Almanya'da Mülteciler: 'Mesele İnsanlık Olsun'
(03 Ekim 2015, 10:09)
Federal Hükümetin Başbakan yardımcısı Alman Sosyal Demokrat
Parti (SPD) Genel Başkanı Sigmar Gabriel‘in açıklamasına bakılırsa, 2015
yılının sonuna kadar Federal Almanya Cumhuriyetine (FAC) bir milyon mülteci
gelmiş olacak.
FAC‘ ne gelmek isteyen mültecilerin sayıları arttıkça, 'artık bizim de bir
kapasitemiz var ve ülkemize gelmek isteyen herkesi kabul etmede zorlanıyoruz‘ türü
serzeniş sesleri de toplumun tüm kesimlerinde yükselmeye başladı.
FAC Şanşölyesi sayın Dr. Merkel‘in Macaristan sınırına dayanan onbinlerce mülteciyi orada kayıt altına alınmadan ülkesine kabulü yönünde 'bu işin altından kalkabiliriz‘ demecinin ardından, FAC’ne gelmek isteyen mültecilerin sayısında hızlı artış yaşanıyor. Ve gelinen aşamada Federal Hükümetin İçişleri Bakanı sayın De Maizière’in ‚ 'bu işin altından artık kalkılamayacağı‘ açıklaması, başta SPD olmak üzere toplumun geniş bir kesimi tarafından 'anlayışla‘ karşılanıyor.
FAC Şanşölyesi sayın Dr. Merkel‘in Macaristan sınırına dayanan onbinlerce mülteciyi orada kayıt altına alınmadan ülkesine kabulü yönünde 'bu işin altından kalkabiliriz‘ demecinin ardından, FAC’ne gelmek isteyen mültecilerin sayısında hızlı artış yaşanıyor. Ve gelinen aşamada Federal Hükümetin İçişleri Bakanı sayın De Maizière’in ‚ 'bu işin altından artık kalkılamayacağı‘ açıklaması, başta SPD olmak üzere toplumun geniş bir kesimi tarafından 'anlayışla‘ karşılanıyor.
Alman kamuoyu, Temmuz ve Ağustos aylarına nazaran şu sıralar
her geçen gün sayıları artarak gelen mülteci akınından epeyce rahatsız olmaya
başladı. Bu rahatsızlığın temelinde yatan etkenlerin başında ise, gelen
mültecilerin tamamına yakınının bir ‚İslam ülkesinden‘, yani nüfusunun büyük
bölümü Müslüman olan ülkelerden geliyor olmasıdır.
FAC’ne akın eden mültecilerin büyük bir kısmını şimdilik Suriye ve Balkan ükelerinden gelenler oluşturmaktadır.
2015 yılının ilk yarısında FAC’ne mülteci olarak gelenlerin ülkelere göre dağılımı şöyledir:
Suriye: % 20,3, Kosova: % 17,9 %, Arnavutluk: % 13,6 %, Sırbistan: % 6,3 %, Irak: % 5,2 %, Afganistan: % 5,0%, Makedonya: % 2,6 %, Eritre: % 2,2 %, Nijerya: % 1,8 % vePakistan: % 1,7%. (http://www.heute.de/fluechtlingsschelte-vom-innenminister-de-maiziere-und-sein-spagat-40379846.html)
FAC’ne akın eden mültecilerin büyük bir kısmını şimdilik Suriye ve Balkan ükelerinden gelenler oluşturmaktadır.
2015 yılının ilk yarısında FAC’ne mülteci olarak gelenlerin ülkelere göre dağılımı şöyledir:
Suriye: % 20,3, Kosova: % 17,9 %, Arnavutluk: % 13,6 %, Sırbistan: % 6,3 %, Irak: % 5,2 %, Afganistan: % 5,0%, Makedonya: % 2,6 %, Eritre: % 2,2 %, Nijerya: % 1,8 % vePakistan: % 1,7%. (http://www.heute.de/fluechtlingsschelte-vom-innenminister-de-maiziere-und-sein-spagat-40379846.html)
Bu verilere bakınca, FAC’nin siyasi, toplumsal, inançsal,
kültürel ve ekonomik bünyesine çok yabancı olan mültecilerin doğal olarak
beraberinde getirdikleri kendi inançları, toplumsal, siyasal ve kültürel
gelenek ve görenekleri Alman toplumu tarafından kolaylıkla kabul görmemektedir.
Aile bireyleri arasındaki rol ve değer yargılarından,
toplumdaki iş bölümüne varıncaya kadar hayatın her alanında birbirlerinden bu
kadar farklı olan bireylerin bir arada iç barışı, kültürel ve sosyal yaşamı
zedelemeden yaşamalarını bir zenginlik olarak görmek, gelişmiş demokrasilerin
ve toplumunların ortak özelliği olmasına rağmen, yine de tarafların zamana
ihtiyaçları olduğu açıktır.
Aceleci davranan kesimlerin seslerini bir hayli yükseltmeleri, Alman kamuoyunda mültecilerin, özellikle de ait oldukları dinsel inançlarının Alman toplumuna uyum'da büyük bir engel teşkil edeceği korkusu ve endişesinin yayılmasında önemli etkenlerden biridir.
Bu endişenin, yani mültecilerin ait oldukları dinsel inancı dolaysıyla Alman kültürünün ve toplumunun 'altını zamanla oyarak' yerleşik değerlere sırt dönmeleri ve uyum sağlamada zorlanacakları endişesini kamuoyunun belleğine yerleştirmede epeyce becerikli olan bazı medya gruplarının ve siyasi çevrelerin değirmenine su taşıyan 'dinci ve cinci grupların' etkinlikleri de, delil olarak sunulmaktadır.
Bu 'dinci ve cinci grupların' epeycesi de 'kâr ortaklığı‘ ya da ‘faizsiz kâr payı‘ gibi alavere dalevere çevirerek Almanya‘da yaşayan Müslümanları dolandıran Türkiye kökenli çevrelerden oluşmaktadır. 50 yıldır Almanya‘da yaşadığı, pardon oturduğu halde, torunlarının Alman öğrenciler ile beraber gittikleri okullarda beraber yüzme ve doğum günü partisi düzenleme gibi, ortak sportif ve kültürel etkinliklere katılmasını engellemek için direnen ve kendisine ‚müslümanım‘ diyen yüzbinler var.
Bunu bilen Alman kamuoyunun gözardı edilemeyecek kadar önemli olan bir kısmı, Türkiye‘ye nazaran demokrasisi, insan hakları ve kadın erkek eşitliği gibi evrensel değerleri yaşama ve yaşatmada çok daha gerilerde olan Afganistan, Pakistan, Eritre, Irak ve Suriye gibi ülkelerden gelen müslüman kökenli mültecilerin, Alman toplumuna uyumu için de bir 150 yıla daha ihtiyaç olduğu temasını işlemektedir.
Aceleci davranan kesimlerin seslerini bir hayli yükseltmeleri, Alman kamuoyunda mültecilerin, özellikle de ait oldukları dinsel inançlarının Alman toplumuna uyum'da büyük bir engel teşkil edeceği korkusu ve endişesinin yayılmasında önemli etkenlerden biridir.
Bu endişenin, yani mültecilerin ait oldukları dinsel inancı dolaysıyla Alman kültürünün ve toplumunun 'altını zamanla oyarak' yerleşik değerlere sırt dönmeleri ve uyum sağlamada zorlanacakları endişesini kamuoyunun belleğine yerleştirmede epeyce becerikli olan bazı medya gruplarının ve siyasi çevrelerin değirmenine su taşıyan 'dinci ve cinci grupların' etkinlikleri de, delil olarak sunulmaktadır.
Bu 'dinci ve cinci grupların' epeycesi de 'kâr ortaklığı‘ ya da ‘faizsiz kâr payı‘ gibi alavere dalevere çevirerek Almanya‘da yaşayan Müslümanları dolandıran Türkiye kökenli çevrelerden oluşmaktadır. 50 yıldır Almanya‘da yaşadığı, pardon oturduğu halde, torunlarının Alman öğrenciler ile beraber gittikleri okullarda beraber yüzme ve doğum günü partisi düzenleme gibi, ortak sportif ve kültürel etkinliklere katılmasını engellemek için direnen ve kendisine ‚müslümanım‘ diyen yüzbinler var.
Bunu bilen Alman kamuoyunun gözardı edilemeyecek kadar önemli olan bir kısmı, Türkiye‘ye nazaran demokrasisi, insan hakları ve kadın erkek eşitliği gibi evrensel değerleri yaşama ve yaşatmada çok daha gerilerde olan Afganistan, Pakistan, Eritre, Irak ve Suriye gibi ülkelerden gelen müslüman kökenli mültecilerin, Alman toplumuna uyumu için de bir 150 yıla daha ihtiyaç olduğu temasını işlemektedir.
Öte yandan FAC hükümeti ve işveren çevreleri, mültecilerin
Alman toplumuna uyumunun anahtarı olarak şu olguyu dikkate almaktadır:
FAC’ne gelen mültecilerden iş gücü olarak yararlanabileceği, iyi eğitimli ve kalifiye elemanları diğerlerinden ayırarak bunlara ‚iltica‘ statüsü verip, yerleşik topluma uyum sürecinde değerlendirecektir. Ve böylelikle Alman ekonomisinin ihtiyacı olan 'taze kan' ve iş gücü açığı kapanacak, geride kalan büyük bir çoğunluk ise bir süre sonra geldikleri ülkeye geri iade edilecektir.
Hani sorun insanlık meselesiydi?
FAC’ne gelen mültecilerden iş gücü olarak yararlanabileceği, iyi eğitimli ve kalifiye elemanları diğerlerinden ayırarak bunlara ‚iltica‘ statüsü verip, yerleşik topluma uyum sürecinde değerlendirecektir. Ve böylelikle Alman ekonomisinin ihtiyacı olan 'taze kan' ve iş gücü açığı kapanacak, geride kalan büyük bir çoğunluk ise bir süre sonra geldikleri ülkeye geri iade edilecektir.
Hani sorun insanlık meselesiydi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder