21 Eylül 2015 Pazartesi

ŞEHİD CENAZESİ YOKSA NAAŞ MI DENİLMELİ? (KADINHANI ŞEHİDİ); 28 ŞUBAT VE AKP’NİN ÜSTALIK DÖNEMİ Cennetin yaşamı nasıl bozuldu?, Cemal ÇALIŞKAN

ŞEHİD CENAZESİ YOKSA NAAŞ MI DENİLMELİ?
(KADINHANI ŞEHİDİ)
Cemal ÇALIŞKAN
Bu günler, Türkiye’nin Kardeşlik ve Bayraklaşma dönemdir.
“Türkiye’de karşımıza çıkan anti militaristlerin hiçbirinin gerçek bir demokrasi düşünce ve tavrına sahip olmadıklarını bilelim. Bütün uygar milletler gibi ordumuza sahip çıkmak zorundayız” İlber 0RTAYLI
            Cenaze ve Na’şa sözlük anlamı olarak aynı olmakla birlikte şehitlerimizi diğer cenazelerden farklı isimle anılması gerekir. Böylece daha anlamlı olur. Hem şehit yakınları, hem de toplum yönünde kutsallığı ve diğer ölülerden farklılığı anlaşılacaktır. Mehmet Akif Ustad safahatında ölüleri na’şa ismiyle anmıştır. Biz yeni bir şey söylemiyoruz. Bilinen şeyi güncellemiş oluyoruz. Bu kelime kullanılırsa çok müspet neticeler vereceği inancındayım.
            Ölmekte doğmak gibi bir ilahi kanundur. Bu ölümler eceli kaza, eceli müsemma ve şehit olma şeklinde meydana geliyor.
 Biz burada Konya’da Kahraman şehitlerimizi anarken şehit cenazesi yerine “ŞEHİT Na’şı” denmesini öneriyoruz. Nedenini de yukarıda açıklamaya çalıştık.
            09 Çarşamba günü Yazırda ki, şehidimizin evine ziyarete gittim. Evlerin duvarları kızılcık ağaçlarının dalları üzerindeki meyveleri gibi kıpkızıl olmuştu. Arabalara asılmış olan ay-yıldızlı bayraklar mahalleyi çiğdem tarlasına dönüştürmüştü..  KADINHANLI kahraman şehidimizin yakınları, en az şehidin kendisi kadar kahramandı. Çünkü o metanet ne, ne kadar sükûnet ve sabırdı. Şehit yakınlarının bu durumuna imreniyordur. Sanki Mevlana’nın sözünü ettiği” ölüme, düğün gecesi, ” demişti.  Çünkü bu ev sanki damat eviydi. Şehit babası, damat babası gibiydi. Abartmıyorum aynen böyleydi. Baba ne kadar tevekkülle karşılamıştı. Böyle bir imanı çok az kimse gösterebilirdi.
            Böyle günlerde Konya Belediyelerimizin bayraklaşmaya katkı yapması daha çok yakışır. Çünkü Konya Selçukluya yüzyıllar başşehir olmuş bir büyülüğü tarihinde taşır.  Konya’da Bayrak asılı kalmayan sokağı kalmaması daha iyi olurdu.
            Toplumları din ve milli hassasiyetler ayakta tutar. İşte şehitlerimiz bize milli ve dini yönden uyanık olmamızı hatırlatır.  Şunu biliyoruz ki, Konya’da çok az olsa, yanlış dini öğretim sonucu Bayraktan rahatsız olanlar bulunmaktadır. Zaman zaman din âlimlerimiz konuya açıklık kazandırırlarsa, bu Batıl anlayış giderilmiş olur. Selçuklunun başşehri Konya’da bunun olmaması gerekirdi ama Konya bir dünya şehridir!
            Zamanın birinde, İstanbul’dan Konya’ya Hafız Burhan gelir. Okuması bitince İstanbul’a dönmesi gerekiyor. Tamda bu sırada Hacızevis Zade Hoca Efendi ey Konyalılar der. “ Gelin şu adamı Konya’mıza kazandıralım”  Konyalılar “Hocam derler O içki içiyor.” Hoca Efendi içerse, içkisini ben alacağım, der.  “Ben Onun içkisine değil, ilmine talibim” der. Konya’ya Onun ilmini kazandıralım”. Fakat Hoca Efendi Konyalıları ikna edemez. Hafız Burhan da ilmiyle İstanbul’a geri döner.
            Başta din ve bayrak bu milletin iki temel değer paydasıdır. Özellikle bazı Konyalılara göre Milli semboller “dine” aykırıdır. bu manayı Kuranı Kerim’in hangi ayetinden çıkardılar?
            Yağan yağmurlar birikerek büyük selleri oluşturur. Bu meydana gelen seller annelerin elinden bebeklerini alıp götürürler. Artık şöyle der anne” nasıl oldu birden çocuğum elimden kayıp” gitti. İşte üç yıldır ufak ufak hadiseler büyüyerek bugünkü yaşadığımız sellere dönüştü. Bu birikmiş düşmanlığı boşaltamazsak, vatan toprakları ayağımızın altından kayma tehlikesiyle karşı karşı kalabilir. Suriye’nin bugünkü duruma geleceğini on sene önce söyleyen olsa, adama deli muamelesi yaparlardı. İlk başladığında dış güçler ayrılıkçı güçlere yardım etmesiyle beraber rejim askerleri bastıramadı, karşılıklı düşmanlık Suriye devletini bugünkü hale getirdi. Bu nedenle hiçbir ayrılıkçı gücü basit ve önemsiz görmemeliyiz.
            İmam Hatip Okulları yeni açıldığı dönemde sanki her imam-Hatipli Mit görevlisi gibiydi. Devleti ve milleti kendilerinden sorumlu ittihaz ederdi. O dönem ders olarak yüzeysel olsa da Milli şuurun derinliğine kazandırıldığı müesseslerdi. Bugün öyle müessese ve gençliğe ihtiyaç daha da çok vardır.
            O dönemde siyaset bugünkü kadar eğitim yuvalarına girmemişti. İnsanları savaş yorgunu yapmamak lazım.  Şair Eşrefin dediği gibi: Gam değil amma bu mülkün böyle elden gitmesi, /Git gide zulmetmeyle elde ahali kalmıyor. Bu günlerin yaşanacağı biliniyordu. Devlet tetikteydi, ama düşmanlar daha fazla dış güçlerin ve içerdekilerin yardımlarıyla daha da tetikteydiler.
            Dinin şehitlikle ilgili ayetleri daha çok işlenmelidir. okullarda bayraktan ve şehitlikten daha faz söz edilmelidir.. Çünkü ülkemiz şehitlerin varlığıyla hür ve bağımsız olarak yaşamaktadır. Bu nedenle gençlerin kozmopolit olmaması için tedbirler alınmalıdır. Aynı inanç ve dava insanları dünyalık menfaatleri için düşman oluyorlar.  Buna Irak, Suriye ve diğerleri birer örnektir. Bundan vaz geçilmelidir. sadece benim görüşüm doğru diğerleri yanlış algısını iddiası terk edilmelidir.
            ***
28 ŞUBAT VE AKP’NİN ÜSTALIK DÖNEMİ
Cennetin yaşamı nasıl bozuldu?
Cemal ÇALIŞKAN
Hz. Âdem ismi duyuluncaya kadar cennette yüksek makamı işgal eden Şeytan, Azazil ismiyle anılıyordu. Yaratıcı tarafından yetkileri elinden alınarak Âdeme devredilmesi sonucu, olmadığı kadar Rabbe kızdı. O güne kadar kendisine verilen nimetleri unutarak nankörlük yapıp asi duruma düştü. Bu isyan durumundan asla vaz geçmedi. Bu inadından vaz geçmediği nedeniyle Yaratıcı lanetlemiş huzurundan kovmuştur. Hz. Âdeme verilen yetkiyi kıskanan Şeytan, planlar yapmış, Âdem ve Havva’yı cennetten çıkarmak için planını uygulamaya koymuştur. Sonunda bu planını da gerçekleştirdi.
Âdem’in sulbundan yeryüzüne gelenler tarafından, şeytanın sözlerine uyup isyan yapmaya başlayanlar oldu. Tövbeyi unutup başıboş gezenler çoğaldı. Yaşam uzadıkça tövbesiz yaşayanların sayısı, daha da çoğaldı. İbadet ve kullukta bulunanlar, cesaret göstermeyip güce boyun eğdikleri sürece fitne, karayı ve denizleri ayetin ifadesiyle kapladı. Riyakârların sayısı, Mümin ve Kâfir sayısından daha da çok oldu. Böylece bu riyakârlar her kutsalı her dönem dünya çıkarları için şeytanca kullandılar. Her dönemde suyun üzerine çıkan yağ gibi dört ayakları üzerine düştüler.  Ak parti iktidar dönemiyle daha da riyakârların sayısı çoğaldı. Ak parti, gizlediği proje için bunu yaptı.
Nasıl bir siyaset anlayışı ki, eskiden yaptıkları her şeyin aksini ustalık döneminde yaptılar. İşte bu yaşadığımız şehit haberlerini çokça geldiği günümüzde bu yapılan hatalar yüzündendir. Milletvekillerine önceleri halk gibi yaşamalarını önerirken, sonraları hiçbir dönem de verilmeyen yaşanmayan ayrıcalıklar bu dönemde “vekillerimize” verildi. Ayrıca vekillere kırmızı pasaport ve parasız taşımalı silahı ruhsatı, ölünceye kadar parasız taşıma ayrıcalıkları tanındı.
            Bu siyaseti tarihte, Hasan sabah, şeytan ve Hz. Muaviye rakiplerine karşı uygulanmıştır. Tecrübeli devlet görevli ve askerlerin Suriye siyasetinden uzak kalınmasını söylemelerini dinlemediler. Duyguları akıllarının önüne geçti. Milletin hisleriyle dini inançları istismar ederek kullandılar.
Hatıralarımızı tazeleyelim Ak parti liderleri, siyaset sahnesine çıktığından itibaren kendilerinin ve kızlarının ve hanımlarının dindar olduğu için devlet tarafından zulme uğradığını, hak ettiği makam ve mevkilere Hakları olduğu halde getirilmediğini alanlarda yüksek sesle söyleyerek iktidar olmaya devam ettiler. Başörtüsü ilim, irfan ve devlet tecrübesinin önüne geçti. Bu nedenle başta okullar, adliye, emniyet ve maliyeden işi bilenler atılarak yerlerine kayıtsız şartsız biat eden “devlete” değil daha çok iktidara hizmet edenlere yerler açıldı.
Şimdilik bu konuları dillendirmeyi biraz uykuya bıraksalar bile, yeniden 1- Kasım seçimlerinde neyin istismarını yapacakları ve hangi şeylerin kumpaslarına hazırlanmaktalar. Düşünelim geçmişte, Faiz haram deyip Milletin parasını “kar-zarar hesabını” destekleyip sonra da birlikte halkın parasını yiyenler “Bu iktidar eliyle cezasız” bırakıldı. Şimdi ise, kendileri gibi düşünmeyen, inanmayan iş sahiplerine, devlet memurlarına ve basında çalışanlara hayatı zindan etme baskısı uygulamaktalar.
            İslam’ı, din olarak kabul edip onun ahlakıyla ahlaklanmayanlar sadece dini dünya için kullanmaktan öteye bir şey ifade etmezler. Çünkü kul hakkını yiyenler, kendilerini zemzem suyla yıkandığını düşünseler bile kurtulamazlar. Avrupalı insan, gecesini gündüzüne ekleyip insanlık adına ilim ve teknoloji üretmiştir. Asalak güruha olma psikolojisinden İslam âlemi bundan nasıl kurtulacaktır? Devamlı Batıya muhtaç olmaktan nasıl kurtulacaktır? Bundan kurtulmak için yardım etmemiz görevimizdir. Acaba insanlık adına yıllardır İslam âleminin bir katkısı olup olmadığını hiç düşündük mü? Yan gelip yatan Müslümanlar, bütün sucu Avrupa’ya yükleyip icatlarını hoyratça kullanıyorlar. Siyasilerimiz bu konuyu dinlendirip dindarları uyarması gerekirken oy avcılığı yapıp Batıya ve İsrail düşmanlığı yapmayı “oy avcılığı” için kendi siyasetlerine uygun düşünüp kullandı. Halkımızda buna inandılar. İktidar, Müslümanları ilim, irfana teşvik etme babında ne yaptı? Hep eskinin yaptığını şeklen değiştirdi.  Bunları dindar kesimde düşünmeyi akıl edemediler. Çünkü bunlarda gece uygusuz kalma, ilimle uğraşmaktan daha çok “gece namazı kılma fazilet işlendi” yıllar böyle geçti.  Sözünü ettiğimiz gece ilimle uğraşmanın daha faziletli olduğunu söyleyenler çeşitli yaftalarla susturuldu.
            İktidarın ustalık döneminde, kamu alanları dâhil her boş alana, dini görünür kılmak için seferber oldular. Buda ne dini geliştirdi, ne ahlaka katkısı oldu? Çünkü yapıların temelinde Allah rızasından daha çok riya hâkim oldu. Osmanlının Medreselerinden Fen ilimlerini dışlamasına benzer şekilde okullarda fen bilimleri azaltıldı. Sonuç kötü oldu.
            Kuran Kursu, cami gibi hayırlı işleri sivil toplum önderleri tarafından ihtiyaç duyuldukça yapılıyordu. Ak partinin acelesi vardı. Kendisine oy deposu olacak alanlar açmak için söz konusu yerlere ele attı. Fabrika, Hasta, eğitim ve Milli savunma işlerine yeteri kadar para aktaramadı. PKK’nın karşısında daha çok teknolojiyle çıkamadık. Mayınlar ve tuzaklar yüzünden sayısız asker ve polisimiz şehit düştü. Bunların hesabını bu halk kimden soracaktır?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder