KIBRIS,
KIBRIS, KIBRIS
ABD
Başkanı B.Obama, geçen hafta Atina'dan Trump'ın seçilmesine büyük ölçüde tepki
gösteren Avrupalı temsilcilere seslendi.
Sovyet
sonrası dönemde ABD'nin küresel hegemonyası ve AB ittifakı eliyle sağlanmış
siyasi yapının süreceğinin güvencesini verdi.
Yunanistan
Başbakanı A.Çipras, Başkan Obama'ya Kıbrıs meselesinin çözümünün Avrupa ve
bölge için özel bir anlam içerdiğini,
Kıbrıs
müzakerelerinde bir dönüm noktasında bulunduklarını, adil bir sonuca ulaşmak
için kararlılık ve cesur adımlar gerektiğini söyledi.
Obama,
"Kıbrıs'ta ABD'nin yardımı,Yunanistan ve Türkiye'nin ortak çabasıyla çözüm
bulunacaktır" dedi...
*
Bu
sırada, KKTC Başbakanı H.Özgürgün, Güney Kıbrıs'ta Kıbrıslı Türklerle eşit bir
ortaklık temelinde antlaşma niyetinin bulunup bulunmadığı konusunda şüpheleri
bulunduğunu,
Demokrat
Parti Genel Başkanı S.Denktaş ise çözüme yönelik Güney Kıbrıs'taki samimiyetsizliğin,
iyi niyet yoksunluğunun devam ettiğini, Kıbrıs Türk halkının uluslararası
kamuoyu tarafından Rum tarafının insafına terk edilmiş bir halk olduğunu
açıklamaktaydılar ki;
*
BM
gözetiminde İsviçre'nin Mont Pelerin kasabasında Kıbrıs Özel Temsilcisi E.B.
Eide ile KKTC lideri M. Akıncı ve Güney Kıbrıs lideri N.Anastasiadis'in
katıldığı müzakerelerde,
Somut
bir adım atılamadığı ve sürecin tıkanma noktasına geldiği bildirildi...
Üstelik
Güney Kıbrıs ve Yunanistan tarafı müzakerelerde son aşamaya geçilmesi için
Türkiye, Yunanistan ve İngiltere'den oluşan garantör ülkelerin de katılacağı
5'li konferansa ilişkin net bir tavır da koymadı.
Bunun
en önemli nedeni Kıbrıs Rum Kesimi'nden daha çok Yunanistan'ın "Garantiler
ve Güvenceler" konusunun tamamen ortadan kalkması konusundaki ısrarıydı...
*
Türkiye
"Garantiler ve Güvenceler " konusunda Cumhurbaşkanı
R.T.Erdoğan'ın;
Türk
dış politikasında "Yurtta Barış, Dünyada Barış" ilkesini,
"Lozan
tartışılmaz bir metin değildir, kutsal bir metin asla değildir. Elbette daha
iyisine ulaşmanın çabası içerisinde olacağız "pragmatizmiyle değiştirdiği
ve ilkeleri asla kabul edilemez bir "Al-Ver" konusu haline
getirdiği,
KKTC
Cumhurbaşkanı M.Akıncı'da bu noktadan hareketle,
"Kimse
1960'daki şartların aynen geçerli olduğunu söylemiyor. Eskiden noktası virgülü
değişmez deniyordu, bu çağda bunu diyemezsiniz.
Haklarınızı
gözetip endişelerinizi giderecek yeni formüller, yeni düşünceler üretmelisiniz.
Garantiler
ve Güvenceler konusunda aylardır konuştuğumuz ve TC yetkililerinin ağzında
şekillenen, onların da öngördüğü bir iki husus var" dediği noktada
bulunuluyor.
*
Nitekim
M.Akıncı, garantörlük sistemi yerine garantör ülkeler Türkiye, Yunanistan ve
İngiltere'den oluşan çok uluslu bir güç oluşturulması planını teklif etmiştir.
N.Anastasiadis
ise Ada'da konuşlanacak askerlerin Türkiye veya Yunanistan'dan değil üçüncü
ülkelerden olmasını öneriyor...
*
1960
Ankara Anlaşması'yla Türkiye, Kıbrıs, İngiltere ve Yunanistan garantör sıfatı
taşıyor...
Garanti
Anlaşması'nda 1.madde; "Kıbrıs Cumhuriyeti herhangi bir devletle tamamen
veya kısmen herhangi bir siyasi veya iktisadi birliğe katılmamayı taahhüt eder.
Bu
itibarla herhangi bir diğer devletle birleşmeyi veya adanın taksimini doğrudan
doğruya veya dolaylı olarak teşvik edecek her nevi hareketi yasak ilan
eder" biçimindedir.
Buna
rağmen Rum Temsilciler Meclisi'nin, Şubat 2010'da tüm dünyada tanınmayı
sağlamaya yönelik aldığı,"Avrupa Birliği'ne üye bir devlet olan Birleşik
Kıbrıs Cumhuriyeti'nde garantiler ve garantörler düşünülemez" kararı;
Güney
Kıbrıs Rum Kesimi'nin AB ve BM üyesi bir ülke olmasına yol açmıştır...
Doğrusu,
Rumlar geçmişte bunun gibi bir çok konuda Garanti Anlaşması'nı delmekte
deneyimli ve mahirdir...
*
Bu
noktadan hareketle süren müzakerelerde taraflar arasındaki sorun;1960 Ankara
Anlaşmasına rağmen 1963 Akritas Planının uygulanması ısrarından doğmaktadır.
Ankara
Anlaşması Kıbrıs'ta " Türklerin" siyasi eşitliğini: İdareye etkin
katılımını: Aynı toplumsal statülerle hak ve özgürlükleri: Lozan Anlaşması
çerçevesinde Türk-Yunan dengesini: Yunanlı olduğunu iddia eden Rumlarla Türkler
arasında 1960 Kıbrıs Ortaklık Devletini garantiliyor.
1963
Akritas Planı ise "Kıbrıs Halkı" anlayışına dayanıyor ve Rumların
Türkleri zayıflatarak Kıbrıs'ın Yunanistan'a birleştirilmesinin yolunu
açıyor...
*
Bu
yüzden 1968'den beri süren müzakerelerde ortak devlet, toprak, mülkiyet hakları
ve askeri düzenlemelerle ilgili uzlaşmalar sağlanamıyor.
Rumlar,
BM ve AB'de Kıbrıs'ın yasal hükümeti ve temsilcisi olduklarını kabul
ettirirken;
Türkler
azınlık konumuna itilmiş, üstelik 2004'
te Kıbrıs adına Kıbrıs Rum Yönetimi AB'ye katılmıştır.
O
nedenle, Rum Yönetimi Kıbrıs Cumhuriyetini kendilerinin temsil ettiği iddiasındadır...
Yunanistan
Başbakanı A.Çipras' da Kıbrıs sorununda çözümün herkesin kendisini güvende
hissedeceği bir formülde olmasını gerektiğinden yanadır.
"Kıbrıs'ta
garantilere ve garantörlere gerek yok, bunlar artık çağdışıdır " tavrını
sürdürüyor...
İngiltere
de Kıbrıs'ta bir anlaşma durumunda adadaki garantörlük haklarından vazgeçmeye
hazır olduğunu açıklamıştır...
*
Türkiye'nin
Kıbrıs üzerine tarihsel hakları bir yana,
Bugün
Kıbrıs, NATO'nun geleceğini belirleyen Stratejik Konsept Belgesinde önemli bir
stratejik merkezdir.
Doğu
Akdeniz doğalgaz rezervlerinin Avrupa'ya transferinde merkez rolü oynuyor.
*
Bu
çerçevede Cumhurbaşkanı M. Akıncı'nın teklif ettiği;
"Garantör
ülkeler Türkiye, Yunanistan ve İngiltere'den oluşan çok uluslu bir güç oluşturulması
planı";
1-Ankara
Anlaşmasıyla kazanılan Kıbrıs'ta Türklerin siyasi eşitliğinden idareye
etkin katılımından ve aynı toplumsal statülerle hak ve özgürlüklerinden feragat
etmesi,
2-
Lozan Anlaşması çerçevesinde Türk-Yunan dengesinin bozulması,
3-
Yunanlı olduğunu iddia eden Rumlarla Türkler arasında 1960 Kıbrıs Ortaklık
Devletinin garantilenmesi:Mülkiyet: Toprak gibi konularda zarara uğranması,
4-
Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin AB'ye "Kıbrıs Adası " olarak girmesi
hâlâ tartışmalı bir konu iken,Türkiye'nin "Kıbrıs'ın karasularındaki ve
münhasır ekonomik bölgesindeki egemenlik haklarından" vazgeçmesi anlamına
geliyor.
*
Bu
nedenle iki ülke bölgesel gerçeklik ve konjönktür çerçevesinde Kıbrıs sorununun
çözümü yolunda,
Mayıs
2015'te yeniden başlayan toplumlararası müzakerelerde,
Gelinen
noktada mültecilerin mülkiyet haklarını oluşturan mallarının iadesi: Verilecek
başka bir konuta taşınmak: Tazminat konularında ciddi ayrılıklar bulunuyor.
Kıbrıs'ta
ne Rum, ne de Türk tarafı finansal bakımdan tazminatların altından
kalkamayacağı için gözler ABD ve AB gibi dış aktörlere çevrilidir.
*
Rumlar
siyasi mülkiyet konusunu ise "Türkiye'nin Kıbrıs'ta İşgalci" olduğu
noktasına taşımıştır.
Türkiye'nin
Ada'daki 40 bin askerini geri çekmesi:Türkiye'den gelip adaya yerleşenlerin
geri dönmesi ve Toprak değişikliklerinin yapılabilmesinde,
Türkiye'ye
daha fazla baskı yapılması için de garantörlük konusunu uluslararası alanda
askıya aldırma çabasındadır.
*
Bu
bağlamda müzakerelerin tıkanmasında "toprak
değişiklikleri-harita" konusu bir diğer sorundur.
Türk
tarafı "Omorfo'yu yani Güzelyurt'u";
Federal
bir yapıyla yönetilen Belçika'da başkent Brüksel'in statüsünün benzerinin
Güzelyurt'a verilmesi ve her iki halkın da böylelikle kendi kentlerinde
yaşayabilecekleri noktasında tamamen müzakere dışında tutuyor.
Rum
tarafı ise "Güzelyurt Rum idaresine verilmeden Kıbrıs sorununun
çözülemeyeceği" görüşüyle, KKTC devletinin bölgeyi "Türkleştirmeye
çalışamayacağını" savunuyor.
Kıbrıs
Rum tarafı en az 100 bin Kıbrıslı Rumun Kıbrıs Rum idaresi altında geri
dönmesinde ısrar ediyor ve "bunda uzlaşılmazsa, çözüm söz konusu
olmaz" noktasında bulunuyor...
*
Toprak-Harita
konusunda şu ana kadar yapılan görüşmelerde,
M.Akıncı,
iki oluşturucu eyaletin sınırlarının düz olmasından yanadır.
Karpaz'da
Federal Hükümet idaresi altında kanton oluşturulması ihtimaliyle ilgili Rum
önerisini reddetmiyor ama daha sonra incelensin diyor...
Anastaiadis'in
bu öneriye yanıtı,"Annan planının Güzelyurt açısından tahrif edilmemesi ve
aynı zamanda sadece boş tarlaların değil meskun bölgelerin de Kıbrıs Rum
idaresi altına verilmesi"dir.
*
Bu
noktada KKTC'den, "Müzakerelerin zeminini AB ilke ve değerleri
belirlemelidir. Kıbrıs Cumhuriyeti AB'ye bütün olarak katıldı, müktesebatın
Kuzey kesimde uygulaması ertelendi.
10.
protokole göre, Anayasa tasfiye edilerek değil ama değiştirilerek, işgal
altındaki bölgelerin Kıbrıs Cumhuriyeti çerçevesine entegrasyonu söz konusu
olmalıdır" ilkesine riayet etmesi,
KKTC'nin
bu çerçevede"Kıbrıs Cumhuriyeti'ne entegrasyonunun hukuki ve siyasi
yönlerini, dönüşümü, devamı ve müteakip devletler sorununu açıkça ortaya
koyması gerektiği" beklentisi ileri sürülüyor...
*
"Entegrasyon
ifadesi"yle AB tarafından kabul edilen " Moldova emsaline"
işaret ediliyor.
Moldova,
17 Eylül 2006'da Rusya'ya bağlanmak için referandum yapan ancak katılımı
gerçekleştirmeyen ayrılıkçı Transdinyester için Entegrasyon Bakanlığı kurmuştu.
AB'de
üyesi olmadığı için Transdinyester ile arasında ticari alış veriş yapılmasına
izin vermeyen Moldova'nın bu bakanlığı ile görüşmeyi kabul etmişti...
Yani
KKTC'den Türkiye'yi bypass etmesi,
Ya
da Türkiye'nin Kıbrıs Cumhuriyeti'nin dönüşümü ve devamının garantisi
için KKTC'yi tanıması isteniyor.
*
Şimdi
Yunanistan Başbakanı A.Çipras'ın "Kıbrıs müzakerelerinde Türk tarafının
büyük önem verdiği 5'li konferans tarihinin kesinleşmemesi durumunda adada
varılan ve BM tarafından liderlere yazılı olarak iletilen mutabakat bozulacak
ve süreç ilerleyemeyecek"dediği,
Ama
gayri resmi söylemlere göre 4 Aralık'ta Yunanistan Başbakanı A.Çipras'ın
Ankara'ya gelmesi ve Erdoğan'la gündemi " Kıbrıs'ta Al-Ver" olan bir
görüşme yapması bekleniyor...
25.11.2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder