22 Haziran 2017 Perşembe

KATAR KRİZİ (Başta Katar olmak üzere Körfez Ülkeleri, güvenlik satın almak zorundalar.) - ÖMER ÖZKAYA

KATAR KRİZİ (VE KÖRFEZ ÜLKELERİNİN GÜVENLİK SORUNU)
ÖMER ÖZKAYA
Gazeteci, Araştırmacı - Yazar
Başta Katar olmak üzere Körfez Ülkeleri, güvenlik satın almak zorundalar. Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinde Türkiye’nin bu bölgede yaptığı güvenlik hamleleri önemli. Burada temel soru şu: Suudi Arabistan, Katar ve diğer Körfez Ülkeleri, Türkiye’den aldıkları güvenliği yeterli görürler mi? Bu üzerinde durulması gereken önemli bir durum. İkinci temel soru ise şu: Biz, onların güvenlik ihtiyaçlarına cevap verebilecek düzeyde olabilir miyiz? 
ABD ve diğer önde gelen devletler, Katar’ı hedef aldıysa, bölgede işimiz zor olabilir. Direnilebilir, Katar’la birlikte bir cephe de kurulabilir ama neticede Katar-Türkiye arasında lojistik bir bağlantı kurulması noktasında ciddi problemler çıkabilir. Çünkü başka ülkelerin hava sahalarını ve başka ülkelerin topraklarını geçmek zorundayız. Bunun gibi birçok coğrafi ve lojistik engelden dolayı katkımız sınırlı kalabilir. 
Katar’ın hedef haline getirilmesi önemli. Batılılar, bir taşla 20, 30 kuş vurma stratejisini gayet iyi uyguluyorlar. Körfez Ülkeleri’nin kendi hallerine bırakılmaması, birçok devlet için önemli bir strateji. Körfez’de, petrol, doğalgaz ve para var. Mücadelenin görünür yüzünde, bölgedeki enerjinin dünya pazarlarına güvenli bir şekilde arzı ve elde edilen büyük paraların denetim dışına kaymaması çabası var. Ancak bölgenin bir de coğrafi özellikleri ve Kadim Bilgi boyutu var, bundan zaten bahsedilemez. 
Hâkim olmadığınız bir coğrafya üzerinde dilediğiniz gibi tasarrufta bulunamazsınız! 
Asimetrik savaş hali içinde kimse düşmanını hafife almıyor, herkesin, her devletin kontrol edilmesi fikri giderek ağırlık kazanıyor. Katar’ın kendi haline bırakılmaması stratejisi, önemli ölçüde gelecekteki asimetrik gelişmeleri önlemek için. Küçük yapılar, küçücük paralarla büyük zararlar verebilir. Bu konsept çerçevesinde Katar’ı zorluyorlar, diğer Körfez Devletleri’ni de zorlayacaklar ve bu, bir süre daha devam edecek. 
Katar’ın elinde çok büyük paralar var, dünyadaki görünür yatırımlarının da 500 milyar dolar civarında olduğu söyleniyor. Bu oldukça büyük bir rakam. Bu yatırımlar denetlenmek, oluşan kaymak birileri tarafından toplanmak isteniyor. Bizim kültürümüzde bu yaklaşım yadırganmakta, ancak Batı penceresinden bakılınca burada yadırganacak bir şey yok. Kimse, “her devlet kendi doğal haliyle gelişsin, biz buna müsaade edelim ya da müdahale etmeyelim” demiyor. 
Denetime itiraz eden, kontrole itiraz eden devletler var. Bunlardan biri de Katar. Bir grup devlet ve gün yüzüne çıkmak istemeyen bazı güç odakları, “ayrı bir cephe oluşturabilir miyiz” diye soruyorlar ve bunu gerçekleştirme arayışındalar. 
Küresel asimetrik ekonomik durum oluşturulmuş durumda. Önümüzde Yahudi Sermayesi örneği var. Nüfus çok az, ama tüm dünyaya hakim olmuş bir sermaye grubu, dünyayı istediği gibi yönlendirebiliyor. “Yahudi Sermayesi” gibi başka yeni bir yapının ortaya çıkması istenmiyor. 
Katar Krizi (2) 
Uluslararası bazı kurum ve kuruluşların misyonunu yitirmesi ve bunlara yeni bir misyon tanımı yapılamaması, devletler arasında ayrışmaya sebep oldu. Bu ayrışma giderek derinleşiyor, birileri de bu ayrışmayı durdurma peşinde. Büyük para merkezlerinin kontrolüyle, ayrışma ve yeni bir küresel yapının ortaya çıkması durdurulmak isteniyor. Katar üzerinden büyük para sahiplerine, “Paralarınıza çok da güvenmeyin, en mümkün olmayan isnatlarla sizi suçlar ve ablukaya dahi alırız” deniyor. 
Gelişmeler, asimetrik savaşın cephesinin genişleyeceğini, birçok asimetrik savaş silahının ortaya çıkacağını gösteriyor. Şuan “klasik” olan silahlar kullanılıyor. 
Siber saldırılar, süper güçleri bir anda kilitleyebiliyor. Bunu da kullananlar yine süper güçler. Afrika çöllerinden, Sudan’dan ya da Afganistan’dan birilerinin büyük güçlere siber saldırı gerçekleştirmesi mümkün değildir. Büyük güçleri kilitleyebilecek bir siber saldırıyı, ikinci ve üçüncü dünya ülkelerinin gerçekleştirebileceğine inanmak, saflık olur. 
Büyük güçler arasındaki ayrışma giderek derinleşince bunu durdurma yolunda adımlar atılmaya başlandı. Devletler liginin üzerinde bir yapı, bu ayrışmayı durdurmaya çalışıyor.  Peki neden? Ayrışma olunca rekabet başlar. Rekabeti yönetmek her zaman kolay değildir. Bir unsur kontrolden çıkınca, onu başka unsurlar da izleyecektir. Bir nevi domino etkisi yaratır ve zincirleme reaksiyona sebep olur. Bu, gücün ve küresel denetimin yitimi demektir ve yeniden tesisi imkânsız hale gelebilir. Ama hemen hemen tüm güçlerin doğasında bu vardır, eninde sonunda bir ayrışma kaçınılmazdır. İnsanın ve yapıların zaafları vardır. Kıskançlık, haset gibi insani birçok faktör devreye girer ve birçok yapı, ilerleyen süreçte zayıflar. Bugün de olan, bundan farklı bir şey değil. Bu beklenen bir şeydi, burada yapılamayan şu: 
Teknolojik gelişmelere rağmen dünyada hemen hemen her alanda bir düzey düşüşü var. Ahlak ve karakterde bir düşüş var. Bu düşüş beraberinde, sosyal ve etik çözülmeyi getiriyor. Etik ve sosyal çözülme fazlalaştıkça, hırsların, ahlaksızlığın tavan yaptığı bir durumda artık aileleri, şirketleri, devletleri bir arada tutamazsınız.Gidişat küresel bir savaşla, küresel bir tsunamiyle sonuçlanabilir. Katar üzerinden yapılmaya çalışılanın, bütün bunları ötelemeye yönelik olduğu iddia ediliyor. 
Peki neden Katar? Büyük bir kütleyi, yine büyük bir kütleyle hareket ettiremezsiniz. Katar, bir manivela olarak değerlendiriliyor, tüm İslam dünyasını ve müştemilatını ayağa kaldırmaya yetti. Ya Türkiye olacaktı, ya da Katar! Katar’ı seçtiler. Katar’dan sonra hedef Türkiye olabilir. 
Katar, bir misyon yüklendi ve birçok riski de aldı. Misyon yüklenmek, risk yüklenmektir. Tıpkı öğrenilen bazı bilgilerin çok tehlikeli olması ve sonun ölümle bitmesi gibi… Yaptırılan işlerin sonunda öğrendiğiniz bilgiler, yaşamanıza engel olabilir, feda edilebilirsiniz. 
Katar, sosis imalatındaki süreçleri görmüş oldu, yani “sosisin nasıl imal edildiğini görseniz, yemezsiniz” denir ya… Katar bazı süreçlere şahit oldu, bu bir bilgi aktarımıdır, karşı taraf bu bilginin kullanılmasına ve başkaları tarafından bir takım kazanımlara dönüştürülmesine göz yummaz, yummuyor. 
Fatih’in bir fedaisinin olmasında sorun yok ama Fatih, fedaisi Kara Murat’tan duyulan korkunun kendisini geçmesini kabullenemez. Kara Murat’tan değil, Fatih’ten korkmak esastır her zaman!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder