Paralel yapı olarak
adlandırılan yapılanma, siyaseten ortadan kaldırılmalıdır; çünkü iki cambaz bir
ipte oynayamaz.
Prof. Dr. Ali Demirsoy |
Fizikte dalgalar anlatılırken dalgaların aynı frekansta bir
biri üzerine bindirildiğinde oluşturdukları yıkıcı gücü açıklayabilmek için çoğunluk
şöyle bir örnek verilir: Bir asma köprüde, birçok kemanın aynı zamanda aynı
frekansta ses çıkaracak biçimde yayları çekilirse, bir zaman sonra köprü
yıkılır. Çünkü aynı frekansta oluşturulan dalgalar her nota vuruşunda belirli
bir itme gücü meydana getireceği ve bir diğeri ile üst üste binerek güçleneceği
için köprü neden yapılı olursa olsun yıkılır. Eğer farklı sesler çıkarılırsa,
dalgaların bir kısmı diğer dalgalarla girişime uğrayarak söner ve yıkım
önlenir. Bu fiziğin temel kurallarından biridir.
Aslında daha iyi anlayacağımız bir örnek daha var: Lazer
aynı kaynaktan çıkan ışın demetlerinin paralel bir konuma getirilmesiyle
oluşturulur. Doğal ışın kaynaklarında çıkan ışınların bir kısmı biraz erken ya
da biraz geç çıktıkları için dalgaların şişkin oldukları yerlerde birbirlerini
söndürürler. Böylece bu tip ışınlar çok uzaklara gidemez; yıkıcı etki de
gösteremez. Eğer ışınlar aynı kaynaktan çıkıyorsa ve birbirine paralel bir
düzenleme ile bir araya getiriliyorsa, bu ışınlar buradan Ay’a kadar saçılmadan
gidebilirler; sadece birkaç kalem pilden enerjilerini alsalar bile, bir noktaya
o kadar yoğunlaştırılabilirler ki, kalın demiri dahi kesebilirler. Yakarlar,
yıkarlar; bu nedenle lazer göstergeçlerini retinamızı tahrip etmesin diye gözümüze
tutmaktan kaçınırız. Lazer ışınları iyi işlerde de yıkıcı işlerde de başarıyla
kullanılabilir. Bu niyete bağlıdır.
Paralel
ışınların fiziğin bir kuralı olarak aynı kaynaktan çıkması gerektiğini
söyledik.
Paralel yapılanmanın en önemli özelliği şu ya da bu şekilde ortak
bir noktadan besleniyor ya da beslenmiş olmalarıdır. Şu anda Türkiye’de paralel
bir yapılanmanın olduğu yetkililerce akşam-sabah söylenmektedir. Bu yapının
koruyucusu ve akıl babası olarak da malum ülke gösterilmektedir. Doğru olmaması
için bir neden gözükmüyor. Ancak şu anda yönetimin başında bulunanların, daha
yönetime gelmeden, ayaklarının altına kırmızı halı serilerek Oval Ofis’te ülkesinin
yetkililerinden uzak, emperyalist olarak bilinen bu ülkenin başkanı ile baş
başa görüşmeler yapmış olması, şu anda gündemde olan paralel yapının diğer
bileşeninin hazırlanması olarak akla gelmektedir. Çünkü paralel yapıda iki
bileşen yan yana olmak zorundadır. Belli ki iki bileşen bir yerlerde senkronize
edildi (uyumlu hale getirildi) ve belirli çevreler ve emperyalist ülkeler için tehdit
olarak algılanan kuruluşların üzerine tutuldu.
Hiç kimsenin daha önce tahmin edemeyeceği bir biçimde,
yıkılmaz, yanaşılmaz, eleştirilemez, kolay kolay alt edilemez kurum ve
kişilerin üzerine tutularak yakıldı ve yıkıldı. Bunun siyaset tarihimizdeki
ismi, başta bağımsız ülke özlemi içinde olan, terör için bizzat emek vermiş
askeri zevata, kişilikli bilim adamlarına, yazarlara, sanatkârlara
yönlendirildi. Bunlara çeşitli adlar takıldı: Balyoz, Ergenekon, Casusluk… Bu
kurumların ve kişilerin belleri kırıldı. Bu yıkım için yasal zeminin
hazırlanması yöneticilere, belge ve delil yaratılması ile yargılama süreçlerinin
yürütülmesi öbür bileşene bırakıldı. Çok uyumlu bir çift olarak gerekli yıkımı
yaptılar. Bunu tarih çok daha açık bir şekilde yazacaktır.
Ancak yüzyıllar ötesinden gelen bir
atasözümüzün gereği olarak bu paralellik uzun süremedi: İki cambaz bir ipte oynamaz. Sıcak kestaneler maşa kullanılarak
sahneden uzaklaştırılmıştı. Öbür bileşen bu aşamadan sonra tehlikeli
olabilirdi. Çünkü öbür bileşenin oluşturulma nedenini ve nasıl
kullanılabileceğini en iyi kendisi (paralelin öbür bileşeni) bilebilirdi. Ne de
olsa aynı memeden süt emmişlerdi. Bunun için öbür bileşenin düzeninin bozulması
gerekiyordu. Dershanelerden başlayarak, atamalar, okullara baskınlar, iş
yerlerinin sürekli denetimleri, cezalar, bu bileşenin içinde olduğu bilinen ya
da varsayılan kişilerin görevlerinden uzaklaştırılması ve en üst yönetimin
kürsülerden açık açık bu teşkilatın okullarına öğrenci verenleri tehdit etme,
bankalarına devlet kaynaklarının esirgenmesi, yayın organlarına devlet reklam
desteğinin kaldırılması ve onlarca önlem ile saldırı başlatıldı. Paralel
bileşenin birinin cumhurbaşkanı, başbakanı, komutanı ve devleti oluşturan
belirli makamlarda temsilcileri yoktu. Dolayısıyla gücü, sadece organizasyonu
ile sınırlıydı; öbürünün gücü yasal konumu ve yetkili yerleri elinde
bulundurmasından kaynaklanıyordu. Sancılı süreç böylece başladı…
Paralel yapılar oluşturma, sanatta,
ticarette, askeriyede, sosyal organizasyonda yararlı sonuçlar doğurduğu batı
dünyasının kol kola girmiş ülkelerinde gözleniyor. Çünkü dinde yapmış oldukları
reformlar ile bilimi ve analitik düşünceyi eğitimlerinin vazgeçilmez unsuru
yaptılar. Ancak dogma ile yoğrulmuş, korkularla yetiştirilmiş ve her şeyi tehdit
olarak gören toplumlarda bu paralellik –en fazla ortak kısa vadeli- çıkarları
sürdükçe bir arada tutulabiliyor. Bu nedenle İslam ülkelerinin hiç birinde tüm
çabalara karşın ortak bir strateji belirlenemiyor.
Aslında böyle bir paralel yapının oluşturulmasına izin veren
ve bu oluşuma yıllarca göz yuman hatta destek veren yönetimlerin ihaneti
unutulur gibi değildir. Nitekim 27.07.2014 tarihinde bir zamanların Genel
Kurmay Başkanı İlker Başbuğ’un açıklamasına göre, “Paralel yapıdan bahsederek bugün bize yarın size” diyerek başbakanı
uyarmasına karşın, paralel yapının savcısı olduğunu övünerek kürsülerde
haykıran başbakan, ordunun değerli subaylarının, onurlu rektörlerin, parti
başkanlarının, yazarların bir çeşit linç edilmesine ve feryatlara seyirci kalmış;
ta ki paralel yapı başbakanın oğluna uzanana kadar.
Bir yıl önce, yönetimin tam kadro katıldığı törenlerde bu
yapılanmaya övgüler dizilirken, bir yıl sonra nefret kusulması çoğu kişi için anlaşılabilir
değildir. Birçoğu, bu nefretin, yönetimin başındakilerin ve çocuklarının söylenen
ve görüntülenen yolsuzluklarını, bir zamanlar Balyoz ve Ergenekon davalarındaki
yöntemlerle servis edilmeye başlanmasına tepki olduğu söylense de, iki cambaz
bir ipte oynayamadığı için bu paralellik bozulmuştur. Geçmişte devlet
kadrolarını ve kritik makamları ele geçirmek için aralarında su sızmayan bir
ortaklık kurulmuştu. Eğitimde başarısıyla öne çıkan, siyasi bir yapılanma
göstermeden devletin kadrolarını sinsi sinsi ele geçiren bir bileşen öbürünün
işine çok yarayabilirdi; ne de olsa aynı ananın çocuklarıydı. Türbana özgürlük
diye ortak bir sloganları da vardı.
Ancak devlet gücünü ele geçiren siyasi bileşenin (kanadının)
bu kadrolaşmadaki bu ortaklığa gereksinmesi kalmamıştı; bu ortaklığı bir tehdit
olarak görmeye başlamıştı. Türban devletin resmi giysisi durumuna geçince
etkinliğini yitirmiş oldu; bunun üzerine taraflar hizmet sloganı ile gemiyi
yürütmeye çalıştıysalar da. İki cambaz bir ipte oynayamadığı için, birinin
bertaraf edilmesi gerekiyordu. Paralel yapılanma tanımı böyle ortaya çıktı.
İşin ilginci bu ortaklığın ikizinden biri bu tanımı yaparak öbürünü yok etmeye
çalışmasıdır. Çeşitli itham ve suçlamalarla, devlet baskısıyla bu
birliktelikteki bir kesimin ışınlarının demet oluşturma gücü söndürülmüş
olabilir; ancak öbürü hala tüm diriliğiyle, üstelik devlet olanaklarını
arkasına almış olarak devam etmektedir.
Biz tekrar ışınlarımıza dönersek, lazer ışınlarının
paralellik (ortaklık) bozulmadığı sürece sonsuza kadar aynı güçle iletildiğini
biliyoruz. Ancak dalgaların birinde meydana gelen bir frekans farklılığı
sönmelere neden olur. En önemlisi ise paralel olduklarında farklı bir ortamdan
geçerken ya da bir kristal üzerine düştüklerinden aynen yollarına devam
ederken, paralel ışınların birinde meydana gelen bir frekans değişikliği,
onların yolunun ayırımına neden olur. Örneğin üçgen şeklindeki bir kristal
üzerine düşen beyaz ışınların farklı renklere ayrılması gibi. Açıkça birlikte
seyir eden bu ışınlar yolsuzluk ve rüşvet denen tarihi bir hesaplaşmaya
rastlatılmasaydı yıkım yoluna devam edecekti. Ancak başbakana yakın kristalin
üzerine düşmesiyle tayflarına ayrıldı. Renkler ortaya çıktı. Bu aşamada kim
kimin paraleledir yorumu ya da tartışması yapmak da anlamsızdır.
Paralel yapı olabilmesi için bir birinin aynı olan iki dalganın
aynı zamanda aynı ortamda bulunması gereklidir. Durum öyleydi. Buradaki en
önemli araştırılması ve açığa çıkarılması gereken, bu paralel yapının
frekanslarını farklılaştıran güç neydi? Hükümet ve devlet olamazdı. Çünkü zaten
kol kola yıkıcı eylemlerini gerçekleştirdiler (idamla yargılanan yüzlerce
insanın bugün dışarıda elini kolunu sallayarak gezmesi bunun çok açık
kanıtıdır). Bu ışınlardan birinin ortadan kaldırılması gerekirdi; çünkü ikisi
aynı ortamda sürseydi, fizikte girişim olarak bilinen sönme olayı ile her ikisi
de ortadan kalkacaktı. Biri şu anda devletin olanaklarını kullandığı ve
devletin resmi hükümeti olduğu için ayakta kalmalıydı. Dolayısıyla geçmişiyle,
yaşanan ahlak, hukuk ve insanlık dışı uygulamalarıyla bu paralelliğin ortadan kalkması
gerekirdi; ölüm kalım savaşı böylece
başlatılmış oldu. Ancak, bu paralel yapıyı (her iki ışını) tasarlayan, ülkemize
musallat eden gücün kim olduğunu belli ki sadece başbakanımız bilebilir. Hiç
kimse bu bakımdan muhalefetten bir açıklama bekleyemez ve onları da sorumlu
tutamaz. Geçmişte talimatların Pennsylvania ya da Oval Ofisten alınmış olması
durumun ahlaki ya da hukuki anlamını değiştirmez.
Dünya siyaset tarihine geçecek eylemleri de bu paralel yapı
hengâmesinde öğrendik. Bir zamanlar hukuka, ahlaka, insanlığa, demokrasiye
aykırı eylemler yaptığı söylenen insanlar; kaderin cilvesine bakın ki aynı
yöntemlerle gözaltına alınıyor, sorgulanıyor, aynı hukuksal işlemlerden
geçiriliyorlar. O gün çığlıkları ve yakınmaları duymayanlar; bu gün aynı çığlıkları
kendileri atıyor. Paralellik en az bu eylem benzerliğinde sürüyor. Ne yazık ki
hukukun, demokrasinin, insani değerlerin, vatan millet kavramlarının
zayıflatıldığı bir ülkede insanlar sağır olurlar; haklıyla haksızı ayıracak
erdemlerini yitirirler.
Cumhurbaşkanı seçimlerinde,
adaylardan birinin, Anayasamızda yazılı olmayan yetkilerin dışındaki yetkileri
kullanacağını ve Anayasa gereği tarafsız olması gerektiği halde taraflı
olacağını beyan etmesi, filtreleri yerle bir edilmiş eldeki senkronize gücün bu
güne kadar olduğu gibi, bundan sonra da nasıl kullanacağının ipuçlarını
vermektedir.
Elinize bir lazer tüpü alın ve
karanlığa tutun, sadece size yol gösterecek, sadece size yarar sağlayacak ince
uzun bir ışık demetinin oluştuğunu göreceksiniz. Etkilidir; ancak çevresi hep
karanlıktır. Tüm yetkileri hep elinde utmak isteyenlerin durumu böyledir. Elinize
bir mum alın, ışığının uzağa gitmediğini görseniz de çevrenizin aydınlandığını
göreceksiniz. Bu ışık sadece size değil herkese yol gösterecektir.
Dilerim bu ülkenin Atatürk’le
başlayan, bilime, uygarlığa doğru yöneldiğimiz yolu, laik, bilgili, akılcı ve
munis yöneticiler aydınlatır…
Prof. Dr. Ali Demirsoy
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder