İRAN DOSYASI:
İRAN-Şİİ MEDYASI VE HİZBULLAH'IN TEKFİRCİLİK EFSANESİ
İRAN ANALİZ / İran, Esed, Maliki, Rusya ve Hizbullah
örgütüyle Şii lobisine ait çeşitli medya kuruluşlarının kullandığı ‘tekfirci’
kelimesi ile kimler kast ediliyor, bununla kimler hedef tahtasına oturtuluyor,
bu gizemli cümleleri kullanıp en korkunç katliamları işleyen aynı odaklar,
kendilerine hizmet eden el-Kaide örgütünü neden sürekli öne çıkartıyor?
Sorulara kısa cevapları bu makalede…
Suriye halkının başlattığı devrimin kıvılcımı Der’a şehrinde
birkaç çocuğun duvarlara yazdığı sloganlar sebebiyle tutuklanması, korkunç
işkencelere uğraması, katledilmesi ve ailelerinin çocuklarını teslim almak
üzere karakollara gittiğinde küfür, hakaret ve haysiyetlerinin çiğnenmesi
neticesinde parlamıştı. Kısa bir süre içerisinde ülke geneline yayılan barışçıl
eylemleri Esed rejimi ve İran-Şii medyası hemen terörist gruplar, Kaide veya
tekfirciler dedikleri oluşumlar ile ilişkilendirmeye çalışmıştı. Ancak
milyonlarca Suriyelinin katıldığı, her Cuma günü namaz çıkışlarında korkunç
katliamlara, şehitler ve yaralılar vermelerine rağmen devam ettirdiği
gösteriler rejimin bu kullanmaya çalıştığı kozunu inandırıcı kılmamaktaydı.
Mart 2011 tarihinde başlayan devrimin kanlı şekilde bastırılmaya
çalışılması, vahşetin tüm hızıyla devam etmesi üzerine altı ay sonra silaha sarılması,
kendisini, canını, malını, ırzını, namusunu ve saldırıya uğradıkları bölgeleri
korumak amacıyla direniş başlatması rejimin ‘tekfirciler’ literatürüne daha
fazla sarılmasını beraberinde getirdi. Bu noktada Rusya ve İrana önemli
görevler üstlendi. Yine İran ile Esed rejiminin ve Şii lobisinin desteklediği
medya organlarında sürekli Kaide, tekfirciler, Selefiler vs gibi kelimeler
kullanıma sokuldu.
Rejimin beklediğinin çok üstünde ağır hezimet alması, Suriye
silahlı direnişinin birçok cephede ilerlemesi, orduda kendi halkını katletmek
istemeyen çoğunluğu Sünni general, subay, astsubay, er ve erbaşların ayrılması
gibi sebepler dışarıdan milislerin Esed’e desteğe gelmesine neden oldu.
Başından beri devrimin kanlı şekilde bastırılması için her açıdan Esed’e destek
veren İran rejimi üst düzey generaller, istihbaratçılar, teknik unsurları,
Hizbullah terör örgütü militanları kısa bir süre sonra sahada aktivistlerin
tutuklanması, işkence edilmesi ve öldürülmesi gibi fiili varlıklarını sahada
göstermeye başladı. Hizbullah’ın yanı sıra Irak’tan ve farklı ülkelerden de Şii
militanlar sözde kutsal mekanları koruma bahanesiyle akın akın Suriye’ye
gönderildi. Bunların dini açıdan kendilerine meşruiyet zeminini temin etmeleri
için Şii din adamları hem sözde Suriye’deki dini mekanları, türbeleri koruma
bahanesini ileri sürerken öte yandan efsunlu bir kelime olan ‘tekfircilere’
karşı savaş/cihad kavramını da kullanmaktaydı. Bunların başında da İran’ın
talimatlarıyla hareket eden aşırı Şii Hizbullah örgütü gelmekteydi.
İslam’ın sapkın bir fırka olarak tanımladığı İmamiyye Şiası
(Caferiler) açısından dahi kafir olarak nitelendirilen Nusayriler ile Esed
iktidarında stratejik ortaklık kurularak, Lübnan’daki Şiilerin güçlendirilmesi
uğruna Musa Sadr başkanlığındaki Şii ruhbanlar bir fetva yayınlamıştı. Buna
göre ahiret inancı olmayan, dini anlamda bir nitelik taşımayan Nusayriler de
Şiiliğin bir kolu olarak değerlendirilmişti. Nusayrileri dahi tekfir eden
Şiilerin en örgütlü gücü olan Hizbullah bugün gelinen noktada Nusayri Esed rejimine,
işlenen korkunç vahşet ve mezhepçi terörizme karşı hak talebinde bulunan
herkesi ‘tekfirci, terörist, dış destekli gruplar’ diyerek tanımlamaktadır.
Bu tanımı Hizbullah’ın bağlı bulunduğu Veliyyi Fakih Hamaney, çeşitli
radikal Şii din adamları, İran rejimi ve dünya genelindeki uzantısı örgütler,
lobi unsurları sürekli olarak kullanmaktadır. Kafir olarak adlandıranların malı
bunlar açısından helal görülmekte, öldürülmesi, malı, canı ve ırzının gasp
edilmesi ise bir nevi sevap olarak görülmektedir.
Lübnan, Irak, İran, Afganistan, Pakistan, Kuveyt, Yemen,
Türkiye ve farklıl farklı ülkelerden Suriye’ye gönderilen Şii militanların dini
argüman olarak sarıldığı, çocuklar, kadınlar ve sivillerden oluşan Suriye
halkını rahatlıkla katlettikleri ruh halinin arkasında bu ‘mezhebi
meşrulaştırma’ araçları yatmaktadır. Beşşar Esed rejimine destek için de değil
de sözde direniş eksenini korumak, Şiileri ortadan kaldırmaya ant içmiş
‘tekfirci, Selefi, Kaide vs’ gibi gruplara karşı ‘mukaddes cihad görevini’
yerine getirmek, kutsal mekanları korumak gibi iddialarla on binlerce Şii
militan Suriye’de bulunmaktadır.
Direk Sünni ismini kullanmaktan kaçınan, ama söyledikleri,
suçladıkları kesimlerin hepsinin tamamen Sünniler olduğu görülen İran-Şii
aklının somut yansıması Suriye, Irak ve farklı ülkelerde işlenen korkunç
katliamlarda, bunların nasıl servis edildiğinde, vahşetin nasıl
meşrulaştırıldığında, sivilleri katleden militanların nasıl kutsanarak kahraman
yapıldığında görülmektedir. İran’ın tüm İslam ülkelerinde İslam’ın temel
ilkelerini çiğneyerek çarpık ve tekfir edici bir Şii anlayışını yaymaya yönelik
projesine karşı çıkan, Esed rejiminin, Maliki’nin ve Hizbullah’ın, çeşitli Şii
terör örgütlerinin işlediği katliamlara karşı çıkan, eleştiren, bu projeyi ifşa
etmeye çalışan herkes ‘tekfirci, vehhabi, siyonist uşağı, selefi terörü,
kaideci’ vs gibi sıfatlarla yaftalanmaktadır. Bu çerçevede en önde örgütlü
küresel bir güç olan Sünni İhvanul Müslimin (Müslüman Kardeşler) Hareketi
gelmektedir.
Müslüman Kardeşler Hareketi’nin manevi lideri Prof. Dr.
Yusuf el-Karadavi’nin karalanması, yalan haberler, uydurma iddialar ile hedef
alınmasında İran ve Şii medyasının nasıl önemli roller üstlendiği bu noktada
‘tekfirci Şii zihniyetini’ ifşa etmek açısından çok önemli bir örneklik teşkil
etmektedir. Türkiye’deki İran lobisine ait velfecr, yakindoguhaber, rasthaber,
zeynebiye, medyasafak vs gibi sitelerin Sünni düşmanlığı kendisini
Karadavi, İhvan, Suriye direnişi veya Arap Baharı üzerinden farklı
tezler, uydurma haberler ve senaryolar ile göstermekte, bu yönde sahip
oldukları düşmanca bir anlayışı sürekli olarak işlemektedir. Bu da İran
destekli Şii azınlığın İslam dünyasını tehdit eden yıkıcı, mezhepçi Şii
projesine karşı en ciddi engel olarak karşılarındaki ‘düşmanı’ iyi bildikleri anlamına
gelmektedir.
Aynı şekilde sözde Filistin davası, Filistin direnişi
iddialarıyla kendilerine alan açmaya, meşruiyet devşirmeye çalışan, yukarıda
ismi geçen veya geçmeyen tamamı gizli Şii/Şiileşmiş, ancak hala Türkiye’de
konjonktür gereği yerine göre Sünni olarak kendilerini lanse eden şahsiyetlerin
İhvan kökenli Sünni İslami Direniş Hareketi HAMAS düşmanlığı da iyi
bilinmelidir. Halid Meşal’in ve HAMAS liderlerinin, Suriye’deki vahşet
karşısında Esed rejimini desteklememeleri, tüm baskılara rağmen rejimden yana
açıklama yapmamaları, Suriye devrimini desteklemeleri, en son ülkeden çıkmak
zorunda kalmaları, İran-Şii, Hizbullah terör örgütünü açıkça eleştirip tavır
koymaları İran-Şii lobisinin Filistin direnişini, HAMAS’ı karalama kampanyasına
hız vermelerini beraberinde getirmiştir. Hamas dahi tekfir edilmiş, hatta bir
adım öne giden Şii din adamları ve siteleri/örgütleri onları Siyonist dostu
olmakla dahi itham edebilmiştir!
Hizbullah terör örgütüne bağlı medya organlarında
Vehhabi-Selefi tekfirciler, Kaide vs gibi isimlendirmeler sürekli kullanılıyor.
Selefi Cihadçılar veya Selefi İlimciler, farklı farklı akımlar arasında hiçbir
fark gözetmeksizin her birisini aynı potaya koyuyor. Sonrasında el-Esiriyye
diye yeni bir kavram daha icad ederek Şeyh Ahmed el-Esir isimli sadece yüzlerce
müntesibi bulunan, Sayda isimli küçük şehirdeki din adamı üzerinden yine
Sünnileri hedef alıyor. Tüm bunların yanı sıra ana akım olan İhvanul Müslimin
(Müslüman Kardeşler) Teşkilatının Lübnan’daki kolu olan Cemaatul İslamiyye’yi
de hedef almaktan kaçınmıyor. Bununla da yetinmeyen örgüt, bir ayrım
yapmaksızın Suriyeli Devrimciler Partisi’ni de kendisince yaptığı sınıflandırma
içine yerleştiriyor. Lübnan ve bölgeyi bir ateş topuna çevirecek denli kin,
nefret, tekfircilik ve terörizmi besleyecek bir dil kullanan, hastalıklı bir
zihniyet dünyasına sahip İran destekli Caferi Hizbullah örgütü, kendisine bağlı
geniş şebekeyi kullanarak yazılı, görsel ve sesli medyasının yanı sıra ülkede
cadde ve sokakları da bu toplumsal yapıyı dinamitleyecek şekilde tahrik edecek
materyaller ile donatıyor.
En fazla el-Kaide kartı üzerinden operasyon yürüten İran-Şii
lobisi, Hizbullah ve Esed rejiminin temelde bu şüpheli örgüt ile derin
ilişkileri bulunduğu yönündeki bilgiler gün geçtikçe belirginleşiyor. Irak’taki
Şiileri hedef alan herhangi bir saldırıda direk tekfirciler diyerek Sünnileri
hedef tahtasına oturtan Hizbullah örgütü liderliğinin el-Kaide içindeki
liderlerle direk veya indirek şekilde irtibatta olduğuna dair birçok haber
bulunuyor. İran’ın da el-Kaide örgütü liderlerine bir müddet ev sahipliği
yaptığı, Tahran’da istihbaratın himayesinde bu kişilerin himaye edildiği de
biliniyor. İran taşeronu olarak ithamlara maruz kalan Nuri Maliki de Esed
rejimini el-Kaide unsurlarını, aşırı örgütleri ve tekfircileri Irak’a
göndermekle suçlamıştı. 2009 yılında teröre verdiği destekten dolayı Esed
rejimini uluslararası mahkemede yargılama yönünde girişimlere kalkışacakları
yönünde tehditler dahi savurmuştu Irak Hükümeti… 14.11.2013 tarihli el-Hayat
Gazetesinde Gassan Şerbil’e konuşan Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari’nin ağzından
bu tehdit cümleleri dökülmekte, Malik ise Esed rejimini BM Güvenlik Konseyi’ne
şikayet etmekteydi. Gerekçe ise el-Kaide ve terörü desteklemek, bomba yüklü
araçları Irak’a göndermek idi.
Hizbullah örgütünün benimsediği İran tipi bir 12 İmamcı
(Caferi-İmamiyye-Velayeti Fakih dogması) anlayışı ortaya koyan başlıca eserlere
dikkatle bakıldığında, bunların en temelde kendisini İslam’ın ana esaslarını,
akidesini, iman esaslarını ayaklar altına alan fikirler ile değiştirilmeye,
çarpıtılmaya çalıştığı, ilk Müslümanların (sahabelerin) neredeyse tamamını
kafir ilan edip, bunları mürted olarak nitelendirdiği, İslam medeniyetini
oluşturan ilmi mirası, gelenek ve tarihi inkar, çarpıtma ve yalanlarla karalama
gibi bir yola başvurup apayrı bir kendisinden türeme yeni ‘din, yol, fırka’
oluşturduğu görülmektedir. Bu anlayışa sahip İmamiyye tipi Caferi / Şia azınlık
kesimi kendisini daha çok Sünni karşıtlığı üzerinden tanımlamakta, hayatını ve
dünya görüşünü sahih İslami anlayışa düşman, bunun karşısında ve dışlayacak
şekilde şekillendirmektedir. Dünyanın farklı bölgelerinde milyarı aşkın
Müslüman nüfus arasında sayıları birkaç yüz milyonu zorla bulan Şia’nın,
bulunduğu her yerde İslam’ı, Müslümanları hedef alması, İslam düşüncesini
baltalayacak, Müslümanları zayıflatacak eylem, faaliyet ve girişimlerde yer
alması şaşılacak bir şey olmamaktadır.
Bu düşünceye sahip Hizbullah örgütü de İran tipi bir Şiilik
de, lobi unsurları da ciddi şekilde bu derin ‘tekfirci’ anlayışı yaymaya
çalışmakta, bulunduğu ülkelerde Sünnilere karşı kin, nefret ve düşmanlık
tohumları eken bir siyaseti, projeyi yürütmektedirler.
[publicize twitter] // [publicize facebook] // [category
güvenlik]
[tags İRAN DOSYASI, İRAN, Şİİ MEDYASI, HİZBULLAH,
TEKFİRCİLİK EFSANESİ]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder