayesinde örgütlülüğün devam edebildiğini ispatlamıştır.
BCP nin kuruluş öncesi-süreci-ve bugüne kadar geçmişi siyasi hayatımızdaki farklı tek örnektir.
BCP dışında ortaya çıkabilecek yeni bir siyasi yapının sömürü düzeninin devam etmesi demek olacağını düşünüyorum.
12 yıldır deneyimlediğim "siyasi irade oluşturmak demek" herkesin kendi vicdanı ve ilkeleri çerçevesinde kendini "yeniden yapılandırması" "kendini siyasette karar alıcı noktasında yaratması" demektir.
Erk satışı ve sömürü siyasetine son verecek olan önerdiğim yapıdır.
Erk satışı ve sömürü siyasetine son verecek olan önerdiğim yapıdır.
Yukarıda ifade ettiğim ilkeler bize yönderlik yapacaktır.
Kişi odaklı değil ilkeler odaklı ve planlı uygulama söz konusu olmalıdır.
Plan ise TÜRK MİLLETİNİN ÖZGÜR VE BAĞIMSIZ İSTENCİNİ YANSITMALIDIR.
M.Kemal başarı için hedeften geriye doğru planlamayı önerir.
Aynı zamanda "nasıl başaracağımı düşünmem ,yalnızca engelleri kaldırırım" der.
Engeller nedir? diye baktığımda; bencillik ve herkesin sorgulamadan kendi düşüncelerinin esiri olduğunu görüyorum.
Bu iki büyük engeli kaldırmak için ise "BİZCİLLİK" ve "SORGULAMA" tutumlarını içselleştirmeliyiz.
zaman dar, yeter artık,konuşmakdan örgütlenmeye geçmemiz gerekmez mi?Belki büyük bir CUMHURİYET KURULTAYI" ile başlamalıyız.19 mayıs bu büyük kurultaya yaraşır diye düşünüyorum. İfade ettiğiniz "kefeni giymeden" önce
"TÜRK DEVRİMİNİ TAMAMLAMALIYIZ"
sevgi ve saygılar, BCP Genel Sekreteri, müge gülses