19 Şubat 2014 Çarşamba

İRAN DOSYASI: İRAN-Şİİ MEDYASI VE HİZBULLAH'IN TEKFİRCİLİK EFSANESİ‏

İRAN DOSYASI:
İRAN-Şİİ MEDYASI VE HİZBULLAH'IN TEKFİRCİLİK EFSANESİ
İRAN ANALİZ / İran, Esed, Maliki, Rusya ve Hizbullah örgütüyle Şii lobisine ait çeşitli medya kuruluşlarının kullandığı ‘tekfirci’ kelimesi ile kimler kast ediliyor, bununla kimler hedef tahtasına oturtuluyor, bu gizemli cümleleri kullanıp en korkunç katliamları işleyen aynı odaklar, kendilerine hizmet eden el-Kaide örgütünü neden sürekli öne çıkartıyor? Sorulara kısa cevapları bu makalede…
Suriye halkının başlattığı devrimin kıvılcımı Der’a şehrinde birkaç çocuğun duvarlara yazdığı sloganlar sebebiyle tutuklanması, korkunç işkencelere uğraması, katledilmesi ve ailelerinin çocuklarını teslim almak üzere karakollara gittiğinde küfür, hakaret ve haysiyetlerinin çiğnenmesi neticesinde parlamıştı. Kısa bir süre içerisinde ülke geneline yayılan barışçıl eylemleri Esed rejimi ve İran-Şii medyası hemen terörist gruplar, Kaide veya tekfirciler dedikleri oluşumlar ile ilişkilendirmeye çalışmıştı. Ancak milyonlarca Suriyelinin katıldığı, her Cuma günü namaz çıkışlarında korkunç katliamlara, şehitler ve yaralılar vermelerine rağmen devam ettirdiği gösteriler rejimin bu kullanmaya çalıştığı kozunu inandırıcı kılmamaktaydı.  
Mart 2011 tarihinde başlayan devrimin kanlı şekilde bastırılmaya çalışılması, vahşetin tüm hızıyla devam etmesi üzerine altı ay sonra silaha sarılması, kendisini, canını, malını, ırzını, namusunu ve saldırıya uğradıkları bölgeleri korumak amacıyla direniş başlatması rejimin ‘tekfirciler’ literatürüne daha fazla sarılmasını beraberinde getirdi. Bu noktada Rusya ve İrana önemli görevler üstlendi. Yine İran ile Esed rejiminin ve Şii lobisinin desteklediği medya organlarında sürekli Kaide, tekfirciler, Selefiler vs gibi kelimeler kullanıma sokuldu.
Rejimin beklediğinin çok üstünde ağır hezimet alması, Suriye silahlı direnişinin birçok cephede ilerlemesi, orduda kendi halkını katletmek istemeyen çoğunluğu Sünni general, subay, astsubay, er ve erbaşların ayrılması gibi sebepler dışarıdan milislerin Esed’e desteğe gelmesine neden oldu. Başından beri devrimin kanlı şekilde bastırılması için her açıdan Esed’e destek veren İran rejimi üst düzey generaller, istihbaratçılar, teknik unsurları, Hizbullah terör örgütü militanları kısa bir süre sonra sahada aktivistlerin tutuklanması, işkence edilmesi ve öldürülmesi gibi fiili varlıklarını sahada göstermeye başladı. Hizbullah’ın yanı sıra Irak’tan ve farklı ülkelerden de Şii militanlar sözde kutsal mekanları koruma bahanesiyle akın akın Suriye’ye gönderildi. Bunların dini açıdan kendilerine meşruiyet zeminini temin etmeleri için Şii din adamları hem sözde Suriye’deki dini mekanları, türbeleri koruma bahanesini ileri sürerken öte yandan efsunlu bir kelime olan ‘tekfircilere’ karşı savaş/cihad kavramını da kullanmaktaydı. Bunların başında da İran’ın talimatlarıyla hareket eden aşırı Şii Hizbullah örgütü gelmekteydi.
İslam’ın sapkın bir fırka olarak tanımladığı İmamiyye Şiası (Caferiler) açısından dahi kafir olarak nitelendirilen Nusayriler ile Esed iktidarında stratejik ortaklık kurularak, Lübnan’daki Şiilerin güçlendirilmesi uğruna Musa Sadr başkanlığındaki Şii ruhbanlar bir fetva yayınlamıştı. Buna göre ahiret inancı olmayan, dini anlamda bir nitelik taşımayan Nusayriler de Şiiliğin bir kolu olarak değerlendirilmişti. Nusayrileri dahi tekfir eden Şiilerin en örgütlü gücü olan Hizbullah bugün gelinen noktada Nusayri Esed rejimine, işlenen korkunç vahşet ve mezhepçi terörizme karşı hak talebinde bulunan herkesi ‘tekfirci, terörist, dış destekli gruplar’ diyerek tanımlamaktadır.  Bu tanımı Hizbullah’ın bağlı bulunduğu Veliyyi Fakih Hamaney, çeşitli radikal Şii din adamları, İran rejimi ve dünya genelindeki uzantısı örgütler, lobi unsurları sürekli olarak kullanmaktadır. Kafir olarak adlandıranların malı bunlar açısından helal görülmekte, öldürülmesi, malı, canı ve ırzının gasp edilmesi ise bir nevi sevap olarak görülmektedir.
Lübnan, Irak, İran, Afganistan, Pakistan, Kuveyt, Yemen, Türkiye ve farklıl farklı ülkelerden Suriye’ye gönderilen Şii militanların dini argüman olarak sarıldığı, çocuklar, kadınlar ve sivillerden oluşan Suriye halkını rahatlıkla katlettikleri ruh halinin arkasında bu ‘mezhebi meşrulaştırma’ araçları yatmaktadır. Beşşar Esed rejimine destek için de değil de sözde direniş eksenini korumak, Şiileri ortadan kaldırmaya ant içmiş ‘tekfirci, Selefi, Kaide vs’ gibi gruplara karşı ‘mukaddes cihad görevini’ yerine getirmek, kutsal mekanları korumak gibi iddialarla on binlerce Şii militan Suriye’de bulunmaktadır.
Direk Sünni ismini kullanmaktan kaçınan, ama söyledikleri, suçladıkları kesimlerin hepsinin tamamen Sünniler olduğu görülen İran-Şii aklının somut yansıması Suriye, Irak ve farklı ülkelerde işlenen korkunç katliamlarda, bunların nasıl servis edildiğinde, vahşetin nasıl meşrulaştırıldığında, sivilleri katleden militanların nasıl kutsanarak kahraman yapıldığında görülmektedir. İran’ın tüm İslam ülkelerinde İslam’ın temel ilkelerini çiğneyerek çarpık ve tekfir edici bir Şii anlayışını yaymaya yönelik projesine karşı çıkan, Esed rejiminin, Maliki’nin ve Hizbullah’ın, çeşitli Şii terör örgütlerinin işlediği katliamlara karşı çıkan, eleştiren, bu projeyi ifşa etmeye çalışan herkes ‘tekfirci, vehhabi, siyonist uşağı, selefi terörü, kaideci’ vs gibi sıfatlarla yaftalanmaktadır. Bu çerçevede en önde örgütlü küresel bir güç olan Sünni İhvanul Müslimin (Müslüman Kardeşler) Hareketi gelmektedir.
Müslüman Kardeşler Hareketi’nin manevi lideri Prof. Dr. Yusuf el-Karadavi’nin karalanması, yalan haberler, uydurma iddialar ile hedef alınmasında İran ve Şii medyasının nasıl önemli roller üstlendiği bu noktada ‘tekfirci Şii zihniyetini’ ifşa etmek açısından çok önemli bir örneklik teşkil etmektedir. Türkiye’deki İran lobisine ait velfecr, yakindoguhaber, rasthaber, zeynebiye, medyasafak vs gibi sitelerin Sünni düşmanlığı kendisini  Karadavi, İhvan, Suriye direnişi veya Arap Baharı üzerinden farklı tezler, uydurma haberler ve senaryolar ile göstermekte, bu yönde sahip oldukları düşmanca bir anlayışı sürekli olarak işlemektedir. Bu da İran destekli Şii azınlığın İslam dünyasını tehdit eden yıkıcı, mezhepçi Şii projesine karşı en ciddi engel olarak karşılarındaki ‘düşmanı’ iyi bildikleri anlamına gelmektedir.
Aynı şekilde sözde Filistin davası, Filistin direnişi iddialarıyla kendilerine alan açmaya, meşruiyet devşirmeye çalışan, yukarıda ismi geçen veya geçmeyen tamamı gizli Şii/Şiileşmiş, ancak hala Türkiye’de konjonktür gereği yerine göre Sünni olarak kendilerini lanse eden şahsiyetlerin İhvan kökenli Sünni İslami Direniş Hareketi HAMAS düşmanlığı da iyi bilinmelidir. Halid Meşal’in ve HAMAS liderlerinin, Suriye’deki vahşet karşısında Esed rejimini desteklememeleri, tüm baskılara rağmen rejimden yana açıklama yapmamaları, Suriye devrimini desteklemeleri, en son ülkeden çıkmak zorunda kalmaları, İran-Şii, Hizbullah terör örgütünü açıkça eleştirip tavır koymaları İran-Şii lobisinin Filistin direnişini, HAMAS’ı karalama kampanyasına hız vermelerini beraberinde getirmiştir. Hamas dahi tekfir edilmiş, hatta bir adım öne giden Şii din adamları ve siteleri/örgütleri onları Siyonist dostu olmakla dahi itham edebilmiştir!
Hizbullah terör örgütüne bağlı medya organlarında Vehhabi-Selefi tekfirciler, Kaide vs gibi isimlendirmeler sürekli kullanılıyor. Selefi Cihadçılar veya Selefi İlimciler, farklı farklı akımlar arasında hiçbir fark gözetmeksizin her birisini aynı potaya koyuyor. Sonrasında el-Esiriyye diye yeni bir kavram daha icad ederek Şeyh Ahmed el-Esir isimli sadece yüzlerce müntesibi bulunan, Sayda isimli küçük şehirdeki din adamı üzerinden yine Sünnileri hedef alıyor. Tüm bunların yanı sıra ana akım olan İhvanul Müslimin (Müslüman Kardeşler) Teşkilatının Lübnan’daki kolu olan Cemaatul İslamiyye’yi de hedef almaktan kaçınmıyor. Bununla da yetinmeyen örgüt, bir ayrım yapmaksızın Suriyeli Devrimciler Partisi’ni de kendisince yaptığı sınıflandırma içine yerleştiriyor. Lübnan ve bölgeyi bir ateş topuna çevirecek denli kin, nefret, tekfircilik ve terörizmi besleyecek bir dil kullanan, hastalıklı bir zihniyet dünyasına sahip İran destekli Caferi Hizbullah örgütü, kendisine bağlı geniş şebekeyi kullanarak yazılı, görsel ve sesli medyasının yanı sıra ülkede cadde ve sokakları da bu toplumsal yapıyı dinamitleyecek şekilde tahrik edecek materyaller ile donatıyor.
En fazla el-Kaide kartı üzerinden operasyon yürüten İran-Şii lobisi, Hizbullah ve Esed rejiminin temelde bu şüpheli örgüt ile derin ilişkileri bulunduğu yönündeki bilgiler gün geçtikçe belirginleşiyor. Irak’taki Şiileri hedef alan herhangi bir saldırıda direk tekfirciler diyerek Sünnileri hedef tahtasına oturtan Hizbullah örgütü liderliğinin el-Kaide içindeki liderlerle direk veya indirek şekilde irtibatta olduğuna dair birçok haber bulunuyor. İran’ın da el-Kaide örgütü liderlerine bir müddet ev sahipliği yaptığı, Tahran’da istihbaratın himayesinde bu kişilerin himaye edildiği de biliniyor. İran taşeronu olarak ithamlara maruz kalan Nuri Maliki de Esed rejimini el-Kaide unsurlarını, aşırı örgütleri ve tekfircileri Irak’a göndermekle suçlamıştı. 2009 yılında teröre verdiği destekten dolayı Esed rejimini uluslararası mahkemede yargılama yönünde girişimlere kalkışacakları yönünde tehditler dahi savurmuştu Irak Hükümeti… 14.11.2013 tarihli el-Hayat Gazetesinde Gassan Şerbil’e konuşan Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari’nin ağzından bu tehdit cümleleri dökülmekte, Malik ise Esed rejimini BM Güvenlik Konseyi’ne şikayet etmekteydi. Gerekçe ise el-Kaide ve terörü desteklemek, bomba yüklü araçları Irak’a göndermek idi.
Hizbullah örgütünün benimsediği İran tipi bir 12 İmamcı (Caferi-İmamiyye-Velayeti Fakih dogması) anlayışı ortaya koyan başlıca eserlere dikkatle bakıldığında, bunların en temelde kendisini İslam’ın ana esaslarını, akidesini, iman esaslarını ayaklar altına alan fikirler ile değiştirilmeye, çarpıtılmaya çalıştığı, ilk Müslümanların (sahabelerin) neredeyse tamamını kafir ilan edip, bunları  mürted olarak nitelendirdiği, İslam medeniyetini oluşturan ilmi mirası, gelenek ve tarihi inkar, çarpıtma ve yalanlarla karalama gibi bir yola başvurup apayrı bir kendisinden türeme yeni ‘din, yol, fırka’ oluşturduğu görülmektedir. Bu anlayışa sahip İmamiyye tipi Caferi / Şia azınlık kesimi kendisini daha çok Sünni karşıtlığı üzerinden tanımlamakta, hayatını ve dünya görüşünü sahih İslami anlayışa düşman, bunun karşısında ve dışlayacak şekilde şekillendirmektedir. Dünyanın farklı bölgelerinde milyarı aşkın Müslüman nüfus arasında sayıları birkaç yüz milyonu zorla bulan Şia’nın, bulunduğu her yerde İslam’ı, Müslümanları hedef alması, İslam düşüncesini baltalayacak, Müslümanları zayıflatacak eylem, faaliyet ve girişimlerde yer alması şaşılacak bir şey olmamaktadır.
Bu düşünceye sahip Hizbullah örgütü de İran tipi bir Şiilik de, lobi unsurları da ciddi şekilde bu derin ‘tekfirci’ anlayışı yaymaya çalışmakta, bulunduğu ülkelerde Sünnilere karşı  kin, nefret ve düşmanlık tohumları eken bir siyaseti, projeyi yürütmektedirler.
[publicize twitter] // [publicize facebook] // [category güvenlik]

[tags İRAN DOSYASI, İRAN, Şİİ MEDYASI, HİZBULLAH, TEKFİRCİLİK EFSANESİ]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder