Prof. Dr. Ata
ATUN
Müzakerelerdeki
¼ oranının Rumlar lehine korunmasının ve toprak düzenlemesinin gerçek amacını
sürekli yazıyoruz.
Rumların
amaçlarının, Kıbrıslı Türkleri azınlık
konumuna getirip, gençleri yurtdışına yönlendirip, bir süre sonra adanın tek
sahibi olmak olduğunu, Rumların ENOSİS hayallerinin bitmediğini, Türkleri asla
eşit ortak olarak görmediklerini bıkmadan usanmadan anlatıyoruz.
1960 ortaklık
Cumhuriyetini İngiliz’i saf dışı etmek için kerhen kabul eden, sonrasında
Kıbrıs Türkünü yurtdışına göndererek kurtulma planı yapan, bunun için ekonomik
olarak köşeye sıkıştırdıkları Türklerin cebine para koyup, gelmemek şartıyla
yurtdışına gönderen, kalan yaşlıların belli bir süre sonra öleceğini varsayıp,
adayı Yunanistan’a bağlama yolundaki planı tıkır tıkır işleten, Yunanistan
cuntanın aceleciliği yüzünden bu planları bozulan ve Kıbrıs Türklerinin adadan
gitmesini beklemeden soykırım uygulamaya geçen, Türkiye’nin müdahalesi sonucu
emellerine ulaşamayan Rumlar’ın asla ve asla bu emellerinden vazgeçmediğini,
Türklerin idam fermanı olan Annan Planı’nı bu yüzden kabul etmediklerini,
istediklerinin Kıbrıslı Türklerin azınlık statüsünde yaşamaları olduğunu hemen
her yazımızda dile getiriyoruz.
Tarihin, ihtiyatsızlar
için merhametsiz olduğunu, Rumlardaki Türk düşmanlığının bitmediğini, fırsat
kolladıklarını, Türkiye’nin garantörlüğünün kalkması ve Türk askerinin adadan
çekilmesi halinde ¼ olarak sabitledikleri Kıbrıs Türklerini yok etmeye
kalkacaklarını, BM ve AB’nin tavırlarının onlardan yana olacağını, bir Türk ve
bir Rumun mahkemelik olmaları halinde kesinlikle Türkün haklı çıkmayacağını
anlatıyoruz dilimiz döndüğünce…
Bazılarına göre
çözüm istemediğimiz için bunları söylüyoruz.
Bazılarına göre
de barış karşıtıyız!
Oysa 1974’ten
sonra gelen huzurun bozulmaması, Kıbrıs Türkünün tekrar mezalime, aşağılanmaya
uğramaması için çabamız.
Aşağıdaki yazı
korkularımızın boş olmadığını gösteriyor bize…
Görünen köyün
minareleri belli.
Aşağıdaki yazıyı
yazan Yunanlı bir avukat. Lütfen üşenmeyin, özellikle son paragrafın altını
çizerek okuyun. Eminim, çözüm masalı olarak yutturulan şeyin esasen yokoluşa
götüren karanlık bir tünel olduğunu fark edeceksiniz.
****
KIBRISLI TÜRKLERİN SONU YAKLAŞIYOR MU?
Polina Aniftou,
Lawyer, PhD candidate in Geopolitics
Birkaç ay önce
Brüksel'de Yunan bir jeopolitika analistiyle Kıbrıs sorunu hakkında
konuşuyorduk. İlk defa rahat ve keyifliydi: "Kıbrıs konusunda olacaklar
hakkında endişelenme! Asıl endişelenmesi gereken artık Kıbrıslı Türklerdir"
dedi. Yunan Dışişleri uzun bir süreden beri Kıbrıs ve Ege sorunları üzerine
senaryolar üretmekteydi. Bu senaryolardan bir tanesi ise Kıbrıs sorunundaki
açmaz, Akıncı'nın eylemsizliği ve Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın total
hükümranlığından dolayı göç etmek zorunda kalacakları idi. En sonunda
jeopolitika alanında beklediğimiz bir diplomatik çarpışmayı görebileceğiz:
Erdoğan’ın Neo-Osmanlıcı dogması ile Yunan dış işleri bakanı Nikos Kocyas'ın
vatansever sol dogmaları arasındaki çarpışmayı.
İsviçre'deki müzakereler
hem sonuç olarak hem de maskelerin en sonunda düşmesi nedeniyle herhangi bir
hayal kırıklığı yaratmadı. Kıbrıs Türk toplumu siyasi olarak artık temsil
edilmiyor, Kıbrıslı Türklerin sesleri duyulmuyor ve herhangi bir liderleri de
bulunmuyor. Var olan sadece güya yeniden yakınlaşma çabaları gösteren,
panayırlarda gezerek ve siyaseten baş eğerek maaşlarını ceplerine indiren
Türkiye'nin memurlarıdır. Bu köşede daha önce de yazdığım gibi Akıncı da
kendisinin, ailesinin ve yakın arkadaşlarının çıkınını dolduracaktır.
Akıncı’nın
siyaseten kim olduğunu ve Ankara ile ilişkisini 2000 yılında kuzeydeki banka
iflaslarından biliyoruz. Kötü haber ise Akıncı sonrası dönemin daha da kötü
olacağıdır.
Kıbrıslı
Türkler, hakikaten ne düşünüyorsunuz? Yorulmadınız mı? Hakarete uğramış gibi
hissetmiyor musunuz? Önümüzdeki beş yıl içerisinde sesinizi duyuracak bir yol
bulamazsanız göç etmek zorunda kalma tehlikesinden korkmuyor musunuz?
Güneydeki siyasi
platformlarda bu sorular üzerine uzun bir zamandır tartışıyoruz. Otuzlu
yaşlardaki bizim nesil artık Kıbrıslı Türklerin kaderleri hakkında kafa
yormuyor. Onlar için Kıbrıslı Türkler kendi eylemsizliklerinden dolayı günün
birinde kaybolacaklardır. Güney Kıbrıs’ta milliyetçi kesim kadrolar
yetiştirmektedir ve bu kadrolar büyük Helenizm hayaliye birkaç yıl içinde
statükoyu sarsmaya hazır olacaklardır. Kuzeyde ise kadrolar kayboluyor çünkü
onlara alan kalmamış. Zaman akıyor ve Kıbrıslılar olarak, geleceğe dönük
kararlar almazsak, gelecek en azından siz Kıbrıslı Türkler için Kıbrıs'tan
uzakta olacak. Ki bu senaryo şimdiden bayağı çalışılmış bulunuyor.
(Yunancadan
çeviren: Dr. Serkan Karas)
***
RUMLAR NİYE GARANTİLERİN
KALKMASINI İSTİYOR
Prof. Dr. ATA
ATUN
Rumlar ve
Yunanlılar ağız birliği etmişçesine, yıllardır 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti
Anayasası içinde yer alan Garanti ve İttifak Anlaşması ile Türkiye’nin
garantörlüğünün kalkmasını ve Türk askerinin tümü ile adadan geri gitmesini
istiyorlar. Bunun için de yasal ve yasal olmayan her yolu deniyor, Makyavel’in
tavsiyeleri doğrultusunda da her tür girişimi yapıyorlar.
16 Ağustos 1960
tarihinden başlamak üzere 20 Temmuz 1974 tarihine kadar Türkiye’nin
garantörlüğü sadece kağıt üstündeydi ve Rumlarla Yunanlılar, sırtlarını Rusya
ve ABD’ye dayadıklarından hiçbir zaman Türkiye’nin askeri bir müdahale de
bulunabileceğine ihtimal vermiyorlardı. Bu güvenceden dolayı da Türklere
saldırı düzenledikleri her kanlı olaydan sonra Kıbrıslı Türkleri aşağılamak
için “Bekledim de gelmedin” şarkısını çalarlardı Kıbrıs Radyo yayın
Korporasyonunun Radyo ve Televizyon yayınlarında. Çoğunlukta oldukları Kıbrıs
Cumhuriyetini de silah zoru ile geçirmiş olmalarından dolayı kendilerini adeta
aslanlar gibi görürler, bizi de bir lokmada yiyip yutacakları tavşan
zannederlerdi. Ama bir türlü gerçekleşemedi bu son. Tam tersine kolay lokma
olarak gördükleri Kıbrıslı Türkler ve adam yerine koymadıkları Türkiye,
sonradan kağıttan olduğu ortaya çıkan bu aslanı birlikte paramparça ettiler ve
bu “kahraman Helen aslanı” arkasına bile bakamadan kaçıp gitmek zorunda kaldı
bu diyarlardan.
Rumlar ve
Yunanlılar 42 yıldır “Kahraman Helen Aslanı” olmayı düşlüyorlar Kıbrıs adasında
ama önlerindeki Türkiye ve Türk Silahlı Kuvvetleri engelini de bir türlü
aşamıyorlar. Adada Türk Silahlı Kuvvetleri olmasa, Türkiye’nin de 20 Temmuz 1974
tarihinde kağıt üzerinde yazı olmaktan çıkartıp fiiliyata dönüştürdüğü Garanti
Anlaşması ve Garantörlük bulunmasa, Kıbrıslı Türkleri ezecek ve istediklerini
yaptırtacak güce sahip olacaklar ama bunu son 42 yıldır nasıl
gerçekleştireceklerini bir türlü bulamadılar. Ne ABD, ne Rusya, ne de Kıbrıs
adasını destekleri ile tekrardan ele geçirmek hayalini kurdukları AB bir türlü
dişlerini Türkiye’ye geçirip adadan uzaklaştıramadı.
24 Şubat 2004
tarihinde başlayıp, 4 Nisan 2004 tarihinde biten Annan Planı görüşmelerinde
ellerine bir fırsat geçirmişlerdi ama yaptıkları ince hesap nedeni ile 24 Nisan
2004 tarihinde her iki tarafta aynı anda referanduma sunulan bu plana “Hayır”
demek zorunda kaldılar.
Gerekçelerini de
uzun yıllar saklamayı başardılar ve Tassos Papadopulos’un referandumdan 2 gece
evvel yaptığı televizyon konuşmasında halkına tavsiye ettiği “Devlet aldım,
eyalet bırakmam” gerekçeli “Hayır oyu” talebine bağladılar neden hayır
dediklerini.
Gerçekte
Rumların çoğunluk olacağı, Kıbrıs Türk Devletinin toprağının yüzde 29+
kalacağı, Karpaz yarımadasında 4 Rum köyünün sahilleri ile birlikte özerk bir
Rum bölgesine dönüşeceği, 1974 öncesi Rum arazilerinin üçte birinin otomatikman
geri verileceği gibi benzeri Rumların lehine birçok maddenin yer aldığı Annan
Planına Rumların “Hayır” oyu vermelerinin nedeni başka.
100 bin Rum’un
geri verilecek topraklara döneceği, 60 bin Rum’un Kıbrıs Türk Devletçiğine
yerleşmesi ve Rum mallarının üçte birinin iade edileceği süreçte kesinlikle bir
iç savaş çıkacağını hesap eden Rumlar, ada üzerinde Türkiye’nin garantörlüğün
devam edeceği ve adada Türk askerinin de bulunacağı nedeni ile -bu iç savaşı da
1974 yılında olduğu gibi kaybedeceklerini hesap ederek- Annan Planına “Hayır”
dediler ve kendilerine yeni bir hedef koydular. Bu hedef, Türkiye’nin
garantörlüğünün olmayacağı ve adada Türk askerinin de bulunmayacağı bir
anlaşmanın yapılmasını sağlamak sonra da çıkacak bir iç savaşta Türkiye
“Garantör” olmadığı bir toprağa müdahale edemeyeceği için de, adayı ve yönetimi
tümden ele geçirerek Rumlaştırmak…
Gerekçe tamamen
bu.
***
KIBRIS DA SATILIYOR MU?…
ONUR ÖYMEN
Emekli Büyükelçi, CHP Genel
Başkan Yardımcısı
Geçen hafta
Kıbrıs’ı ziyaret eden ve bir çok uzmanla görüşen E.Büyükelçi/CHP
E.Gnl.Bşk.Yrd.Onur Öymen, E.Tümamiral Soner Polat, değerli gazeteciler
Sabahattin Önkibar ve Saygı Öztürk’ten bilgilendiğimiz kadarıyla Kıbrıs’ta
bizleri endişeye sevk eden çok önemli gelişmeler yaşanmaktadır.
Bu bilgileri, en
önemli olarak gördüğümüz 17 madde ile dikkatinize sunuyor, Sayın Onur Öymen’in
yazısının tamamını da ekte iletiyoruz.
Görüldüğü
kadarıyla AKP iktidarı ile birlikte CHP ve MHP’de bu gelişmeleri duyarsızca
izlemekte, hatta belki hiç izlememektedirler. Acı olan aynı duyarsızlık medyada
da görülmektedir.
Tüm Sorosçular
gibi ulusal çıkarlar konusunda duyarsız olduğu ya da ulusal çıkarlardan habersiz
olduğu anlaşılan Kemal Kılıçdaroğlu ve koltuğunu korumaktan başka bir şey
düşünmeyen Devlet Bahçeli ile Tayyip Erdoğan’a hukuki statü kazandırmaktan
başka işle ilgilenmeyen Hükümet’e rağmen CHP, MHP ve AKP’ye oy veren büyük
çoğunluğun, yani milletimizin büyük çoğunluğunun ulusal çıkarlara duyarlı
olduklarını düşünüyoruz.
Kıbrıs, Batı
emperyalizminin Sevr’i geri getirme planının halkalarından biridir. Bugüne
kadar ağızlarından emperyalizm sözcüğünü duymadığımız iktidar da, Lozan’a karşı
çıkarak emperyalistlere yardımcı olmaktadır.
Politikacılar
Ege’de, kıyılarımıza yüzme uzaklığındaki 18 ada ile 135 kayalığın Yunanlılarca
işgaline sessiz kalmışlardır. Sıra Kıbrıs’a gelmiştir. Kıbrıs gidince sıranın
nereye geleceğini, BOP haritasına bakarak öğrenebilirsiniz.
Ey millet bu
durumda görev bize düşüyor, silkelenelim ve kendi hallerine düşmüş
politikacıları gaflet uykusundan uyandıralım.
Süleyman Çelik
[mailto:scelik44]
Sayın Onur
Öymen’in uyarıları arasından özetle seçtiklerimiz:
1- KKTC’nin
elindeki bazı topraklar Rum tarafına bırakılacak, bu topraklara yüz bine yakın
Rum yerleştirilecek. Bu durumda, orada yaşamakta olan Türkler göç etmek zorunda
kalacaklar.
2- Ayrıca, on
binlerce Rum’a Türk tarafına yerleşme hakkı tanınacak.
3- 1974 Barış
Harekatı sırasında 10 yaşının üzerinde olan Rumlara, “duygusal bağ” diye
adlandırılan bir gerekçeyle aileleriyle birlikte Kuzeydeki eski evlerine
yerleşme hakkı tanınacak.
4- Ayrıca AB’de
geçerli olan seyahat, yerleşme ve iş kurma hakkı Kıbrıs’ta da geçerli olacak ve
Rumlar bu haktan yararlanarak da Kuzeye yerleşebilecekler.
5- Görüşmeler
sırasında BM Temsilcisinin “Yakında Kuzeydeki Rumların Türklerin sayısını
aşacağını” söylediği ifade edilmekte. Böylece Denktaş’ın Makarios’la imzaladığı
anlaşmadan beri temel ilke sayılan “iki kesimlilik” fiilen ortadan
kaldırılacak.
6- Mülkiyet
konusunda ciddi sorunlar çıkacak. Adada çok önemli toprak varlığı olan Türk
vakıflarının, İngiliz sömürge yönetimi zamanında hileli yollardan Rum
Kilisesine bırakılan topraklarının geri alınamayacağı anlaşılmakta.
7- Türk tarafı
görüşmelerde bu koşullara razı olduğunu bildirmiştir. Rum tarafının hala 1960
Antlaşmalarıyla tesis edilen Türkiye’nin garantörlüğüne karşı çıktığı,
dönüşümlü başkanlığı henüz kabul etmediği, aynı antlaşmalarla sağlanan
Türklerin veto hakkını sulandırmaya çalıştığı görülmektedir.
8- Bütün
bunlardan daha önemlisi Kıbrıslı Türklerin güvenliğinin teminatı olan Türk
askerlerinin büyük çoğunluğunun Adadan ayrılmasıyla ciddi bir güvenlik boşluğu
doğacak olmasıdı
9- Türk
askerleri giderse Adada yaşayan Türkler bugünkü güvenlik koşullarından mahrum
kalacaktır. Bu durum Türkiye açısından da ciddi güvenlik sorunları
doğuracaktır.
10- Başkan
Obama’nın görevden ayrılmadan önce Kıbrıs konusunda bir başarı elde etme
arzusunda olduğu anlaşılıyor.
11- Bazı AB
ülkelerinin Kıbrıs’taki Büyükelçileri de sanki anlaşma sonuçlanmış gibi, Türk
tarafındaki bazı toplantılara katılarak referandumda olumlu oy kullanılması
için şimdiden propagandaya başlamışlar.
12- sözü edilen
olumsuz gelişmelerin ve verilen tek taraflı tavizlerin Ankara’nın rızası
olmadan gerçekleştiğini düşünmek zordur.
13- 16
Ağustos’ta kendisini ziyaret eden KKTC Cumhurbaşkanı ve Baş müzakereci Mustafa
Akıncı’dan bilgi aldıktan sonra yaptığı açıklamada Sayın CHP Genel Başkanı
Kemal Kılıçdaroğlu “Kıbrıs bizim milli davamızdır, partiler üstü bir politika
güdülmesi gerektiğini biliyoruz. Sayın Akıncı’ya da bunu ifade ettim. Son
derece başarılı bir süreç götürüyor”demiştir. Böylece CHP’nin de AKP gibi
Kıbrıs’a sahip çıkmadığı görülmektedir.
14- konunun
Türkiye Büyük Millet Meclisinde ele alınması, evvelce TBMM’nin Kıbrıs konusunda
oy birliğiyle aldığı kararların hatırlatılması ve halkımıza Kıbrıs’ta nelerin
feda edildiğinin bir an önce açıklanması ertelenemeyecek bir ödev olmuştur.
15- Kıbrıs
şehitlerinin, Ecevit’in ve Rauf Denktaş’ın kemiklerini sızlatacak ve Kıbrıs’ın
Girit gibi elden çıkmasına yol açacak bir sonuca Türk milleti razı olacak mıdır?
16-Kıbrıs’ın
Girit gibi elden gitmesine seyirci kalanlar tarih karşısında sorumluluk
taşıyacaklardır.Şimdi baskılara direnmenin zamanıdır.
Lâle Gürman
***
KIBRIS VE TÜRKİYE…
Mevlüt Uluğtekin YILMAZ
Sevgili okuyucum; yurt dışındaki yurttaşlarımız Türkiye’mizdeki
olan-bitenleri dikkatle izliyorlar. Sözgelimi ABD’de
yaşayan okuyucularımdan değerli bilim insanı Sayın
Vedat Batu bunlardan birisi. Yazılarımı dikkatle takip eden
Sayın Batu, Kıbrıs görüşmelerindeki yanlışlar konusunda
yazmamı istedi. Konuyu benimle paylaştığı metin o kadar güzeldi ki, o güzel
metni -Sayın Batu’nun hoşgörüsüne sığınarak- siz değerli okuyucularıma da
sunuyorum. Buyurun efendim okuyalım:
“Sayın Mevlüt Uluğtekin Yılmaz; şimdi size,
izninizle, son Kıbrıs görüşmeleri vesilesiyle bir öneride
bulunacağım: Biliyorsunuz, İsviçre'de
KKTC yöneticileri ve Rum
tarafı yöneticileriyle görüşmeler yapıldı. Kıbrıs Rumları öncelikle sınırlarda
düzenlemeler ve Türk
Askeri'nin Ada'dan çekilmesi konusunun
kararlaştırılmasını istediler. Türk görüşmeciler, Rumların bu isteklerini
reddettikleri için görüşmeler kesildi. Bunlar, benim Türkiye ve Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti basınlarından öğrendiğime dayanıyor. Bu beni hiç şaşırtmadı.
Rumların temel amacı Kıbrıs’ı Yunanistan'a bağlamaktır. Bu, dün ne idi ise
bugün de odur. Kıbrıs Türkleri'nin yaşadığı acıları 1960'lı yıllardaki
lise ve üniversite öğrenciliğim sıralarından dün gibi anımsarım. Üniversitede
iken Kıbrıslı bir sınıf arkadaşım vardı. Onların endişeleri bizim
endişelerimizdi. Kıbrıs Türk gazetelerini zaman zaman izliyorum. Özellikle
gazetelerindeki bazı genç köşe yazarları sanki Rumların Türklere karşı yaptıkları
vahşetleri göz ardı ediyorlar gibi geliyor bana. Konuya, sadece Rumlarla birleşip AB den yararlanma açısından
bakıyorlar. Bu tür davranışlarıyla Türk Dünyası'nın büyük devlet adamlarından
ve kahramanlarından merhum Dr.
Fazıl Küçük ve merhum Rauf Denktaş'ın kemiklerini
sızlatıyorlar. Türk Ordusu'nun Kıbrıs’tan değil çekilmesi, bu konunun
tartışılmasının bile olmaması gerekir. Ben şunu anlamakta zorluk çekiyorum:
İnsanın zekâsıyla alay edercesine; ‘efendim, bu bölünmüş adayı birleştirelim’
diyorlar. Türk ve Rum toplumları birbirlerinden nefret ediyorlar. Bu nefretin
başlangıcı ta 1571’lere
dayanıyor. Etnik orjin dil, din, kültür ve daha niceleri farklı olan ve
birbirlerinden nefret eden iki toplum var. Bunu herkes biliyor. Ama
yine, "Bu Ada'nın bölünmüşlüğünü ortadan kaldıralım" diyorlar.
Bu samimiyetsiz ve kasıtlı söylemin nedenlerini merhum Rauf Denktaş 2006 Temmuzunda İstanbul'da bir TV
programında gayet güzel bir şekilde açıkladı. Bu konuşması kolaylıkla
internetten dinlenebilir. Türkler ile Rumların iki ayrı devlet olarak
yaşamalarından başka çare olmadığını aslında herkes biliyor. 1974 harekâtı sırasında ABD Dış İşleri Bakanı olan Henry
Kissinger de bu fikirdeydi.
1974 den bu yana geçen süre içinde tek bir kurşunun atılmamasının temel nedeni,
oradaki Türk Askeri'nin
varlığıdır. Türk Basını'nı internetten devamlı olarak izliyorum. Üzülerek söylemem gerekir ki, bu
konuya Türk Basını'nda yeterince yer verilmemektedir. Sadece haber sayfalarında yer verilmiş
ve bir kaç köşe yazarı bu konuda uyarılarda bulunmuştur. Ayrıca, Kayseri
Milletvekili Sayın Prof. Dr.
Yusuf Halaçoğlu bu konuda
TBMM'de geçen hafta düzenlediği basın toplantısında özellikle KKTC yöneticilerine önemli
uyarlarda bulundu. Bunların
dışında bir etkinlik görmedim. Bütün bu gelişmelerin ışığında, sizin de bir
yazı yazarak ilgilileri uyarmanızı diliyorum.
Selâm ve saygılarımla…
Vedat Batu – Chicago”
Sayın Batu, konuyu o
kadar güzel anlattınız ki; şimdilik benim yazmama gerek yok. Size en içten
sevgi ve saygılarımı iletiyorum. Güzel günleriniz olsun.
Ve Millî Düşünce…
Efendim, Başkent’imizdeki Millî
Düşünce Merkezi’nin 52.
Bilgi Şöleni’nin konusu “Osmanlı’da Devlet Teşkilatı” idi. Konuşmacı Prof. Dr. Tufan Gündüz, konuyu yoğun bir bilgi atmosferi
içinde ve çok rafine bir üslupla anlattı. Kalabalık dinleyici kitlesinin tüm
sorularına Sayın Gündüz çok gerçekçi yanıtlarlar verdi. İnanın Tufan Gündüzgibi değerleri
tanıdıkça, ülkemin geleceğine olan güvenim daha da artıyor.
Esen kalın efendim.
***
MÜZAKERE DÖNEMİNDE HEDEF
ŞAŞIRTMA OYUNU
Prof. Dr. ATA
ATUN
2013 yılının
Şubat ayında seçilmiş olan ve Derviş Eroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı döneminde her
fırsatta yalan dolan bahanelerle masadan kaçan Rum lider Anastasiadis, 2015
yılının Nisan ayında Mustafa Akıncı’nın Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra
-kulağına fısıldananlar her ne idiyse- adeta masaya yapıştı ve kalkmaz
oldu.
Anlaşılan
önünde, her ne pahasına olursa olsun çözüme istekli bir Türk lider ve yanında
da acemi sayılacak bir müzakere ekibi görünce kolları sıvadı ve “bu fırsat bir
daha ele geçmez” mantığı ile
müzakereleri devam ettirme çabası içinde girdi.
Rumların ve
Yunanlıların ezelden beridir bir tek hedefleri bulunmakta Kıbrıs ile ilgili. Şu
veya bu şekilde Kıbrıs adasının tümünü ele geçirmek ve de adanın tümü üzerinde
egemenlik kurmak, Türkleri de asla egemenlik haklarına ortak etmemek.
Uzun bir
zamandır ABD ve Avrupa Birliği, içimize yerleştirdiği piyonlarıyla ve 2004
yılında Referandumu yapılan Annan Planı döneminden beri parayla, hibe adlı
rüşvetlerle ve çeşitli türlerde kişisel veya ailesel menfaatler sağlayarak elde
etmeyi başardıkları satılmış kişilerle, el ele, omuz omuza, yaptıkları plan
içeriğince, bir bütün halde saat gibi çalışarak KKTC’yi yıpratmaya ve
zayıflatmaya çalışmaktalar. Hedefleri de KKTC sınırları içinde kaos ve kargaşa
yaratmak, bu sayede Kıbrıs Türk halkının
dikkatini müzakerelerin gidişatından uzak tutmak ve de bir an evvel
müzakereleri Rumların lehine sonuçlandırmak.
İki gün evvel
gerçekleştirilen genel grevin gerçekte nedeni ile pek bağı yoktu. Amaç kaos
yaratmak, sanki de iç savaş varmış havasını vermek, medyayı ve basını greve
yoğunlaştırarak Kıbrıs Türk halkını KKTC’den bıktırmak ve Rum’un boyunduruğu
altına girmesinin kapılarını aralamak.
Cumhurbaşkanı
Brüksel’de görüşmeler yapmakta, Ocak ayının 9’unda da “Beşli Konferans”
yapılarak müzakerelerin sonuçlanma aşamasına gireceğinden bahsetmekte. Sayın
Akıncı’ya göre “Özgürlüğümüzden, Güvenliğimizden ve eşitliğimizden asla vaz
geçilmemiş ve asla da vaz geçilmeyecekmiş.” Bu sözler pek inandırıcı gelmiyor
bana.
Nisan 2015
tarihinden beri Akıncı ve Anastasiadis arasında süren müzakerelerde kabul
edilen “Dört Rum’a Bir Türk oranı”, Toprağın yüzde 28.2-29.2 arasına
çekileceği, topraklarımızın beşte birinin Rumlara verileceği, Güzelyurt’un
Maraş’ın ve Karpaz burnunda dört köyün Rumlara iade edileceği, içimize 60 bin
Rum’un döneceği, iade edilecek topraklarımızın beşte birine 100 bin Rum’un
yerleşeceği, Dört özgürlüğün (yerleşim, dolaşım, mülk edinme, çalışma)
serbestçe uygulanacağı, mülkiyette ilk söz ve karar hakkının 1974 öncesi mülkün
sahibine yani Rumlara ait olacağı, isteyen Rum’un sınırlama olmadan Türk Devletçiği
içine yerleşip yaşayabileceği, Garantörlüğün Sayın Burcu’nun deyimiyle “Tabu
olmayıp tartışılacağı” ve büyük bir olasılıkla da sulandırılacağı tavizlerinden
sonra Sayın Akıncı’nın “Özgürlüğümüzden, Güvenliğimizden ve eşitliğimizden asla
vaz geçilmeyiz” sözüne inanmak çok zor. Bana bu sözler çok doğru ve samimi
gelmiyor.
Rumların ve
Yunanlıların tek istekleri ve bu doğrultuda çabaları, daha 18. yüzyılın son
çeyreğinden beri Kıbrıs’a hakim olmak. Şimdi bu hedeflerine ulaşmak için sorunu
Avrupa birliği zeminine taşımaya çalışıyorlar aynen 19. yüzyılda yaptıkları
gibi. Bundan iki asır önce Yunanistan konusunu Avrupa Devletleri içine
taşımışlar ve Osmanlı devletinden koparılarak tarih sahnesine çıkmasını
sağlamışlardı. Günümüzde de Kıbrıs için aynı oyunu sahneye koydular.
Kendilerini asırlardır koruyup himaye etmiş olan Batılı büyük devletlerin
destek ve yardımları ile sorunu kendi istedikleri şekilde çözme yolunda ve
arzusundalar…. Tabii artık Türk Milleti olarak yersek!
Ata ATUN
e-mail: ata.atun@atun.com veya ata.atun@gmail.com
http://www.ataatun.org
Facebook:
AtaAtun1
http://www.twitter.com/ataatun
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder