ANKARA KALESİ – 272
T Ü R K İ Y E V E
T Ü R K D Ü N Y A S I
Prof. Dr. A N I L Ç E Ç E N
Prof.Dr.Anıl Çeçen |
Küreselleşme olgusu ile birlikte
gündeme gelen değişim süreci , her geçen gün daha da hızlanarak öne çıkmakta ve
insanlık bugünden yarına ortaya çıkan olaylar karşısında nasıl bir durum ile
karşı karşıya kalındığı konusunda
giderek kuşkulu bir ortama doğru sürüklenmektedir . Geçmişin
koşullarında geçerli olan bazı konuların ya da değerlerin anlam kaybettiği bir ortama doğru yavaş yavaş gidilirken ,geçmişte hiçbir
biçimde ele alınması ya da uygulama alanına getirilmesi mümkün olmayan
konuların ya da etkinliklerin kendiliğinden devreye girmeye başladığı göze
çarpmaktadır . Özellikle dünyanın tam ortasında bağımsız bir Türk devleti
olarak kurulmuş bulunan Türkiye
Cumhuriyetinin , Türk dünyasına yakınlaşması ya da aralarında değişik açılardan köprü kurulması
gibi konulara batı dünyası soğuk savaş döneminin koşullarında her zaman karşı çıkarken , Türkiye Cumhuriyetini
komünizm korkusu ile ürküterek ya da
baskı altına alarak Türk dünyasından uzak tutmaya çalışan eski dönemin
gerginlik ortamı da , sosyalist sistemin dağılması üzerine uluslararası alanda geri planlara doğru kaymıştır
. Karşıt kutuplara dayanan iki merkezli
dünya düzeni varken, olumsuz yaklaşılan
bazı konulara, Sovyetler Birliğinin
dağılması üzerine daha farklı açılardan yaklaşılmış ve soğuk savaş döneminin gizliliği ortadan
kalkarken , küreselleşme döneminin açık toplum anlayışı öne çıkmıştır .
Sosyalist sistem üzerine kurulu bulunan demir perde politikası sosyalist ülkeler ile birlikte Türk dünyası
olarak adlandırılan orta ve kuzey Asya bölgelerini de bir anlamda ideolojik hapishaneye mahkum
ediyordu .O dönemin koşullarında kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti de ,demir
perde hapishanesinin dışında kalan özgür ve bağımsız dünya milletleri arasında
yer alırken , Türk dünyasının dışında kalan bir Türk devleti olarak merkezi
coğrafyanın tam ortasında kuruluyordu ama Türk devleti ile Türk dünyası
arasında kopukluk sürüyordu .
Tarih boyunca dünyanın
biçimlenmesinde etkin olmuş olan Türkler , yirminci asrın başında yaşanan
birinci dünya savaşı sonrasında dağılmak
zorunda kalıyorlardı . Dünyanın doğu bölgesini işgal eden Rusya ve komşuları
bir sosyalist devrim sonrasında
ideolojik bir imparatorluğa dönüştürülürken, Rusya Federasyonu içinde
yer alan on civarında Türk bölgeleri
eyaletler halinde Sovyet
devletinin kontrol una bırakılan
imparatorluğa devrediliyordu . Savaş sonrası dönemde Çin ve Rus devletleri
Orta Asya merkezli Türkistan bölgesini
ikiye bölerek emperyalist çizgide anlaş ılıyorlardı . Doğu Türkistan Uygur bölgesi olarak Çin’e
bırakılırken , Batı Türkistan alanı ise
beş ayrı Türk cumhuriyetine bölünerek Rusya'nın kontrol una bırakılıyordu
. Böylece Çin ve Rus devletleri hükümranlık alanlarını fazlasıyla genişletirken
, iki büyük ülkenin arasında kalan Orta ve Kuzey Asya bölgelerinde yaşayan Türk
topluluklarını yok olmak aşamasına
getiriyorlardı . Dünya devleti destekli ideolojik yapılanma dinleri sosyalizm aracılığı ile red ederken , aynı
zamanda egemen güç haline gelen Rus devletinin
milli karakteri doğrultusunda
uygulanmaya çalışılan Ruslaştırma
operasyonları ile , Türk dünyasında eskiden beri özgürce yaşayan Türk asıllı toplulukların etnik kökenlerinden gelen Türk kimliğini
ortadan silmek üzere girişimlerde bulunuyorlardı. Bir demir perde
çerçevelenmesi içine alınan Türk dünyasının
doğal kimliğe sahip olan büyük nüfusu
iki yönlü yok edilme tehlikesi ile karşı karşıya kalıyordu . Yeni ideoloji imparatorluk dinler ile milliyetleri ortadan
kaldırabilmenin arayışı içine girerken ,
Ruslaştırma operasyonları sayesinde Rus devleti de kendisini çevrelemiş olan
Türk asıllı topluluklardan kurtulabilmenin
çabası içine giriyordu .Yirminci yüzyılda ilk dönemlerden beri var olan
Türk toplulukları tam anlamıyla bir yok edilme
sürecine mahkum ediliyorlardı .
Dünya tarihinin ve de uluslararası
konjonktürün gündeme getirdiği yeni
siyasal koşullar içinde Türk Dünyası ile
Türkiye Cumhuriyeti birbirinden ayrı
bloklar içine alınırken , merkezi coğrafyadaki Türkiye Cumhuriyeti ile Türk
dünyası arasına Türk-Rus sınırı boyunca
demirperde çekilerek , bütün Türk dünyası bir açık hava hapishanesinde yaşamaya
mahkum ediliyordu . Uçsuz bucaksız kurak
topraklarda yaşam kavgası veren Türk
toplulukları, Rus emperyalizminin çizmeleri altında ezilmeye mahkum edilirken ,
bu büyük dünyadan koparılmış bir avuç
Türk de merkezi alanın tam ortasında yer alan Anadolu yarımadası üzerinde ucu
Trakya bölgesine doğru açılan bir orta
boy ulus devletin çatısı altında bir
araya gelerek , Atlantik emperyalizminin Rus ve Çin emperyalizmleri ile Türk dünyasını yok etme mücadelesine karşı,
bir ulusal kurtuluş savaşı vererek ayakta kalmayı ve dünya haritasındaki
konumlarını korumayı başarıyorlardı . Türk dünyası Rus ve Çin işgalleri ile
ortadan kaldırılırken , Osmanlı İmparatorluğunun uzantısı olarak Anadolu’da yaşayan Türkler, ulusal
bağımsızlıklarını kazanarak tarih sahnesinden silinme tehlikesinden kurtuluyorlardı
. Türk dünyası açık hava hapishanesi içinde yok edilmeye çalışılırken , Batı
Türklerini yedi yüzyıl büyük bir
imparatorluk çatısı altında yönetmiş olan Osmanlı devleti de dünya haritasından siliniyordu . Rusya
bölgesinde kalan Türk dünyası devletleri
bir araya gelerek büyük bir Türk devleti kuramadıkları için dağılıp yok olmaya doğru sürüklenirken , eski Osmanlı ahalisi içinde çoğunluğu elinde
tutan batı Türkleri Anadolu toprakları
üzerinde bir araya gelerek, tarihsel Türk varlığının devam etmesini
sağlıyorlardı .Doğu Türkleri haritadan silinirken, batı Türklerinin dünyanın
merkezi coğrafya haritasında yeni bir Türk devleti kurarak ayakta kalmaları ,Türklük olgusunun her
şeye rağmen devam etmesini sağlıyordu .
Yeni kutuplaşma döneminde dünya
sosyalist ve kapitalist kamplara bölünürken
, dünyanın ortalarında yer alan
Türk toplulukları ortadan ikiye ayrılıyordu . Beş yüz yıllık Avrupa
emperyalizmi Birinci Dünya Savaşı
sonrasında zayıflarken , Avrupa’nın yanı
başında yer alan Amerika dış dünyaya
açılarak yeni emperyalist güç olarak tarih sahnesine çıkıyordu . Amerika
Avrupa’ya karşı ortaya yeni bir kutup başı olarak ortaya çıkarken , böylesine
değişimi desteklemek ve dünyayı yeni bir düzene oturtmak üzere harekete
geçenler , kapitalist emperyalizme karşı
Rusya’da sosyalist bir emperyalizmi gündeme getiriyorlardı . Dünya
sosyalist ve kapitalist olarak ikiye bölünürken
merkezi coğrafyadan bir demir perde geçirilerek , Türk dünyasının bu
demir perde içerisine hapsedildiği
görülüyordu . İdeolojik imparatorluk görünümlü bir Rus
saldırganlığı batı blokuna karşı doğu
emperyalizmi olarak devreye sokulurken,
geçmişten gelen Türk dünyasının birlik ve bütünlüğü tam ortadan geçen
bir emperyalist bıçak ile ikiye
ayrılıyordu . Yirminci yüzyıla kadar üçyüz yıl Rusya ile Türkler adına savaşan
Osmanlı imparatorluğunun çökme noktasına gelmesinden yararlanan Rus orduları ,Balkanlar
ve Kafkaslara gelerek sıcak denizlere inmeye
çalışıyordu . Rusların bu gücü karşısında ABD yeni emperyalist güç olarak dünyanın
ikiye bölünmesini gündeme getirerek ,
Türklerin bir tarafta Türk dünyası diğer tarafta da Türkiye Cumhuriyeti olarak
ikiye bölünmesine giden yolu açıyorlardı . Türkiye ve Türk dünyası arasındaki
insani ilişkiler soğuk savaşın baskı döneminde kesiliyor ve Türk dünyası akraba toplulukları ile Anadolu
Türkleri arasındaki her türlü ilişki kopuyordu . Yirmi yüzyıl geçmesine
rağmen , insani ilişkileri ortadan kaldıran bir demir perde uygulamasını öne
çıkaranlar , en büyük kötülüğü Türklere karşı
gerçekleştiriyorlardı . Akrabalarından uzaklaştırılan Türkler dünyanın ortasında yer alan çeşitli ülkelerde
dağınık bir biçimde yaşamaya mahkum ediliyorlardı . Tarihte görülen en eski ve
köklü uluslardan birisi olan Türklerin , emperyalist senaryolar
doğrultusunda bölünüp parçalanmasını
kabül etmek , Türkler için son derece
olumsuz bir durum olduğu için Türkler ve Türk gücü merkezleri harekete geçerek bu duruma karşı çıkmışlardır
. Daha sonraki yıllarda Türklerin doğu
ve batı emperyalistlerine karşı direnmesi devam etmiş ve Türkiye Cumhuriyetinin bağımsız bir devlet
olarak dünya sahnesine çıkışı bütün Türk dünyası için yeni bir umut olmuştur .
Soğuk savaş yıllarında birbirinden
çok ayrı yaşayan Türkiye Cumhuriyeti ve Türk dünyası bir yandan Sovyet hegemonyasının ortadan
kaldırılması için uğraşırken, diğer yandan da Türkiye’nin tam ortasında yer aldığı merkezi
coğrafyaya yönelik emperyalist girişim ve müdahaleler ile karşı karşıya
kalmıştır .Doğu Türkistan’da Çin işgali devam ederken , Rusya’da Türk
toplulukları işsiz ve yoksul bir biçimde
açlığa mahkum edilmişlerdir . Nüfusu
bir türlü artmayan Ruslar ,Türk dünyası devletlerinin nüfuslarının
artmasını önlemek üzere soykırım benzeri uygulamalardan çekinmemişler ve bazı
toplu uygulamaları Türk dünyası
toplulukları üzerinde gerçekleştirmeye
çalışmışlardır . Türk nüfusu azaltmak için yapılan soykırım senaryolarının yanı
sıra , toplu askeri manevralar aracılığı ile de Sovyetler Birliği içinde
yaşayan Türk toplulukları hedef alınmıştır . Hatta daha da ileri gidilerek Çek Cumhuriyeti ,Polonyave Macaristan
gibi Hazar İmparatorluğu asıllı etno-Türk toplulukların
devletlerine yönelik askeri operasyonlar
yapılarak , Türk dünyasından Rus
emperyalizmine karşı çıkacak her türlü alternatif arayışların önü
kesilmeye çalışılmıştır . Bütün Doğu Avrupa bölgesini sosyalist sistemin içine
katmış olan Rus emperyalizmi , Atlantik
emperyalizmini dengeleyecek bir biçimde küresel senaryolara kalkıştığı zaman ,
Doğu Avrupa ülkelerinde yaşayan Türk azınlıkları bu gibi durumlardan çok
etkilenerek ve bulundukları ülkelerden kaçarak Türkiye
Cumhuriyetine göç edebilmenin yollarını aramışlardır . Yirminci yüzyılın son
çeyreğine kadar devam eden bu baskılar zamanla azalmaya başlayınca , Sovyetler Birliği üç çeyrek yüzyıllık
ömrünü tamamlayarak dağılma noktasına gelmiştir . Demir perde imparatorluğunun
çökmesi üzerine Sovyetler Birliği sınırları içerisinde yaşayan Türkler hapishane hayatından kurtularak
çağdaş dünyaya açıla bilmenin çabası içine girmişlerdir .Aynı zamanda Doğu Avrupa rejimleri de çöküşe geçince ,
Türk dünyası daha da özgürleşerek kendi
bağımsız geleceğini aramaya başlamıştır . İdeolojik imparatorluğun çöküşü ile
Rus emperyalizminden kurtulan Türk dünyası daha özgür bir yaşam düzeni için
uluslararası alana açılınca, yeni dönemin alternatif arayışları içerisine
Türkler’in girişimleri de dahil olmuştur
.
Soğuk savaş döneminin baskılarından kurtulan
Türkler öncelikle bir araya gelebilmenin
yollarını aramışlardır . Hiç beklenmedik bir biçimde Sovyetler Birliğinin
dağılması Türkleri hazırlıksız yakalamış ve Atatürk bir kez daha haklı
çıkmıştır . Cumhuriyetin onuncu yılında Atatürk bir konuşma yapmış ve Sovyetler Birliğinin yadsınamaz bir gerçeklik
olduğunu , Türklerin bunu görmezden gelemeyeceğini ama gelecekte bu büyük imparatorluğun da
diğer devletler gibi yıkılabileceğini ,bu nedenle Sovyet imparatorluğunun
yıkılışını dikkate alarak bu aşamadan sonrası için Türklerin hazırlıklı olması gerektiğini dile
getirerek , Türkiye Cumhuriyetinin kurucu önderi Atatürk zamanında Türk dünyasını her türlü emperyal oyun ve
senaryoya karşı uyarmıştır . Sosyalist sistemden ulus devletlere geçiş aşaması
kolay olmamış , Rusya eski alışkanlıklarını bırakmazken sanki imparatorluk devam ediyormuş gibi gene
eskisi gibi baskı ve yönlendirmelerini
kendi çıkarları doğrultusunda yapmaya çalışmış ama bu sefer Türk dünyası ve devletlerden gelen
ciddi tepkiler ile karşılaşmıştır .
Sovyetler sonrası aşamada bu kez Balkanların en büyük devleti olarak Yugoslavya
Federasyonu da dağılma noktasına gelince, gene Türk ve Müslüman azınlıkların
başına bir çok olay gelmiş ,Bosna, Kosova, Arnavutluk ve Bulgaristan gibi Balkan ülkelerinden önemli miktarda Türk
asıllı nüfus yeni dönemde Türkiye
devleti çatısı altında yaşamak üzere
Türkiye’ye gelmişlerdir . Geçmişten gelen akrabalık bağları ile sahip
olunan ortak dil ve kültürün etkisiyle
Türkiye’ye gelmeyi tercih eden Türk asıllı bölge ülkeleri vatandaşları , kendi hak ve
özgürlükleri için çaba sarf ederken dolaylı olarak da Türk dünyasında yeniden
bir araya gelmenin ve bütünleşmenin de öncüsü olmuşlardır . Yüzyıllarca
bulundukları ülkelerde baskı ve saldırgan tutumlar ile karşı karşıya bırakılan
Türk dünyasının insanları , her türlü emperyalizmden kendilerini kurtarabilmek
için yeni dönemde Türkiye Cumhuriyetini
bir ana kucağı olarak görerek , aileleri ile birlikte Türkiye’ye sığınmışlardır .
Sovyetler Birliğinin dağılması Türk
dünyasının özgürlüğe doğru açılımını gündeme getirmiş ve sosyalist sistem içinde birliğe üye
konumundaki Türk devletlerinin tam bağımsızlığı ortaya çıkmıştır. Azerbaycan,
Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan, Tacikistan gibi Türk
topluluklarının içinde yaşadığı Türki devletler , bağımsızlıklarını
kazanarak Birleşmiş Milletlere üye
olmuşlardır . Böylece diğer devletler ile aynı hukuki statü , hak ve
özgürlükler demeti Türk devletleri için kazanılmış hak düzeyine getirilmiştir
.Balkanlar dağlarında , Karadeniz
kıyılarında ve Orta Asya steplerinde Türk asıllı insanlar hak ve
özgürlüklerini ,diğer devletlerde olduğu gibi
sahip oldukları vatandaşlık statüleri çerçevesinde kullanmaya
başlamışlardır . Türkler arasında en büyük ortak özellik olarak Türkçe'nin daha
yaygın hale getirilmesi ve Türkçe üzerinden Türk üniversitelerinin kurularak
devreye girmesiyle birlikte Türk dünyasında başlamış olan hareketlilik geleceğe dönük yeni arayışları öne çıkarırken
, geçmişten gelen bir haklı talep olarak Türk devletleri ve toplulukları
arasında birlikte yaşam arzusu geleceğe dönük bir Türk Birliği oluşturma
düşüncesini yavaş yavaş dünya kamuoyu içinde geliştirmeye neden olmuştur .Orta
Asya ve Kuzey Asya gibi bölgelerde birbirinden
farklı devlet yapılanmaları içinde yaşayan Türk asıllı toplulukların ortak bir
gelecek aramaları , yirmi birinci yüzyılın dünyasında normal karşılanması
gereken bir yöneliş olarak dünya kamuoyunda haklı bir yer bulmaya yardımcı
olmuştur . Avrupa devletlerinin tekbir kıtasal oluşum içerisinde ortak bir geleceğe yönelmelerinde nasıl bir
haklılık gerekçesi varsa, benzeri bir durum aynı bölgelerde yaşamlarını
sürdürmekte olan Türk asıllı topluluklar
için de geçerlilik kazanmaktadır . Her insan nasıl mensubu bulunduğu ulusal,
kültürel, dinsel ve etnik topluluklar
içerisinde yer alma eğilimi içinde
kendi açısından geleceğini yönlendirebiliyorsa ,benzeri hak ve
özgürlüklerin insan topluluklarına da tanınması gerektiği Birleşmiş Milletler
İnsan Hakları Bildirgesinin temel
ilkeleri içerisinde yer almaktadır . Bu doğrultuda hareket eden bir çok topluluk kendi
devletlerini kurma hakkına sahip oldularsa , Türk toplulukları açısından da
benzeri bir durum önümüzdeki dönemde gündeme gelmektedir. Türkiye'nin kurucu
önderi Atatürk , Sovyetler Birliğinin kurulma aşamasında böylesine büyük bir
birliğin zamanla dağılabileceğini dile getirirken ,Türklere ve Türk dünyasına
da dağılan ideolojik imparatorluğun yerine alternatif olabilecek yeni bir ulusal proje ile
hazır olmaları gerektiğini ifade ediyordu .
Türklerin birliği Türk dünyası için gelecekte
ciddi bir alternatif olarak ortaya çıkarken ve bütün Türk devletleri ortak bir arayış için
bir araya gelirken , Türk
Parlamentosu ,Türk Keneş’i , Türksoy ,Tika ,Türk dili konuşan ülkeler platformu ve Türk dünyası Akraba Toplulukları adı altında yeni bazı ulusal ve uluslararası
örgütlenmelere gidilerek, önümüzdeki
dönemde geleceğe dönük bir Türk Birliğinin gerçekleştirilmesi
doğrultusunda , birbirini izleyen bir
çizgide düzenli adımlar atılmakta ve bu doğrultuda geleceğin dünyasının tam
ortasında yer alacak bir Türk Birliğinin, nasıl kurulacağı ve ne gibi politikaların bu doğrultuda
izlenmesi gerektiği kendiliğinden
tartışma konusu haline gelmektedir .Dünyanın nereye gideceği ve nasıl bir yeni dünya düzeni kurulacağı
soruları yanıtsız kaldığı sürece geleceğe yönelik haklı kuşkular ve beklentiler
bütün dünya uluslarının ve devletlerinin
ana çalışma konusu olarak öne çıkmaktadır . Avrupalılar , Amerikalılar
,Asyalılar kendi gelecekleri için çalışmaları sürdürdükleri sürece, benzeri
çalışmaları ve tartışmaları da Türk dünyası ile birlikte Türk ulusu ve Türkiye
Cumhuriyetinin de yapmaları ve bu doğrultuda etkinliklerini sürdürmeleri dünya
barışı açısından gerekli görünmektedir . Türki devletler arasındaki ilişkiler
ve uluslararası alandaki ortak çalışmalar
gelecek açısından önemli mesafelerin kat edilmesine yardımcı olurken , Türk
kimliği ve Türklük olgusu açısından yeni yaklaşımlar geliştirilerek , diğer
devletler ya da topluluklar açısından
sorun çıkarmayacak bir çizgide yeni yaklaşımların geliştirilmesiyle birlikte, müstakbel Türk Birliği’ne açılabilecek yollar
aşılabilecektir . Cermen Birliği , Arap
Birliği , İslam Birliği gibi arayışların
da öne çıktığı bir aşamada Türk Birliği
oluşumunun da ciddi bir arayış olduğunu göstermek gerekmektedir.
Yirminci yüzyılda dünya dengelerinde emperyalist merkezler tarafından
ayrılığa mahkum edilen Türk dünyası ve Türkiye Cumhuriyeti , soğuk savaş sonrası
dönemlerde eskisine oranla daha fazla bir yakınlık oluşturma ve ortak bir yaşam arayışı içine girmişlerdir . Sovyet
rejimi sonrasında Orta Asya ,Kuzey Asya ve
Doğu Avrupa bölgelerinde yaşamakta olan Türk toplulukları ve devletleri
dünyanın çeşitli kimliklerine karşı var olma mücadelesi vermiştir . Bir Orta
Asya Birliği veya İdil-Ural Federasyonu adı altında bir Kuzey
Asya yapılanması, ya da eski Osmanlı ve Selçuklu hinterlandına girerek İran ile birlikte Kuzey Irak ve Suriye
bölgelerindeki bütün Türkmen nüfusları bir
araya getirecek bir büyük
Türkmenistan arayışı, teker teker gündeme gelmiş ama dünya koşulları daha istikrarlı bir yapılanmaya dönüşmediği
için bu arayışlar şimdilik düşünce
düzeyinde kalmıştır .Eski imparatorluk coğrafyaları çok çeşitli etnik nüfusları sınırları içinde
barındırdığı için sadece Türk kimliği üzerinden bir merkezi coğrafya devleti
ortaya çıkarmada ,Türkçü kesimler fazlasıyla zorlanmış ama sonuç alamamışlardır . Türkiye
ile Azerbaycan’ın tek devlet olmaları engellenmiş ,Anadolu Türklüğünün insan kaynağı olan İran
ortak çalışmalara gidilmemesi için ,Türkiye’den hem uzak tutulmuş hem de bölgede karışıklık çıkartılmak
istendiği zaman da mezhep ayrılıkları
üzerinden karşı karşıya getirilerek savaş senaryolarının kapısı aralanmaya
çalışılmıştır . Orta Doğu’da küresel bir hegemonya düzeni oluşturmak isteyen
batılı emperyalistgüçler , Osmanlı
döneminde olduğu gibi gene Türkleri savaş alanına sürükleyecek yeni sıcak çatışma senaryolarını Türkiye ,İran ve
Rusya devletleri arasından çıkartabilmek
üzere küreselleşme aşamasında zorlamaya
devam etmişlerdir . Batının önde gelen devletleri emperyalist planlarını
sürdürebilmek için Orta Doğu senaryolarını sürdürerek , doğu ve batı Türk
devletlerini kapıştırarak merkezi alandan Türkleri çıkartabilmenin arayışı
içinde olmuşlardır . Türk devletleri birleşmeye ya da dayanışmaya yönelirken ,
batılı emperyalist devletler Türkleri karşı karşıya getirerek ,savaşlar yolu
ile Türklerin siyasal yapılanmalarını tasfiye edebilmenin çabası içinde
olmuşlardır .
Sovyetler Birliğinin dağılmasından
sonra bir araya gelen Nato yönetim
kuruluna önceden gündeme ait bir dosya dağıtılmıştır . Bu gizli dosyanın içeriği sosyalist sistemin
dağılmasından sonra batı uygarlığını
tehdit eden en büyük tehlikenin ,yeni kurulacak olan bir Türk Birliği olduğu
açıkça yazılmıştır . Bir Nato üyesi olarak genel merkezde Türk devleti temsil
edilirken ,soğuk savaş döneminde
Sovyetler Birliği hegemonyasına karşı ,Nato
bir batı savunma sistemi olarak kurulmuş ama daha sonra Varşova paktının dağılması üzerine,Nato
örgütü kuruluş gerekçesini kaybettiği aşamada, bu emperyalistlerin güvenlik
örgütü olarak varlığını meşrulaştırma çabası içinde kendisine yeni bir iş bulmak üzere Türk
tehlikesini ortaya atmıştır .Türkiye'nin bir Nato üyesi olması nedeniyle tamamen
gizli olarak yürütülen Türk Birliği karşıtı politikalar ,uzun süre
saklanmış ama Brüksel’de bir toplantı öncesinde , Türk Birliğini tehdit olarak
gösteren dosya yanlışlıkla bir Türk generaline dağıtılınca gerçek ortaya
çıkmıştır . Dosyayı Türk devletine yansıtan general sonraki aşamada
cezalandırılarak evi bombalanmış ve böylece gündem değiştirilerek , batı blokunun
küresel hegemonyası açısından tehlikeli görülen
Türk Birliği karşıtı senaryo ve planların uygulanmasına devam edilmiştir . Gizli bir dosyanın açığa
çıkması üzerine batı blokunun Türklerden yana olmadığı aksine bir Türk
karşıtlığı içinde geleceğe dönük hazırlandığı kesinlik kazanınca , Türkiye Avrupa Birliği üyeliğine alınmamış
ve daha sonraki aşamalarda da merkezi coğrafya da Türkiye’yi dışlayan bir Arap
Ordusu , Nato’yu ABD ve İsrail oyuncağı gören Avrupa ülkelerinin Almanya öncülüğünde gündeme getirdiği gibi,Avrupa Birliği
ordusuna karşıt bir çizgide örgütlenmeye çalışılmıştır . Gerçeklerin bu kadar açık ortaya çıkmasına rağmen yeni
bir güvenlik yapısı örgütlenerek Türk
Birliğine karşı gündeme getirilen karşıt
tutuma karşı bir alternatif yapılanma bu güne kadar gerçekleştirilememiştir .
Tarihin en büyük aktörlerinden birisi olan
Türkler her dönemde var olmuşlar ve her zaman için de kendi devletlerini
kurarak yabancıların boyunduruğuna altına girmemişlerdir . Eski dünya düzeni
biterken , yepyeni bir siyasal düzene
doğru dünya giderken,bütün devletlerin ve ulusların yaptığı gibi Türkler’de
yeni kurulacak olan dünya içerisindeki yerlerini alacaklardır .Nato merkezli
Türk karşıtlığı bütün emperyal devletlerin
politikaları olarak yaygınlaştırılırken ,Türk devletleri ve toplulukları
da gelecekte karşılarına çıkabilecek
emperyalist oluşumlara karşı ,kendi geleceklerini güvenli bir düzene
oturtacak alternatif yapılanmaları gündeme
getirmek zorundadırlar . Hem Türkiye Cumhuriyeti hem de diğer Türki
devletler benzeri çalışmaları ortak bir dayanışma içinde geleceği
oluşturabilmenin çabası içinde olmak zorundadırlar . Soğuk savaş döneminde
ikiye bölünen Türk dünyasının yeniden ortadan ikiye bölünmesine yol açabilecek
Batı Asya Birliği gibi bir emperyalist
senaryoya karşı ,hem Türkiye Cumhuriyeti hem de Türki devletlerin açıkça karşı çıkmaları gerekmektedir . Küresel
emperyalist dünya devleti yerküre üzerindeki hegemonyasını pekiştirmek için
gelecekte Asya kıtasını beşe bölebilmenin yollarını aramaktadır . Batı Asya
Birliği Türkiye ve İran’ı içine alacaktır . Kuzey Asya devleti Rusya'yı tasfiye
ederek bu devletin toprakları üzerinde kurulacaktır .Doğu Asya devleti Çin
devletinin yerine kurulacaktır . Güney Asya Birliği ise Hindistan'ın tasfiye
edilmesinden sonra gerçekleştirilebilecektir
. Orta Asya Birliği ise Kazakistan'ın yerine
, yeniden doğu ve batı Türkistan'ı birleştirecektir .Böylece Asya'daki ulusal yapılar silinirken bu büyük
kıtada beş ayrı bölge devleti coğrafi isimle kurulacak ,ayrıca Rus, Çin, Türk ve Hint gibi ulusal isimler ortadan
kaldırılacaktır .Dünya konfederasyonuna
Asya kıtası beş bölge devleti ile katılırken Türklerin bir kısmı Orta
Asya ,bir başka kısmı Kuzey Asya ve sonra da
Türkiye İran ile birlikte Batı Asya devletinin çatısı altında bir araya
getirilirken , Türk dünyası bu kez üçe bölünecek ve hiçbir biçimde Türk
Birliğinin oluşturulmasına eskisi gibi izin verilmeyecektir .
Geçen yüzyıldan gelen bir yapıda
Türk toplulukları bulundukları ülkelerde yaşamlarını , ya yeni dönemin koşullarında ekmek parası kazanmak üzere ülkelerini
değiştirmekteler ya da yeni emperyalist projeler doğrultusunda dünya haritalarının yeniden çizilmesinde
önemli bir faktör olarak kullanılmaktadırlar . Çin ile birlikte Rusya'nın da
bölünmesini isteyen batının yeni emperyalizmi
geçmişten gelen rüzgarlar doğrultusunda
Çerkezler gibi kuzeyden güneye inen bazı toplulukları , İsrail’in önünü
açmak üzere yeniden geldikleri
Kuzey Kafkasya’ya taşıyarak , Orta Asya’da yeni harita oluşturmaya
çalışırlarken , Türkiyeyi hem İran hem
de Rusya ile karşı karşıya getirerek
sıcak çatışma senaryolarının peşinde koşmaktadırlar .Küresel
emperyalizmin Rusya Federasyonunu parçalamaya yöneldiği bir aşamada, Ürdün devletinin sınırları içinde
yaşayan binlerce Çerkez asıllı insanı
Kuzey Kafkasya’ya taşıyarak , Rusya’yı Kafkasya bölgesinden çıkaracak bir
Müslüman Çerkezistan devletinin kuruluş çalışmalarının yapıldığı haberleri ,bazen
basın yayın organlarında yer almaktadır . Hristiyan Ruslara karşı Müslüman
Çerkezlerin yürüteceği bağımsızlık savaşı ,yeniden bir din savaşını Rusya sınırları içine
taşıyacak ve daha sonraki aşamada da
Rusya Federasyonu bir din savaşına sahne olurken parçalanacaktır . Rusya
böylesine bir parçalanma senaryosuna karşı
yeniden eski Sovyetler Birliğini oluşturma gibi bir projeyi Bağımsız Devletler Topluluğu adı altında gündeme
getirecektir . Putin rejimi giderek Stalin rejimine doğru benzeme
eğilimleri gösterebileceği bir yeni aşamada , Türkler ile Rusların Kuzey,Batı ve Orta Asya bölgelerinde
çatışma ortamına sürüklenmeleri gündeme gelebilir ve bu doğrultuda
tırmandırılacak olaylar dizisi ,Rus emperyalizminin yeniden Türk
topluluklarını ezmesine yol açabilecek son derece olumsuz senaryoları
ortaya çıkarabilecektir . Stalin benzeri toplu katliam girişimlerinin önünün
kesilebilmesi için, Türkiye'nin acilen
bir merkezi güvenlik örgütünü İran ile
ortaklık oluşturarak ve komşularını yanına alarak kurması
dünya barışı açısından kaçınılmaz
bir zorunluluktur .
Putin’in önde gelen danışmanlarından birisi olan AleksandrDugin Avrasya
stratejisi başlıklı kitabında, Rus
Avrasyacılığında stratejik olarak
Türkiye’ye karşı İran ile ve de Çin’e karşı da Japonya ile işbirliği yapılması
gerektiğini açıkça vurgulamaktadır . Rusya sınırları içinde yer alan on Türk
devletinden çekinen Rus emperyalizmi ,Orta
Asya bölgesindeki Türk devletlerini de bu bölgeden kuzeye doğru taşıyarak kendisine karşı
gelişebilecek muhtemel bir yeni Basmacı hareketini önleme çabası içinde
görülmektedir . Rusya çok geniş bir
yayılma yöntemi ile Avrasya’da üstünlüğünü sürdürmeye çalışırken ,
Türklerin yakınlaşmasından hoşlanmadığını da her fırsatta kamuoyuna
yansıtmaktadır . Çin’in işgali altındaki Doğu Türkistan,Moğolistan ve Mançurya
bölgelerindeki Türkleri de bölgenin asil üyeleri olarak görülmesi durumunda,
Rusya gibi Çin de içinde barındırdığı
Türk asıllı topluluklar yüzünden parçalanmaya
doğru yönlendirilmektedir . Son aşamada Virüs yüzünden bütün dünyayı karşısına
alan Çin’de Tibet bölgesininde koparak
bağımsızlığa yönelebileceği
tartışılmaktadır . Bugünün koşullarında Rusya sınırları içindeki Türk
devletlerinden son derece rahatsız olduğunu ortaya koyarken , Rusya'nın idari
yapısını değiştirerek ülkeyi yedi bölgeye ayırarak Moskova benzeri yedi ayrı merkezden ülkeyi
yönetmek üzere bir idari reforma kalkışmıştır . Rus devleti federasyon üyesi
devletlerin eyaletleşerek kopmalarını önlemek üzere de , eyaletlerin
sınırları ötesinde yedi ayrı devlet
yapılanması ile ve dünyanın en geniş
ülkesinin tüm sınırlarını kontrol altına alabilecek düzeyde
güçlü bir idari reform ile Rusya'daki yönetim yapılanmasını, ülkenin birliği ve
bütünlüğünü devam ettirecek biçimde düzenlemiştir
.
Yıllarca bölünmüş bir biçimde
dağınık yaşayan Türk devletleri ve topluluklarının yeniden birlik ve bütünlük
içerisinde Türklerin bir araya gelerek dayanışma içerisinde bir gelecek
hazırlığına yönelmeleri dünya dengeleri açısından önem taşımaktadır
.Çinlilerin , Rusların ,Hintlilerin
,Arapların milyonlarca nüfus halinde birlik ve bütünlük içerisinde
yaşamlarını sürdürmeleri ,bölünmüş ve dağılmış Türkler açısından dikkate
alınması gereken önemli bir durumdur .
Tarih boyunca Asya, Avrupa ve Afrika kıt'alarında devletler kurmuş olan
Türkler günümüzde uluslararası alanda güçlenmek istiyorlarsa, bir araya
gelebilmenin yollarını araştırmak durumundadırlar . Türkler eskisi gibi
dağılmamak üzere belirli coğrafyalarda
bir araya gelerek ve daha büyük toplumsal bütünlükler yaratarak diğer nüfus bütünlüklerine karşı daha
da güçlene bilmenin arayışı içinde olmalıdırlar . Değişik devletlerin çatısı
altında yaşayan Türklerin öncelikli
sorunu kimliklerini güçlendirmek ve güçlendirilmiş kimlikleri ile uluslararası
alanda var olabilmeleridir .Türkler bulundukları yerlerdeki konumlarını zaman
içerisinde güçlendirmeli ve uluslararası
alanda daha güçlü bir konuma gelebilmek için evrensel düzeyde geçerli olan
yabancı dilleri öğrenerek hareket etmelidirler . Türkler kendilerini ifade
edebildikleri oranda sorunlarını
çözebilecek ve kendi hedefleri
doğrultusunda daha iyi bir gelecek düzeni oluşturabileceklerdir . Yabancı dilin yan ısıra yüksek öğretim yapmak da Türk topluluklarının bulundukları ülkelerde,
daha etkili bir konuma gelebilmeleri açısından önem taşımaktadır . Yabancı dil
öğrenen ve yüksek öğretimini tamamlayan Türk topluluklarının uluslar arasındaki
konumu daha da yükselecektir . Türkler böylece güçlenmiş toplum yapıları
sayesinde uygarlık ortamında hak
ettikleri yerlere gelebileceklerdir . Türk dünyası içinde Türkiye Cumhuriyeti en gelişmiş ve etkili
devlettir . Bu nedenle Atatürk Türkiye’sinin bütün Türk dünyasına örnek ve
önder olmak gibi önemli bir sorumluluğu bulunmaktadır . Küresel rekabet
ortamında Türkiye Cumhuriyeti son dönemlerde geliştirdiği çalışma ve örgütlenme biçimlerini daha da
geliştirerek, emperyalist girişimlere
karşı Türk dünyası ve halklarının çıkarları doğrultusunda etkinliklerini artırmak zorundadır Unutulmamalıdır ki , Türkler Anadolu'ya Türk dünyasının içinden çıkarak
gelmişlerdir . Türk dünyasının desteği ile de Anadolu'daki Türk devleti yoluna devam edebilecektir .Türkiye
Cumhuriyeti bu gerçekleri bilerek önümüzdeki dönemde Türk dünyası ile kolkola yoluna devam etmelidir
.
ulusalhaber-ulusalajans
DUYURU;
BOR VE KENEVİRİ, aynı anda beslenme, destek, kozmetik, deterjan,çay, kahve olmak üzere diğer kaliteli ve sağlıklı, doğal ürünleri ile DÜNYADA Kİ İLK VE TEK DOĞRUDAN SATIŞ ŞİRKETİ MEDİREVO’nun bize destek amaçlı açtığı E ticaret mağazasından ürün alanlara şimdiden teşekkür ederiz
BOR VE KENEVİRİ, aynı anda beslenme, destek, kozmetik, deterjan,çay, kahve olmak üzere diğer kaliteli ve sağlıklı, doğal ürünleri ile DÜNYADA Kİ İLK VE TEK DOĞRUDAN SATIŞ ŞİRKETİ MEDİREVO’nun bize destek amaçlı açtığı E ticaret mağazasından ürün alanlara şimdiden teşekkür ederiz
Mağazanın linkini TIKLAYIN:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder