OSMANLI NAZIRI NORADUNKYAN EFENDİ, LOZAN ARİFESİNDE
Osmanlı Ermeni asıllı Dışişleri Bakanı Gabriel
Efendi'yi bize en iyi tanıtan, 1921 Ankara Anlaşması sıralarında İngiliz ve
Fransız Başbakanları ile yaptığı görüşmeleridir. O günlerde "Noradunkyan
yakında geleceğinden emin olduğu katliamları önlemek için Fransa'nın Ankara
Anlaşmasını ve bölgeyi tahliye etmesini sona erdirmesini rica etmek amacıyla
İngiltere ve Fransa'ya giden Avedis Ahoronian'a katıldı. Noradunkyan Lord
Curzon'a şunları söyledi:
“Müttefiklerin sözlerine güvenerek 150.000 Ermeni
ülkelerinin kurtuluşu için müttefik ordularında savaştılar ve Kilikya'ya
yerleştiler. Onları tekrar Türklere döndürmek onların yine soykırım konusu
olmalarına sebebiyet verecektir. Doğuda Fransız-Türk anlaşması sadece
müttefiklerin prestij kaybına ve Türklerin cesaretlenmesine neden olacaktır.
Eğer Fransa'nın maddi sorunu varsa, bir çeşit yardımla bu 150.000 Ermeni'yi
kurtarmak mümkün değil midir? Türklerin sözüne güvenmek söz konusu olamaz.
Onları çok yakından biliyorum. Bilhassa Kemalist diye tanınanlar, en kötü
haydutlar, Bolşevik dostu, Pan İslamist ve Pan Turancıdırlar. Yasal Sultan
Hükümeti’ni Fransa'nın bir tarafa bırakarak bu haydutlarla anlaşması çok kötü
olmuştur. Kilikya sorunu üzerindeki bu ikili anlaşma Ermeni Halkı için her
konuda bir felaket olmaktadır. Biz ısrar ediyoruz ve edeceğiz ki Sevre asla
bir kâğıt parçası olmamalıdır.”
“.....Barış Konseyinin önündeki sorun artık Ermenilerin
korunmasının sorunu değil, bize söz verildiği gibi Türk topraklarında ileride
Kafkasya Ermenistan’ı ile birleşik bir Ermenistan yaratacak bir bölge
vermektedir. Barış konseyi ve Cumhurbaşkanı bizim önceki isteklerimize
bakmaksızın hudutlarımızı tanımladılar. Sonra ABD Cumhurbaşkanı'nın şahsında
bir arabulucu-hakem buldu, yine bize danışılmadı ve nihayet bize bağımsız bir
devlet hakkı veren bütün bir anlaşma tasarlandı ve biz bu dokümanı imza için
davet edildik. Biz bu dokümanı itirazsız ve büyük devletlerin bize dikte
ettirdiği gibi imzaladık. Ve şimdi, kanaatimizce Barış Konseyi'nin ilgileneceği
konu; Ermenilerin emniyetini sağlamak değil kurulacak bir Ermeni devletinin
güvenliğini sağlamak olmalıdır. Hatta sizin söylediğiniz gibi Fransa'nın
Kilikya'yı Türklere teslim etmesi Sevr hükümlerine uysa bile, aynı esasa
dayanarak Fransa'nın, Türkler tarafından ele geçirilen topraklarımızı, barışçı
teşebbüslerle bize geri vereceği davranışı içinde bulunması gerekir.”(1)
Noradunkyan efendi daha sonraki günlerde, Lozan
Konferansı sırasında İngiliz ve Fransız Hükümet Başkanlarına yazdığı
mektuplarla, kendisine bu kadar büyük mevkiler veren devleti ve halkı için
ihanet içinde bulunduğunu itiraf etmiştir. 23 Kasım 1921'de Noradunkyan Fransa
Başbakanı Aristide Briand'a Kemalistlerin hepsinin katil olduğunu ve
Ermenilerin onlara asla güvenemeyeceğini ve onların idaresi altında
yaşayamayacaklarını söylemişti.
"Kilikya'daki durumun bizim halkımız için çok korkutucu
olduğu söylenebilir, telgraflarla her taraftan sürüldük. Biz acı ile işaret
etmek isteriz ki Fransa'nın Ankara Milli Meclisi ile yaptığı anlaşma hiçbir şey
kazandırmayacak ancak cinayetleri arttıracaktır. Şahsen onların büyük bir
kısmını tanıyorum. Pek çoğu, Türk Devleti’ndeki yirmi beş yıla yakın memurluğum
sonucunda elimden geçti. Emin olarak ifade etmek isterim ki çok azı dışında
hepsi Pan-İslamcı, Pan-Turancı ve daha da önemlisi kutsallığa saygı göstermeyen
yabancı düşmanıdırlar. Halkımız böyle bir cani hükümete geri dönemez. Bu
insanlar moral olarak tükenmişlerdir, onların sözlerine güvenilmeyeceği
biliniyor, bilhassa bu insanların işledikleri cinayetlerden dolayı
cezalandırılmamaları ve onlara dostça davranılması ve teşvik edilmeleri müthiş
bir felakettir.
Geçen Mart ayında (1921) Bekir Sami ile Londra'ya gelen
delegasyondaki üç kişi ( Londra Konferansı için ilk defa davet edilen TBMM
temsilcileri kastediliyor) katliamların ünlü sorumlularıydı. Nasıl olur da bu
insanlar Lloyd George ve diğerleri tarafından bir çay partisine davet
edilirler? Bu gerçekler Ermenilerin kalplerini parçaladı. Bu canilerin Ermeni
soykırımından hesap vereceklerini söyleyen büyük güçlerin resmi bildirisi için
ne söyleyebiliriz? Cezalandırma nerede? Ve şimdi, bütün bunlardan sonra
Franklin-Boullion (Ankara antlaşmasını imzalayan Fransız temsilcisi) canilerin
sözlerine güvenmeyi öneriyor. Böyle bir şey yapamayız. Sayın Cumhurbaşkanı
Ankara'nın vaatleri yalan ve sahtekârlıktan başka bir şey değildir ve Ermeni
milleti onların sözlerine kanarsa çok ızdırap çekecektir. Eğer ani bir soykırım
sahneye çıkmasa da onlar Ermenilerin kökünü kazımanın bin bir yolunu
bilirler."(2)
Bu Bakanlığa kadar yükseltilmiş Osmanlı Devlet Adamının!
Görüşlerine karşı Başbakan Briand Ermeni toplumuna karşı duyduğu sempatiyi
ifade ederek, basit bir şekilde; Fransa'nın Kilikya'da mağlup edilmesi nedeni
ile başka şansı olmadığını ve böyle bir kayıp batağına Fransa’nın insanlarını
ve maddi imkânlarını akıtamayacağını belirten bir cevap gönderdi.(3)
Burada hatırdan çıkarılmaması gereken en önemli husus; bize
göre bu Osmanlı vatandaşının Türkler için kullandığı "iğrenç vasıflardır”.
Bakanlığı ile bu mektup arasında 9 yıl vardır. Bu fikirler acaba yeni mi
oluşmuş, yoksa eskiden beri mi vardı? Burada ünlü bir Türk deyimini hatırlamak
gerekiyor. Galiba Osmanlı Devleti "koynunda yılan beslemişti" ve
yüz yıllar sonra çocukları bunun cezasını çekiyorlardı. Gabriel Noradunkyan,
Bogos Nubar ne ilk ne de son hainlerdi. Dönemin gayri Müslim devlet adamlarının
pek azı hariç çok büyük bir çoğunlukla Osmanlı'nın düşmanı ülkelerle işbirliği
içine girmişler, varlığını sadece Türklerin hoş görüsü ve himayesine borçlu
olan İstanbul Ermeni Patrikhanesi’nin teşvik ve desteği ile kendi "anavatanlarına" ihanet
etmişlerdir. Dini Hıristiyan da olsa, Müslüman da olsa, Budist, hatta dinsiz de
olsa dünyanın her köşesinde, Osmanlı Devleti Nazırı veya memuru sıfatını
kazanmış bir insanın bu yaptığının bir tek adı vardır, o da ihanettir.
REFERANSLAR:
(1) Aharonion; Sardaropat to Lausanne, Armenian Review XVII/
4-68 (Winter, 1964) pp 49-50,55, kısmen Marashlıan Amenian question I, 313,
314, 317 (Standford J. Shaw, From Empire to Rebublic, The Turkish War of
National (Liberation 1918 – 1923 A Documentory Study, Volume III, Part –2
S.1424 (Türk Tarih kurumu – 2000’den alındı).
(2) Aynı Eser, s.1424–1425.
(3) Baha vefa Karatay: Mehmetçik ve Anzaklar, s.80 ( T.İş
Bankası Yayınları, Ankara-1987) ; Alan Moorehead, Gallipoli, s.188 ( Harper&
Brothers Publisher, New York-1956)
Dr. M. Galip Baysan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder