30 Temmuz 2015 Perşembe

UFUKTA BİR ERKEN SEÇİM GÖRÜNÜYOR; Makine Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ

BİR KOALİSYON HÜKÜMETİ KURMA İHTİMALİ HER GEÇEN GÜN BİRAZ DAHA AZALIYOR… 
UFUKTA BİR ERKEN SEÇİM GÖRÜNÜYOR…
Sevgili Okular, bu seçimde AKP İktidarının oy kaybedeceği; sonuçta hiçbir Partinin tek başına iktidar olacak çoğunluğu sağlayamayacağı biliniyordu. Nitekim de öyle oldu.
Halkımız Meclis’se giren siyasi Partilere aranızda anlaşıp, bir koalisyon Hükümeti kurun ve Ülkenin sorunlarını çözün dedi ama
Seçimin yapıldığı 7 Haziran 2015’den bu yana aradan bir aydan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen, henüz bir koalisyon Hükümeti kurulmuş değil…
Bu noktada Ülkemizin gündemi ile siyasi Parti Liderlerinin ve Cumhurbaşkanı Tayyip ERDOĞAN’ın gündeminin farklı olduğunu bir kez daha görmüş olduk…
 Bu itibarla öncelikle, bu konuda yaşanan bazı sorunları ve çıkar hesaplarını ortaya koymaya çalışacağım.
Ama şu kanaatimi de şimdiden söylemek istiyorum:
 Türkiye’nin içinde bulunduğu kaos ortamından kurtulması noktasında;
Bir şeyler yapma gereğini duyup, elini taşın altına koymayan, koymak istemeyen, kendi çıkar hesapları doğrultusunda hareket eden ve Halkımızı aptal yerine koyan Siyasilere;
Muhtemel bir erken seçimde gerekli cevabı, Halkımız mutlaka verecektir.
BAZI VATANDAŞLARIMIZ HDP’YE NİÇİN OY VERDİ?...
Halkımızın bir kısmı; buna CHP’lilerde dahil, Adalet ve Kalkınma Partisi AKP İktidarından kurtulma noktasında;
PKK Terör Örgütünün sözcüsü durumunda olduğunu bildiği, barış ve demokrasi söylemleri ile de Ülkemiz bölüp, parçalamaya çalışan HDP’ye; sırf seçim barajını aşsın diye oy verdi.
Böylece ona da bir imkân tanıyıp, Türkiye’nin bir Partisi olma yönünde hareket edip, etmeyeceğini görmek istedi…
HDP’NİN SEÇİM BARAJINI AŞMASI; CUMHURBAŞKANI TAYYİPERDOĞAN’IN PLANLARINI BOZDU…
 Cumhurbaşkanı Tayyip ERDOĞAN, HDP’nin barajı aşmasını istemiyordu…
Bu itibarla tarafsızlık yeminini bozup, Anayasanın açık hükmünü hiçe sayıp sahalara inmiş ve AKP adına Halkımızdan oy isteyip, 400 Milletvekili talebinde bulunmuştu…
Ama olmadı. HDP seçim barajını aşıp, 80 Milletvekili ile Meclis’e girdi…
 Bu nedenle, bizlerde HDP’nin izlediği politikaları tasvip etmiyoruz ama
HDP’nin seçim barajını aşıp, Meclis’e girmesi Türkiye’ye gerçekten bir rahat nefes aldırttı.
Eğer AKP 400 Milletvekili çıkarabilmiş olsaydı;
Türkiye artık geri dönüşü olmayan bir yola girerdi. Bu açıdan HDP’nin barajı aşması şimdilik yararlı oldu.
CUMHURBAŞKANI TAYYİP ERDOĞAN, AHMET DAVUTOĞLU’NA NEDEN GÜVENMİYOR?...
Bu sorunun birkaç nedeni var…
Bu sorunun cevabı, koalisyon çalışmalarının neden yavaş ilerlediği ile de ilgili olduğundan; konuyu biraz açmak istiyorum.
1-Eğer Tayip ERDOĞAN, seçimde Ahmet DAVUTOĞLU’nun oy toplama konusunda Halkı ikna edebileceğine İnanmış olsaydı;
Herhalde tarafsızlık yeminini bozup, Anayasa hükümlerini çiğnemek pahasına sahalara inip, AKP adına oy isteme gereğini duymazdı…
2-Ahmet DAVUTOĞLU, Tayyip ERDOĞAN’ın ataması ile Başbakanlık koltuğuna oturdu.
Ahmet DAVUTOĞLU’nun bu noktada bir eziklik duyduğu ve bu eziklikten kurtulup, bağımsız hareket etme eğilimi içinde olduğu da gözlenmektedir.
İşte sorun burada başlıyor olmalı…
Tayyip ERDOĞAN, kendi kontrolünde olmadığı, ya da kontrolden çıkma eğiliminde olan bir kişinin Başbakanlık koltuğunda oturmasını kendi çıkarları açısından uygun görmediği anlaşılıyor…
3-Bu noktada iddia edilen husus şudur:
Deniliyor ki Tayyip ERDOĞAN; Eylül ayında yapılacak olan AKP Büyük Kongesini, Ağustos’a çekip;
Ahmet DAVUTOĞLU’nun yerine Mustafa ŞENTOP’’u AKP Genel Başkanlığına getirmek istemektedir.
Bu da Tayyip ERDOĞAN, Mustafa ŞENTOP’un Başbakan olmasını istiyor anlamınadır…
İşte koalisyon çalışmalarının yavaş ilerlemesinin nedenlerinden birinin bu olduğu söyleniyor.
CUMHURBAŞKANI TAYYİP ERDOĞAN, ASLINDA BİR KOALİSYON HÜKÜMETİ KURULMASINI KENDİ ÇIKARLARI DOĞRULTUSUNDA İSTEMİYOR… AMA YENİ BİR HÜKÜMET KURMA GÖREVİNİ AHMET DAVUTOĞLU’NA VERDİ…
Seçimde, Cumhurbaşkanı Tayyip ERDOĞAN’nın 400 Milletvekili istemesinin asıl nedeni; kendi ihtiyaçlarından kaynaklanıyordu…
Bu itibarla Başbakanlığı döneminde patlak veren 17 ve 25 Aralık 2013 yolsuzluk skandalları ile daha birçok uygulamalarının soruşturulmasını asla istemiyordu…
Bu sebepten dolayı, mümkün olduğunca işi uzatıp, zaman kazanmak ve eğer bir koalisyon Hükümeti kurulacaksa;
Yeni kurulacak bir koalisyon Hükümetinin; kendisi açısından hayati önemde olan bu gibi Kırmızı Çizgilerden uzak durması gerekiyordu…
Ama böylesi bir koalisyon Hükümetinin kurulması çok zordu. Ama bu iş bir şekilde engellenebilir ve umutlar tükenirse; o zaman da, bir erken seçim kararı ile Muhalefet Partilerinin de iştiraki ile bir Seçim Hükümeti kurulabilirdi.
Seçim dönemine girildiğinde de;
Hükümet kurma aşamasında adı geçen Muhalefet Partileri, sorumluluk almaktan kaçındılar gibi gerekçelerle suçlanacaklar ve oylar AKP tarafından devşirilmeye çalışılacaktı…
Ama ben gelinen bu noktadan sonra, bazı Yazarlar gibi AKP’de erimenin devam edeceğini ve AKP’nin 2-3 yıl içinde dağılacağını düşünüyorum…
İşte böylesi bir korku ve senaryonun gereği olarak, koalisyon kurma çalışmaları hafife alındı ve zaman kazanılmaya çalışıldı…
Ve bu günlere gelindi.
Ama mutlaka birilerini görevlendirmek gereği de ortada olduğundan;
Cumhurbaşkanı Tayyip ERDOĞAN teamüller gereği, en çok Milletvekili çıkaran AKP Hükümetinin Başbakanı Ahmet DAVUTOĞLU’nu
 32 Gün sonra; 8 / 7 / 2015 tarihinde görevlendirdi.
Eğer Ahmet DAVUTOĞLU bir koalisyon Hükümeti kurmayı başaramazsa; teamüller gereği Hükümeti kurma görevi diğer Liderlere verilecektir…
Eğer 45 gün içerisinde Koalisyon çalışmalarından bir sonuç alınamazsa; Anayasamızın Cumhurbaşkanına tanıdığı yetki gereği;
Cumhurbaşkanı, erken seçim kararı alabiliyor…
BİR KOALİSYON HÜKÜMETİ KURMA NOKTASINDA CHP, MHP VE HDP LİDERLERİ GERÇEKTEN SAMİMİLER Mİ?...
 MHP Lideri Devlet BAHÇELİ, CHP Lideri Kemal KILIÇDAROĞLU ile HDP Lideri Selahattin DEMİRTAŞ’ın, seçim kampanyası esnasında ki ve daha önceki söylemleri nedeni ile
Kırmızı Çizgilerin, koalisyon Hükümeti kurulması aşamasında, büyük bir engel olduğu da anlaşılmaktadır…
3 Muhalefet Lideri de,17 ve 25 Aralık 2013’de patlak veren yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının, bırakıldığı yerden devam etmesini istiyorlar ama
MHP Lideri Devlet BAHÇELİ, Açılım-Saçılım politikaları nedeni ile HDP’nin içinde olduğu bir Hükümette yer almam diyor…
CHP Lideri Kemal KILIÇDAROĞLU, zaten Açılm-Saçılım’a karşı değil…
Bu noktada CHP; AKP ve HDP ile aynı noktada… 
Bu gibi konularda bizler için sürpriz olan tavır şudur:
Peki Milliyetçi söylemleri ile bilinen MHP Lideri Devlet BAHÇELİ Meclis Başkanı seçiminde;
İşi döndürüp-dolaştırdı, sonunda AKP’nin Adayı İsmet YILMAZ’ın seçilmesinde;
 Grubuna boş oy kullandırmak suretiyle;
AKP’ye  dolaylı yoldan da olsa neden destek verdi?...
Aslında Devlet BAHÇELİ’nin zor anlarda AKP’ye destek olması ilk defada değil…
BAHÇELİ’’nin son desteğini, AKP ile bir koalisyon Hükümetinde yer alacağı şeklinde yorumlayanlarda var…
Bu gibi konularda şu hususu öncelikle hatırlatmak isterim:
Türkiye bölünüp- parçalanma noktasına kendiliğinden gelmedi. Bu konuda Dış projeler olduğu da bilinmektedir.
Bu itibarla benim, sitemde de yer alan Seçim Bildirgeme bir göz atmanızı öneririm…
Bu nedenle şu anda Türkiye’de Hükümet kurulması aşamasında da Dış müdahale, ya da telkinlerin ekin olduğu da söylenebilir…
Şu hususu da tekrar belirtmeliyim:
Amerika Birleşik Devletleri ABD;
Özellikle IŞİD ile mücadele konusunda isteksiz davrandığı, illâki ESAD gidecek gibi saplantıları ve nihayet kontrol edilemezliği gibi nedenlerle;
Cumhurbaşkanı Tayyip ERDOĞAN’ın üstünü çizdi…
Ama Türkiye’yi bölüp-parçalama projesinden vazgeçtiği söylenemez. Bu noktada HDP’nin desteklenip, barajı geçmesini istedi.
Şartlar bu yönde gelişti ve HDP seçim barajını aşıp, Meclis’e girdi…
CHP, MHP VE HDP LİDERLERİNİN BİR DEKLERASYONLA, BİRLİKTE KOALİSYONDA YER ALMAK İSTEDİKLERİNİ AÇIKLASALARDI; SORUNLAR KENDİLİĞİNDEN ÇÖZÜLÜRDÜ…
Eğer adı geçen Siyasi Partilerin Liderleri başlangıçta böyle bir mutabakat yayınlamış olsalardı;
Cumhurbaşkanı Hükümeti kurma görevini, bu Liderlerden birine verirdi ve sorunda kendiliğinden çözülürdü.
Kemal KILIÇDAROĞLU; MHP Lideri Devlet BAHÇELİ’ye daha ilk başta, Başbakan sen ol dedi ama Devlet BAHÇELİ bunu hakaret gibi algılayıp, Kılıçdaroğlu’na sert çıktı…
AKP ve Tayyip ERDOĞAN’a set oluşturulmasında;
 CHP, MHP ve HDP Liderleri sınıfta kaldılar…
Ve tarihi bir fırsatı kaçırmak üzereler!...
TÜRKİYE’NİN BU SİYASİ LİDERLERDEN ARTIK KURTULMASI LAZIM…
Halkımızın artık duygusallığı bir tarafa bırakıp, bu Liderlerle bir yere varılamayacağını görmeli ve gereğini yapmalı…
Seçim kampanyası esnasında her vesile 17 ve 25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet skandallarından hesap soracaklarını söylüyorlardı…
İşte kendilerine bir fırsat…
Her 3 Partinin toplam Milletvekili sayısı hesap sormaya yeterli…
Peki bir önerge verip te; kaldır parmak, indir parmakla gereğini niye yerine getirip, sözlerinde durmuyorlar?...
Halkımız beceriksiz, ya da İki Yüzlü bu siyasetçilerden artık kurtulmak için, gereğini yerine getirmelidir…
Ben Türk Silahlı Kuvvetlerinin Suriye sınırına yığınak yapıp, emir verildiğinde Suriye topraklarına girilecek şekilde hazır beklemesini de;
Muhtemel bir erken seçim öncesinde;
  AKP Hükümeti’nin oy devşirmede siyasi bir manevra alanı yaratma çabası olarak görüyorum…
Saygılarımla, 12 Temmuz 2015 Pazar.
                                                                      Makine Yüksek Mühendisi
                                                               Ahmet YALVAÇ
NOT:
Bu makaleyi tamamlayıp, Siteye koymak istediğimde; bilgisayarda bir sorun oluştu. Dışarıda da araba bekliyordu. Otobüs terminaline yetişmek zorundaydım…
Bir haftalık bir tatil için, Kuşadası’nda ve Pamukkale’de idim. Ve bu gün sabahtan döndüm…
Bu vesile ile bütün Okurlarımın, Sevenlerimin ve Arkadaşlarımın Şeker bayramını da kutluyorum, sağlık ve mutlulukla nice yeni Bayramlara diyorum… 20 Temmuz 2015 Pazartesi

27 Temmuz 2015 Pazartesi

EŞKİYANIN GECE NE YAPACAĞI BELLİ OLMAZ (*), Ahmet Kılıçaslan AYTAR

EŞKİYANIN GECE NE YAPACAĞI BELLİ OLMAZ (*) 
Ahmet Kılıçaslan AYTAR
Suriye/El Rai'de mevzili IŞİD örgütü, 5 militanını beraberindeki yaralılarının tedavisi için devamlı kullandıkları Çobanbey beldesi yolundan Kilis'e yolladı.
Bu kez Türk askeri geçişe izin vermedi, bir süre sonra da IŞİD, El Rai karşısında Türk topraklarında yığınak yapan TSK unsurlarına ateş açtı.
Bir astsubay öldü, 2 uzman çavuş yaralandı...
*
Türkiye Suruç'ta İŞİD, Ceylanpınar'da PKK terör saldırısı sonrası teyakkuzdaydı.
Saldırı sonrasında angajman kuralları çerçevesinde sabaha karşı IŞİD'e yönelik ilk sınır ötesi operasyonunu yaptı.
*
Gün boyunca Suruç ve Ceylanpınar saldırısında "Ölenlere rahmet, yaralılara şifa, yakınlarına baş sağlığı" dilekleri, Türkiye-Suriye sınırında Kobani'de yaşananlar, yurt genelindeki şiddet olayları ve IŞİD'le mücadele gündemiyle Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Davutoğlu, MİT Müşteşarı H.Fidan, Emniyet Genel Müdürü C.Lekesiz, Genelkurmay Başkanı Org.N.Özel ve adamları güvenlik toplantıları düzenliyordu.
Halbuki bu insanların hepsi ABD desteği ve Osmanlıcı vizyonlarıyla Sünni ile Şii dünyası arasındaki karşılıklı bağımlılığı zayıflatmayı öngören bir stratejinin arkasından gitmişti.
Bölgeyi kazanan petrolü ve Misak'ı Milli topraklarını da kazanır hayaliyle, Suriye Kuzey'ini ve Irak Kürdistan Bölgesi'ni yurt topraklarına katma heveslisiydiler.
Bir gün olsun vizyonlarının etnik ve mezhebi unsurları siyasetin merkezine taşıdığını, Güvenlik ve yargı bürokrasisini yok ettiğini, Türkiye'nin bölgesinde lider olması hedefini çürüttüğünü, ekonomiyi çökerteceklerini öngöremediler.  
*
Petrol gelirlerine konmak, kaçak petrolden, tarihi eser kaçakçılığından, silah satışlarından, uyuşturucudan, Suriye kaynaklarının talanından kazanmak,
Ama  pastayı Kürtlere yedirmemek için uzun süre  Özgür Suriye Ordusu şemsiyesi altında  Nusra Cephesi, Müslüman Kardeşler örgütü, IŞİD'le birlikte  Suriye'de Alevi ve Kürt köylerine  yapılan saldırılara Türkiye'yi ortak ettiler, ülkeyi bu günlere getirdiler.
*
Onlara ne güzel günlerdi!
Türkiye'nin sınır hattına yakın oluşturduğu angajman kurallarının uygulandığı alan, sınırın Suriye tarafının yaklaşık 15 km. içlerine kadar ulaşıyordu.
Toprak Suriye toprağı idi, rağmen sınıra yaklaşan uçak ve helikopterler Türk jetleri tarafından engelleniyor, bu bölgeye yaklaşan Suriye kara birlikleri ise Türkiye tarafından angajman kuralları ihlâli bahanesiyle taciz ediliyor ya da topçu ateşiyle vuruluyordu.
*
Suriye ise Türkiye ile gereksiz bir cephe açmanın anlamsızlığından yanaydı.
Türkiye'yi bir başka ülkede savaş çıkarmak suçu yükleyerek daha geride olan hatları korumayı,
Giriş yapan Özgür Suriye Ordusu, Nusra Cephesi, IŞİD örgütü ve Ahrar Şam militanlarını , en hayret vericisi de İŞİD'le birlikte savaşa katılmak isteyen Başbakanlığa bağlı Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı şemsiyesi altında sivil toplum ve yardım kuruluşlarının militanlarını kendi sahasında karşılama stratejisi uyguluyordu.
*
Militanlar angajman kurallarının hüküm sürdüğü alanda Türkiye'den elini kolunu sallaya sallaya girip-çıkıyor, bölgeye sokulan tüm silah, ekipman,araç-gereç ve yardım Özgür Suriye Ordusu'na bağlı örgütlere pay edilirken, Türkiye toprakları üzerinde bir çok il ve ilçe moral depolanan,tedavi hizmetlerinin yapıldığı bir alana dönüşmüştü.
*
Halbuki, İran'ın nükleer programına ilişkin müzakerelerin ekonomiden siyasete, bölgesel ve küresel etkileri olacak bir anlaşma ile sonuçlanmaya ilerliyordu.
İran'ın dünya politikasına eklenmesi ve Ortadoğu'da istikrarın oluşması benzeri fikirler tartışılıyor ve Ortadoğu'da kartların yeniden dağıtılmaya başlandığı hissediliyordu ki;
ABD, bölgede siyasi çözüm için Ortadoğu'daki gücü Suudi Arabistan ve İran arasında dağıtmanın yolunu oluşturuyor, Suriye'yi ve Irak'ı adım adım "Balkanlaştırıyordu."
*
İsrail'in hedeflerine en uygun biçimde Suriye; Sünni, Alevi ve Kürtler lehinde, Irak ise Kürt, Sünni ve Şii'ler lehinde devletçiklere  bölünmeye-yazıyordu.
Ortadoğu'da Suudi Arabistan- İran ekseninde, NATO'nun desteklediği Suudi Arabistan liderliğinde Sünni Arapların "Ordulaşma"sı sağlanıyor,
Hem İsrail'in müttefiki Arap'ların, hem de İsrail'in İran Şii Ordusuna karşı güvenliği teminata  alınıyordu.
*
Ama bakınız, çıkarları söz konusu olduğunda ABD müttefiklerini nasıl da satıyordu?
Beklenmiyordu ama ABD liderliğindeki uluslararası koalisyonun havadan, Suriye'de PKK bağlantılı Demokratik Birlik Partisi'nin silahlı kanadı Halk Savunma Güçleri ve Özgür Suriye Ordusu'na bağlı bazı gruplarının karadan destek vermesiyle IŞİD kontrolündeki sınır kasabası Tel Ebyad Kürtlerin eline geçiverdi.
ABD, Suriye'yi devletçiklere bölmeye-yazarken,bu kez müttefik olarak yanına PKK/PYD'i almakta sakınca görmüyordu! 
*
Kürt Halk Savunma Güçleri'nin Tel Ebyad'ı almasıyla, IŞİD'in merkez üssü Rakka'nın Türkiye sınırı ve Cerablüs'e ya da Kobane Bölgesi ile bağlantısı kesildi.
Cizire ve Kobani kantonları birleşti, geriye Efrin Bölgesinin bu kantonlara birleştirilmesi kaldı.
Bu suretle Türkiye'nin Suriye sınırında bir baştan diğerine yeni bir Kürdistan devletçiği ortaya çıkıyordu...
Bu devletçik ile Kuzey Irak Kürt Bölgesi yönetiminin bağımsızlık talebi örtüşünce;
Türkiye'nin güvenlik toplantılarını düzenleyenler "Ne ummuş, ne bulmuş" olmanın şaşkınlığına düşüverdiler...
*
Halbuki, bunlar 2015 seçimlerinden sonra AKP-HDP arasında süregelen çözüm sürecinin bir adım öteye geçeceği bir siyasal işbirliği öngörüyordu.
Ülkenin anayasal-toplumsal yapısının, iki partinin tabanlarının ve küresel-bölgesel dinamiklerin desteğiyle başkanlık-özerklik  pazarlığıyla değişeceğini tasarlıyorlardı.
Rejimin değişmez unsurları parlamentoda, olası referandumlarla, Abdullah Öcalan'ın oluruyla ve siyasal iktidarın hamleleriyle alt üst edilecekti ki;
*
Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere bir yanda Suriye İç Savaşında yükümlenen ve hepsi birer uluslararası hukukun suç saydığı roller,
Bir yanda desteklenen İŞİD ve benzeri örgütlerin hızla iflasa sürüklenmesi,
Öte yanda Kürtlerin Suriye, Irak ve Türkiye'de önlenemez yükselişleri,üstelik 2015 seçimleri ardından iktidarlarını kaybetmekle hepsi dayanılmaz  bir paronoyaya girdiler... 
*
O paronoya ile Erdoğan'ın "Kürt Sorunu yoktur" ifadesi, "Dolmabahçe Mutabakatını" yok sayması ardından, 
PKK/KCK yapılanması baraj yapımı ve karakol-kalekol inşaatlarının durdurulması, TSK'nın terörle mücadele kapsamındaki faaliyetlerine son vermesi talebiyle ateşkes sürecini sonlandırdı.
*
Halbuki ABD, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın NATO'daki müttefikleri ile tam bir işbirliği içinde olmasını ve IŞİD'e karşı mücadele edenler arasında fark yaratan tek güç olan Kürtlerle işbirliği yapmasını istiyordu...
Açılım devam etmeliydi, İncirlik Batılı hava kuvvetlerine açılmalı,Türkiye IŞİD'e karşı mücadelenin odağında yer almalıydı...
*
Nitekim, dün Türkiye'nin işte o namlı isimleri ard arda güvenlik toplantıları düzenlerken,
ABD Başkanı B.Obama, BBC' ye verdiği mülakatta İran ile yapılan nükleer anlaşmanın bölgede oluşturduğu fırsatları konuşuyordu.
"Suriye'ye yabancı savaşı akışını durdurmak için Türkiye ve Ürdün başta olmak üzere bölge ülkeleriyle birlikte çalışıyoruz. Yabancı savaşçıların geçişinin engellenmesinde ilerleme sağladık" diyordu ki;
*
Türkiye, İŞİD'in Suruç ve Çobanbey saldırıları ardından, Suriye topraklarında IŞİD'e yönelik ilk sınır ötesi operasyonunu düzenledi, Türkiye'nin İŞİD'le olan münasebeti kesildi.
"Ya Mazallah" Türkiye İŞİD'e  açık hedef mi oluyor endişesi büyüdü.   
*
Erdoğan ve adamları için geriye en güvenilir yol olarak muhtemel bir erken seçimde AKP'nin hiç olmazsa tek başına iktidar olmasından başka çare kalmamıştır.  
Şimdi hiçbiri iktidar alternatifi olmayan K.Kılıçdaroğlu, D.Bahçeli ve S.Demirtaş'tan birini yanına çekmesi halinde, belki daraltılmış seçim çevreleri ile birlikte seçim barajını düşürmek AKP'yi tek başına iktidar yapabilir mi arayışı sürdürülüyor...
Yoksa HDP'nin PKK terör örgütü ile içli-dışlı olması bu partinin kapatılması ve seçime girememesi mi  öngörülüyor?
*
Bir başka fasıldır ama yoksa, Türkiye; Suriye ve Irak' daki devletçik oluşumları gibi bir uygulamaya tutuluyor da, Ortadoğu Konfederasyonu lehinde bölünüyorsa?
Kesin olan biricik gerçek, Türkiye'nin ruhunu kaybetmiş olması ve  bu adamlarla her geçen gün tükenmekte olduğudur. 25.7.2015
*Eşkiyanın gece ne yapacağı belli olmaz/  İ.İnönü
ahmetkilicaslanaytar@gmail.com

15 Temmuz 2015 Çarşamba

KÜRDİSTAN CUMHURİYETİ NİYETİNE; Ahmet Kılıçaslan AYTAR

KÜRDİSTAN CUMHURİYETİ NİYETİNE 
Ahmet Kılıçaslan AYTAR
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKYB), Ceyhan'da Bağdat'a bağlı Irak Milli Petrol Şirketi'ne (SOMO) petrol teslim etmeyi durdurdu, Türkiye üzerinden bağımsız petrol satışına başladı. Bu adımın Kürdistan Bölgesi'ndeki ekonomik krizin çözümü için atıldığı, "Türkiye hükümetinin de IKYB ile yaptığı petrol anlaşmasına bağlı kalacağı ve doğrudan petrol satışına engel olmayacağına dair güvence verdiği" açıklandı...
*
Yazılı olmayan fakat Mart' ta kabul edilerek Irak'ın bütçe kanununa yansıtılan petrol satışı konusundaki anlaşmaya göre; IKYB, SOMO'ya kendi bölgesinden 250 bin, Kerkük'ten 300 bin olmak üzere günde 550 bin varil petrol teslim edecekti. IKYB teslim ettiği petrol karşılığında petrol gelirlerinden yüzde 17 pay alacak, IŞİD'le mücadele etmesi nedeniyle peşmergeye de bir defaya mahsus 1 milyar dolar ödenecekti.
*
Nitekim IKYB, Ocak-Mart arası dönemde SOMO'ya petrol miktarı ortalaması 550 bin varil olmamasına rağmen verdiği petrol miktarını arttırmış; Ama karşılığında Ocak'ta 250 milyon dolar, Şubat'ta 300, Mart'ta ise 400 milyon dolar hakediş almıştı.
*
Hakedişlerini tam alamayan IKYB, Bağdat'ı anlaşmaya uymamakla suçladı. Bağdat'ın "Yeterli petrol vermiyorsun" itirazı üzerine SOMO'ya 550 bin varil/gün teslimatının yıl ortalaması olarak tutturulacağını teyid etti. Nisan ve Mayıs'ta 550 bin varil/gün üzerinde petrol teslimatı yaptı ama karşılığında merkezi hükümetten 400'er milyon dolar aldı. Bu kez IKYB, merkezi hükümete ekonomisi için gerekli ayda 1 milyar dolarlık hakediş verilmediği taktirde başka seçenelerin değerlendirileceğine yönelik protestoda bulundu. 
*
Temmuz başından beri Irak merkezi hükümet ile IKYB  arasında petrol satışları konusundaki anlaşma çökme noktasına gelmiştir. Şimdi Irak Merkezi hükümeti, bir yandan  Sünnilerin yaşadığı bölgede İŞİD'in Sünni halk üzerinde kurduğu baskının karmaşık etnik ve dini gruplar arasındaki ayrışmaları hızlandırmasının önüne geçmenin , giderek bu bölge üzerinde Sünni Araplar için bir koridor oluşmasını engellemek üzere İŞİD'i pasifize etmenin yollarını aramakta; Bir yandan da  ekonomisine çok önemli katkı sağlayan petrol gelirleri konusunda IKYB ile derin bir anlaşmazlık yaşamaktadır. 
*
Bu iki unsur Irak'ın geleceğine yönelik ciddi soru işaretlerini beraberinde getiriyor. Irak'ın bölünmekte olduğu ve IKYB'nin de Türkiye üzerinden bağımsız petrol satışına başlamasıyla "Bağımsız Kürdistan" yolunda adım attığı ittifakla belirtiliyor...
*
Türkiye'de de devletin ulus bağlantısından koparılmış milyonlarca Kürt, merkeziyetçi yönetime karşı çıkan HDP çatısı altında ve kitle örgütlerinde eşbaşkanlık sistemi uygulamasıyla sonuçlarını toplumda daha çok hissettirecek yerel yönetimlerden en ücradaki evlere kadar derinleşmiştir. HDP, 7 Haziran Genel seçimlerinden sonra, özellikle Güneydoğu ve Doğu illerinde güç tabanını genişletmiş, hükümetin çözüm sürecinde ilerleme kaydetmemesine karşı özerklik yönünde daha geniş adımlar atmak üzere gücünü pekiştirmektedir.
*
Ekonomi alanında faaliyet gösteren dernekleri bünyesinde toplayarak güçlü bir sivil toplum olmayı amaçlayan bir grup işadamı ve sanayici kurdukları "Kürdistan Sanayici ve İşadamları Derneği" vasıtasıyla; "Kürdistan coğrafyasında" yaşayan halkların birliğini: Ekonomik ve sosyal kalkınmada bölgesel ve sektörel potansiyelleri en iyi şekilde değerlendirmeyi: Kürdistan ulusal ekonomik politikalarının oluşturulmasını: Kürt ulusal ekonomi çevreleriyle işbirliğine girilmesini: Kürt sermayesinin küresel  rekabet düzeyinde sahada yer almasını: bu amaçla diplomatik lobi faaliyetinde bulunulmasını amaç edinmiştir.
*
Teminen seçimle işbaşına gelinmiş büyükşehirlerde etnik, kültürel ve dini faktörler altında kendi yönetim biçimini bizzat belirleyen Demokratik Özerklik inşasına başlanması; Başta petrol ürünleri ve bakır, kalay, krom gibi önemli madenlerin ve Karakaya, Atatürk, Keban gibi büyük barajların, hidroelektrik santrallerinin işletilmesinde karar sahibi olmak için  gelirlerinden asgari yüzde 20'lik bir pay talep ediliyor.
*
Efendim, 'bu kaynakların değerlendirilmesi hakkı özerk bölgenindir' deniyor ve devletle karşılıklı bir anlaşma çerçevesi öngörülüyor. Enerjinin alternatif enerjilerle karşılanması esas alınırken, barajların esas olarak tarihsel kültürü yok ettiği kabul ediliyor ve karşı çıkılması gereken bir enerji üretim ünitesi olarak algılanıyor. Tüm diğer yeraltı ve yerüstü zenginliklerinin değerlendirilmesinde ekolojik ve kültürel ilkeler ve değerler her türlü üretimin üstünde ele alınmakta ve sahiplenilmektedir. Kürdistan üzerinden geçen petrol ve gaz boru hatları, Kürdistan'da var olan uluslararası ekonomik birimlerin yarattığı değerler üzerinde özerk bölge hakkının müzakereler ve anlaşmalarla belirlenmesi isteniyor. Asgari yüzde 20'lik bir pay finansmanıyla Türkiye Cumhuriyeti rejiminin ekonomi hedeflerine karşı direniş ekonomisi karşılığında Kürt halkının özgür ve demokratik yaşam sisteminin kurumsallaşması hedefleniyor...
*
Suriye'de de çoğu Kürt bölgesinde ve dışarıya ihraç edilebilecek miktarda petrol bulunuyor. Ama doğalgaz rezervi 240 trilyon metreküptür, anlaşılması için Türkiye'nin yılda  ihtiyacı olan doğal gaza 22 milyar dolar ödediğini ve bunun 40 milyon metreküp doğalgaza tekabül ettiği örneğini vermek yeterlidir. Şimdi Suriye Kürdistan'ın da  tam bir oyun sergileniyor. Birdenbire ABD'nin desteği ve "İŞİD'in geri çekilmesiyle" Suriye'de PKK bağlantılı Demokratik Birlik Partisi'nin silahlı kanadı Halk Savunma Güçleri sınır kasabası Tel Ebyad'ı ele geçirmiştir. Bu suretle Türkiye'nin Suriye sınırında bir baştan diğerine yeni bir Kürdistan'ın daha doğmakta olduğu izlenimi alınıyor.
IKYB petrolü Türkiye üzerinden bağımsız olarak ihraç etmeye devam ederken, Bölgesel Yönetim bir taraftan da 20 Ağustos'ta başkanlık seçimine hazırlanıyor. Barzani, ailesi etrafında oluşan büyük yolsuzluklar ve otoriterlik tartışmaları arasında, ömür boyu  yerel meclisin yetkilerini sınırlandırmak üzere, yetkileri çok arttırılmış başkanlık sistemini oluşturmaya çalışıyor. M.Barzani, "Yeniden başkan olmam durumunda 2 yıl içinde Kürdistan'ın bağımsızlığını ilan edeceğim"diyor.
*
Parçalardan bütüne, " Büyük Kürdistan Cumhuriyeti "nın ayak sesleri duyuluyor. Ama Yeni Türkiye'de ulusal bütünlük ve üniter devlet'ten ödün vermeyecek bir hükümetin kurulması olanaklı görünmüyor. 11.7.205
Ahmet Kılıçaslan AYTAR
ahmetkilicaslanaytar@gmail.com
*
YORUM, ELEŞTİRİ VE KATKI:
Kıymetli Düsünür  Ahmet  Kilicarslan  Bey,
Suriye  konusunda yaptığınız yorum Müthisti.
Savasın esas  sebebi  ,Suriye de  bulunan 240 Trilyon m3  Dogalgaz olduğunu açıkladınız.Avrupanın enerji krizine girdiği,Cinin enerji  ihtiyacının arttıgı, Hindistan ın büyük miktarda  enerjiye  ihtiyacı olduğu  ,Rusyanın enerji hakimiyeti kurduğu bir dönemde,tabiatiyle  Enerji  büyük bir güc olarak ortaya çıkıyor.
Türkiye nin de büyük ölcüde  Dogalgaz  a,Elektrige  ihtiyacı olduğu bir gercek.
Iran da ise   750 Trilyon m3  doğal gaz bulınmaktadır. Petrol seyhleri,enerji kaynağı üstünlüklerini,Sii  bölgeye kaptırmak istemezler. Global Güc,yüzlerce senede biriktirdiği  Kapitalden cok daha büyük bir servetin, Sii  dünyasının elinde olmasını istemiyor. Dolayısı ile enerji üzerinde  büyük bir savas var.
Bu savaş,din savası olarak sunuluyor. ''Aglama Duvarı Devleti''  Iran ve Suriye nin  Global bir güc olmasını ; Türkiye de ,Iran ve Suriyenin  Enerji  Gücü olmasını istemiyor. Petrol Seyhleri de istemiyor. Netice de ,Kalvanist-Hristiyan destekli ,Vahabiler,Davudi Devleti ve Türkiye ister istemez  aynı cizgide yer alıyor. Türkiyenin isi zor. 
Libyada bize petrol çıkartma hakkı verdilermi?Havamızı aldık.Hatta Muhaliflere 300 Milyon dolar bağışlamıştık. Dünya Tarihinin en zengin adamı  Kaddafinin paralarına ne oldu? Batının  ekonomik krizini  kurtarmaya harcandı. Mısırda,Saudiler ve Davudiler,Mursiye karsı cıktı  ve Sisi yi desteklediler biz avcumuzu   yaladık. Suriye de rejim degisse,Rusya ,Davudi Devleti ve Batı anlasır biz yine avucumuzu
yalarız. Batı ,Suriye Dogal Gazını alır zenginleşirse,Rusya nın -Cinin isine gelir ,ekonomilerini  kurtarırlar. Bakıyorum ,Türkiye de ,yobazlar batı düsmanlıgı yapıyor.Fakat insaatları dikiyorlar. Kullandıkları Cimento-Demir ve statik hesaplar. Bunların ,ekonominin hizmetine verenler   Hristiyan-Judaistler. Demekki,bu isleri kesfeden Islam dısı ,biz ise  kullanıyoruz.O zaman  Batıya düsmanlık niye.Camii mimarisi diye ,Ayasofya Kilisesini  örnek alıyoruz. Daha,ekonomik mimariler olabilir.
Demekki ,dünya da ki kavga  din savası değil.Cıkar savası. Müslüman ülkelerde ,tarikat seyhi,cemaat lideri,dinci siyasetciler,bir kelebeğin kanadını bile yapamazlar. Ve cahil halk bunlardan Kutsalık yaratıyor. Hani tek yaratıcı Allah tı. Her seyi yaratan ,ol deyince olduran Yüce Allahtır. Dindarım diyen halkın  hakim kısmı,cıkarları nı gizleyip ,maneviyat cılık oynuyor. Napolyon  ,Para,Para ,para demis. Bende,Cıkar,Cıkar ,Cıkar diyorum. Insan varsa kavga da vardır.
Camiler de devamlı para toplanıyor.Bu paralar harammı ,helalmi bakılmıyor. Haram Para ile hayır olmaz,olsa  da sevabı olmaz.Yardım et ,cennete git diyorlar. Helal Kazan,helal harca diyen yok. Hal   maneviyatcılkla kandırılıyor. Gur-Buz

10 Temmuz 2015 Cuma

Türk'ün Temel Özellikleri; Yılmaz Karahan & SERENDİP ALTINDAL, Ordu Millet,

Türk'ün Temel Özellikleri
İlk bakışta etkili olan fizikî özelliklerinin yanında, dışardan görülmeyen, fakat onu Türk yapan özellikleri vardır. Bu türden özellikleri, Türk'ü yakından tanıdıktan sonra herkes kabul ve teslim edecektir.
Arap müellifi Cahiz'den (ö. 869) itibaren, Türk'e verilen ve yüklenilen özelliklerin başlıcaları şunlardır:
1. Türk, edepli, terbiyeli, akıllı ve temiz kalplidir, hazimlidir; hoşgörülüdür; tedbir sahibidir.
2. Türk yerini, yurdunu çok sever. Ondan ayrı düştüğünde orasını her zaman özler.
3. Türk, sağlam yapılıdır, cesurdur, kahramandır. İyi savaşır. Türk ancak korkulması gerekenden korkar. Türkler iyi savaşçı oluşları sebebiyle, bütün Orta Çağlar boyunca, dünyanın da en seçkin askerlerinden sayılmışlardır.
4. Türk temiz kalplidir, açık sözlü ve açık yüreklidir. Onun bazen "saf" ve "sade-dil" olarak ifade edilen bu güzel özelliği, zamanla yadırganacak, adeta 'ahmak' gibi bir anlama kadar gidecektir.
5. Türk namusludur, güvenilir insandır.
6. Türk, teşkilatçıdır; dolayısıyla itaatin, emir-komutanın ne olduğunu bilir. O yalnız olduğunda iyi bir önder olduğu halde, başında kendisinden daha üstün yetenekli birisi olduğunda ona severek itaat eder.
7. Türk zayıf ve acizleri korur; savaş zamanlarında korkunç bir muharip görünümünde ise de o barış zamanlarında en sâkin insandır. Bu zamanlarda gelene gidene yemek yedirir-içirir, yardım eder.
8. Türk tabiatın içinden geldiğinden, küçük yaşlarından itibaren hayat kavgasına alışmıştır. Hayatın ve yaşamanın zorluklarını bilir ve onları çözmeye yatkındır. Cahiz'in dediğine göre "Türk, eli kolu bağlı olarak bir kuyuya atılsa, mutlaka bir çaresini bulup kurtulur". Belki bu sebepten daha doğuştan iyi mücadeleci ve kavgacıdır.
9. Türk gerçi kimi zaman rahata kavuşunca gevşer, hatta bazen komşularının etkisinde kalır. Ama çok geçmeden kendi özelliklerine dönmesini bilir.
10. Türk, çoğunlukla et yemekle birlikte sağlık bakımından bunu dengelemesini bilmiştir.
11. Türk, tabiata karşı çok tahammüllüdür. Hayatın güçlüklerini güler yüzle karşılar. Türk atı da aynı zamanda çok tahammüllüdür.
12. Türk, hem çoban, hem seyis, hem cambaz, hem bir baytar hem bir süvaridir. Cahiz'in dediği gibi "hulasa Türk başlı başına bir milletdir".
13. Türkler, dünya coğrafyasında sayıca çok kalabalık bir millet olmamakla birlikte, komşularına göre üstün özellikleri sebebiyle Cihan tarihinde seçkin ve çok önemli bir yer tutmuşlardır. Bunun belli başları sebeplerini de şöyle sıralayabiliriz:
a. Türk, teşkilatçıdır; teşkilatçı özelliği onun sadece halkını değil, özellikle silahlı kuvvetlerini seçkin bir hale sokar.
b. Türk, durmak nedir bilmez; o her zaman çalışır. Hepsinden önemlisi durmaksızın kendisini aşmak ve yenilemek ister.
c. Türk, "sade" insandır: O kısa ve öz konuşur; uzun ve boş sözlerden nefret eder. Bu sebeple "sadelik, açık ve yalın" olmak onun en belirgin vasıflarındandır.
d. Türk, ata erken zamanlarda sahip olduğundan, atın sürati ve hareketli oluşu sebebiyle komşularına büyük üstünlük sağlamıştır. Bu sebeple olsa gerek Cahiz şöyle diyordu: "Türk'ün ömrünün at üzerinde geçen günlerinin, yer üzerinde oturarak geçirdiği günlerden daha çok olduğunu görürsün".
e. Türk, bir maden olarak "demir"i erken bir zamanda bilmiş, demiri çelik haline sokarak güçlü silahlara sahip olmuştur. Böylesine üstün silahları ve yukarda sözünü ettiğimiz "at"ı ile komşularına karşı başarılı olmuştur.
Türk böylece kendisine mahsus özellikleriyle, dünya üzerinde ve komşuları arasında seçkin bir yere sahip olmuştur.
Türk ile ilgili olarak Afrasiyab'dan (yani Alp Er Tunga) nakledilen bir söz varmış: "Türk, sedef içinde deryada bulunan bir inci gibidir. Kendi yerinde (yurdunda) bulunduğu zaman kadir ve kıymeti bilinmez. Lakin oradan çıkınca, denizden ve sedeften çıkmış bir inci gibi kıymetlenir".
Kaynak: Sayın Prof. Dr. Tuncer Baykara’nın “Türklüğün En Eski Zamanları” makalesinden alınmıştır., Hazırlayan: Yılmaz Karahan
Gönderen: SERENDİP ALTINDAL ordumillet, 09.07.2015

3 Temmuz 2015 Cuma

Yorumsuz ama düşündürücü; A. Doğan Şimşek & Nevada kampı!, Ergün Diler

[UNITED-TURKS] Nevada kampı! (Ergün Diler)‏
Değerli Zeki Bey; İstihbarat kaynaklı haberler hoşumuza gitsin ve ya gitmesin, Ülkemiz aleyhine ya da lehine olsun her halükarda bu tip haberleri değerlendirenler açısından,  çok önemlidir. Önemli olan haberin negatif yada pozitif olması değil içeriğidir. İçeriği değerlendirmek haberden yararlanacak kişinin algılayacağı bilgilere ve o bilgiler ile kendi bilgilerini negatif ve pozitif alanlarda geliştirmesinde işe yayar olarak kullanmaktır. Özetle ilgi alanına giren her türlü haber kaynağı algı oluşturmak maksatlı olanlar da dahil önemlidir. Daha önemlisi ise haberleri analiz ederek  kategorilerine göre değerlendirebilmektir. Aksi halde insan beyni kendi beğenisine göre seçki yaparsa, daha önceki yüklenmiş programların mahkûmu olup sağlıklı analizler yapamaz olur. Kaynak gerçek ya da sanal kişi olsa da o haberin düzden ve tersten ne anlatılmak istendiğini düşünmek dahi bir beyin jimnastiği olarak insanın bilmesi gerekenlere katkı sağlar diye düşünüyorum. Selamlar. Ahmet Doğan Şimşek; 3 Temmuz 2015 12:39 tarihinde ZEKI SAHIN <zekisahin@yahoo.com> yazdı: Sözü döndürüyor, dolaştırıyor ve ajanları aklıyor. Hainleri vatansever vatanseverleri cahil gösteriyor.
*** 
Yorumsuz ama düşündürücü; 
Ahmet Doğan Şimşek
Nevada kampı!  
Ergün Diler
DAHA önce haber gönderdiğim Amerikalı dostum döndü! "Birkaç gün müsaade et! Sana sürprizlerim var" diye cevap verince beklemeye koyuldum.
Dünyanın çok iyi tanıdığı bir isimdi!
Otoriteydi. Sözleri kanun gibiydi.
Kafama takılan bir takım soruların cevaplarını burada bulamıyordum. Daha doğrusu bulduklarımdan emin olmak istedim... Soruları verdim! Muhtemelen gülümseyip "Yine ödevim geldi!" demiştir! Bilemem! Ama Türkiye'nin etrafı ateş çemberine dönmüşken  DOĞRUYU bulmak zorundaydık! Defalarca söylediğim gibi DOSTUM çok ama çok özel biri! Dünya tanır... Öyle şeyler anlattı ki bırakın yazmayı aklınızdan bile geçiremezsiniz! "DEVLETLERARASI ilişkiler, demek ki böyle..." diyerek sıyrılıyorum...
Çok soru, çok cevap var!
İşte sizler için seçtiğim bölümler... Gerçekten çok ama çok ilginç detaylar var! Okuyun siz karar verin... Son günlerde burada herkes YPG, PYD, PKK ve IŞİD'i konuşuyor! Neler oluyor? Oradan nasıl görülüyor? Siz sadece PKK ile değil, aynı zamanda 30 yıl ABD'nin desteklediği bir yapı ile mücadele ettiniz! Kandil Amerikan toprağı... IŞİD ya da EL Kaide ne ise PKK da odur! Verilen emirleri uygular. Başka şansları yoktur!  Kandil'de bulunanların bazılarının, Avrupa ile arası çok iyi. Peki Amerika ile arası iyi olanlar kimler? PKK'nın lider isimlerinin hepsi, ABD'de eğitim aldı.
Nevada'da özel bir merkezde.
Eğitim için Suriye, Lübnan gibi ülkeler de seçilebilirdi. Ancak ABD işini şansa bırakmaz.
PKK'nın silahlı liderlerinin hepsi, benim kadar İngilizce konuşur. Analitik olarak Amerikalı gibi düşünürler. Siz ülkenize çok bağlısınız. Bunu biliyorum. Ama özel bir eğitimle tedavi edilirsiniz!  Nasıl yani? Ne tedavisi? Nevada'da çok özel bir merkez var! Buraya vatansever olarak girersiniz! Sadece 3 aylık bir eğitim sonrası, yine vatansever olduğunuza inanarak çıkarsınız! Ama Washington'ın amaçlarına hizmet edecek duruma gelirsiniz. O merkez, gerçekten çok özel bir yer. Yakın bir dostum o merkezle ilgili, "Çalışma yöntemiyle ilgili tahmin edilenler, yüzde 1'i bile değil... Kediyi bile insan gibi konuşturacak teknoloji var" demişti. Düşünün artık!  Türkiye ile Amerika arasındaki temel sorun ne? Nerede problem çıktı? Amerika sizinle ortak olmak, ortak yol almak istiyor.
Ancak dümeni bırakmak istemiyor. Washington'daki gizli toplantılarda "Ortadoğu ve Afrika'da ortaklık yapısını TÜRKLER'in yönetmesi, bugün için bir sorun gibi görünmeyebilir. Ama gelecek için büyük sıkıntılara yol açar..." vurgusu yapıldı. Beyaz Saray da Pentagon da bunu biliyor! Risk almak istemiyorlar! Almazlar da...  Nasıl ortaklık bu o zaman?
ABD, günlük plan yapmaz.
3 yıllık kısa vadeli plan (en önemlisi budur), 20 yıl, 50 yıl ve 100 yıllık planlar yapılır. Türkiye de ABD ile ortaklık konusunda hem fikir. Fakat pastanın büyük dilimini siz istiyorsunuz. Hem de içeceğiyle birlikte. Bu zor. Sorun burada!  Kürt meselesinde büyük kırılmalardan biri neydi sizce? Daha önce sana sözünü etmiştim! Tanıyamadığım için pişmanlık duyduğum komutanlardan biri EŞREF BİTLİS'ti! Hayatımdaki birkaç "KEŞKE"den biridir! Eşref Bitlis, aslında 1992'nin sonlarına doğru öldürülecekti.
CIA, operasyon için emir bekliyordu. Ancak Turgut Özal'a bir şans daha verildi.
Başkan George Herbert Walker Bush'un ekibi, Özal'ın bu şansı hak ettiğine inanıyordu. O şansı iyi kullanamayan Özal, Eşref Bitlis'le birlikte çok özel iki komutanın ve kendi ölümünün de önünü açtı. Başkan Clinton göreve başlayalı 1 ay bile olmamışken, Bush'un ekibi operasyonları peş peşe yaptı. Daha önce de belirttim. Özal'ın ölümü değil, Eşref Bitlis'in ölümü sizi çok geriye götürdü. Sadece Bitlis mi?
Onunla görev yapan çok özel iki komutanın infazı da görmezden gelindi. Her ikisi de Eşref Bitlis'le birlikte hareket ettikleri için öldürüldü. Türk ordusu, bu ölümleri de kapattı. Daha doğrusu kapatmak zorunda kaldı.  Biz Kürt koridorunu çok tartışıyoruz! Orada durum ne? Beyaz Saray ne düşünüyor?
George Bush döneminde, Barzani liderliğinde bu koridor fikri ortaya atıldı. Çalışmalar da başlatıldı. Ancak Suriye o tarihte buna müsait değildi. Şu anda da müsait olduğu pek söylenemez. Daha da karışacak!  İki tarafın da yaptığı hata ne sence? Nerede yanlış yapılıyor? Amerika Fidel Castro ile bile diplomasiyi kesmedi. Putin'le de kesmedi, kesemez ve kesmemeli. Ancak Ankara'da bazıları, Central Park'ta satranç oynayan yaşlılar gibi devletleri yönetenlere küsüyor... Devletlerde küslük olmaz, anlaşmazlık olur. Bu sizin duygusal bir yapıya sahip olmanızdan kaynaklanıyor.
Devlet liderlerinden arkadaş olur ama dost olmaz! Sizler mertsiniz! Ama dünya böyle değil! Bunu anlamak durumundasınız! Oyunun kuralı bu! Herkes çıkarı için çalışıyor...  Kemal Derviş ismi son dönemde çok sık gündeme geldi! Siz de iyi tanırsınız. Nedir olup biten? Duygusal olduğunuz için zorlanıyorsunuz! Durum basit. ABD, 100 ülkenin vatandaşları arasından seçtiklerini alır ve bir eyalete getirir. Bunlar ülkelerine döndüklerinde Washington için çalışmaya başlarlar. Çünkü yetiştirilmesinin amacı budur.
Kemal Derviş de böyledir.
Muhtar Kent ve Mehmet Öz gibi yani... Daha enteresan bir şey söylemek istiyorum. Dünyadaki İslami terör örgütlerinin 10 liderinden 9'u ABD'de eğitim almıştır. Bu detayı, buradakilerin ne kadar büyük düşündüğünü görmen için verdim... Oyun böyle kuruluyor!  Kemal Bey'e devam etsek... Kemal Derviş, kendisine verilen planları uygulamakta başarılı olamadı. Sıkıntı yaşadı. Şimdi sadece Türkiye ile meşgul olması istendi. İşi bu!
Ama başarısız. Bu da gerçek…
Derviş'in en yakın dostlarından biri Forbes'ın sahibi Steve Forbes da bunu kabul etti. Yani onun hakkındaki kanı böyle... Bugünlük bu kadar... Yarın KEMAL DERVİŞ'in hiç bilinmeyen özel görevi... IŞİD ve PETRAEUS'un KÜRT planı... Hulusi Akar'ın hedefi ve HALKBANK'ta kim kimi izliyor... Özellikle Petraeus'un planı, KOALİSYONUN sonucunu belirleyecek! Çok ama çok önemli... Hiç vakit kaybetmeden yarın ki gazetenizi şimdiden ayırtın!
(REF: http://www.takvim.com.tr/yazarlar/ergundiler/2015/07/02/nevada-kampi)