4 Ocak 2016 Pazartesi

İKİBİNONALTI; Ahmet Kılıçaslan AYTAR, Gönderen: SERENDİP ALTINDAL

İKİBİNONALTI
YAZAN: Ahmet Kılıçaslan AYTAR
GÖNDEREN: SERENDİP ALTINDAL & OrduMillet

Sermaye 2016'ya kadar her biri bir önceki aşamaya nazaran diyalektik bir gelişme ile piyasa kapitalizmi ve emperyalizmin ardından çok uluslu sermaye sürecinden geçti.
Her bir aşamanın farklılığı, niteliksel gelişimini belirleyen teknoloji yüzündendir.
Makinalar mütemadiyen daha çok insan bilgisini ve emeğini depoladı, insanın temsil gücü zorlandı.
Sınır ve engel tanınmadı, ulusal değerler yok oluyordu.
Ülkelerin savunması, sosyal barış ve adaletin sağlanmasında ekonomik ve sosyal hayata müdahale eden sosyal devlet anlayışı hızla gündemden düşüyordu...
*
Bütün bu gelişmelere rağmen küresel ekonomik artış sağlanamadı.
Dünyada bir takım genel modellere göre yaşayamayan ülkeler ve bölgelerdeki farklı inanış ve geleneklerden gelen toplumlara da aldırış edilmeyince de ip kopmaya ramak kaldı.
*
Oh, ne güzeldi! 1989'da ABD'li tarihçi Francis Fukuyama tarihin sonunu ilan etmişti.
O komünizmin çökmesinden sonra Batı liberalizminin zafere ulaşacağına inanıyordu.
Ama çeyrek yüzyıl sonra Fukuyama'nın yanıldığı ortaya çıktı.
Aksine dünya siyasi istikrarsızlığın pençesinde kıvranıyordu.
*
Çünkü, ABD ekonomik krizlerinin önüne geçmek üzere ileri sürdüğü askeri sanayisiyle diğer sektörlerini ivmeleyen,
Bu suretle rezerv döviz doları güçlendiren, ülkelerin güçlü doları satın almasıyla finansal sistemini ve ekonomisini etkili kılan yolun sonundaydı.
Öyle ki, bugün kendinden güçsüz ülkelere yaptığı savaş harcamalarının masraflarını dahi kaldıramıyordu.
Hakeza Avrupa birlikte borç krizlerine çözüm bulumazlarsa, bırakınız ekonomik artışı, bölgesinde barış riske giriyordu...
*
Artık ABD ve Avrupa'da milyonlarca insan mali sistemin iyileştirilmesi, servet dağılımındaki eşitsizlik ve sınıflar arasındaki büyük uçurumların ortadan kaldırılmasını talep ediyor.
Neoliberal mali politikalar, yolsuzluk ve yoksulluk ve bütçe kısıtlamaları protesto ediliyor.
O protestolardan dünyanın her yerine ABD'nin bireyi eşit fırsatlar ve özgürlüklerle gelişen rekabet ortamında fakat kaynakların izin verdiği ölçüde üretim ve tüketim faaliyetinde bulunur diyen demokrasi tanımının dişleri dökülüyor.
*
İşte Çin, artan ekonomik ve diplomatik rolü paralelinde Asya'da hegemonya ve güç siyasetine dayalı eski dünya güvenlik anlayışı yerine karşılıklı güvene, yarara, eşitliğe ve eşgüdüme dayalı sürdürülebilir yeni bir güvenlik anlayışını geliştirmektedir.
Çok sayıda serbest ticaret anlaşmasıyla "Asya'nın kaynakları, Asya'nın hizmetine" sloganıyla, çok zengin kaynaklar Asya barışının ve kalkınmasının hizmetine sunuluyor.
*
Halâ kaybedeceği çok şey olan ABD ve Avrupa ise direnmektedir.
ABD, Asya'ya dönerken Rusya'nın yüzyıllardır orada olmasına aldırmıyor.
Ukrayna krizinde Rusya, ABD ve AB'nin ekonomik ilişkilerini sınırlaması,
Japonya'nın stratejik bağ kurma fikrinden vazgeçmesiyle karşı karşıyadır.
Rusya'nın geniş Avrupa inşa etme ya da Japonya ile stratejik ortaklık kurma umutları kırılmıştır...
*
Petrolün ucuzlatılmasıyla Ruble'nin değer kaybetmesi Rusya'da enflasyona ve uzun vadeli resesyona yol açmasına ne demeli?
Bir taraftan da Baltık Denizi ile Karadeniz arasındaki potansiyel çatışma alanında, 'Rusya'nın saldırganlığına' karşı koymak için yeni bir strateji oluşturuluyor ve NATO askeri varlığını Doğu Avrupalı ülkelere konuşlandırıyor!
*
Ama kaşla göz arasında Rusya'nın Suriye'ye gelmesiyle birlikte Filistin sorununun çözüme kavuşturulamadığı müddetçe Ortadoğu'daki hiçbir sorunun üstesinden gelinemeyeceği anlaşılıyor.
Üstelik IŞİD bütün bir bölgenin çehresini değiştirirken İsrail-Filistin sorunu geri plana itilmiş,
IŞİD'in Suriye ve Irak'a hâkim olmaya kalkışması ve hilafet kurma hevesine kapılması,
I. Dünya Savaşı galiplerinin dikte ettirdiği Ortadoğu düzenini alt üst etmiş, istikrarsızlığın merkez üssü Ortadoğu'ya kaymıştır.
*
Haydi...İslamcılığın doğal sonucu terör Ortadoğu'dan Bangladeş'e Mali'ye kadar ülkeleri ve kıtaları titretiyor.
Asya'dan Afrika'ya kadar uzanan terör kimi zaman El Kaide, bazen Boko Haram, kimi yerde de El Nusra ya da El Şebab adlarıyla kendini gösteriyor.
*
Avrupa'ya da yayılıyor, işte Paris iki kez vurulmuştur.
Avrupa'ya sığınan mültecilerin sayısı artarken Avrupalı kendini inzivaya çekiyor, sınırlar kapatılıyor, Avrupalılar birbirleriyle kavgalı hale geliyor.
Sağcı hareketlerin artması kaygı veriyor ama bu gelişmeye siyasi ve sosyal anlamda nasıl karşılık verileceği bilinmiyor.
Alman Fransız ortaklığı Ukrayna'daki anlaşmazlıkta barışı sağlayamamış ancak dondurmuştur.
Avrupa dış politikasının zaaflarını gözler önüne serilmiş, Avrupa'nın kendine güvenemediği, daha fazlasına cesaret edemediği anlaşılmıştır.
*
Endişe ve ürkeklik hüküm sürerken iki büyük nükleer güçten biri Rusya'nın,
Baltık Denizi ile Karadeniz arasındaki bölgeden Orta Doğu'da "Suriye İç Savaşına Siyasi Çözüm" başlığında manevra alanını genişletmesi;
ABD ile arasında savaş ile siyaset, asker ile sivil, barış ile çatışma, cephe ile emniyetli bölge, dost ile düşman kavramları arasındaki hatların belirsizleşmesine yol açmıştır.
*
Rusya yaptırımlara rağmen dünya siyaset sahnesine geri dönmüştür.
Putin'in güç politikası ülkesine itibarını iade ettirirken, ABD kendi kabuğuna çekilmiş bir görüntü veriyor.
Yine de insan, ABD de başlayan başkanlık kampanyasının, görevden ayrılmak için gün sayan Obama'yı bilerek bir sessizliğe büründürdüğünü düşünmeden edemiyor.
*
Çünkü, BM denetiminde Şam ile muhalefet arasında ateşkes ilan edileceği 1 Ocak 2016' ya girilmiştir.
BM'in Suriye'nin farklı bölgelerinde uygulanabilecek üç olası ateşkes taslağından bahsediliyor.
Birincisi; Terörist olarak nitelendirilen grupları dışlayan bir ateşkes,
İkincisi; Temel prensipleri benimseyen her gruba açık bir ateşkes,
Üçüncüsü; Belirli silahların kullanımını yasaklayarak şiddeti azaltacak sınırlı bir ateşkestir.
*
Ancak bu üç modelde de Suriye ve muhalifleri arasında derin anlaşmazlıklar bulunuyor.
Doğrusu Suriye'ye gelen Rusya koalisyonu ortakların amaçlarına ulaşmasını engellemek üzere ABD ve Suriye Dostları'nın yeni stratejiler geliştirildiğine ilişkin kanaatler de yoğundur. .
*
Yine 1 Ocak 2016'da Rusya'da Devlet Başkanı V.Putin tarafından imzalanan yeni Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi yürürlüğe giriyor.
Buna göre, Ukrayna'da olduğu gibi Batı destekli iktidar değişiklikleri ulusal çıkarlar açısından tehdit olarak tanımlanıyor..
Gürcistan örneğinden hareketle yurtdışından organize edilen renkli devrimlerin istikrarsızlaştırma potansiyeli içerdiğine dikkat çekiliyor.
Batı, meşru siyasi yönetimlerin devrilmemesi konusunda uyarılıyor.
İzlenen çifte standart politikasının sonucunda IŞİD gibi terör örgütlerinin ortaya çıkabildiğine dikkat çekiliyor.
Suriye bir Ulusal Güvenlik sorunu haline getirilmiştir.
*
NATO, ABD ve AB ile işbirliğine sıcak bakılıyor ama böyle bir ortaklığın eşit seviyede olması öngörülüyor.
Bu noktada Rusya'nın dünya çapında lider güç olma iddiasını sürdüreceği kaydediliyor.
*
Rusya'nın 2010 askeri doktrininde hangi durumlarda nükleer silah kullanabileceği açık bir şekilde belli şartlara bağlıyken,
Şimdi Rusya kendine konvansiyonel silahlar kullanılsa bile devletin varlığını tehdit eden bir saldırı durumunda nükleer silah kullanabileceğini söylüyor.
Bu Rusya'nın ABD ve Avrupa'ya karşı etkin bir uyarı mekanizması anlamına geliyor.
*
Uyarı mekanizması önünde en büyük tehlike;
Suriye hükümeti ile siyasi görüşmelerde bulunacak muhalif grupların belirleneceği ateşkes sürecinde,
İşlenen suçların savaş hukukunun gelişmesi doğrultusunda kategorize edilebilmesi için kimin terörist kimin muhalif olduğunun bilinmesi aşamasıdır.
*
Bu noktada Recep Tayyip Erdoğan'ın nükleer bir savaşın sınırlarını zorlayabileceğinden bahsediliyor.
Geleceği 2016 ile birlikte daha zorlu yıllar bekliyor...
4.1.2016
Ahmet Kılıçaslan AYTAR
ahmetkilicaslanaytar@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder