MUSTAFA SOLAK : YENİ ALFABEYLE BİR GECEDE CAHİL Mİ KALDIK ????
![]() |
Mustafa Solak-Tarihçi-araştırmacı-Yazar |
1 Kasım 1928’de yasalaşan yeni alfabeyle
ilgili olarak Prof. Dr. Teoman Duralı, “Harf inkılâbı soykırımdır”[1] demişti.
Kimisi de yeni alfabeyle geçmişten koptuğumuzu, bir gecede cahil kaldığımızı,
kültürel soykırım yapıldığını iddia ediyor.
Başta belirtelim ki kiminin belirttiği
gibi Latin alfabesi değil latin kökenli Yeni Türk Alfabesi kabul edildi.
Anlama
çabası olmadan, peşin yargılamak bilimsel de değildir, vicdani de değildir.
Örneğin Türkler İslamiyeti kabul
ettikten sonra Göktürk ve Uygur alfabeleri yerine neden Arap Alfabesi
kullanıldığını, Arap alfabesiyle geçmişten kopulup kopulmadığını, halkın bir
gecede cahil kalıp kalmadığını, dedelerinin mezar taşını okuyup okuyamadıklarını,
Osmanlıca yüzünden yer altına gömülen Türkçe’nin olup olmadığını
sorgulamazlar.
Çünkü anlama değil yargılama peşindedirler. Aslında temel
dertleri Arap alfabesiyle Müslümanlıktan kopulduğuna işaret etmektir ki, bunu
da kimileri açıkça belirtiyor.
YENİ TÜRK ALFABESİ NEDEN KABUL EDİLDİ?
Biz yine de iyi niyetli olan kafası
karışık yurttaşlarımızın aklındaki sorulara yanıt vermeye çalışalım.
Öncelikle Yeni Türk Alfabesi’nin neden
kabul edildiğini gösterelim.
Yeni alfabe, halkın gündelik hayatta
kullandığı dili yazı dili haline getirme çabasıdır. Arapçada 3’ü ünlü, 25’i
ünsüz olmak üzere 28 harf vardır. Bu kadar az ünlüsü olan bir alfabe, ünlüsü
bol olan Türkçe’nin ses yapısına uygun olmadığından bu harflerin öğrenimi ve
okuryazarlığı güçtü. Aynı sese karşılık gelen birden çok harfin olması,
harflerin altında ve üstünde bulunan işaretler okumayı zorlaştırıyordu.
Dolayısıyla cumhuriyet kurulduğunda, Arapça ya da Farsça kelimelerin yoğun
olduğu ve saray çevresinin kullandığı yapay bir dil olan Osmanlıca, halk arasında
kullanılmıyordu. Halk Türkçe konuşuyordu ama Osmanlıca okuyamıyor yazamıyordu.
Yeni harflerle halkın konuştuğu Türkçe, devlet yazı dili haline geldi. Bu,
halkçılık ilkesinin de bir yansımasıdır.
İkinci amaç da okuryazarlığı,
dolayısıyla eğitimli insanı artırmaktı. 600 yıllık bir devlet yıkılırken de
kadınlar binde dört, erkekler % 7, halk ortalama olarak da % 4 oranında
okuryazarlığa sahipti.
DİL HALKLAŞTI, HALKIN KÜLTÜRÜ ARTTI
Mustafa Kemal Atatürk 1 Kasım 1928'de
TBMM'yi açarken “Büyük Millet Meclisi'nin kararıyla Türk harflerinin kesinlik
ve yasallık kazanması, bu memleketin yükselme uğraşında başlı başına bir geçit
olacaktır” diyerek yeni alfabenin kültürde ilerleme sağlayacağını vurguluyordu.
Halkın % 4’ünün okuryazar olduğu bir
toplum, bilimde, sanatta, edebiyatta ilerleyemez.
Ziya Gökalp “başka payitahtların hepsinde konuşulan dil ile yazılan dil aynı şeydir. Demek ki konuşma diliyle
yazı dilinin farklı olması yalnız İstanbul'a mahsus bir haldir” diyerek
Osmanlı’da, sarayın halktan yabancılaşmasına dikkat çekmişti. Yeni alfabe ile
kültürümüzü unutmadık; aksine kültürümüzle birleştik. Değişen dil değil
yazıydı. Yazı dili halkın dili Türkçe’ye dönüştü. Dolayısıyla devlet halkla
buluştu.
Örneğin yeni alfabeye okuryazarlığı
artan halk, kültürüyle buluştu. Sadece konuşulurken bildiği Yunus Emre’ye ait
şu şiiri, kitap ve dergilerde de öğrenmeye başladı.
“Evvel bahar olmayınca
Kızıl gül açılmaz imiş
Kızıl gül açılmayınca
Bülbül zârı kılmaz imiş”
Böylece halk, kültürüne, yazılı eserleri
okuyabilerek her an ulaşma olanağına kavuştu. Dil anlama ve anlaşma aracıdır.
Fuzuli, Baki ve Mevlana’yı, Osmanlıca konuşulan dönemde anlayan kişi mi fazla
şimdi mi?
Şimdi. Çünkü Osmanlı Devleti’nde yaşayan
halk Türkçe konuştuğu ve Osmanlıca bilmediği için Fuzuli, Baki ve Mevlana’yı
hem anlayamıyordu hem okuyamıyordu. Çünkü Yunus Türkçe, diğerleri Arapça,
Farsça, Rumca söylüyor ve yazıyordu. 1200lü yıllarda yaşayan Yunus Emre ile
köprü kurulması yeni alfabeyle olanaklı olmuştur. Kültürel zenginliğimiz yeni
alfabeyle korunmuş ve artmıştır. Türkçe’yi kolaylıkla öğrenen halkın kültürel
eserlere ulaşımı da kolaylaşmıştır.
ALFABE, MİLLETLEŞMEYİ PEKİŞTİRDİ
Millet, belli bir alanda tasada ve
kıvançta ortaklaşan insan topluluğudur. Bu ortaklaşma birbirini anlaması
sayesinde olur. Yeni harflerin kabulünün bir amacının da milletleşmeyi
pekiştirmek olduğunu Atatürk, şöyle belirtir:
“Milli his ile dil arasındaki bağ çok
kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması, milli hissin gelişmesinde başlıca
etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil şuurla
işlensin. Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilini
de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.”[2]
Başbakan İsmet İnönü de şunu
söylemiştir:
"Harf İnkılâbı bir okuma yazma
kolaylığına bağlanamaz. Harf İnkılâbı'nın bizde tesiri ve büyük faydası, kültür
değişmesini kolaylaştırmasıdır. İster istemez Arap kültüründen koptuk. (...)
Bizim devrimimizde Latin harflerine geçmek Türk dilini ve milli kültürü
kurtarmak için esaslı bir etken olmuştur."[3]
Bugün yeni alfabeye itiraz edenlerin
neredeyse tamamı “Türk Milleti” kavramıyla sorunludur. İnönü’nün “Arap
kültüründen koptuk” sözüne bu nedenle kızarlar.
“HARF İNKILABINDA ASIL MAKSAT
İSLAMSIZLAŞTIRMAK” MIYDI?
Kimisi 1 Kasım 1928’den Atatürk’ün
ölümüne değin geçen on yılda okuryazarlığın % 20’lerde olmasını kanıt
göstererek yeni alfabenin halk tarafından tutulmadığını ispatlamaya çalışır.
Bunu diyenlerin 600 yıllık bir imparatorluktaki okuryazarlığın neden % 4’lerde
olduğunu açıklaması gerekir. Cumhuriyet, savaştan çıktığı, yoklukla, hastalıkla
mücadele ettiği halde 10 yılda, okuryazarlığı 5-6 katına çıkarmıştır. Bu oran
azımsanamaz. 1928’den bugüne yıl sonra okuryazar olmayan yüzde bir kaçlık kesim
hariç cumhuriyet başarılı olmuştur. Arap yazısına bağımlı kalınsaydı, bu oran
tutturulamazdı.
Peki daha neyi sorgulamaktalar? Halk şimdi tekrar Osmanlıca’ya
mı dönsün?
Bunu isteyenler var ama itiraz edenlerin
neredeyse tamamı bunun gerçekleşmeyeceğini biliyor. Çünkü halka, konuştuğu
dilin dışında bir yazı dilini kabul ettirmek, dayatmayla olmaz. Bunu bal gibi
biliyorlar. Dertleri Atatürk ve laik cumhuriyetle. Bu amaçlarını “Harf
İnkılabında asıl maksat İslamsızlaştırmaktı”[4] diyerek de belirtenler var.
Böyle düşünenlere soralım:
Halk Türkçe’ye çevrilen Kuran ile mi
daha çok İslam’ı anlamaz mı?
Osmanlıca kullanılırken halk Arapça mı
biliyordu ki Kuran’ı anlasın?
Asıl maksat İslamsızlaştırmak olsa
Atatürk döneminde yüzbinlerce Kuran meal ve tefsiri basılmazdı.
“HARF DEVRİMİ SOYKIRIM“ İSE NASIL
PROFESÖR OLMUŞ?
“Harf inkılâbı soykırımdır” diyen Prof.
Dr. Teoman Duralı şunları da belirtiyor:
“Kültür aşısına uğradık. Bunun için
geçmişe duyarsız bir milletiz. Biz soykırıma uğramış bir milletiz. Kültürü
soykırımı. Hafızası gitmiş…Bunun en önemli müsebbibi yazının katlidir…Peyami
Safa’nın müthiş bir lafı var. ‘Milli kütüphanesine giripte tek kelime
okuyamadan çıkan biricik nesil yeryüzünde.’ Bayram değil seyran değil eniştem
beni niye öptü? Türkiye’nin bağımsızlığa kavuşturulması alfabenin değişmesine
mi bağlıydı? Harf inkılâbı soykırımdır.”
Duralı daldan dala atlıyor. Tam bir “bu
kadar cehalet okumakla mümkündür” durumu. “Türkiye’nin bağımsızlığa
kavuşturulması alfabenin değişmesine bağlıydı” diyen yok. Fakat belirteyim ki
dil halktan koparsa, devletle halk arasına yabancılık girer. Bu da devlete,
millete aidiyeti zamanla ortadan kaldıracağı için Türkiye’nin bağımsızlığı da
ortadan kalkar.
Üzülmesin, Milli Kütüphane’ye girip de
tek kelime okuyamadan çıkan gencimiz yok. Çünkü eserlerin çoğu Türkçe’ye
çevrildi ve gençlerimiz Türkçe biliyor. Onbinlerce bilim adamı, araştırmacı da
eski eserleri Türkçe’ye çeviriyor. Kültür soykırımı değil kültür devrimi
yapıldı. O devrimle kendisi profesör oldu. Anlamadığı dille (Osmanlıca) eğitim
yapmanın zorluğuyla belki de eğitim hayatını bırakacaktı.
MEZAR TAŞINI OKUMAK İSTEYEN VAR MI?
Arap alfabesini bilmeyen kişi, dedesinin
mezarını okuyabiliyor muydu ki, bazıları “mezar taşlarını okuyamıyoruz” diyor?
Kaldı ki mezar taşları, artık
Türkçe’dir. Benim dedemin mezar taşı da Türkçe ve okuyabiliyorum. Ama daha
gerisine okumak istiyorsam Osmanlıca dersleri, kursları var. Öğrenirim. Mezar
taşı bilimsel eser mi ki millet mezar taşını okumak istesin!
Kimse sırf mezar taşını okumak için dil
öğrenmez. Eski eserleri araştırmak için dil öğrenilir ve öğretiliyor. Dahası
eski mezar taşlarını anlayıp bir uzmanlık işidir. Birkaç yıl Osmanlıca okumak
yetmiyor. Üniversitelerimizde her yıl on binlerce öğrenci Osmanlıca okuyarak
mezun olur. Kimse de bu yeğeni, torunu, kuzeni olan öğrencilere “bana dedemin
mezar taşını okuyuver” talebinde bulunmaz.
Osmanlıca eserleri bilimsel araştırmak
için okumak istiyorsanız kurslarda öğrenebilirsiniz ama sırf mezar taşı için
tarihi geri döndürmenize halk ben size hak da versem kabul etmez. Çünkü halk
konuştuğu gibi yazmak ister.
Kültürel eserlerimiz, kütüphanelerde
duruyor. İsteyen Türkçesini okur; Türkçe’ye çevrilmemişse eski yazıyı öğrenir.
Duralı belirttiği gibi asıl geçmişe duyarlılığı artırma üzerinde durmalıdır.
Gençliğe öğrenme, araştırma şevki aşılmazsanız ne Osmanlıca öğrenir ne
dedesinin mezar taşını okumak ister.
NOT: Cumhuriyetimizin geleceğine yönelik
bağımsızlıkçı aydın ve kurumların yapması gerekenlere dair yeni çıkan
“ATATÜRKÇÜLÜK (100 Soru-Yanıt)” kitabım incelenebilir. 10 Kasım’da İstanbul
Tüyap Kitap Fuarı’nda Kaynak Yayınları masasında görüşmek dileğiyle.
[1] “Harf devrimine ‘soykırım’
benzetmesi”, Veryansintv.com, 2.11.2019, erişim tarihi 2.11.2019, https://veryansintv.com/harf-devrimine-soykirim-benzetmesi/?fbclid=IwAR0MQQ014sC1oiX3P_A-uo2788mPZTU9Z-pLsNlhTivnMzGp-xxkxTrOLyM
Tarihçi
Mustafa Solak