8 Ekim 2016 Cumartesi

TARTIŞMAYALIM İLERLEYELİM - NACİ AKIN

TARTIŞMAYALIM İLERLEYELİM
NACİ AKIN
Hiç gereksiz ve yersiz tartışmalarla Türkiye asıl gündeminden kısa süreliğine de olsa uzaklaştı. Oysa ülkenin bir an önce normalleşme sürecini tamamlaması, ekonomik gündemine dönmesi, anayasal bir uygulama bile olsa olağanüstü hali gerektiren meselelerini bir an önce çözümleyerek demokratik ve özgürlükçü bir ortama kavuşması, terör belasını def edecek kalıcı çözümler üretmesi gerekiyor. Bu tartışmalar ise hiçbir işe yaramadığı gibi, Yenikapı ruhu denilen bütünleşme ve kucaklaşma sürecine zarar veriyor ve yok yere yeni kutuplaşma bahaneleri üretiyor. Lozan ve Abdulhamit tartışmalarından söz ediyorum tabi ki.
Öncelikle şunu ifade etmeliyim, Lozan ne bir zafer ne de bir hezimettir, zira Lozan ne bir savaş, ne bir müsabaka veya yarışmadır. Sadece asil Türk milletinin milli mücadele ile kurtardığı topraklarının üzerinde yeni bir devlet kurulmasına olanak sağlayan bir anlaşmadır. Kurtardığı topraklardan bir milimetrekare dahi taviz vermemiştir. Belki şu eleştiri yapılabilirdi; İstiklal savaşını sonlandırmadan önce Batı Trakya'ya, Musul'a Kerkük'e, Batum'a da yürüseydiniz... 
O zaman da hangi güçle diye bir soru çıkardı ortaya.
Abdülhamit tartışmaları da yersizdir. 33 sene iktidarda kalmış, devleti yönetmiş bir şahsın elbette doğruları da vardır, yanlışları da. Yoksa zaten bir iş yapmamış demektir. Kanuni ondan daha uzun süre iktidarda kalmıştır, elbette onun doğruları yanında yanlışları da çoktur. Ancak tıpkı futbol karşılaşmalarında olduğu gibi galip takım antrenörü, futbolcuları yanlış da yapsalar eleştirilmezler, skor buna izin vermez. Muhteşem Süleyman da öyledir, ülkeyi büyütmüş, bir cihan imparatorluğu haline getirmiştir, o yüzden hataları görmezden gelinir, ama Abdulhamit öyle midir? Evet Abdulhamit'in imar hamleleri, demiryolları, ulaşım, altyapı ve eğitim alanındaki gelişmeler, Mülkiyenin kuruluşu, modernleşme yönündeki başarıları vardır, 1877'de Sadrazam Mithatpaşa'ya verdiği sözü tutarak Kanun-i Esasiyi kabul etmiş ve I. Meşrutiyeti ilan etmiştir bunlar doğrularıdır. Ancak, yanlışları ve başarısızlıkları da saymakla bitmez. 
Balkan halklarının isyanları Abdulhamit devrinde başlamıştır, Sırbistan fiilen bağımsızlık anlamına gelecek özerkliğe o dönemde kavuşmuştur. Bulgaristan Prensliği onun döneminde kurulmuş, 1877 de başlayan 93 harbi denilen Osmanlı-Rus savaşı onun döneminde başarısızlıkla sonuçlanmış, Ruslar Kars, Ardahan, Batum'u işgal etmiş Erzurum'a dayanmıştır. Balkanlar ve Trakya işgal edilmiş, İstanbul'un burnunun dibine Yeşilköy'e (Ayastafanos) kadar gelmişlerdir. Ayastafonos anlaşmasıyla Osmanlı birçok toprağını kaybetmiştir ancak bundan rahatsızlık duyan batılılar sayesinde anlaşma geçerlik kazanmamış, işgal kalkmış ancak Balkanlar'da birçok halk ya bağımsızlık kazanmış ya da özerklik ilan etmiştir. Sırbistan bağımsızlık ilan etmiş, Bulgaristan Prensliği Avusturya-Macaristan İmparatorluğuna bağlı özerk prenslik haline gelmiştir. Kırım elden çıkmış, İngilizler Kıbrıs'ı, Fransızlar Tunus'u işgal etmiştir. Bu başarısızlıklar karşısında iktidarı suçlayan Meclis-i Mebusanı feshetmiş meşrutiyeti askıya almıştır. Diktaya tevessül etmiş, hafiye teşkilatı kurarak vatanseverler üzerinde baskı oluşturmuş, istibdat rejimi ile özgürlükleri askıya almış başta Mithat Paşa olmak üzere birçok aydını sürgün etmiştir. Son dönemlerinde darbe paranoyasına kapılarak kendini Yıldız Sarayına hapsetmiştir. 
Şimdi bunca tarihi gerçeklere rağmen Ulu Hakan mı? 
Kızıl Sultan mı? 
Tartışmalarını açmanın kime ne yararı vardır? 
Bağırsan sesimizi duyarlar denilen Yunan adaları da Balkan Savaşının yenilgiyle sonuçlanması üzerine tahttan indirilen Abdulhamit'in yerine gelen Sultan Reşat döneminde İtalyanlara terk edilmiştir. Yani Lozan'la hiç mi hiç ilgisi yoktur ve 1947'ye kadar da İtalyan egemenliğinde kalmıştır.
Sayın Cumhurbaşkanının anlaşmanın 93. Yıldönümü dolayısıyla söylediği "Lozan Türkiye'nin tapusudur" ifadesi belki de Lozan'ı tanımlayan en güzel ifadedir. Eksiktir, fazladır o bizim işimiz değil, tarihçilerin işidir, ama bu anlaşma Sevr'i ortadan kaldırdığına göre herhalikarda iyidir. Lozan Cumhuriyet tarihimizde iki defa ileri götürülmüştür. Birincisi Atatürk'ün son günlerinde Celal Bayar'ın Başvekilliğinde Hatay Cumhuriyeti'nin kurulması ve sonrasında yapılan referandum sonucunda Türkiye'ye ilhak olmasıdır. Diğeri ise Başvekil Adnan Menderes ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu'nun diplomatik zekası sayesinde imzalanan Londra ve Zürih anlaşmalarıdır. Bu sayededir ki adada garantörlük hakkı elde eden Türkiye 1974 yılındaki Barış Harekatı ile adaya girerek de facto durum yaratmıştır. Caber Kalesi ve Süleyman Şah türbesini terk edişimiz ise Lozan'da elde ettiğimiz bir hakkın geri gitmesi anlamına gelir.
Sayın Tansu Çiller'in üzerinde üç, beş keçiden başka hiçbir canlının yaşamadığı Kardak kayalıkları için gösterdiği hassasiyet ve dik duruş hafızalardadır. Bu ülkenin verilecek tek bir çakıl taşı bile yoktur diyerek gönülleri fethettiği de hepimizin malumudur.
Lozan'ı beğenmeyebilirsiniz ama öyle veya böyle gerçekten T.C'nin tapusudur, eksik buluyorsanız boş tartışmalar yerine ileri götürmeye bakınız. Unutmayın Lozan'ı imzalamayan tek büyük devlet A.B.D'dir. Her ne kadar taraf olmadığını iddia ederek imzalamadıysa da asıl çekincesi, ülkemizdeki Türk soylular dışındaki Müslüman unsurların azınlık değil bu milletin asli unsuru olmasıdır. Böylelikle Türkiye'nin bölünme ihtimali ortadan kalkmıştır, bu da A.B.D'nin işine gelmemiştir. Yarın savaş biter, Ortadoğu'da sınırların yeniden çizilmesi söz konusu olursa Türkiye'nin iddia edebileceği hakları vardır, ama Lozan'ı yok sayarak bu hakkı koruyamayız.
Tartışmayalım,
İlerleyelim.
Kalın sağlıcakla.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder