ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ BAŞARILI OLAMADI?
Öncelikle
belirtmek isterim ki; “Atatürk”
adının geçtiği her kurum, kuruluş, kitap, yazı ve benzeri çalışmaların,
Atatürk’e ve O’nun yapıtlarına yarışır olacak düzeyde başarılı olmalıdır. Çünkü
“Atatürk” demek “başarı” demektir.
Atatürk’ün aramızdan ayrılmasından sonra;
*Halk evleri ve Köy Enstitülerinin kapatılması, Atatürk’ün
ve Onun ilke ve devrimlerinin millet ile bütünleşip kaynaşması tamamlamamış,
*Kurtuluşumuzu
ve kuruluşumuzu gerçekleştiren Kemal Atatürk’ün[1] dayanakların
oluşturan; Müdafaa-i Hukuk, Kuvay-ı Milliye ve Redd-i İlhak gibi
derneklerin dahası, Temsilciler Kurulu’nun (Heyet-i Temsiliye’nin) ulusalcı
görevlerini üstlenmek üzere, Atatürkçü Düşünce Derneği’nin kurulması gündeme
gelmiştir.
Bu
bağlamda;
*Atatürk’ün;
“devrim ve ilkelerinin gelecekte de
egemen olmasına katkıda bulunmak ve onlara bekçilik yapmak zorunluğu duyarak”,
*”Atatürk’e ve Atatürkçülüğe inananların bir
araya getirerek, güç ve enerjilerini birleştirip, dinamik nitelikte Atatürk
devrimleri doğrultusunda ve karşı devrimcilerin, ulusun düşünce yapısında
geriye dönüşe yönelik çaba ve girişimselden Türk toplumunu korumak için,
aydınlatıcı ve uyarıcı hizmetler verebilmelerini gerçekleştirme”amacı ile
1989
yılında, Prof. Dr. Muammer Aksoy’un (kendileri ADD Genel Başkanı iken yaşamdan
koparılmıştır) başkanlığında,
50 kurucu tarafından kurulan, ADD’nin,günümüzde kuruluş amacı doğrultusunda başarılı olduğunu söylemek, ne yazık ki mümkün değildir.
****************
[1] Bu vesileyle
Resmi Gazete’de yayınlanmış olan tüm yasa ve diğer yazılı hukuk kurallarını tek
metin şeklinde derlenmesi çalınmalarına katılan uzmanlardan biri olarak, bilgi
bağlamında belirtmek isterim ki; Kemal Atatürk’ün, yasa ve resmi belgelerdeki
imzaları, doğal olarak bulunduğu görev ve unvanlara göre değişiktir.
Doğumunda “Mustafa” adı konulan
Atatürk’e öğrenciliğinde öğretmeni “Kemal”
adını vermiş, “Mustafa Kemal” olarak
anıldığı süreçte; teğmen rütbesiyle başladığı mesleğinde, tabur, alay
komutanlığından bulunmuş, generalliğe (paşalığa) yükselmiş,
“Üçüncü
Ordu Müfettişi ve Padişahın Fahri Yaveri”, “Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk
Cemiyeti Temsil Heyeti adına”, “Heyet-i
Temsiliye Başkanı”, “TBMM Başkanı”, “Başkomutan” ve “Cumhurbaşkanı” unvanlarını
taşımış,
Sakarya Savaşı’nda “Gazi” olduğu için 19 Eylül 1921’den
itibaren “Gazi Mustafa Kemal Paşa”
olarak anılır olmuş,
1934 yılında her Türk vatandaşının
için soyadı olması zorunlu kılınması nedeniyle, 24 Kasım 1934’de 2258 Sayılı
Yasayla, “Atatürk” soyadını almış, “Gazi Mustafa Kemal Atatürk” olarak
anılmaya ve yazılmaya başlanılmış ve bu unvanları altına imzalar atmıştır.
Ancak Atatürk, yaşamının son dönemlerinde; “Kemal Atatürk” imzasını kullandığı (bir anlamda adını ve soyadını somutlaştırdığı) görülmektedir.
********************
Hatırlamak
gerekir ki; yurdumuzu düşman işgalinde kurtaran, birçok alanda ulusalcı
kararlar alan, Başkomutanına yetki veren, kuruluş ilkelerimizin temelini atan
İlk Meclis;
*Dernek
statüsünde olan “Anadolu ve Müdafaa-i
Hukuk Cemiyeti” ve bu derneğin daha örgütlenmiş yapısı olan Temsilciler
Kurulu (Heyet-i Temsiliye) tarafından toplantıya çağrılarak, yasallık
kazanmış, kurtuluşu gerçekleşmiştir.
Yani;
dernek konumumda olan bir kuruluş, kurtuluşa giden yolu açmış, mutlu sona
ulaşmayı başarabilmiştir.
Bu
başarıya ulaşmak için;
*Henüz
işin başında, Erzurum Kongresi günlerinde kurtarıcı ve kurucu Mustafa Kemal Paşa; “yürüyeceğimiz
yol tehlikelerle, çetinliklerle, hatta ölmek ve öldürmek ihtimalleriyle dolu”
olduğu uyarısında bulunduktan sonra alınan kararlar içinde;
*Kongrece seçilmiş bir Temsilciler Kurulu (Heyeti
Temsiliye) eşgüdümünde;
*(Kuvayı Milliye’yi –Ulusal Güçleri– etken ve ulusal iradeyi egemen
kılmak)” [1]için,
her biri derecelerine göre diğerine bağlı
olmak üzere,
*Köy ve mahallelerden başlayarak; nahiye, kaza,
sancak, vilayet, “bağımsız sancak” bölüşümüne tabidir.
*Köy, nahiye, kaza ve bağlı sancaklarda yönetim
kurulları (heyeti idareler) ve bağımsız sancaklarla vilayetlerde merkez
kurulları (heyeti merkeziyeler) halkı
aydınlatmak için görev üstlenmeleri kararlaştırılmıştır.
**
ADD’nin
ilk yöneticileri bu bilinçle, Kemalizm’in temel hedefinin “Tam Bağımsızlık”
olduğu anlayışıyla, kısıtlı olanaklara karşın bu konuda kitap yayınlayarak,
halkın aydınlatılmasına başlamışlardır.
31
Ocak 1990 günü yaşamdan koparılan, Merhum Muammer Aksoy’dan sonra yönetime
gelen Genel Başkanlardan sonra, ADD Genel Başkanı olan Suphi Gürsoytrak döneminde;[2]
[1]Doğrudan doğruya Mustafa Kemal Paşa’ya ait olan bu formül; Anadolu’da ulusal düzeyde bir örgütlenme düşüncesinin özünü anlatmakla birlikte, (Şevket Süreyya Aydemir,Tek Adam,Birinci Cilt, Remzi Kitapevi, 4. Baskı, İstanbul, 1971, s.,147) Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılmasından, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasına dek uzanan süreçte, Atatürkçü (Kemalist) devlet modelinin özünü de oluşturan ulusal bir formüldür. Atatürk, Ulusal Kurtuluş’tan sonra, İzmir İktisat Kongresi için gittiği İzmir’de halk ile yaptığı söyleşide Erzurum Kongresi’nden söz ederken; “Erzurum Kongresinde açık olarak dile getirilmiş olan iki kelime vardır. O kelimeler, bağımsızlık ve egemenlik kelimeleridir”demiştir. Atatürk’ün Bütün Eserleri,cilt: 15, s., 64.
[2]ADD’nin 3 üncü Olağan Kurultayı 29 Mayıs 1994 günü
yapılmış, Genel Başkanlığa Süreyya Hami
Şehitoğlu seçilmiş ise de, maalesef merhum Şehitoğlu; 31 Mayıs 1994 günü
ameliyat sırasında Hakka yürümesi üzerine, M. Suphi Gürsoytrak Genel Başkanlığa
getirilmiştir.
*************
*ADD şube sayısını 70’den, 300’e yükselmiş,
*Derneğin
yayın organında yaklaşan emperyalist tehlikelere dikkatleri çeken yazılar
yazmış, dergiler Anadolu’ya dağıtılmış,
*(O
dönemde, Genel Merkez Eğitim Komisyonu Başkanlığı olarak bilmekteyim ki) Dernek
bütçesinden bir kuruş almadan tamamı gönüllülerce karşılanan 500 kadar
öğrenciye harçlık verilmiş,
*200
kadar öğrenci de, ADD’nin o dönemde kamuoyunda yarattığı saygınlıktan
yararlanılarak, özel dershanelere ücretsiz yerleştirilmiş,
*Halen
hizmet veren ADD Genel Merkez binasını, gönüllülerin de katkıları [1]ile
Dernek adına satın alınmış,
*Sayın
Gürsoytrak’ın, Kemalist dik duruşu dikkat çekmiş olacak ki, ADD Genel
Merkezi’ni bombalamak amacıyla, 27 Şubat 1995 günü ADD Genel Merkezi
tuvaletinde düzeneği hazırlarken Cahit
adında bir kişinin elindeki bomba patlamış, kişi parçalanmıştır.[2]
Merhum
Gürsoytrak’ın, ADD Dergisinin Mayıs 1996’da yayınlanan 25. sayısında belirttiği
üzere;
“Görevi süresince bir taraftan
nicelikli büyümemiz sağlanır ve örgütsel noksanlarımız giderilirken, diğer
taraftan düşünsel alanda Atatürkçü Düşünce Felsefesi doğrultusunda üyelerimizin
ve halkımızın aydınlatılmasına, bilinçlendirilmesine büyük önem verilmiştir”.
Bu
bağlamda;
*Ankara’nın
gecekondu semtlerine gidilerek, halkımızı aydınlatma görevi o denli başarılı olmuştur
ki, Genel Merkeze gelerek kendi mahallelerine de konuşmacı gönderilmesini
isteyen her kesimden yurttaşlarımız olmuş,
*Ankara
Valiliğinden alınan izin doğrultusunda Ankara’nın her seviyedeki okullarına (İmam
Hatipler dâhil) konuşmacılar gönderilmiş,
*Kimi
kez Dernek Genel Merkezi binasının merdivenleri bile yurttaşlarımızın
ilgisinden dolmuş, taşmış,
*Bir
ayda, on bin başvurunun üye kaydının yapıldığı günler yaşanılmış,
[1] ADD Genel Merkezi
alımında en büyük maddi katsıyı veren Sayın Yüksel Türkay
Hanımefendiyi saygı ve minnetle anmak isterim. (Tüm aramalarına karşın
kendilerine ulaşamadım. Yaşayıp yaşamadığını bilemiyorum).
[2] Adı geçenin cesedinin parçaları, ADD’nin sembol
isimlerinden “Şapkalı Kadın-Kara Seher” olarak bilinen ve 29 Ağustos 2021 günü
Hakka yürüyen Seher Yıldırım temizlemiştir. Kendisini saygı ve rahmetle anarım.
*****************
*Bu
üyelerin uzmanlık alanları ve isteklerine göre ADD amaçları doğrultusunda,
görevler verilerek, yararlı sonuçlar alınmış,
*ADD
amaçları doğrultusunda hizmetler üretmek, ADD’ye ekonomik destek sağlamak
amacıyla ATA VAKFI kurulmuş (daha sonra bu Vakıf’a, Gölbaşı Gölü’nü gören
oldukça kıymetli bir arazinin tahsisi sağlanmış, bu araziye sahip çıkılmadığı
için Hazine tarafından geri alınmış olmalı).
*Ülkemizin
birlik ve bütünlüğünden yana olan kuruluşlarla, iş ve güç birliği çalışmaları
başlatılmıştır.
**
Atatürkçü
kuruluşların ulusal güç birliği oluşturma girişimlerinin başlatıldığı aşamada, Genel
Başkan Suphi Gürsoytrak’a karşı yönetim içinde bir muhalefet hareketi de başlatılmıştır.
Bu
muhalefet girişimi sonrasında, kendi listesinden yönetim kurulu üyeliğine gelen
arkadaşları,Suphi Gürsoytrak’a güvensizlik oyu verilerek Genel Başkanlıktan
düşürülmüştür.[1]
18-19
Mayıs 1996’da yapılan 4 üncü Büyük olağan Genel Kurulu sonucunda; Suphi
Gürsoytrak’ın listesi kazanmış[2]
ve Gürsoytrak yeniden genel Başkanlığa seçilmiştir.
Ünsal
Yavuz ile Tevfik Kızgınkaya’nın, Gürsoytrak’a muhalefet ederek Genel Başkan
Yardımcılıklarından ayrılmaları, Ningur Noyanalpan, H.EmreAltınışık, Vahit
Yılmaz, Burhan Apaydın’ın muhalefete katılmaları ile 24.11.1997 günü yapılan
Genel Merkez Yönetim toplantısında, Gürsotrak’a güvensizlik önerisi verilmiş,[3]
Zamansız
ölümü Kemalistler için bir kayıp olan, Kemalist kişiliğini ruhuna yansıtmış
bulunan güler yüzlü, güvenilir ve saygın kişilikli Av. Mehmet Uğurlu ile aynı
niteliklere sahip olan, Derneğin kurucularından (kuruluş için gerekli maddi
yardımı yapan) Dr. Ziya Tinel’in tüm
çaba ve gayretlerine karşın İlk
Olağanüstü Genel Kurul için adım atılmıştır.[4]
[1] Hatırlatmak
isterim ki, çok saygın ADD Genel Başkanlarından biri olan Ertuğrul Kazancı da
yine kendi listesinde yönetime gelen bir arkadaşının, güven oylamasınınım
yapılacağıYönetim Kurul Toplantısına katılmamak için, bir bahaneyle Ankara’yı
terk etmiştir. Merhum Ertuğrul Kazancı da, Suphi Bey’in akıbetine uğramıştır.
[2] Bu genel
kurulda sonucunda; Gürsoytraklabirlikte M.TevfikKızgınkaya, Prof.
NingurNoyanalpan, Prof. Ünsal Yavuz, Av. Mehmet Uğurlu, Vahit Yılmaz, Prof.
Mustafa Altıntaş, Hüseyin Emre Altınışık (Şimdiki ADD Genel Başkanı), Prof.
Özer Ozankaya, Av.Burhan Apaydın ve Nilgün Ersoy yönetime gelmişlerdi.
[3] Yukarıda adları
anılan yönetim kurul üyelerinden; Nilgin Ersoy, Av. Mehmet Uğurlu’nun, Gürsoytrak yanında yer aldıklarını
anımsıyorum.
[4] Bu isimleri yeni üyelerimiz bilmeyeceği için, özellikle adlarını anarak onlara olan saygımı ve rahmet dileğimi yenileme istedim.
*********************
8
Şubat 1998’günü yapılan ve Suphi Gürsotrak’ın listesindeki adayların çoğunun
yönetime taşınmasıyla sonuçlanmış,
ADD
Dergisinin Şubat 1998 sayısında dernek içinde;“‘çağdaş mandacı” örgütlerden söz
edilmiş olması,
ADD’nin
kuşatma altına alındığının, bir anlamda habercisi olmuştur.
**
Haziran
1998’de yapılan 5 inci ADD Olağan Genel Kurul sonrası Genel Başkanlığına seçilen,
Anayasa Mahkemesi Başkanı iken emekli olan Sayın Yekta Güngör Özden’in,[1]
kapağında kendi özdeyişinin yer aldığı ADD Dergisinin, Haziran 1998 sayısında;
“Birbirimizi dinleyecek, sevecek,
sayacak, Genel Merkezle sıkı iş birliği içinde, aykırılık ve çelişkilere
düşmeden bayrağı daha yükseklere çıkararak bizden sonrakilere teslim edeceğiz” içeriğindeki görüşleri,ne yazık ki
ADD’ye yansımamıştır.
**
Bu
süreçte verilecek örneklerden biri, ADD İzmir Şubesi’nin kapatmış olmasıdır.
Konu
ile ilgili söylenmesi gerekenleri, Kemalizm’in çok iyi anlaşılması için oldukça
ciddi yapıtlar yayınlayan,[2] kimi kitaplarını ücretsiz dağıtan, 15 Haziran
1920 günü Hakka yürümüş olan, Merhum Metin
Aydoğan’a bırakmak istiyorum:
İzmir ADD Şubesi yönetimine geldikten
sonra dört yıl boyunca;
*Demokrasi okulu özelliğinde çalışan,
*Katılımcılığı artırıp sosyal
ilişkileri iyileştiren,
*Birlikte çalıma hazını ilk kez edinen
insanların, birer toplum önderi olma düzeyine yükselmelerin sağlayan,
*Tüm Ege Sahili’nin “Atatürkçü Düşünce
Derneği” afişi ile donatan ve bu nedenle, dönemin İzmir Belediyesi Başkanlığın
tarafından önemli miktarda para cezasına çarptırılan,
[1] İtiraf
etmeliyim ki Sayın Yekta Güngör Özden’in, basına ve TV’ye yansıyan demeç ve
söylemelerinden etkilenerek kendileri ile görüşüp, emekli olduktan sonra
ADD’nin başına geçmesini önerenlerden biri de benim. Haziran 1998 günü Millî
Eğitim bakanlığı Şura Salonunda yapılan Genel Kurul’da kürsüye çıkıp; kendi
listesinin (diğer adayların listesinden ayırmak için) “beyaz liste” olduğunu, kendi listesinde olmayanlarla çalışmayacağı
içeriğindeki konuşmasından sonra, bu yaklaşımlarını
hukukçuluk ve demokrasiyle bağdaştıramadığım içindüşüncem değişmiştir.
[2]Kendini Kemalist
olarak yetiştirmek, Kemalizm’i kıymetini bilmeyenlere karşı yeterli bilgi
birikimine sahip olmak isteyen için, Metin Aydoğan’ın yapıtlarının kimilerini
hatırlatmak isterim: *Ülkeye Adanmış Bir Yaşam(2) *Atatürk ve Türk Devrimi, *Mustafa Kemal ve Kurtuluş Savaşı, *Nasıl Bir
Parti Nasıl Bir Mücadele, *Bitmeyen Oyun, *Türkiye'yi Bekleyen Tehlikeler, Yeni
Dünya Düzeni Kemalizm ve Türkiye (2 cilt), Avrupa Birliği'nin Neresindeyiz?
Ekonomik Bunalımdan Ulusal Bunalıma, *Antik Çağ'dan Küreselleşmeye Yönetim
Gelenekleri ve Türkler(AÇKYGT) (2 cilt), *Türkiye Üzerine Notlar: 1923 – 2005,
*Türkiye Nereye Gidiyor, *Ne Yapmalı?
*Lokaller açarak, yoksul kesimlerde
yaşayan bilgiye susamış yurttaşlarımıza ulaşan ve buralarda (başının örtüsüne
bakarak, ayrım yapmadan) okuma-yazma
kursları açarak yararlı olan,
*Gönüllü sağlık hizmetleri sunan,
*Bakımsız olan Atatürk heykellerinin
çevresini güzelleştiren,
*Her kesimdeki halka hizmet vermek için
biçki-dikiş kursu açan ve başarılı olan,
*Başı örtülü hanımlara verdikleri
hizmetler nedeniyle, onlarla sürdürülen iyi ilişkileri içlerine sindiremeyen
dönemin Refah-Yol hükümeti yandaşları tarafından tehdit edilen,
*Şubenin üye sayısını beş bine,
yükselten,
*İki kültür evi ve bir kız yurdu açmak
gibi “Atatürk’e yaraşır” başarıla sağlayan,
*1998 yılı Cumhuriyet Bayramı
kutlamalarında, 25 bin katılımcıyı ADD pankartı altında birleştirmeyi başaran,[1]
ADD şubeleri içinde en güçlü şube
konumuna yükselen İzmir ADD Şubesi, Dernekler Masası taralından denetlenmiş
olmasına karşın, kimi gerekçelerle Yekta
Güngör Özden’in Genel Başkan olduğu dönemde kapatılarak, tüm çalışmalar
baltalanmıştır.
**
Sonuç ve Öneri
Kamu yararına çalışan dernek konumunda olan
Atatürkçü Düşünce Derneği’nin tüzüğünde yazılı olan amaç ve görevi yanında,
tarihi bir yükümlülüğü de bulunmaktadır.
Bu yükümlülük;ADD’nin adında yer alan “Atatürkçü” vurgusuna yaraşır olmak ve Atatürkçülüğü (Doğrusu
Kemalizm’dir),[2]Kemal Atatürk’e
yaraşır düzeyde temsil etmek sorumluluğu ile ayrı bir anlam taşımaktadır.
[1] Metin Aydoğan, Ben ve Ülkem, İnkılâp Kitapevi, Ankara,
2018, s., 293 ve devamı. (İzmir ADD Şubesinin diğer bilgi ve başarıları
hakkında, adı geçen yapıta bakılmalıdır.
[2] Neden doğrusu
Kemalizm’dir.Bu konuya da değinmek isterim: Soyadı Yasası 2 Ocak 1935′te yürürlüğe girdiğine
göre, Kemal Atatürk soyadını 10 Kasım 1938’e dek kullanmıştır. Bu süre
içinde ne Kemal Atatürk ne de döneminin yazarları “Atatürkçülükten” söz
etmemişler, yazılan rapor, yazı ve yapıtların tamamında ve hatta Celal Bayar’ın okuduğu Hükümet Programında;
“Kemalizm” vurgusu yapıldığı gibi Kemal Atatürk 1935 CHP kurultayında bizzat;
“Kemalizm” (Kamâlizm) deyimini, kendi el yazısı ile yazmıştır.ADD’yi kuran
kurucular arasında kuşkusuz önemli kişiliğe sahip olanlar vardır. ADD adı
verilerken bu ayrıntı bence atlanmıştır.
**************************
aşağıda yinelediğim
talimatını yerine getirmekle kendini sorumlu, yükümlü ve görevli sayıyor ve
gereğini yapıyorsa, “Kemalist”dir.
Kemalist, başka bir
deyimle; yurduna yurttaş olma sorumluluğunu duyan, yurdunun her yönden
kalkınmasını, yurttaşlarının başkaları tarafından yönlendirilip sömürülmeyeceği
düzeyde bilgilendirilmesi için kendini sorumlu sayan kişi, Kemal Atatürk’ün şu
talimatlarını dikkate almak durumunda olmalıdır:
“Siyasi
mücadelelerin çoğu sonuçsuzdur. Ancak toplumsal mesai her zaman verimlidir. Bizim
aydınlar, neden Anadolu’ya gelip uğraşmazlar? Neden milletle doğrudan doğruya
temasta bulunmazlar? Memleketi gezmeli, milleti tanımalı, eksiği nedir görüp
göstermeli, milleti sevmek böyle olur. Yoksa lafla muhabbet fayda vermez.”[1]
ADD şubelerince düzenlenen
konferanslarda olduğu gibi kendi düşüncesinde olanlara yapılan açıklamalar, “lafla muhabbet” olduğu için yeterli bir
yarar sağladığı söylenemez.
Günümüzde, tüm dünya için
ciddi bir tehlike durumuna gelen; “Covıd
19” salgınını en az insan ölümü ile atlatılması için canla-başla
çalıştığına, ulusun aydınlanmasına hizmet veren televizyon ekranlarında (Müterakki
döneminin teslimiyetçi gazetecilerini anımsatan, teslimiyetçi televizyonlarda
değil) tanık olduğumuz,
Prof. Dr. Ahmet Saltık’ın,
ADD’nin 6. Genel Kurulu öncesinde (Edirne ADD Şubesi Başkanı olarak) kamuoyu
ile paylaştığı;
*Güçlü bir ADD’nin olması
gerektiği,
*ADD’nin 2000’li yıllarda,
bütün Türkiye’nin sorularını kucaklayacak ve çözüm yolları önerecek konumda
olması gerektiği,
*Bilim ve uzmanlık
kurallarına sahip bir ADD’nin ülke yararına projeler üretmesi gerektiği,
*Siyasi partilerin halkı
bölerek, siyasi çıkar devşirdikleri için, ADD’nin ülke sorunlarının, Kemalizm
ilke ve uygulamalarıyla aşılacağına, halkı inandırması gerektiği gibi öneriler
yaptığından günümüze[2]kadar
21 yıl geçmiş ve ADD aynı noktada bulunmaktır.
**
Kendini “Kemalist” (doğal olarak “aydın”) olduğunu sananlar, Anadolu’ya gidip; milleti tanır ve eksiklerinin ve aldatıldıkları konunun ne olduğunu görmeye çalışırlar
[1]Kemal Atatürk’ün, 24.10.1919
tarihinde Amasya’da, Ruşen Eşref Bey ile yaptığı söyleşiden.
[2] Ahmet Saltık’ın, “ADD ve 2000
Yılla” başlıklı önerileri, 10 Haziran 2000 günü, Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanmıştır.
***********************
ise öncelikle Emevi
döneminde şekillendirilen “uydurulan din” kullanılarak;“Allah ile aldatma”[1]siyasetiyle
karşılaşacaklardır.
Bu durum karşısında aydına
(Kemalist’e) düşen görev; milletin (halkın) aldatılmasını önlemek için uydurulan
dini değil, indirilen dini tanıtması,Kemal Atatürk’ün İslam dinine hizmet
ettiğini anlatıp inandırması gerekmektedir.[2]
Bu önerim karşısında (din
ve Atatürk’ün İslam Dinine yaklaşımları konusunda yeterli bilgisi olmadığı için)
beni eleştirecek olanlara, çağımızın önemli bilim insanlarından biri olan,
yabancılar tarafından bir dönemde yapılan anket sonucuna göre; önemli 100 kişi
arasında 9. sıraya yerleşen Merhum Yaşar
Nuri Öztürk’ün şu saptamaları ile peşinen yanıt vermek isterim:
*“… Emperyalist
Haçlılar İslam âlemi diye anılan dünyaya gelip Kâbe’nin yıkılması şartıyla
Anıtkabir’i yıkmayı teklif etseler, gözünü kırpmadan ‘Evet!’ diyebilecek
‘Müslüman’ yaftalı pek çok imansız alçak bulurlar.”[3]
Bu durun;
*“Yakalarına taktıkları
rozetlerle‘Atatürkçülük’hegemonyası kuran ama esasında Atatürk’ün
iman ve dehasından zerre kadar nasibi olmayan birtakım ‘basireti tutuk
adamların”,
*Dinciliğin bütün
şansının, solculuk ve Atatürkçülük adına hezeyan (saçmalama) sergileyen
ekiplerin yanlışlarının,[4]
*“Türkiye’de aydın yaftalı
birçok adamın …giydikleri elbisenin parası etmez”[5]
durumda olmalarının,
Bir sonuç ise,
“Din istismarcıları”
olarak suçlananlar, emperyalizmin güdümünde kendilerine verilen ihanet görevini
yerine getirirken, Atatürkçü geçinen “angutlar”[6] da gayet yüzsüz ve bilinçsizce, hem
Atatürk’ün adından ve yapıtlarından yararlanmakta, hem de onu anlamamakta
ısrara devam ediyor olmaları da, bir başka sonuçtur.
[1] Bu deyim,
çağımızın önemli ilahiyatçılarından ve yapılan bir ankette, 100 bilim insanı
içinde 9. Sırayı alan Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’e aittir. Ayrıca bu deyim; Fâtır
Suresinin 5. Ayetinin Türkçe anlamıdır.
[2] Bu konuda ciddi kaynaklara olarak hazırlayıp yayınladığım;Kur’an’ı Anlamak İslam’ı Öğrenmek, Barış kitabevi, Ankara, 2020. Tarihi Gerçekler Işığında Atatürk’ün İslam Dinine Hizmetleri, Barış kitabevi, Ankara, 2020. Adlarındaki yapıtlarımı, (ADD kuruluşlarına kitap satmak amacıyla kitap yazanlardan farkımı belirtmek için:HİÇ BİR ÜCRET İSTEMEDEN, İSTEYENE GÖNDERMEYİ KEMALİST KİŞİLİĞİMİN GEREĞİ OLARAK GÖRMEKTEYİM.
[3] 4 Yaşar Nuri
Öztürk, Aydınlık gazetesi, 31.08.2015.
[4] Yaşar Nuri
Öztürk, Emevi Dinciliğine Karşı Mücadelenin Öncüsü EbuZer, Yeri Boyut
yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 2014, s. 17-18.
[5] Yaşar Nuri
Öztürk, Kur’an Penceresinden Kurtuluş …s. 19.
[6]“Angut”
benzetmesi, Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’e aittir.
Özellikle ADD’ye yani Kemalistlere her türlü -siyasi-kültürel-ekonomik-askeri
…- işgale karşı, tam bağımsızlıktan yana olan, Kemal Atatürk’ün ilke ve
devrimlerini özümsemekle yetinmeyerek, bu ilke ve devrimlerin önemini
bilmeyenlere anlatmak için, hiçbir özveriden sakınmayan yurduna yurttaş olma
bilincinde olanlara önemli görevler düşmektedir.
Din konusunda yeterli bilgi sahibi olmak, laik düzenin yaşanılmasında
önemli etkendir.
Bilinmeli ki;
Laikliğin; kişinin
inancına saygılı olmak demek olduğunu görmezden gelenler, laiklik adına
basiretsizlik üretenler, dincilere dolaylı destek vermektedirler.
ADD’nin kurucu genel
başkanı ve ülkemizin tanınmış hukukçularından olan, Muammer Aksoy’un, “Hoş
görmelik” olarak anlamlandırdığı“Taassubsuzluk (Tolerance)” (bir
anlamda laiklik), Atatürk tarafından şöyle tanımlanmıştır:
*Taassubsuzluk (hoşgörü) o kimsede
vardır ki, vatandaşının ya da herhangi bir insanın inanışlarına karşı hiçbir
kin duymaz, saygı gösterir.
*Hiç olmazsa başkalarının kendininkine uymayan inanışlarını, bilmezlikten
duyumsamazlıktan gelir.
*Hoşgörü budur.[1]
Atatürk’ten ve laiklikten habersiz olarak, kendilerini “Atatürkçü”
sananlar; örtünme ihtiyacı duyan insanların giysilerini “bilmezlikten, duymazlıktan” gelerek hoşgörülü yaklaşmadıkları bir
anlamda “ötekileştirdikleri” için onlar; kendilerini başkalaştırmayanlara
yaklaşıp, destek verme haklarını kullanmışlardır.
Öyle ki, Atatürk’ün doğru anlaşılmasını engelleyen “Atatürkçü” geçi-nenler
sayesinde “Atatürkçülük” eşittir “laiklik”, eşittir “Müslüman düşmanlığı”
sonunda, halk aydınlara ve devlete husumetle bakar oldu.[2]
İşte bu ve benzeri yanış algıların düzeltilip, Atatürk’ün ve
O’nun takipçilerinin Müslümanlığın ve Müslümanların (siyasi ve çıkarcı her
türlü amaç için, dini kullanan “dincilerin”
değil) karşısında olmadıklarını kanıtlamanın,
Ülkemizin içine itildiği
ulusal açmazlardan kurtulmanın yolu;
Halk karışarak onlara
gerçekleri anlatıp, inandırmakla mümkündür.
**
Yaklaşan ADD Genel
Kurulu’nda yönetime aday olacaklar;
[1] Atatürk’ten
aktaran; Muammer Aksoy, Atatürk’ün Laik Hukuk Devleti, Türk Hukuk Kurumu
yayını, Ankara, 2010, s. 79.
[2] Oktay
Sinanoğlu, Ne Yapmalı? Otopsi Yayınları, İstanbul, 2003, s. 53.
************************
*Kendilerini dikkate
almayan partilerle hesaplaşmak için mi?
*Belli bir partide yer
etmek için mi?
Aday olup olmadıklarının
delegeler tarafından değerlendirilebilmesi için;
Kemal Atatürk’ün; “Memleketi gezmeli, milleti tanımalı, eksiği
nedir görmek”, “Kendini kurtara bilmek için her kişinin, gedeceği ile bizzat
ilgilenmesi” düzeyinde onları bilgilendirmek için göreve talip olduklarını
açıklamalıdırlar.
Bu
bağlamda belirtmek gerekir ki, ADD’nin amaç ve hedeflerinde bugüne dek başarı
sağlanamamasından, Kurultay delegeleri de sorumludur.
Ülkemizin sorunlarına çözüm üretecek olanlara ve onları seçme
niteliğine sahip ADD delegelerine, şimdiden başarılar dilerim.
Saygı ile.
21.09.2021
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder