26 Aralık 2022 Pazartesi

Dünyalık Değil Ahiret Öncelikli Dost Biriktirmeliyiz

 Dünyalık Değil Ahiret Öncelikli Dost Biriktirmeliyiz

Zübeyt Bozkurt

Araştırmacı yazar. 

Tartıştığımız şeylerin “asıl “meseleler olmasını başlatmak istiyorsak, ihtiraslara çözüm bulacak bir anlayışın karşılığını bulmasına yol açmalıyız. 

Şüphesiz bu yol, kardeşlik hukukunun tesisiyle olacaktır. 

Bu güven oluşmadığı takdirde her imkân, bir basamak olarak görülür ve taşıdığı sürece herkes ona basarak yükselmeye çalışır.

Halbuki, “güçlü olan doğru”dan yana değil kardeşlikten yana olma vaktidir! 

Toplumsal gelişmeye, beşerî ve ekonomik kalkınmaya katkı sağlamanın temelinde işte bu farkındalık yatmaktadır. 

Bu buluşma kardeşlik ve güven temelinde, emanet edilen şeyin, “niyet hayr” “akibet hayr” ölçüsünde korunabildiği ortamlarda olacaktır. 

Aksi takdirde, kısa yoldan köşeyi dönme felsefesi benimsenerek, değerleri bir kenara bırakma, hadiseleri sadece kısa vadeli bakma hastalığı körüklenecektir. 

Aktif zaman ayırmak, günümüzün en büyük fedakarlığıdır. Bu fedakarlığı yapanların etrafında fikri ve maddi imkânı ile o hizmete katkı verecek kişilerin toplanması hiç de zor olmaz. 

Orkestra şefliği yaparak görev ve sorumluluklarını çalışma arkadaşlarına devretmeyi bilen ve bunu kurumsallaşmaya dönüştürebilen güvenilir insanlar, kişilerin değil, olayların ve sistemlerin tartışılmasını da tetiklemiş olur. 

Kazanmak ve kaybetmek arasında bir seçim yapmak zorunda olmadığımızı bilmeliyiz. Önemli olan; kaybetmemek değil, vazgeçmemektir. 

Çünkü, kazandıklarımızı, kaybettiklerimiz üzerinde değil, ancak kazandırdıklarımız üzerinden değerlendirdiğimizde keşfedebiliriz. 

Doğru ile yanlış, insanın talebi doğrultusunda önüne konulan sonuçlardır. 

Doğru olan doğru yapıldıkça doğru sonuçlar verir. 

Gelecek, ama uğruna atılan kararlı adımlar ise şayet, iyi bir şeyin kötü takipçisi ya da kötü taklitçisi başarılı olamaz. 

Bu sayede, kazanmak yerine kazandırmak önceliğine sahip oluruz. 

Her zorluktan sonra bir kolaylık, Her kolaylıktan sonra bir zorluk varsa bu, kaybettiğimizi zannettiğimiz ama aslında kazandırdıklarımız sayesinde olmaktadır. 

Hiç kaybetmedik çünkü “olan”lara takılmadık ve hiç vazgeçmedik çünkü, hep olması “gereken”leri düşündük!

Ülke sorunları ile yakından ilgilenmek, yaşam boyunca karşılaşılacak hak, adalet, insan hakları ve katılım içerikli çalışmalara önem vermek, yenilmişlik psikolojisinden kurtulmanın adımıdır. 

Bu noktada disiplinli çalışmalara ağırlık vermek ve bunun için aktif zaman ayırmak önemli bir sermayedir. 

Ancak bu sayede, değişimin içerdiği büyük belirsizliklerin üstesinden gelebiliriz. 

Bugün geldiğimiz noktada, öngörü ufkunun karmaşıklığı ile baş edebilmektir. Muhtemel bir eylem çizgisinin varacağı sonuçları ve ilgili tarafların tepkilerini önceden kestirmek ve en uygun yolu belirlemektir. 

Dünyayı gözleyerek beklenmeyeni keşfetme ve gelecekteki olayları etkileme gücüne sahip olanların bilgi ve tecrübe paylaşımı sonuçların çözümünde yeniliklerin temelini oluşturacaktır. 

Bu nedenle, değişimin içerdiği büyük belirsizliklerin üstesinden gelebilmek için, teknolojik değişim ile karar alma süreçlerini beslemeliyiz. 

Sistemli olarak birlikte düşünmeye ve müzakereye yönlendirerek yeni imkanlar eliyle toplumun ihtiyacını karşılamalıyız. Bugün, dünümüzden, bu “sefer öncekinden önde olmalıdır. 

İnsanın normal olarak 30- 35 yaşlarında elde edeceği imkanlara, 25 -30 yaşında sahip olma hırsı hayatın dengesi ile oynamaktır. 

Halbuki insanın etkin “çalışma” ve “sosyal” dönemi 35’ten sonra başlamaktadır. 

Hayatın baharında hayatın dengesini kaybettiren böyle bir tercih, geri kalan ömrü de işlevsiz kılmaktadır. 

Hayatın dengesini kaçıranlar hayat boyu soğurulurlar! bu soğurmayı durduracak tek şey; insan üç boyutlu inancını yaşarken iki boyuta indirgememesidir. 

İnsan, “hayatı yaşamak” varken “hayatı kazanmak” adına kazanmak ve kaybetmek arasında bir seçim yapmaya mecbur olmadığını ve sadece görevini yapmak zorunda olduğunu bilse yeter!

Düşünmeden yaşıyorsak, başka hayatların figürü olmaya mahkûm kalacağımızı görmeliyiz. 

Yanlış giden bir şeyler olduğunu hissediyorsak, yanlış sıralanan bir şeylerin olduğunu bilmeliyiz. 

Çünkü, “niçin” cevabını veremediğiniz her “ne” varsa “nasıl” yapılırsa yapılsın sonunda önemini kaybedecektir.


Selam ve Dua ile 

Zübeyt BOZKURT

Araştırmacı-yazar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder