KATAR KRİZİ (VE KÖRFEZ ÜLKELERİNİN GÜVENLİK SORUNU)
Gazeteci, Araştırmacı - Yazar
Başta Katar
olmak üzere Körfez Ülkeleri, güvenlik satın almak zorundalar. Sayın
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinde Türkiye’nin bu bölgede yaptığı güvenlik
hamleleri önemli. Burada temel soru şu: Suudi Arabistan, Katar ve diğer Körfez
Ülkeleri, Türkiye’den aldıkları güvenliği yeterli görürler mi? Bu üzerinde
durulması gereken önemli bir durum. İkinci temel soru ise şu: Biz, onların
güvenlik ihtiyaçlarına cevap verebilecek düzeyde olabilir miyiz?
ABD ve diğer
önde gelen devletler, Katar’ı hedef aldıysa, bölgede işimiz zor olabilir. Direnilebilir,
Katar’la birlikte bir cephe de kurulabilir ama neticede Katar-Türkiye
arasında lojistik bir bağlantı kurulması noktasında ciddi problemler çıkabilir.
Çünkü başka ülkelerin hava sahalarını ve başka ülkelerin topraklarını geçmek
zorundayız. Bunun gibi birçok coğrafi ve lojistik engelden dolayı katkımız
sınırlı kalabilir.
Katar’ın hedef
haline getirilmesi önemli. Batılılar, bir taşla 20, 30 kuş vurma stratejisini
gayet iyi uyguluyorlar. Körfez Ülkeleri’nin kendi hallerine bırakılmaması,
birçok devlet için önemli bir strateji. Körfez’de, petrol, doğalgaz ve
para var. Mücadelenin görünür yüzünde, bölgedeki enerjinin dünya pazarlarına
güvenli bir şekilde arzı ve elde edilen büyük paraların denetim dışına
kaymaması çabası var. Ancak bölgenin bir de coğrafi özellikleri ve Kadim Bilgi
boyutu var, bundan zaten bahsedilemez.
Hâkim
olmadığınız bir coğrafya üzerinde dilediğiniz gibi tasarrufta bulunamazsınız!
Asimetrik savaş
hali içinde kimse düşmanını hafife almıyor, herkesin, her devletin kontrol
edilmesi fikri giderek ağırlık kazanıyor. Katar’ın kendi haline bırakılmaması
stratejisi, önemli ölçüde gelecekteki asimetrik gelişmeleri önlemek için. Küçük
yapılar, küçücük paralarla büyük zararlar verebilir. Bu konsept çerçevesinde
Katar’ı zorluyorlar, diğer Körfez Devletleri’ni de zorlayacaklar ve bu, bir
süre daha devam edecek.
Katar’ın elinde
çok büyük paralar var, dünyadaki görünür yatırımlarının da 500 milyar dolar
civarında olduğu söyleniyor. Bu oldukça büyük bir rakam. Bu yatırımlar
denetlenmek, oluşan kaymak birileri tarafından toplanmak isteniyor. Bizim
kültürümüzde bu yaklaşım yadırganmakta, ancak Batı penceresinden bakılınca
burada yadırganacak bir şey yok. Kimse, “her devlet kendi doğal haliyle
gelişsin, biz buna müsaade edelim ya da müdahale etmeyelim” demiyor.
Denetime itiraz
eden, kontrole itiraz eden devletler var. Bunlardan biri de Katar. Bir grup
devlet ve gün yüzüne çıkmak istemeyen bazı güç odakları, “ayrı bir cephe
oluşturabilir miyiz” diye soruyorlar ve bunu gerçekleştirme
arayışındalar.
Küresel
asimetrik ekonomik durum oluşturulmuş durumda. Önümüzde Yahudi Sermayesi örneği
var. Nüfus çok az, ama tüm dünyaya hakim olmuş bir sermaye grubu, dünyayı
istediği gibi yönlendirebiliyor. “Yahudi Sermayesi” gibi başka yeni bir
yapının ortaya çıkması istenmiyor.
Katar Krizi
(2)
Uluslararası
bazı kurum ve kuruluşların misyonunu yitirmesi ve bunlara yeni bir misyon
tanımı yapılamaması, devletler arasında ayrışmaya sebep oldu. Bu ayrışma
giderek derinleşiyor, birileri de bu ayrışmayı durdurma peşinde. Büyük para
merkezlerinin kontrolüyle, ayrışma ve yeni bir küresel yapının ortaya çıkması
durdurulmak isteniyor. Katar üzerinden büyük para sahiplerine, “Paralarınıza
çok da güvenmeyin, en mümkün olmayan isnatlarla sizi suçlar ve ablukaya dahi
alırız” deniyor.
Gelişmeler,
asimetrik savaşın cephesinin genişleyeceğini, birçok asimetrik savaş silahının
ortaya çıkacağını gösteriyor. Şuan “klasik” olan silahlar kullanılıyor.
Siber
saldırılar, süper güçleri bir anda kilitleyebiliyor. Bunu da kullananlar yine
süper güçler. Afrika çöllerinden, Sudan’dan ya da Afganistan’dan birilerinin
büyük güçlere siber saldırı gerçekleştirmesi mümkün değildir. Büyük güçleri
kilitleyebilecek bir siber saldırıyı, ikinci ve üçüncü dünya ülkelerinin
gerçekleştirebileceğine inanmak, saflık olur.
Büyük güçler
arasındaki ayrışma giderek derinleşince bunu durdurma yolunda adımlar atılmaya
başlandı. Devletler liginin üzerinde bir yapı, bu ayrışmayı durdurmaya
çalışıyor. Peki neden? Ayrışma olunca rekabet başlar. Rekabeti yönetmek
her zaman kolay değildir. Bir unsur kontrolden çıkınca, onu başka unsurlar da
izleyecektir. Bir nevi domino etkisi yaratır ve zincirleme reaksiyona sebep
olur. Bu, gücün ve küresel denetimin yitimi demektir ve yeniden tesisi imkânsız
hale gelebilir. Ama hemen hemen tüm güçlerin doğasında bu vardır, eninde
sonunda bir ayrışma kaçınılmazdır. İnsanın ve yapıların zaafları vardır.
Kıskançlık, haset gibi insani birçok faktör devreye girer ve birçok yapı,
ilerleyen süreçte zayıflar. Bugün de olan, bundan farklı bir şey değil. Bu
beklenen bir şeydi, burada yapılamayan şu:
Teknolojik
gelişmelere rağmen dünyada hemen hemen her alanda bir düzey düşüşü var. Ahlak
ve karakterde bir düşüş var. Bu düşüş beraberinde, sosyal ve etik çözülmeyi
getiriyor. Etik ve sosyal çözülme fazlalaştıkça, hırsların, ahlaksızlığın
tavan yaptığı bir durumda artık aileleri, şirketleri, devletleri bir arada
tutamazsınız.Gidişat küresel bir savaşla, küresel bir tsunamiyle
sonuçlanabilir. Katar üzerinden yapılmaya çalışılanın, bütün bunları ötelemeye yönelik
olduğu iddia ediliyor.
Peki neden
Katar? Büyük bir kütleyi, yine büyük bir kütleyle hareket ettiremezsiniz.
Katar, bir manivela olarak değerlendiriliyor, tüm İslam dünyasını ve
müştemilatını ayağa kaldırmaya yetti. Ya Türkiye olacaktı, ya da Katar! Katar’ı
seçtiler. Katar’dan sonra hedef Türkiye olabilir.
Katar, bir
misyon yüklendi ve birçok riski de aldı. Misyon yüklenmek, risk
yüklenmektir. Tıpkı öğrenilen bazı bilgilerin çok tehlikeli olması ve sonun
ölümle bitmesi gibi… Yaptırılan işlerin sonunda öğrendiğiniz bilgiler,
yaşamanıza engel olabilir, feda edilebilirsiniz.
Katar, sosis
imalatındaki süreçleri görmüş oldu, yani “sosisin nasıl imal edildiğini
görseniz, yemezsiniz” denir ya… Katar bazı süreçlere şahit oldu, bu bir bilgi
aktarımıdır, karşı taraf bu bilginin kullanılmasına ve başkaları tarafından bir
takım kazanımlara dönüştürülmesine göz yummaz, yummuyor.
Fatih’in bir
fedaisinin olmasında sorun yok ama Fatih, fedaisi Kara Murat’tan duyulan
korkunun kendisini geçmesini kabullenemez. Kara Murat’tan değil, Fatih’ten
korkmak esastır her zaman!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder