Jeopolitikçi
ve Stratejist
ntarakci@gmail.com
Giriş
İran’ın
6 ülke ile yaptığı nükleer görüşmeler anlaşma ile sonuçlandı. İran tarafı her
iki tarafında kazandığını (Win-Win) açıkladı. Ancak mutabakat sağlanan
hususlara bakıldığında İran’ın daha fazla taviz verdiği söylenebilir. Bir başka
bakış açısıyla İran’daki dinci yüksek otoritenin küresel finans kapital
sistemin gücüne boyun eğdiği değerlendirmesi de yapılabilir. İran’ın bu
kararında, yüksek eğitimli bir toplum yapısına sahip İran halkının yaptırımlar
karşısında kısıtlanan yaşam standartlarının toplumsal yapıyı olumsuz yönde
etkileyeceği endişesi etkin olmuşa benziyor. İran halkının sokaklarda anlaşmayı
kutlaması, rejimin endişelerinin doğru olduğunu gösterdi. Anlaşma Uluslararası
Atom (IAEA) Enerjisi Kurumunun vereceği ön rapor sonrasında 30 Haziran 2015’de
yürürlüğe girecek.
İran’ın
Tavizleri ve Kazanımları
Anlaşmanın
ana konularına kısaca bir göz atalım; İran 15 yıl içinde 5 ton yerine en fazla 300
kg zenginleştirilmiş uranyum stoku yapabilecek. Bu durumda İran’ın nükleer
silah yapabilme ara zamanı 10 yıl süre ile 2-3 aydan bir yıla çıkarılmış oldu.
Fordo’da dağın içinde bulunan ve hava saldırılarına karşı korunmalı
zenginleştirme ünitesinde 15 yıl süre ile zenginleştirme yapmayacak. Bu tesis
nükleer fizik ve teknoloji araştırma merkezine dönüştürülecek. Fordo’daki bin
adet zenginleştirme makinesi sadece tıbbi ve endüstriyel amaçlı izotoplar
üretecek. IAEA eski ve yeni zenginleştirme sürecini yakın takibe alacak. İran
ayrıca geçmişte şüpheli durumdaki tesislerini ve depolarını da denetime açacak.
İran yeni inşa ettiği Arak nükleer reaktörünü de sadece enerji için plütonyum
üretecek şekilde yeniden düzenleyecek. Ayrıca yakıt için stokladığı plütonyum
ve diğer yan maddeleri de teslim edecek.
IAEA’nın raporundan sonra ABD ve AB’nin İran’a uyguladığı yaptırımlar
askıya alınacak. Ancak herhangi bir aksine uygulama halinde yaptırımlar derhal
devreye sokulacak. Geçmişte İran’a karşı nükleer çalışmalar ile ilgili alınmış
BM Güvenlik Konseyi kararları kaldırılacak. [1]
Anlaşmaya
Reaksiyonlar
Başkan
Obama anlaşmanın başarılı olduğunu açıklarken, İsrail ve Cumhuriyetçiler anlaşmaya
karşı çıkıyorlar. Cumhuriyetçilerin genel olarak Amerika’daki İsrail lobisinin
etkisinde hareket ettiği dikkate alındığında buna karşı çıkmaları doğal olarak
kabul edilebilir. İsrail’e gelince, İran’la doğal sınırı olmayan bu ülkenin
hala neden İran’dan korktuğunu anlamak oldukça zor görünüyor. İran’da 1979’da
rejimin oturması için yaratılan fanatik İsrail ve ABD karşıtlığından artık söz
etmek mümkün değil. Bence İsrail’in ciddi anlamda korkması gereken esas husus
Ortadoğu’nun ve sınır komşularında devam eden istikrarsızlıktır. 2016’da Doğu
Akdeniz’deki doğal gazı dünya piyasalarına sunmayı planlayan İsrail bunu nasıl
yapacaktır? İran’la ABD ve AB’nin yaptığı bu anlaşma aslında İsrail için bir
fırsattır. Filistin meselesi de bu yumuşak yaklaşım içinde kolayca çözülebilir.
Aksi takdirde İran da İsrail’in sahip olduğu ve uluslararası denetimden
kaçırdığı nükleer silahları gündeme getirebilir. O zaman Ortadoğu’daki nükleer
dengeye bir göz atalım
Ortadoğu’da
Nükleer Denge
Dünya
tarihinde atom bombası bir kere kullanılmıştır. Ancak bombanın fiziki ve insani tahribatının askeri ve politik alanda yarattığı sonuçlar dünya savaşını
bitirmiştir. Özetle, yüksek teknoloji ürünü bir bomba, net bir siyasi sonucun alınmasını
sağlamıştır. Atom bombasına sahip tek ve ilk Müslüman ülke ise Pakistan’dır.
Sovyet yanlısı Hindistan’ı dengelemek maksadıyla, Soğuk Savaş döneminde Batı blokunda
yer alan Pakistan’ın nükleer bombaya sahip olmasına göz yumulmuş ve hatta yardım
edilmiştir. Şimdi ikinci bir Müslüman ülke nükleer güce sahip olmaya çalışmaktadır. Bu ülke
İran’dır. İran’ın son 10 yıldan bu yana devam eden ciddi anlamdaki nükleer enerji çalışmaları
başta ABD olmak üzere, NATO ve müzahir ülkeleri korkutmaktadır. Çünkü bu çalışmaların
atom bombasına dönüşebileceği düşünülmektedir. Bu gerçek bir korku mudur, yoksa
böyle bir algı mı yaratılmak istenilmektedir? Ancak aynı şekilde 1974’den bu yana nükleer
silaha sahip olan ve Ortadoğu’da bu alanda tekel konumundaki İsrail’den ise bahsedilmemektedir.
İsrail’in
Nükleer Programı
Ben
Gurion 1952’de, yani bağımsızlığın kazanılmasından sadece dört yıl sonra,
İsrail Atom Enerjisi Komisyonunu kurdu. Ve Fransa ile anlaşarak bir kaç yıl
sonra gizlice Dimona nükleer reaktörünü inşa etti. Eski başbakanlardan Shimon Peres bu anlaşmanın mimarlarındandı. 1960’da kuruluşundan 12 yıl sonra ABD istihbaratı, nükleer
silaha sahip olmasının İsrail’e açıkça daha büyük ölçüde güvenlik, kendine güven ve daha
sağlam bir duruş sağlayacağını değerlendirdi. Buna rağmen John F. Kennedy, İsrail’i bomba
yapmaktan vazgeçmesi için ikna etmeye çalıştı. Ancak başarılı olamadı. Bunun
üzerine program hızlandırıldı. 1974’e gelindiğinde ABD istihbaratı, İsrail’in az sayıda nükleer
silaha sahip olduğuna inanıyordu. 1986’da Dimona nükleer reaktöründe çalışan Mordechai
Vanunu adlı bir işçi, Londra Sunday Times gazetesine Dimona’nın bir bomba fabrikası
olduğunu söyledi. Akabinde Mossad tarafından kaçırıldı ve İsrail’de hapse atıldı. Vanunu’ya göre
reaktörde 100-200 arasında bomba yapacak kadar plütonyum üretilmişti. Bugün
İsrail’in 80-100
arasında nükleer bombaya sahip olduğu tahmin edilmektedir. Bunlar uçaklarla havadan veya Jericho adlı İsrail yapımı çok kademeli balistik füzelerle atılabilir.[2]
arasında nükleer bombaya sahip olduğu tahmin edilmektedir. Bunlar uçaklarla havadan veya Jericho adlı İsrail yapımı çok kademeli balistik füzelerle atılabilir.[2]
İran’ın
Nükleer Programı
İran’ın
nükleer programı, Soğuk Savaş döneminde Batı yanında yer alması nedeniyle 1950’lerde başlatıldı. Projenin adı Barış İçin Atom Programı idi. Programın
başlangıcı 1953’te CIA destekli bir darbe ile demokratik olarak seçilmiş başbakan Muhammed Musaddak’ın görevden alınıp, iktidara Şah Muhammed Rıza Pehlevi'nin
getirilmesinin hemen sonrasına rastlar. ABD, SSCB'ye karşı nükleer güç kuşağı kurmak istedi. Bu
girişime İran, Türkiye ve Pakistan da ortak edilmek istendi. Bu çerçevede 1967’de İran Atom
Enerjisi Kurumu (İAEK) tarafından yönetilen Tahran Nükleer Araştırma Merkezi
(TNAM) kuruldu.
TNAM, ABD tarafından sağlanan, 5-megawatlık nükleer araştırma reaktörü ile çalışmalara başladı ve yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum yakıtı sağlandı.[3] İran 1968’te Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması’nı (NPT) imzaladı ve 1970’te onayladı. Takiben İran Atom Ajansı kuruldu. Bu düzenlemelerden sonra, Şah, ABD’nin yardımıyla 2000 yılına kadar 23 nükleer güçle çalışan elektrik üretim merkezi yapılmasını öngören planları onayladı. Böylece, Avrupa ve Amerikan firmaları bu programa ortak olmak için birbirleriyle yarışmaya başladı. 1979’da İran’da Amerikan karşıtı ve İslam’ı şeriatı esas alan bir politik yapının işbaşına geçmesi, nükleer projeleri Batı açısından riskli bir konuma getirdi.
TNAM, ABD tarafından sağlanan, 5-megawatlık nükleer araştırma reaktörü ile çalışmalara başladı ve yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum yakıtı sağlandı.[3] İran 1968’te Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması’nı (NPT) imzaladı ve 1970’te onayladı. Takiben İran Atom Ajansı kuruldu. Bu düzenlemelerden sonra, Şah, ABD’nin yardımıyla 2000 yılına kadar 23 nükleer güçle çalışan elektrik üretim merkezi yapılmasını öngören planları onayladı. Böylece, Avrupa ve Amerikan firmaları bu programa ortak olmak için birbirleriyle yarışmaya başladı. 1979’da İran’da Amerikan karşıtı ve İslam’ı şeriatı esas alan bir politik yapının işbaşına geçmesi, nükleer projeleri Batı açısından riskli bir konuma getirdi.
Nükleer
Güç ve Bölgesel Savaş Olasılığı
İsrail
hiç bir zaman nükleer silah devleti olduğunu açıkça bildirmedi. Aynı zamanda
Nükleer Silahların Tedariki Antlaşmasını da (NPT) imzalamadı. Mısır’ın başını çektiği
Arap ülkeleri zaman zaman İsrail’den Antlaşmayı imzalamasını talep ettiler. Ancak
bir sonuç alamadılar. Çünkü ABD ve Batı bu konuda sessiz kalmayı tercih etti. Arap ülkeleri 2009 yılında BM’ye bağlı
Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nda (UAEK) İsrail’in NPT anlaşmasını
imzalayarak nükleer tesislerini uluslararası denetime açması için karar
çıkartmışlardı. Ayrıca, Mayıs 2010’da yapılan NPT toplantısında ABD dâhil 189
ülkenin onayı ile Ortadoğu’nun nükleer silahlardan arındırılmış bölge ilan
edilmesi kararı kabul edilmiş ve 2012’de İsrail’in NPT’yi imzalayıp denetime
açması istenmişti.[4] 2012 de geçeli 3
yıl oldu. İsrail hala UAEK ile işbirliğine yanaşmamaktadır. İsrail’in atom bombalarına gelince; Batı
ülkeleri sessiz kalmaya devam ederken, en etkili karşı çıkış Türkiye’den
gelmiştir. Başbakan Erdoğan; Ben şu an İsrail’i bölgesi, çevresi için tehdit
olarak görüyorum. Çünkü atom bombası var dedi. BM’nin bugüne kadar İsrail’e
yönelik aldığı 89 yaptırım kararı bulunduğunu hatırlatan Erdoğan: Peki bununla
ilgili İsrail’e yaptırım veya baskı uygulaması yapılmış mıdır? Hayır,
yapılmamıştır. Bu konuda bir çaba var mı? Yok, ama İran’la, Sudan’la ilgili
var, diğer bazı ülkelerle ilgili var, orada var orada yok İşte size ikicilik
yaklaşımla dünya barışına hizmet edemezsiniz ve BM üzerine düşen görevi yerine
getirmemiş olur. Uluslararası toplum, İsrail’e sen hukukun üzerinde değilsin
demelidir.[5]
Sonuç
Nükleer
anlaşma en azından 15 yıl süre İran’ı İsrail ve bölge için nükleer bir tehdit
olmaktan çıkarmıştır. Şimdi mücadele konvansiyonel silahlarla devam edecektir.
Suriye ve Irak’taki İŞİD’den sonra, Yemen’de açılan yeni cephede El Kaide ve
Husiler var. Batı’nın Askeri Endüstriyel Sistemi ile Finans Kapital Sistem el
ele vererek Arapları birbirleri ile savaştırmaktadır. Böylece bir yandan yeni
silah pazarı yaratılırken, savaş sonrası alt yapının onarılması ve inşa
edilmesi için de devrede olacaklardır. Arap Monarşilerinin artık halkları ve
İran’la barışmalarının zamanı gelmiştir. (Nisan 2015)
[1] George Jahn, A Glance at Commitments Under Preliminary Iran Nuke
Deal, AP. http://abcnews.go.com/Politics/wireStory/glance-commitments-preliminary-iran-nuke-deal-
[2]
http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0srail'in_n%C3%BCkleer_silahlar%C4%B1
[3]
http://www.nnsa.doe.gov/na-20/frrsnf.shtml
[4]
Ceyda Karan, Radikal Gazetesi 20 Eylül 2010
[5]
Cumhuriyet Gazetesi 6 Ekim 2011 s. 12
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder